Yegâh Âyin-i Şerîf
BİRİNCİ SELÂM
Ey nây-i hoş-nevây ki dil-dâr ü dil-hoşî
Dem mî dihî tü germ ü dem-i serd mî keşî
Âteş fütâd der ney ü âlem girift dûd
Zîrâ nidâ-yı aşk zi ney hest âteşî
Bûyîst der dem-i tü zi Tebrîz lâ-cerem
Bes dil ki mî nüvâzî ez hüsn ü ez keşî
Vezni: Mef‘ûlü fâilâtü mefâîlü fâilün [Muzâri]
Ey (insanların) sevdiği, neşeli, güzel sesli ney! Soğuk nefes alırsın ama sıcak nefes verirsin sen. Ney’e ateş düştü ve bütün âlem duman oldu; çünkü ney’deki aşk nidâsı, ateşlidir. Nefesinde mutlaka Tebriz’den bir koku var; (zira) güzelliğin ve tatlılığınla nice gönülleri okşuyorsun sen.
Ender dil-i herkes ki ez in aşk eser nîst
Tü ebr ber û keş ki be-cüz hasm-ı kamer nîst
Der sûret-i her kes ki ez an reng ne-dîdî
Mî dan tü be tahkîk ki ez cins-i beşer nîst
Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü mefâîlü mefâîl [Hezec]
Kimin gönlünde bu aşktan iz yoksa üstüne bulut çek onun; çünkü o, ancak aya düşmandır. Kimin yüzünde o renkten (bir eser) görmezsen, yakînen bil ki o, insan cinsinden değildir.
Ez an rûzî ki yâr-i men hayâleş kerd mihmânem
Besâ şâdî vü işrethâ meyân-i dil ki mî rânem
Be zevk-i aşk-ı ruhsâreş zi lebhâ-yi şeker-bâreş
Çünan âşüfte vü mestem ki ser ez pâ ne-mî dânem
Vezni: Mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün [Hezec]
Sevgilim, bana misafir olacağını hayal ettiği günden beri gönlümün içinde nice sevinçler (yaşamada) ve işretler sürmedeyim.Onun yanağının, şeker yağdıran dudağının aşkından, zevkinden öyle şaşkın ve sarhoşum ki başı ayaktan ayırt edemiyorum.
Merdân-ı râh-ı aşk kadem bî-riyâ zenend
V’er dem zenend ez reh-i sıdk u safâ zenend
Der bî-nevâyî ehl-i meânî çü bülbülân
Der her nefes be saz-ı hüner sad nevâ zenend
Dü dîde bâz kün çü ney ender hevâ-yı dôst
Tâ rûşenet şeved ki dem-i dil kücâ zenend
Vezni: Mef‘ûlü fâilâtü mefâîlü fâilât [Muzâri]
Aşk yolunun erleri, riyasız yürürler. Konuşunca, dürüstlük ve safâ üzere konuşurlar. Mana ehli olanlar, sessizdirler ama her nefeste hüner sazıyla, bülbüller gibi yüzlerce nağme çıkarırlar. Sevgilinin aşkında ney gibi iki gözünü de aç ki parlasın da “gönül nerede” diye ah çeksin.
İKİNCİ SELÂM
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]
Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.
ÜÇÜNCÜ SELÂM
Ey, Hudâ ez âşıkan hoşnûd bâd
Âşıkan râ âkıbet mahmûd bâd
Her ki gûyed ki halâsem dih zi aşk
İn duâ ber âsuman merdûd bâd
Şems-i Tebrîzî nevâ-yı aşk zed
Âferin ber çeng ü nây u ûd bâd
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilât [Remel]
Allah âşıklardan razı olsun; âşıkların âkıbetleri güzel olsun. Her kim “beni aşktan kurtarın” derse, onun bu duası gökyüzünden geri çevrilsin. Tebrizli Şems, aşk nağmesini çaldı; çenge, neye, uda âferinler olsun.
Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur
Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur
Vezni: Müfteilün fâilün müfteilün fâilün [Münserih]
Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp (dergâhına) yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.
Âmedeem ki ser nihem aşk-ı tü-râ be ser berem
Ger tü bi-gûyiyem ki nî ney şikenem şeker berem
Bâd-ı sabâ selâm-ı mâ cânib-i Şems-i din resân
K’ez nazar-ı kabûl-i ô râh-i bekâ be ser berem
Vezni: Müfteilün mefâilün müfteilün mefâilün [Recez]
Geldim ki aşkının (yoluna) baş koyup yaşıyayım. Ama sen, “hayır” dersen, kamışı kırıp şeker alırım (verdiğin acıyı zevkle taşırım). Ey sabâ rüzgârı! Din güneşine selâmımı ilet; zira onun kabûl nazarıyla ebedîlik yolunu tutarım.
Tü nûr-ı dîde-i can yâ dü dîde-i mâî
Ki şu‘le şu‘le be nûr-i basar der efzâî
Ez an zaman ki çü ney besteem kemer pîşet
Harâretîst derûn-i dil ez şeker-hâî
Vezni: Mefâilün feilâtün mefâilün fa‘lün [Müctes]
Sen ya can gözümüzün ışığısın veya iki gözümüzsün bizim; zira ışık ışık gözümüzün nurunu artırıyorsun. (Senin hizmetinde) ney gibi belime kemer bağladığımdan beri, şeker çiğnemekten, içimde bir hararet var.
Ey nağme-i nây-i kibriyâ Mevlânâ
Sûz-i dil-i ihvân-ı safâ Mevlânâ
Maksûd bize nây ü nevâdan sensin
Âvâze-i Hak bang-i Hudâ Mevlânâ
Vezni: Mef‘ûlü mefâilün (mefâîlü) mefâîlün fa‘ [Hezec/Rub.]
Ey yücelik neyinin nağmesi olan Mevlâna! Safâ (ehli) kardeşlerin gönlünün ateşi olan Mevlâna! Neyden de nağmeden de maksadımız sensin. Hakk’ın gür sesi, ilâhî sadâ olan Mevlâna!
DÖRDÜNCÜ SELÂM
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]
Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.