Rûy-i Irak Âyin-i Şerîf
BİRİNCİ SELÂM
Ey der âverde cihânî râ zi pây
Bang-i nây ü bang-i nây ü bang-i nây
Çîst ney an yâr-i şîrin-bûse râ
Bûse-cây u bûse-cây u bûse-cây
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilât [Remel]
Ey ney sesi, ey ney sesi! Bir âlemi, (elden) ayaktan düşüren ney sesi! Ney nedir? O öpüşü tatlı sevgilinin öptüğü şeydir, öptüğü şeydir, öptüğü şey!”
Semâ-ı sôfiyan mî der ne-gîred
Ki âteş hîzümî râ ter ne-gîred
Zi her ney nâle-i müştâk n’âyed
Ve her mürgî zi ney şekker ne-gîred
Mey-i can râ be-cüz cânî ne-nûşed
Ki cismânî mey-i enver ne-gîred
Vezni: Mefâîlün mefâîlün feûlün [Hezec]
Ateş, odunun nemini kurutmadıkça yanmaz, sûfilerin semâı da (aşksız) tesirli olmaz. Her neyden, hasret feryâdı çıkmaz; her kuş da kamıştan şeker alamaz. Can şarabını, ancak cana mensup olanlar içebilir; maddeye bağlı olanlar, parıl parıl parlayan şarabı elde edemez.
İKİNCİ SELÂM
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]
Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.
ÜÇÜNCÜ SELÂM
Sûy-i an sultân-ı hûbân er-rahîl
Sûy-i an hurşîd-i tâbân er-rahîl
Âfitâb-ı ruy-i şeh âlem girift
Subh şüd ey pâsbânân er-rahîl
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilât [Remel]
O güzeller sultanına doğru göç var; o güneş (gibi olan) sevgiliye doğru göç var. Sultanın yüzünün ışığı dünyayı kapladı; ey muhafızlar, sabah oldu (haydi) göç var!
Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur
Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur
Vezni: Müfteilün fâilün müfteilün fâilün [Münserih]
Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp (dergâhına) yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.
Ger tü heme serteser aşk u hevâî bi-gû
V’er tü heme ey sanem ahd ü vefâî bi-gû
Mâ heme çün zerreîm raks künan pîş-i tü
Rûy-i tü hurşîd-i mâ çün ber âyî bi-gû
Vezni: Müfteilün fâilün müfteilün fâilün [Münserih]
Sen, baştan başa aşk ve sevdâ mısın, söyle! Ey sevgili! Tamamen ahdine sâdık mısın, söyle! Biz, hepimiz senin önünde rakseden zerreler gibiyiz; senin yüzün, bizim güneşimizdir; ne zaman çıkacaksın, söyle!
Mâ mest ü harâb ez mey-i ma‘şûk-i elestîm
Z’an mest-i elestîm ki ma‘şûk-perestîm
Rûmî be ser-i râh-ı melâmet şüd ü bin’şest
Ey halk bi-dânîd ki mâ âşık u mestîm
Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü mefâîlü mefâîl [Hezec]
Biz, elest bezmindeki sevgilinin şarabından sarhoş ve harap bir haldeyiz. Elest sarhoşu olduğumuzdan dolayı sevgiliye taparız. Rûmî, kınanma yolunun başına gidip oturdu. Ey insanlar! Bilin ki biz âşık ve sarhoşlarız.
Sultân-ı rusül şeh-i arefnâk
Hâdî-i sübül delîl-i süllâk
Der hakk-ı tü güft Hak teâlâ
Levlâke le-mâ halaktü’l-eflâk
Vezni: Mef‘ûlü mefâilün mefâîl [Hezec]
(Ey) peygamberlerin sultanı, “arafnâk” padişahı! (Hak ve bâtıl) yolları gösteren, tâliplere rehber olan (Peygamber)! Senin hakkında yüce Allah, “Sen olmasaydın, âlemleri yaratmazdım” buyurmuştur.(1)
DÖRDÜNCÜ SELÂM
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]
Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.
1- Hz. Peygamber’in, “Mâ arafnâke hakka ma‘rifetike” (Ya Rabbi) seni hakkıyla bilemedik” hadisine işaret edilmektedir.