Nevâ Âyin-i Şerîf
Hammâmîzâde İsmâîl Dede Efendi
BİRİNCİ SELÂM
Ey tecellîgâh-i cânem rûy-i tü
Vey dilem râ meyl-i külli sûy-i tü
Sad hezarân cân ü dil âvihte
Dîdem ey dil-ber zi yektâ mûy-i tü
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilün [Remel]
Ey (sevgili)! Benim ruhumun tecellî yeri, senin yüzündür. Gönlümün meyli, tamamen sana doğrudur. Ey gönlü alıp götüren (güzel)! Gördüm ki senin saçının bir tek teline, yüz binlerce can ve gönül asılmış!
Hurşîd-i sipihr-i lâ-mekânî dil-i mâst
Keyhusrev-i milk-i dil ü cânî dil-i mâst
Ta der dil-i mâ aşk-ı tü menzil kerdest
Ser-çeşme-i âb-ı zindegânî dil-i mâst
Vezni: Mef‘ûlü mefâilün (mefâîlü) mefâîlü feûl (mefâîlün fâ‘) [Hezec/Rub.]
Mekânsızlık göğünün güneşi, bizim gönlümüzdür. Gönül ve can ülkesinin padişahı bizim gönlümüzdür. Senin aşkın, bizim gönlümüzü konak edindiğinden beri, âb-ı hayat kaynağı bizim gönlümüzdür.
Âferîn ey mâh-rû ber can-i tü
Ber cemâl-i bî had ü pâyân-i tü
Tûti-yi cânem bi-şüd hayrân ü zâr
Z’an şeker-hand ü leb-i handân-i tü
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilün [Remel]
Ey ay yüzlü! Senin canına; sınırsız, sonsuz güzelliğine maşallah! Can papağanım, tatlı gülüşüne ve gülümseyen dudaklarına hayran olmuş, inlemektedir.
Ey rûy-i tü nev-behâr-i handân
Ahsente zehî nigâr-i handân
Ey şehr-i cihan harâb bî-tü
Ey husrev ü şehriyâr-i handân
Vezni: Mef‘ûlü mefâilün mefâîl [Hezec]
Ey yüzü, gülen bahar (gibi olan) güzel! Maşallah, ne güzel gülen bir sevgilisin! Senin yokluğunda dünya şehirleri haraptır; ey ülkenin padişahı, gülen sultanı!
İKİNCİ SELÂM
Ey şâh-ı şehr-i akl ü can ber taht-ı dil hâkan tüyî
Ender zemîn ü âsuman sultân-ı sultânan tüyî
Der cân-i mâ cânan tüyî der kân-i mâ nî kan tüyî
Cennet tüyî şerbet tüyî sâkî tüyî rıdvan tüyî
Bâ âşık ez dünyâ me-gû v’ez milket-i ukbâ me-gû
Cüz hasret-i Mevlâ me-gû mî gû ki în ü an tüyî
Vezni: Müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün [Recez]
Ey akıl ve can ülkesinin padişahı! Gönül tahtında hakan sensin. Yerde ve gökte sultanların sultanı sensin. Canımızdaki sevgili sensin. Ocağımızdaki maden sen değil misin? Cennet sensin, şerbet sensin, sâki sensin, rıdvan sensin. Aşığa dünyadan, ahiret mülkünden bahsetme; (ona) sevgilinin hasretinden başka (bir şey) söyleme; de ki: Bu da, o da sensin.
ÜÇÜNCÜ SELÂM
Âşıkan der kûy-i cânân es-salâ
Sûy-i an hurşîd-i tâbân es-salâ
Şems-i Tebrîzî zi bâlâ-yi felek
Her zamânî mî keşed hân es-salâ
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilün [Remel]
Sevgilinin mahallesinde olan âşıklar, haydi (gelin)! O parlak güneşin semtine selâm olsun! Tebrizli Şems, gökyüzünün zirvesinden her zaman (sizi) davet ediyor.
Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur
Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur
Vezni: Müfteilün fâilün müfteilün fâilün [Münserih]
Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp (dergâhına) yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.
Der bâğ-ı cemâlî sanemâ çün gül-i ra‘nâ
Der çeşm çü nûrî vü çü cân der heme a‘zâ
Men bülbül-i gülzârem ü der dâm-i tü zârem
Ez çîst aceb bâ tü me-râ in heme sevdâ
Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü mefâîlü feûlün [Hezec]
Ey sevgili! Sen güzellik bahçesinde hoş bir gül gibisin. Gözdeki ışık gibisin, bütün uzuvlardaki can gibisin. Ben gül bahçesinin bülbülüyüm, senin tuzağında inliyorum. Sana karşı olan bütün bu sevdam, neden acaba?
Ey rûy-i tü kıble-i cihân u dil-i men
V’an der dü cihân emn ü emân-i dil-i men
Hem cân-ı tenî vü hem tü cân-i dil-i men
Ey gevher-i deryâ-yi nihân-i dil-i men
Vezni: Mef‘ûlü mefâilün (mefâîlü) mefâîlü feil [Hezec/Rub.]
Ey (sevgili)! Senin yüzün, dünyanın ve benim gönlümün kıblesidir; iki cihanda kalbimin emniyeti ve sığınağıdır. Hem bedenimin canısın, hem gönlümün canı; ey gönlümde saklı olan denizin incisi!
Tü mâh-i acîbî ki mislî ne-dârî
Be her cilve cânâ der âteş sipârî
Be zülfeyn ü ebrû be çeşmân-i âhû
Pey-i dil-rübâyî çü şîr-i şikârî
Meh ü hur gulâmet zi can geşt râmet
Dü âlem be dâmet çi zîbâ nigârî
Nazîret ne-dîdem ne ez kes şinîdem
Dil ü din bi-bürdî çi ayyâr yârî
Veled râ çi bâşed şehâ ger zi rahmet
Zi silk-i gulâmân-i hîşet şümârî
Vezni: Feûlün feûlün feûlün feûlün [Mütekârib]
Sen (öyle) güzel, şaşırtıcı bir aysın ki benzerin yok. Her cilvede (aşığın) canını ateşe atarsın. Kâküllerinle, kaşlarınla, ceylan gibi gözlerinle ava giden arslan gibi gönül avlamaya çıkmışsın. Ay ve güneş, sana râm olmuş kölelerindir. İki dünya da senin tuzağındadır; ne hoş sevgilisin! Benzerini ne gördüm, ne kimseden işittim. Gönlü ve dini alıp götürdün; ne hilekâr bir dostsun! Ey sultan! Lûtfunla Veled’i de kölelerinin sırasına koysan ne olur?
DÖRDÜNCÜ SELÂM
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]
Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.
Çev: Yakup Şafak
Farsça Güftesi
(1)
ای شاه شهر عقل و جان بر تخت دل خاقان تويی
اندر زمين و آسمان سلطان سلطانان تويی
در جان ما جانان تويی در کان ما نيز کان تويی
جنّت تويی شربت تويی
با عاشق از دنيا مگو وز ملکت عقبی مگو
جز حسرت مولا مگو، می گو که اين و آن تويی
(2)
عاشقشان در کوی جانان الصّلا
سوی آن خورشيد تابان الصّلا
شمس تبريزی ز بالای فلک
هر زمانی می کشد هان الصّلا
(4)
در باغ جمالی صنما چون گل رعنا
در چشم چو نوری و چو جان در همه اعضا
من بلبل گلزارم و در دام تو زارم
از چيست عجب با تو مرا اين همه سودا
(5)
از روی تو قبلة جهان و دل من
واندر دو جهان امن و امان دل من
هم جان و تنی و هم تو جان دل من
ای گوهر دريای نهان دل من
(6)
تو ماهی عجيبی که مثلی نداری
به هر جلوه جانا در آتش سپاری
به زلفين ابرو به چشمان آهو
پی دلربايی چو شيری شکاری
(7)
مه و خور غلامت زبون گشت و رامت
دو عالم به دامت چه زيبا نگاری
نظيرت نديدم نه از کس شنيدم
دل و دين بردی چه عيّار ياری
ولد را چه باشد شها گر ز رحمت
ز سلک غلامان خويشت شمار