Mevlevilik, İslâmiyet’i naif yaşama biçimidir
Güzin Osmancık’ın yaptığı bir söyleşi:
“Edep bir taç imiş nur-u Hüdâ”dan. Giy o tacı emin ol her beladan” der şair.
Edep denilince akla ilk gelen isimlerdendir Hayat Nur Artıran Hanımefendi. Değerli Şefik Can hocamızın Tahirü-l Mevlevi Hazretleri gibi büyük bir Mesnevihan”dan aldığı manevi emaneti ehline tevdi etmek için seçtiği kişidir Nur Hanım. Çünkü o zarafeti, duygusallığı, hizmet aşkı, tevazuu, edebi ile herkese örnek bir kişidir. Şefik Can Hoca, o manevi emanetleri taşıyacak en ehil kişinin o olduğunu düşünmektedir. “Bu işler kadın, erkek işi değil, gönül işidir. Kim yüreğinde o aşkı taşırsa, kim o denizler kadar engin yüreğe sahipse ancak onlar kutsal emanetleri taşıyabilirler” der Şefik Hoca.
İşte Nur Hanım da aldığı ilmi ile etrafına ışık saçan, ismi gibi bu işe gönül vermiş kişilere hayat veren edep timsali bir hanımefendidir. O kıymetli Şefik Can hocamızın postnişini kendisine inanarak devrettiği manevi kızıdır. İşte Nur Artıran”ın dilinden Hazreti Mevlânâ ve Şefik Can hocamız…
“Erkek ve kadın vahdette bir olunca o bir olan sensin. Adetleri meydana getiren binler yok olunca, kalan bir yine sensin” – Hazreti Mevlânâ –
OSMANCIK: Sevgili Nur Hanım, bize Şefik Can hocanızdan biraz bahseder misiniz?
ARTIRAN: Şefik Can hocam öyle bir deryaydı ki, bizim gibi katrelerin onları algılayabilmesi, en doğru bir şekilde de ifade etmesi bile düşünülemez. Ama idrakimiz ölçüsünde bildiklerimizi de paylaşmaktan bahtiyar olurum. Peygamber Efendimiz “Mümin müminin aynasıdır” der. Böyle kutlu insanlar kutlu aynalardır. Bizim onlara bakıp kendimizi düzeltmemiz gerekir. Şefik Can Hocamız ibret alınacak çok kutlu bir aynaydı bizler için. Şefik Can ismi her yerde Mesnevi”yle Hazreti Mevlânâ ile bir bütün olarak anılır. O, Mevlânâ aşkını dönemin âlimlerinden Müftü olan babası Tevfik Efendi”den almıştır. Daha çocukluk yaşlarında Arapça ve Farsça”yı öğrenmiş. Mevlânâ aşkı da onda çocukluk yaşlarında başlamıştır. Şefik Can hocamız “Konuşmayı Mevlânâ”nın beyitlerini ezberleyerek öğrendim” der. Daha sonra Tahirü”l Mevlevî Hazretleri”nin yanında eğitime başlayarak Mevlevî aşkına ulaşır.
OSMANCIK: Hazreti Mevlânâ aşkı ne demektir?
ARTIRAN: Herkes Hazreti Mevlânâ”yı sever. Her dilden her dinden kişiler onu sever. Hazreti fark etmeyen yoktur. Gönül gözü açık olan onun manevi halini görüp seviyor, görmeyen de sıcaklığını hissederek seviyor. Onun için onu her kesin sevmesi çok normal. Şefik Can hocamızın da Hazreti Mevlâna”yı sevmesi de çok normaldir. Ama aradaki fark şudur. O Hazreti Mevlânâ”yı dili ile değil, hâl olarak yaşamıştır. Onun yaşantısını ahlâk edinmiştir. Herkes hoş görü, hoş görü diyor ama yeri geldiğinde bunu gerçekleştiremiyorlar.
OSMANCIK: Şefik Can hocamızın asıl mesleği nedir?
ARTIRAN: Türk Silahlı Kuvvetleri”nin çok şanlı bir askeriydi. Emekli albaydı. Aynı zamanda öğretmendi ve öğretmenliğe âşıktı. Şöyle derdi. “Binlerce defa dünyaya gelsem hep öğretmen olurum.” Onun bir mesleği de edebiyat öğretmenliğidir. Özellikle Kuleli Askeri Lisesi”nde, çeşitli askerî okullarda öğretmenlik yapmıştır.
Kendileri 96 yaşında Hakka yürümüşlerdir. Son nefesine kadar talebe yetiştirdi. Şöyle dua ederlerdi “Ya” Rabbim hak ve hakikat yolunda Mevlânâ gibi hizmet edeceksem yolunu bana aç, nefesini ver hizmet edebileyim. Eğer edemeyeceksem beni daha fazla da bekletme. Ama bilsemki yarın canımı alacak ona derdim ki. “Allah”ım yarın Mesnevi dersim var, onu vereyim de öyle canımı al.” Şefik hocamın hayatının yaşama gayesiydi Mevlânâ ve Mesnevi.
OSMANCIK: Ölmeden önce Postnişini size bıraktı. Bunun sebebi nedir acaba?
ARTIRAN: Elbette hepiniz bilirsiniz ki bunlar manevi sorumluluktur. Hocam lütfettiler, kerem buyurdular, İlahi takdir böyle tecelli etti. Bize düşen bu manevi sorumluluğu yerine getirmektir. Şefik Can gibi Tahirü-l Mevlevi gibi Cenabı Allah her kulu bu âlemde bir işle vazifelendirmiş. Bu iki Ali Sultanın bıraktığı boşluğu bu aciz nasıl doldursun? Gönül sesimdir bu, haddim değil bunu kabullenebilmek. Bu yola baş koymak müsaade ettikleri ölçüdedir. Varsa bir lokma ekmeğimiz onu da paylaşmak. Elbette bunun da bir zekâtı var. Onların eteğinde olmak, cemalini görmek ve gördüğümüz ne varsa dostlarla paylaşmak vazifemizdir.
OSMANCIK: Mesnevi “Dinle” diye başlar. Bunun anlamı nedir?
ARTIRAN: Çok önemlidir. Hazretin bir Divan-ı Kebir Beyti vardır. “Bu âleme Cenabı Allah aşkı dağıtırken onda dokuzunu bana, birini de bütün âşıklara verdi” demiştir. Elbette kendisi Mesnevisi”nde “Mesnevi Kur”an”ın şerhidir” demiştir. Onun için “Dinle” veya “Duy” diye tercüme edilir. “Dinle” diye başlıyorsa elbette bunun çok büyük önemi vardır. Kendisi bunu şöyle açıklar. “Hayvan ağızdan, insan kulaktan beslenir.” Çünkü bizim yediğimiz bütün gıdalar ancak nefsimizi besler, ruhla hiç alakası yoktur. İşte bende kutsal ilahi bir emanet var. Onu da beslemek lâzımdır. Ruhumuzu beslemenin yolu dinlemektir. Kur”an”ı okumak sünnettir, dinlemek ise farzdır.
Baş kulağı işitir, gönül kulağı duyar. Bu gönülden duyabilmektir. Kulağını öyle çöplük yapmışsın ki kulaktan kalbe giden bütün yolları tıkamışsın. Kulağını temiz tut, çöplerle doldurma. Abdestle baş kulakları temizlenir, dinlemekle gönül kulağı temizlenir. Duymanın diğer bir yolu da boş sözlere kulağı tıkamaktır. Her söz vücutta bir yer bulup yerleşir. İşte abdestle zahir kulağı yıkarız. Peki, batın kulağı nasıl yıkayıp temizleyeceğiz? Boş sözlere kulağımızı tıkayarak temizleriz.
Mesnevinin bir yerinde de şöyle der.“Kapat kulağını boş sözlere kapat, pamuk tıka ki duymayasın.”
OSMANCIK: “Sema” ne anlama geliyor?
ARTIRAN: Sema derken insanlar bunu dönen insanlar olarak algılıyorlar. Aslında “Sema” semi”den gelir “İşitendir”. Semada bir musiki vardır. Sema musikiyle icra edilir. Çok ünlü musikişinasların pek çoğu Mevlevihanelerde yetişmiştir. Musiki bir ibadettir ama hangi musiki? Hazreti Mevlânâ”ya göre musiki Cenabı Allah”ın sesini sembolize etmektedir. İşte o sema ayini sırasında semazen Cenabı Hakkın sesini duyar, vecde gelir ve dönüp sema etmeye başlar.
OSMANCIK: Sema niçin Cenabı Allah”ın sesini sembolize etmiştir?
ARTIRAN: Araf suresi 172. ayetinde “Elestü bi Rabbeküm” hitabında “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demiştir. Ve bütün ruhlar da “belâ” derler. “Evet, sen bizim Rabbimizsin” diye tasdik ederler. Mevlânâ Hazretleri “O gün Kâlu belada o sesi duymayan, o cemali görmeyen bir kişi varsa ben imansızım” der. O kadar büyük bir yemindir bu. Demek oluyor ki o Elest hitabında yaratılan ve yaratılacak herkes Cenab-ı Hakkın cemalini görmüştür.
OSMANCIK: Hazreti Mevlânâ”dan bahsederken Mevlevi müziğinden bahsetmeden olmaz. İslâmiyette müziğin yeri nedir?
ARTIRAN: Hani müzik ruhun gıdasıdır derler ya, işte pirimiz der ki musikiden alınan zevk, ruh bir anda o Elest de Rabbinin sesini duymuş gibi zevk alır, sesini hatırlar, o anı hatırlayarak vecde gelir ve mutlu olur, semaya başlar. Mesnevi”de şöyle geçer.” Gönül ehli kişiler musiki nağmelerini gökyüzünün dönüşünden ve gökyüzündeki meleklerin tespih sesinden almışlardır. Dede Efendiler, Zekayi Dedeler, Itriler hem kalbini Hakka açmış, hem de kulağını Allah”a vermişler. “O gökyüzü âşık olmasaydı, aşkından dönmeseydi başı döner yere düşerdi” diyor pîr. Gökyüzü âşık, gökyüzü aşk ile dönerken onunda bir zikri var. Kâinatta Allah”ı zikretmeyen bir zerre var mıdır ki? Zaten bir Kur”an ayetidir. Yaratılan her şey kendi dilleri ile Allah”ı zikrederler. Her şey kendi dilleri ile Allah”ı zikreder diyor Muhittîn Arabi Hazretleri. Ve gökyüzünün zikrini duyuyorum diyor. Mesnevi beytinde diyor bunu. Onun için musikiye bazı insanlar hoş bakmış bazıları da hoş bakmamıştır.
Musiki denilen şey âşığın aşkını, fasığın fıskını artırır. Bu hangi niyetle dinlediğine bağlıdır. Hazreti Mevlânâ şöyle diyor: “Ben Ut sesinde Ente Hasbi, Ente Kâfi ya Vedud” sesini duyuyorum. (Ey sevgili, sen bana yetersin, sen bana kâfisin, başka bir şey istemem).
OSMANCIK: Ut sesi de Ney sesi gibi ilahi midir?
ARTIRAN: Bir kere ud”u Fârabi Hazretleri bulmuştur. O zaman da çok kişi buna karşı çıkmıştır. “Bu nefsin hoşuna giden bir şeydir, bu şeytan aletidir” demişledir. Hazreti Farabi de “Ben size bunu ispat edeceğim” diyor. Ve “Develere 40 gün tuz yedirip hiç su vermeyin” diye tembihliyor. “40 gün sonra develeri su kenarına getirin, ben de udumu çalacağım. Eğer develer su içmezlerse benim ud”um Rabbanidir. Eğer develer suya saldırırsa benim ud”um şeytanidir” diyor. Ama hiçbir deve ut sesini duyunca su içmemiş. Bunun üzerine Farabi Hazretleri “İşte hayvan hayvanken benim ud”umdaki Rahmanın sesini duyuyor da siz insan olduğunuz halde duyamadınız” diyor. Tabiî ki baş kulağı duyanlar anlar bunu. Hayvan hayvanken kaval duyunca ottan başını kaldırıyor da sen ki eşrefi mahlûksun şu otlardan başını kaldıramadın.
OSMANCIK: Mevlânâ Hazretleri Mesnevi”sinde sağlık konusu ilgili bir şeyler söylemiş mi?
ARTIRAN: Hiç söylemez olur mu? Bu konuda az yemekle ilgili birçok deyişleri var. Zayıflamak isteyenlere diyorum ki, diyetisyene gidene kadar alın Mesnevi”yi okuyun. Hazret derki “Az yemek ilaçların padişahıdır.” Az yiyerek bütün hastalıklarınızı tedavi edebilirsiniz. Büyük veliler, Peygamber Efendimiz hep buna riayet etmişlerdir.
Dinimiz “Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz” buyurur. Biz bunu yanlış anlıyoruz. 1 kilo yiyecek aldık, yarısını yedik yarısını çöpe attık bu israftır diyoruz. Bu o israf değildir. Asıl israf Hazreti Mevlânâ”nın mürşidi Necmeddin-i Kübra Hazretleri söylemiştir. “Günde 1 defa yemek normaldir, 2 defa fazladır, 3 defa israftır. Allah adamları Allah değildir ama Allah” dan da gayri bir şey değildir. Niye israftır. Eğer bir insanın günde 1500 kaloriye ihtiyacı varken 3000 kalori alıyorsa bu israf değil de nedir? Hazreti pîr Mesnevi”de “Yağlı ballı yiyeceklerle beslenirsen maneviyattan da o kadar nasipsiz kalırsın” diyor. Sen eğer maneviyattan nasiplenmek istersen önce şeytanı sütten keseceksin. Yemek bir amaç olmamalı, sadece bu bedeni ayakta tutacak kadar yemek yenmeli. Ağızdan aldığımızın ruhumuza hiç bir faydası olmadığı gibi tam tersine bizi köreltir, hapseder, benliğimizin egosunu içinde sıkıştırır. Beden az beslenince ruh özgür kalır.
OSMANCIK: Ruhun özgür kalması ne demektir?
ARTIRAN: Ruh ötelerden gelmiştir, bu âlemde gariptir. “Gariplere yardım ediniz” derler. Bizler dışarıdan gelenlere, mültecilere yardım ediniz anlarız bunu. Bu işin zahiri boyutudur. Bir de işin batıni boyutu vardır. Zahir batının gölgesidir. Nefis bu dünyaya ait olduğu için kendi evinde hükümrandır, güçlüdür. O”na yardım ediniz ona sahip çıkınız denmek isteniyor. Önce ruhuna sahip çık. Ruha sahip çıkmak ne demektir. Peygamber efendimizin sünnetleri bize bunun yolunu gösteren ışıklardır. Hazreti Mevlânâ, Ahmed- Er-Rufai, Abdülkadir Geylani Hazretleri, Cüneydi Bağdadi Hazretleri, Bayezid-i Bestami Hazretleri bunların hepsi Allah kullarını çok sevmiş ve onlara her devirde bir sultan, bir ışık yollamış kulları yollarını bulsunlar diye. Allah, Hazreti Muhammed”i bu âleme büyük ilahi rahmet olarak yolladı ama Hazreti Muhammed”in varisi olan büyük veliler de bu âleme rahmet olarak geldiler. Onlar ruhumuza sahip çıkabilmemiz için bize yol gösteren en güzel velilerdir.
“İşte yine etraf Şems”lerle dolu ama onu görecek Mevlânâ”lar nerede.”
Aşk şehri boş kaldı deme. Hiç kimsenin yeri boş kalmaz. Allah her sene bir peygamber varisini dünyaya getirir. “Size bir şey bildirmeden size zulmetmem” diyor. “Biz bilmiyoruz, anamız babamız da bilmiyordu, biz bilmeyen bir kavimdik, haberimiz yoktu demeyesiniz” diye size bildirdim diyor. İslâmiyet”te bir şart vardır, dilin dediğini kalp tasdik edecek. İşte bu hâle bürünmektir. Peygamber Efendimizin ahlâkı ile ahlâklanmaktır.
OSMANCIK: Bu dünya insanlar için bir imtihan mıdır?
ARTIRAN: Evet şimdi dünyaya imtihan dünyası diyoruz ya. Kulunu yaratan Allah, kulunu yaratıyor da kulunun ne olduğunu çok iyi biliyor. Ve bize bizim ne olduğumuzu bildiriyor. Ve “Ey kulum sana haksızlık yapılmadı yapılmaz da” diyor. Kuran “Allah birdir” der. Allah iki oldu diyen yoktur zaten. Hazreti Mevlânâ şöyle buyuruyor: “Allah”ın tekliği hakkında kimse tartışmaz, bir şey demez ama veli kulları ve peygamber hakkında tartışır.” İnsan kendini Allah ile eşleştirmez, onun birliğini peşinen kabul eder ama peygamberleri ve büyük velileri kendinle eşleştirir. “Ya o da benim gibi bir insan, neden peygamber olsun ki?” der. Onları beşeri halleri ile görür. Gözlerinin körlüklerinden anlayamazlar. Bir kamış vardır içi boştur, bir kamış vardır, içi şeker doludur. İki arı vardır, biri bal yapar. Biri defalarca sokar. Ama ikisi de arıdır.
OSMANCIK: Hazreti Mevlânâ”ya göre Allah”ın birliğine iman nasıldır?
ARTIRAN: Bunu Hazreti Mevlânâ şöyle açıklıyor. “Allah birdir demekle Allah bir olmaz. Onun birliğine inanmak için kazaya ve belaya eyvallah dediğin zaman işte onun birliğine inandın demektir. Başına gelen her şeye eyvallah ettiğin zaman, her şeyi Allah”tan bilip sabredip eyvallah dediğin zaman odur onun tekliğine inanmak. Her şeyi kullardan bilip kullardan bekleyen, Cenabı Hakkı sanki bizi gökten seyreden bir Rab gibi görmek, düşündükçe başına gelen belâlara rıza ve sabır göstermedikçe hâl olarak Allah birdir dememiş olur. Elbette dili birdir diyor ama dili dese bile kalp tasdik etmiyor.
OSMANCIK: Bir tekkede dervişe en öncelikle öğretilen şey nedir?
ARTIRAN: Tekkede bir dervişe önce “eyvallah” demesi öğretilir. Ne olursa olsun. “Su içer misin?” “Eyvallah”, “Oturur musun?” “Eyvallah”, “Yer misin?” “Eyvallah”, “Yemez misin?” “Eyvallah…”
İşte dilin desin de bir gün, kalbinde mutlaka eyvallah der tasdik eder.
Bu da bir Kur”an ayetidir “Başınıza ne gelirse elinizden gelir. Belâlar ilahi rahmettir. Çünkü işin içinde sabır vardır.
Hiçbir ibadet sabır derecesine ulaşmamıştır. Bütün yolları sabır ile aşıp geçebilirler. Sabır da sabretmek vardır, istemediğiniz bir olaya zoraki katlanmak vardır. Ama ona rıza gösterdiğinizde orada rıza vardır. Her şeyin özünü görürsünüz her şeyin sonunu görürsünüz. Bizler bir olayı çözemiyorsak vardır bir sebebi deriz. Ama rıza makamına gelen artık bilir sebebini ve sabreder. Burada açılacak kapı Rıza kapısıdır. O makama gelince zaten sabretmek zorunda kalmazsınız.
Hani deriz ya hep. “Vardır bir hikmeti”. Rıza makamına gelen bilir niçin öyle dediğini. O zaman sabra gerek yok. O belâ denen şey önce peygamberlere, sonra velilere daha sonra halka gelirmiş. Allah belâ dağıtırken onlar elini açıp bana Allah”ım bana ver derlermiş.
OSMANCIK: Eğer hiç ummadığımız bir anda başımıza bir musibet gelirse buna da şükretmemiz mi gerekiyor?
ARTIRAN: Hazreti Mevlânâ Mesnevi”sinde “Eğer sana kendiliğinde hiç ummadığın bir anda bir belâ gelirse yat kalk ona secde et. Çünkü mutlaka her belâ giderken sana çok büyük ikramlar bırakarak gider” buyururlar. Peygamber Efendimizin başına gelenleri düşünün. İşte Zekeriya peygamber testere ile kesildi, Hasan Efendimizin başı kesildi, Hüseyin efendimiz zehirlendi. Yani saymakla bitmez. Allah muktedir değil miydi bunları saraylarda yaşatsın. Veya peygamber efendimiz muktedir değil miydi Karun gibi yaşasın.
OSMANCIK: Mevlânâ Hazretleri herkes tarafından çok seviliyor. Ama sanki İslam”ın dışında bir inanç sergiliyor gibi algılanıyor?
N. ARTIRAN: Ne yazıktır ki Hazreti Mevlânâ hem kendi yurdunda, hem de dışarıda İslam”ın dışında gibi görülüyor. Sanki kendine göre bir ekolü, bir felsefesi var, kendi düşünceleri var. Bir kere Mevlânâ”nın felsefesi olmaz, onun her dediği Kuran hükmündedir. Herkesin hoşuna gidecek hale getirmiş, İslam”ı yumuşatmış ılımlaştırmış. Hiç olur mu böyle bir şey. 25 bin Mesnevi Beyti, 50 bin Divanı Kebir Beyti var. 70 bin beytini nasıl özetlersiniz dediğinizde gönül rahatlığı ile “Ben Kuranın kulu kölesiyim, Hazreti Muhammed”in bastığı yerin toprağıyım. Her kim ki benim dışımda sözlerimden ne anlarsa o sözden de naklederse huzuru ilahide nakledenden Huzur-u İlahide davacım” .her söylediği söz Kuran hükümlerindendir. Ancak Mesnevide 1500 ayet şerh edilmiştir. Ayet numaraları verilerek, bir o kadar da hadis-i Şerif şerh edilmiştir. Diğer ayetlerde sırlı olarak şerh edilmiştir. Bunu farklı görenin kendi düşüncesidir.
OSMANCIK: Neden Hazreti Mevlânâ denince farklı, Hazreti Muhammed denince farklı bir anlayış söz konusu oluyor?
ARTIRAN: İşte Hazreti Mevlânâ”da Muhammedî ahlâkı en zarif şekilde sergiler. Mevlevilik nedir derlerse “İslâmiyet”i en zarif en naif yaşama biçimidir” denilebilir. Eğer Hazreti Mevlânâ bütün toplumlar tarafından kabul görüyorsa bu Hazreti peygamberin ahlâkını en güzel şekilde ahlâklanmasının işaretidir. Ama bunun kaynağı vardır. Peygamber Efendimiz kâinatın ışığıdır. Şu güneşe bile başınızı kaldırıp bakamazsınız. Peygamber Efendimiz o güneşe bile nur veren nurdur. Güneşin içinde Muhammedî nur olmasaydı mümkün müydü onun ışığı ile yeryüzünde ot bitsin. Kâinatın Efendisi o kadar büyük bir nurdur ki, herkesin gözü dayanmaz onu görmeğe. Peygamber Efendimiz “Yarabbi bende bu kadar ilahi nur zahir iken bu kullar neden beni fark etmiyorlar” diyor. İşte sen öyle ilahi bir nursun ki seni görmeye bir bedel lazım. Bizler gerçekten Hazreti Muhammed”in ümmeti olsaydık bu gün böyle mi olurduk? Benim ümmetim veren eldir, alan el değildir demiştir. Kim bu gün veren eldir. Var mı dünyada bu gün Muhammed ümmetiyiz deyip de el ele yürek yüreğe birlik olan bir ülke var mı kardeş kardeşe yaşayan.
OSMANCIK: İnsanlar bu gün dünyaya düşkünler. Nedir kula göre dünya?
ARTIRAN: Dünya seni Allah”tan gafil bırakan her şey dünyadır. Dünya deniz gibidir. İnsan gemidir, ama gemiye su alırsan gemi batar. Yani dünya malını gönlüne alma. İslâmiyet dengedir. Dengeyi kuracaksın. Muhammed İslâm âlemine zekât olarak gelmiştir. Birlik beraberliktir Muhammed ümmeti olmak. Mümin uyanık olmalı diyor peygamberimiz. Allah, Allah derken dilin onun hakikatinden uzak olmadan peygamberin yolunu yol edinecek, ahlâkını ahlâk edinecek. Her şeyin bir Batıni, bir zahiri vardır.
OSMANCIK: Sahabilerin en büyük özelliği neydi?
ARTIRAN: Sahabilerin en büyük özelliği sohbet ile yetişmiş olmalarıdır. Sohbet çok önemlidir. Hazreti Mevlânâ Mesnevi”de “dinle” demiştir. Cenabı Allah”ın kuvvet ve kudretini idrak edenler için 100 çeşit namaz, 100 çeşit rükû, 100 çeşit secde vardır. Elbette beş vakit namaz, namazdır. Ama sohbetler de namazdır.
OSMANCIK: Mesnevihan ne demek?
ARTIRAN: Mesnevi okuyan demektir. Mesneviyi en iyi okumuş, anlamış ve bunu da en iyi yorumlayandır. Can hocamız en iyi Mesnevihandır. Bunu da lütuf ettiler, bu fakire bıraktılar. Manevi sohbetlerimiz vardır. İlgilenen herkes bu derslerde Mesnevi”yi öğrenebilirler.