Şevk-ü Tarâb Âyin-i Şerîf

Önceki Sayfaya Dön

Ali Nutkî Dede

1. Selam

Ey hasret-i hûbân-ı cihan rû-yi hoşet
V’ey kıble-i zâhidân du ebrû-yi hoşet

Ez cümle sıfat-ı hîş üryan geştem
Tâ govta horem birehne der cû-yi hoşet

“Ey güzel yüzüne cihan güzellerinin hasret çektiği (güzel)!
Ey iki kaşı zahidlerin kıblesi olan (güzel)!

Senin güzel ırmağına çıplak olarak dalabilmek
İçin bütün sıfatlarımdan sıyrılıp soyundum.”

Ey Yûsuf âhir Pîş-i in Ya’kûb-î nâ-bînâ biyâ
Ey İsî-i pinhân şude ber tarem-i mî-nâ biyâ

Ey Kâbı kavseyn-mertebet v’ey devlet-i bâ mekrümet
K’es nîst şâhâ mahremet der kurb-ı Ev ednâ biyâ

Mahdûm-i cânem Şems-i dîn ez câhet ey Rûhü’l-Emîn
Tebrîz çün Arş-ı mekîn ez Mescid-i Aksa biyâ

“Ey Yusuf. Artık bu gözleri görmez olan Yakub’un yanına gel
Ey gizlenmiş Isa! Gökkubbeye gel!

Ey “Kâbı kavseyn” mertebelİ, ey kerem sahibi devletli!
Hiç kimse senin kadar mahrem (Allah’a senin kadar yakın) olamaz; “Ev edna” yakınlığına gel

Ey dinin güneşi, ey “Ruhu’l-emin”! Gönül çocuğuyum ben; makamından,
Mescid-İ Aksa’dan oturaklı Arş gibi olan Tebriz’e gel.”

Ümmîd-i men bu fadl-ı Hüdâvend-i Ekberest
Arâm-ı cân-ı mâ be senâ-yı Peyâm-berest

Fahrem bedan Resul ki namiş Muhammedest
Ruyeş çü-mâh-tâb ü kadeş çün sanevberest

” Benim ümidim yüce Tanrının fazlınadır.
Bizim ruhumuzun sükunu peygamberin övgüsüyledir.

Kıvancım; yüzü ay ışığı gibi parlak, boyu sanevber gibi yüksek,
adı Muhammed olan o resulden Ötürüdür.”

Hâk-i kademet saâdet-i cân-ı menest
Hak ez kademet heme gül-i yâsemenest

Ser tâ kademet hâk-i tû ber mî rûyed
Zan hâk-i kadem çiruy berdâş tenest

“Senin, ayağının toprağı benim canımın saadetidir.
Toprak senin ayağından yasemin çiçekleriyie dopdolu bezenmiştir.

Senin toprağın baştan ayağa kadar yeşerip göğeriyor.
O ayağın toprağından kim yüzünü ayırıp kaldırabilir?”

2. Selam

Ey tutî-i îsî-nefes vey bülbül-i şirin-nevâ
Hin Zührerâ kalive kun zan nağmehâ-yi can feza

Sakî tü mârâ yâdkun sad hîkrâ pür bâdkun
Ervâhrâ Ferhâd kûn der âşk-ı an Şirîn-likâ

Ey, dûş ben dergâh-ı izzet kûs-i sultanî zedem
Ey hîme ber bâlâ-yı dar’ül’mülk-i Rabbânî-zedem

“Ey İsa gibi nefesi can bağışlayıcı, ey bülbül gibi tatlı tatlı söyleneni
O cana can katan namelerinle Zühre’yi coşturup çılgına çevir.

Ey sakî! Bizi unutma, yüz tulumu havayla doldur.
O şirin yüzlünün âşkı uğrunda ruhları Ferhad et.

Hey! Dün gece izzet dergâhında sultani kös çaldım.
Hey! Yücelikler yurdunun tepesinde çadır kurdum.”

3. Selam

Ey sabâ bû-yi zi hatt-u hâl-i Şemseddin biyâr
Netha-i müşk-i huten ez Çin be Kostantin biyâr

Mâ be bû-yi Şems-i din serhoş şodîm-u mîrevîm
Mâ zi câm-ı Şems-i din mestîm-u sâkî mey biyâr

“Ey sabah rüzgarı! Şemseddin’in yüzündeki sakaldan ve benden bir koku getir.
Hoten miskinin kokusunu Çin’den İstanbul’a getir.

Biz Şems’in kokusuyla sarhoş olduk gidiyoruz.
Biz Şems’in sunduğu kadehten mest olduk. Ey saki, şarap getir.”

Ey ki hezâr-ı aferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler Hüsrev-ü hakan olur

Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultan olur

“Ey binlerce varı, yaratan, bu nasıl bir sultandır ki,
onun kulu olan kişiler, padişahlar padişahı olmada, şahlara buyruk yürütmede.

Bugün Veled’e inanarak ona, onun kapısına yüz süren kişi,
yoksulsa zengin oluyor, zenginse sultan kesiliyor.”

Mecnûn-u perîşân-ı tüem destem gîr
Ser-geşte vü hayrân-i tüem destem gîr

Her bî ser ü pây dest-gîrî dâred
Men bî ser ü sâmân-î tüem destem gîr

“Senin âşıkın, senin mecnununum, elimden tut.
Senin aşkınla başım dönmüş, kendimden geçmişim; elimden tut.

Her çaresizin elinden tutan biri vardır.
Ben senin uğruna perişan olmuş bir zavallıyım, elimden tut.”

Ben bilmez idim gizli ayan hep sen imişsin.
Tenlerde vü canlarda nihân hep sen imişsin

Senden bu cihan içre nişan ister idim ben
Ahir bunu bildim kî cihan hep sen imişsin

“Ben bilmezdim… Gizli görünen hep sen imişsin.
Tenlerde ve canlarda gizlenen hep sen imişsin.

Senden bu cihan içinde bir nişan (İşaret) İsterdim ben
Sonunda bunu bildim ki, cihan hep sen İmişsin”

Pinhân meşev ki rûy-i tü ber mâ mübârekest
Nazzare-î tü ber heme cana mübârekest

Ey bestegân-i ten be temâşâ-yi can revîd
K’âhîr Resul güft temâşâ mübârekest

“Gizlenme; çünkü senin yüzün bizim için mübarektir.
Seni seyretmek bütün canlar için mübarektir.

Ey ter bağıyle bağlanmış olanları Can temaşaya gidin;
Çünkü Peygamber demiştir: “Temâşâ mübarektir”

Ne aşka sabreder oldum, ne akl ile yârem
Ne kârı başa çıkardım, ne belli bi kârem

Belâ-yı aşk ile Hakka ki n’olduğum bilmem
Bu anlanur elemimden ki âşık-ı zârem

Semaî gibi ben ol bî-hûdem ki âlemde
Ne keyf ile mütekeyyif, ne mest-ü hûşyârem

“Ne aşk yolunda sabrım, ne de akılla dostluğum var.
Ne işimi bitirdim, ne de açıkça belli ki işten uzağım.

Gerçek o ki aşk belası ile ne olduğumu bilmiyorum.
Elemimden şu anlaşılıyor: Aşk acısıyla inleyip duran bir âşıkım.

Semâ yapan kimse gibi kendimi kaybetmişim. Âlemde ne bir neş’e bulup neşelenmişim,
ne de kendinden geçmiş veya aklı başında olmuşum.”

4. Selam

Sultân-ı menî Sultân-ı menî
Ender dil ü cân imân-ı menî

Dermen bidemî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî

“Benim sultanımsın, benim sultanımsın.
Gönlümde canımda imanımsın.

Soluğunu üflersen ben kendime gelir canlanırım.
Bir can da ne olur ki yüzlerce cânımsın.”