MEVLEVİLERE AÇIK MEKTUP

A+
A-

MEVLEVİLERE AÇIK MEKTUP

“Ben yaşadıkça Kur’an’ın bendesiyim,
Ben, Hazreti Muhammed Mustafa’nın yolunun tozuyum.
Biri benden bundan başkasını naklederse
Ondan da şikâyetçiyim, o sözden de şikâyetçiyim.”

Mevlana Celaleddin (k.s.a.)

Sevgili dostlarım,

Böyle bir mektuba niye ihtiyaç duydum? Önce onu arz edeyim: 28.12.2002 Tarihinde 632 Alevi-Bektaşi ve Mevlevi dernek ve vakıflarının toplantısı yapılır. Bu toplantıya, Aleviler neden Mevlevileri dahil etmişlerdir? Buraya hangi şahıs, hangi Mevlevi kuruluşunu temsil ederek katılmıştır? Bunları bilmiyorum, bilmek istemenin de bir anlamı olacağını düşünmüyorum.

“Mevlevi bir şahsın Alevilerin yanında ne işi var?” gibi kaba bir tavrın da sahibi olmayı aklımın ucundan geçirmem. Gerçek Mevlevi, gerçekten Alevi’dir. Çünkü gerçek Alevilik, Hz. Ebubekir’e, Hz. Ömer’e ve Hz. Osman’a duyulan muhabbetin Hz. Ali’ye de duyulmasından öte bir şey değildir. Bu anlayış çerçevesinde Türkiye’deki bütün Müslümanlar aynı zamanda Alevidir.

Burada şunu özellikle belirtelim, günümüzde saf, samimi, hiçbir ideolojik ve kişisel hesaba bulaştırılmamış, “Ben önce Müslümanım, sonra bu Müslümanlık içerisinde Alevilik anlayışını benimsiyorum. İnancım, ibadetim İslam’a göredir, camide ibadetimi cemevinde sohbetimi yapıyorum”, diyen gerçek Alevilikle bizim burada söz konusu ettiğimiz ve görüşlerinden nakiller yapacağımız Aleviliği birbirine karıştırmamak gerekir. Bizim anladığımız bu Alevilik ile bugün pratikteki bazı Alevilik anlayışları aynı şey mi? Üzerinde durulması, düşünülmesi, tartışılması ve ona göre iştirak kararı alınması gereken husus budur!.. Bunun içindir ki, Aleviliğin Hz. Ali’nin misyonundan çıkarılarak aşağıda anlatacağımız   hale dönüşmesine Mevleviliğin bulaştırılmasının vahametini dikkate arz etmek isteyeceğim.

Sünni bir aileden gelip önce Marksist ve ateist, sonra Bektaşi olan ve Bektaşilikte Babalığa yükselen bir zat’ın ifadesine bakın:

”Alevilik-Bektaşiliğe 40-50 yıldan her yönden büyük saldırılar var. Bu saldırılar iki şekilde oluyor: Birincisi Aleviliği Bektaşiliği şeriatın batağında yok etmek; İki(ncisi), Alevilik-Bektaşiliği sosyalist öğretilere benzetmek onlara çekmek ve onu inanç boyutundan soyutlamak. Ben ikisini de saldırı sayıyorum.”

Bu ifadeye bir kişinin görüşü olarak bakabilir miyiz? Bana göre bakmamak lazım. Çünkü bu yaygın bir kanaat olarak benimseniyor ki, bir başkası; “Şeriatın bağnaz kurallarına bağlı olmayan, ve onu reddeden, İslam dinini kendine göre ve Sünni inancın dışında yorumlayan”, bir Alevilik modelinin çabasını gösteriyor.

Şeriat nedir? Şeriat, İslam’ın bütün kurallarının insanlar tarafından yaşanması halidir. Daha açık ifadeyle İslam’ın bütünüdür. Şimdi bir Alevi İslam için böyle konuşacak, Şeriat’ı “bataklık” olarak telakki edecek ve hatta onu reddedecek   Mevlevi kardeşim de onlarla Aleviliğin bu esaslara göre şekillenilmesini istedikleri hak aramasının peşine düşecek?..

Şeriat’a saldırı yukarıdaki ifadelerle sınırlı değil elbette: Buyurun, belki bir kişinin kişisel tepkisi ama onu, benimsiyor ki, kurumlaşmış bir Alevi sitesi buna yer veriyor:

“İki gün sonra da o hoparlörden beş vakit ezan sesi verdiler. Yüzlerce yılın yabancısı bir ses değdi köyümüze, dağımıza, taşımıza, tarlalarımıza. Bize eza, cefa olsun diye yaptılar bunu. Bizi biz olmaktan çıkarmak için, insan sıfatından çıkarmak için yaptılar bunu. Tükenmeyiz kırmak ile diye deyişler söylemeye devam edince Alevî toplumunu en az katliam kadar tahrip edecek bir sinsi planı devreye sokmaya karar verirler: Asimilasyon! Asimilasyon aracı olarak 400 yıldır Alevî köylerine, a) Cami yapılması, b) Sünni imam atanması, c) Şeriat eğitimi verilmesi araçları kullanılmaktadır.”

Aleviliği, İslam’ın dışına çıkarma çabasının belki en net ifadeleri şu iki beyanda görülmektedir: “(Alevilik İslam içidir), söylemi asimilasyona hizmet ediyor.”

“Alevilik İslâm’ın dışındadır.”

Hz. Mevlana’nın yukarıya metnini aldığımız mısralarında Kur’an ve onun tebliğcisi Hz. Muhammed için kullandığı ifadelere bağlı bir Mevlevi, Alevilerden naklettiğimiz o sözleri Mevlana’nın mesnevisinde hangi hoşgörü halkasına dahil edecek veya nereye oturtabilecektir?..

Aleviler, şimdi şifahi kültürden şehir kültürüne geçişin karmaşası içerisinde, ciddi bir bocalama ve bunalımı yaşıyorlar. Bu tür çıkışlar, böyle bir ortamda doğaldır. Zamanla bunlar ya ayıklanacak, ya da Alevilik tamamen bu yöne kayıp İslam’ın dışına çıkacaktır. Burada Mevlana’nın ruhaniyetinin aracı olması, hangi tür Aleviliğe referans kaynağı olacağının belli olmaması Mevleviliğe çok şeyler kaybettirebilir.

Mevleviliğin geçmişinde Hem Mevlevi, hem de Bektaşi olduğunu söyleyenler çıkmıştır. Onlardan bazılarının İslam’ın içindeki Alevilikle Mevleviliği senteze götürmelerinde bile çok ciddi sıkıntıları olmuş ve bu tür insanların kişiliklerindeki kırılmalar yüzünden bu maya genel anlamda tutmamıştır!..

Mevlevilik, Mevlana Hazretlerinin eserlerinin çizdiği ana çerçeve içerisinde ise, (-ki kuşkusuz öyledir- Mevlevilerin her halükarda bu anlayışa bağlı kalmaları onlar için sadece manevi bir sorumluluk değil, daha ötesinde bir zorunluluktur… Günün şartlarına göre yaşayıp, sonra Mevlevi görünmek gibi vahim bir hataya kapı aralayan bu tür yaklaşımlardan Mevlana ahirette davacı olacağını söylüyor. Mevleviliği kirletmeye hakları olmayanların bu uyarıyı dikkate alacaklarını umuyorum…

Saygılarımla…