Mevlid-i Nebi, Hayırlara vesile olsun…
Sevgili Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) dünyayı teşriflerinin 1450. senesi “Mevlid-i Nebi”, bize, çevremize, milletimize, İslam alemine ve tüm insanlığa hayırlara vesile olsun dileriz.”
Dinî ve ahlakî hayatımızın en büyük örnek şahsiyeti, hiç şüphe yok ki, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir.
Alemlere rahmet olarak gönderilen son peygamber, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in örnek hayatı incelendiğinde; O’nun muhteşem özellikleri, açıkça görülür.
Allah Rasûlü, kimsenin ayıbını yüzüne vurmaz, hoşlanmadığı ve yanlış gördüğü bir davranış olursa o davranışı yapanların kim olduğunu belirtmeden ve kimseyi kırmadan, yanlışları düzeltir; kimsenin sözünü kesmez, konuşması bitinceye kadar dinler, kimsenin gizli hallerini araştırmaz, kendini ilgilendirmeyen konularla meşgul olmazdı. Allah’a hürmetsizlik yapılmadıkça, kendisine karşı yapılan kötülükleri bağışlar, eline fırsat geçse de intikam almayı düşünmezdi. Zengin-fakir, efendi-köle, büyük-küçük ayrımı yapmadan insanları eşit tutardı.
Hz. Peygamber cömertti. İkram etmeyi çok severdi. Eline geçen hemen her şeyi muhtaçlara dağıtır, kimseyi eli boş çevirmezdi. Bütün işlerini tam bir düzen ve intizam içinde yapar, vaktini boşa geçirmezdi.
Dürüstlükten ayrılmazdı. Verdiği sözü tutardı. Şakayla da olsa, asla yalan söylemezdi. Henüz peygamber olmadan “güvenilen kişi” unvanını kazanmıştı. Bunun içindir ki, Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de; “Sizin için, Allah’ın Rasulü (Hz. Muhammed), Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çokca zikredenler için, güzel bir örnektir.[Ahzap Suresi Ayet:21.] buyurur. Bunun yanında; Allah Teala Kur’an’da Yüce Peygamberimizin “En üstün ahlâk üzere bulunduğunu”[Kalem Suresi Ayet:4.],“Allah’ın rahmetinin eseri olarak ümmetine yumuşak ve merhametle davrandığını”[Al-i İmran Suresi Ayet:159.] bildirmiş ve “Ey Muhammed! Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik”[Enbiya Suresi Ayet: 107.] buyurmuştur.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) de “Sizin en hayırlınız, ahlâken en güzel olanınızdır.” [Buhari], “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” [Malik] buyurmuştur.
Hz. Mevlâna (k.s.) “Ben sağ olduğum müddetçe Kur’an’ın kölesiyim. Ben Muhammed muhtarın yolunun tozuyum…” ve Alnımızdaki o parlak nûr, Hak âşıkının gönlündeki o iman ışığı, secde eseri olarak mü’minlerin yüzlerinde görülen bütün bu nurlar, bilki her nurun nuru, Allah’ın sevgili peygamberi Muhammed’in nurundandır. ” demektedir., Bizlerinde, Rahmet Peygamberinin, O yüce insanın (s.a.v.) yolunda kurban olması, örnek alması gerekmektedir.
İslâm ve Müslüman Coğrafyası tarihin en zor süreçlerinden geçmektedir. Bugün bütün insanlığı saran şiddet, terör, savaş, çatışma ve kaos sarmalı ile karşı karşıya bulunmaktayız. Müslümanların kanı akmaya devam etmekte; Müslümanların izzet ve onuru tarihte hiç olmadığı şekliyle bugün bizzat birbirleri eliyle yok edilmektedir. İnsanlığın vicdanını kaybettiğine acı bir şekilde şahit olmaktayız. Milyonlarca insan yerinden, yurdundan, evinden barkından, hayatından oluyor. Çocuklar umutlarını, hayallerini, geleceklerini yitiriyor. Tefrika ve cehalet bataklığına saplanıyor.
Rasûl-ü Ekrem (s.a.s.) ırk, dil, renk, coğrafya ayrımı gözetmeksizin hepimizi aynı Allah’a, aynı kitaba, aynı peygambere inanan, aynı secdeye baş koyan, aynı kıblede istikameti bulan kardeşler olarak ilan etmesine rağmen; bizler, kardeşlik ahlakını unuttuk, böylesi ulvi bir değeri çoğu zaman cehalet, menfaat, kısır çekişme ve inatlaşmalara kurban eder olduk. Peygamberimiz (s.a.v.), bizlere merhameti, şefkati, vicdanı, insafı, affı, sabrı ve hoşgörüyü öğretmesine rağmen; bizler, kendimize, ailemize, çevremize karşı bu hasletleri yitirdik. Yüreklerimiz katılaştı. Rabbimizin gönüllerimize yerleştirdiği tertemiz fıtrata tam anlamıyla sahip çıkamadık. İtiraf etmeliyiz ki İslâm dünyası, bugün, dâhili ve harici sebeplerle Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin (s.a.v.) mesajlarından, onun eşsiz örnekliğinin, ağızlardan gönüllere indirememekten, zihinlere, dimağlara iyice yerleştirememekten, hayata geçirilememesinden kaynaklanmaktadır.
Bu Mevlid kandili vesilesiyle bir daha hatırlamalıyız ki, nübüvvetin şifa dağıtan pınarları kıyamete kadar kurumayacaktır. Server-i kâinat Efendimizin sünneti, cahiliye karanlığında boğulan sahipsiz bir toplumu nasıl ihya ettiyse, bugünün insanını da öylece sahil-i selamete ulaştıracak kudrettedir. Yeter ki bizler, onu mukaddes bir hatıra olarak sevgi ve hürmetle yâd etmekle yetinmeyelim; örnek alma çabasında olalım. Onun hayatını erişilmez bir serap gibi hayranlıkla seyretmek yerine, model almayı deneyelim. O gün, bir baba, bir eş, bir komutan, bir imam, bir devlet başkanı ya da bir muallim olarak konuşan Rahmet Elçisinin (s.a.v.) sözleri, nasıl dört koldan akarak hayata karışmışsa bugün de hayatımızın içinde onun örnekliğine yer açalım. Unutmayalım ki; o bizim için her şeyiyle örnektir.
Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) tebliğinin her safhasında yer alan merhamet vurgusu yeniden okunmayı, üzerinde düşünülmeyi, şiddetin ve vahşetin açtığı yaralara merhem olarak sunulmayı beklemektedir. “Merhametlilerin en merhametlisi” tarafından insanlığın son ümidi olarak gönderilen Hz. Peygamber (s.a.v.), birbirlerini sevme, birbirlerine merhamet ve şefkat göstererek bütünleşme konusunda “bir vücudun organlarından farksız olan” bir toplum oluşturmakla görevlendirilmiştir. Peygamberimizi (s.a.v.) anmak bu duygu ve düşünceleri hatırlamaktan bağımsız düşünülemez. Bugün körelmeye yüz tutmuş hassasiyetler, ubudiyeti unutmuş zihinler, hırs, tamah, kibir ve güç tutkusuyla kararmış kalpler, belleğini yitirmiş, medeniyetinin değerlerini heba etmiş toplumlar onun mevlidini idrak ederek Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in örnekliği ve rehberliğiyle yeniden bir doğuşa muhtaçtır.
Sevgili Peygamberimizin dünyayı teşriflerinin 1450. yıldönümünü vesilesi ile Mevlid Kandilinizi tebrik eder, Müslüman’a yaraşanın onun yüksek ahlakını benimsemek, ailesine, çevresine, milletine ve devletine yararlı bir insan olmaya çalışarak; başta ülkemiz, gönül coğrafyamız ve İslâm dünyası olmak üzere tüm insanlığın Peygamber Efendimizin (s.a.v.) yüce örnekliğinden hakkıyla nasibdar olmasını Cenab-ı Mevlâ’dan niyaz ediyoruz.
Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) doğumunun 1450. yıldönümü “Mevlid-i Nebi” bize, çevremize, milletimize, İslam alemine ve tüm insanlığa hayırlar getirsin dileriz.
Esselâtü Vesselâmü aleyke yâ Resûlullah
Esselâtü Vesselâmü aleyke yâ Habîbullâh
Esselâtü Vesselâmü aleyke yâ Seyyidel-evvelînen velâhirîn
Gönül hûn oldu şevkinden boyandım yâ Resûlallâh
Nasıl bilmem bu nîrâna dayandım yâ Resûlallâh
Ezel bezminde bir dinmez figândım yâ Resûlallâh
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Yanan kalbe devâsın sen, bulunmaz bir şifâsın sen
Muazzam bir sehâsın sen, dilersen reh-nümâsın sen
Habîb-i Kibriyâsın sen, Muhammed Mustafâ’sın sen
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Gül açmaz, çağlayan akmaz, İlâhî nûrun olmazsa
Söner âlem, nefes kalmaz, felek manzûrun olmazsa
Firâk ağlar, visâl ağlar, ezel mestûrun olmazsa
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Erir cânlar o gül-bûy-ı revân-bahşın hevâsından
Güneş titrer, yanar dîdârının, bak, ihtirâsından
Perîşân bir niyâz inler hayâtın müntehâsından
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Susuz kalsam, yanan çöllerde cân versem elem duymam
Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlardan nem duymam
Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Ne devletdir yumup aşkınla göz, râhında cân vermek
Nasîb olmaz mı Sultânım haremgâhında cân vermek
Sönerken gözlerim âsân olur âhında cân vermek
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Boynu büktüm, perîşânım, bu derdin sende tedbîri
Lebim kavruldu âteşden döner pâyinde tezkîri
Ne dem gönlüm murâd eylerse taltîf eyle Kıtmîr’i
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Yaman DEDE