Nihavend Âyin-i Şerîf
Musâhib Ahmed Ağa
1. Selam
Dûş ber dergâh-i izzet kûs-i sultânî zedem
Hayme ber bâlâ-yi dârü’l-mülk-i rabbânî zedem
Ber firâz-i arş-i himmet ez kef-i ma‘şûk-i dil
Bâde-i vahdet zi rıtl-ı câm-ı sübhânî zedem
Dün gece yüce dergâhta padişahlık davulu çaldım; ilâhî pâyitahtın üzerine çadır kurdum. Himmet arşının yokuşunda, gönül maşûkunun eliyle, vahdet şarabını ilâhî kadehten içtim.
Ey çerâğ-ı âsumân ü rahmet-i Hak ber zemin
Nâle-i men gûş dâr ü derd-i hâl-i men bi-bin
Yâ murâd-i men bi-dih yâ fârigam kün ez murâd
Va‘de-i ferdâ rehâ kün yâ çünan kün yâ çünin
Ey gökyüzünün ışığı ve Hakk’ın yeryüzündeki rahmeti! Benim feryadımı duy, dertli hâlimi gör. Ya muradımı ver, ya da beni (bu) murattan âzâde kıl. (İşimi) yarına bırakma; ya öyle yap ya böyle.
Yek demî gavvâs bûdem ber leb-i deryâ-yı aşk
Sad hezâran dürr ü gevher dîdem ez deryâ-yı aşk
Nâgihân ez kudret-i Hak yek nazar kerdem der ô
Âlemî ser-geşte dîdem mande-i deryâ-yı aşk
Bir zaman aşk denizinin kıyısında dalgıç oldum; (içinde) yüz binlerce inci, mücevher gördüm. Ansızın Hakk’ın kudretiyle ona bir baktım ki (bütün) bir âlem, aşk denizinde başı dönmüş, kalmış.
2. Selam
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.
Ey âşıkan ey âşıkan Mollâ-yı Rûmî mî resed
Ey ârifan ey ârifan Mollâ-yı Rûmî mî resed
Ey âşıklar, ey âşıklar! Mollâ-yı Rûmî (Mevlâna Celâleddin) geliyor. Ey ârifler, ey ârifler! Mollâ-yı Rûmî geliyor.
3. Selam
Âşıkan râ kıble dîdâr âmedest
Gerçi der reh kıble bisyâr âmedest
Âşıkan râ nîst fikr ü ârzû
Âşıkî bî-fahr ü bî-âr âmedest
Şems-i Tebrîzî heme güftâr-i tü
Der hakîkat dürr-i şehvâr âmedest
Yolda kıble çoktur ama âşıklar için kıble, (sevgilinin) yüzüdür. Âşıklarda düşünce ve istek olmaz; âşıklık, övünmeden, utanmadan uzaktır. Ey Tebrizli Şems! Senin sözün, hakikatte padişahlara lâyık mücevherdir.
Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur
Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur
Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp (dergâhına) yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.
Biş’nev tü zi ney çihâ çihâ mî gûyed
Esrâr-ı nühüfte kibriyâ mî gûyed
Ruh zerd derun tehî vü ser-dâde be bâd
Bî nutk-i zeban Hüdâ Hüdâ mî gûyed
Dinle neyden, (bak) neler neler söylüyor. Hakk’ın gizli sırlarını söylüyor. Yüzü sararmış, içi boşalmış ve başını rüzgâra (neyzenin nefesine) vermiş olduğu halde konuşmaksızın “Hüdâ Hüdâ” diyor.
Men bâ tü çünânem ey nigâr-i Hotenî
K’ender galatam ki men tüem yâ tü menî
Nî men menem ü nî tü tüyî nî tü menî
Hem men menem ü hem tü tüyî hem tü menî
Ey Hoten’li güzel! Ben seninle o haldeyim ki ben sen miyim, sen ben misin bilemiyorum. Ne ben benim, ne sen sensin, ne sen bensin; hem ben benim, hem sen sensin, hem sen bensin.
Dânî semâ‘ çib’ved savt-ı belî şenîden
Ez hîşten bürîden bâ vasl-ı ô resîden
Dânî semâ‘ çib’ved bî-hod şüden zi hestî
Ender fenâ-yı mutlak zevk-ı bekâ çeşîden
Biliyor musun, semâ nedir? (Elest bezmindeki) belâ (evet rabbimizsin) sesini işitmek, kendinden ayrılıp ona kavuşmaktır. Biliyor musun, semâ nedir? Varlıktan (benlikten) geçmek, mutlak fenâda, bekâ zevkini tatmaktır.
Ser-mest-i câm-i aşkam bî-sâgar u piyâle
Güftem zi men çi hâhî güftâ ki sûz-i nâle
Men în ü an ne-dânem ser-mest-i Şems-i Dîn’em
Mutrib bi-zen nevâyî sâkî bi-dih piyâle
Kadeh, kâse olmaksızın aşk kadehinin sarhoşuyum. Dedim ki “benden ne istiyorsun?” Dedi ki “acı (bir)feryat.” Ben onu, bunu tanımam; Şems-i (Tebrîzî)’nin sarhoşuyum. Ey mutrib, bir nağme çal; ey sâkî kadeh ver.
4. Selam
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.