Muhayyer Sünbüle Âyin-i Şerîf
Bekir Sıdkı Sezgin
BİRİNCİ SELÂM
An heme güftîm lîk ender besîç (1)
Bî-inâyât-i Hudâ hîçîm ü hîç
Bî-inâyât-i Hak ô hâsân-i Hak
Ger melek başed siyâhesteş varak
Ey Hudâ ey fazl-i tü hâcet revâ
Bâ tü yâd-i hîç kes neb’ved revâ
İn kader irşâd tü bahşîdeî
Tâ bedin bes ayb-i mâ pûşîdeî
Onların hepsini, tedbirli şekilde söyledik; ama Hakk’ın yardımları olmadıkça hiçiz, hiç! Allah’ın ve erenlerin yardımları olmazsa (kişi), melek de olsa defteri kara olur. Ey lûtfuyla ihtiyaçları gideren Allah! Sen varken başkasını anmak, câiz olur mu? Bize bu kadar yol gösterdin de şu kusurlarımızı gizledin. (1/1878-1881)
İKİNCİ SELÂM
Katre-i dâniş ki bahşîdî zi pîş
Muttasıl gerdan be deryâhâ-yi hîş
Katre-i ilmest ender cân-ı men
Vâ rehâneş ez hevâ ve’z hâk-i ten
(Yâ Rabbi!) Ezelde bağışladığın bilgi damlasını, denizlerine eriştir. Ruhumdaki (o) ilim damlasını, hevâ (rüzgârından) ve beden toprağından muhafaza eyle! (1/1882-83)
ÜÇÜNCÜ SELÂM
Pîş ez an k’in hâkhâ hasfeş küned
Pîş ez an k’in bâdhâ nesfeş küned
Katreî kû der hevâ şüd yâ ki rîht
Ez hazîney kudret-i tü key girîht
Ger der âyed der adem yâ sad adem
Çün bi-hânîş ô küned ez ser kadem
Bu topraklar onu emmeden, bu rüzgârlar onu kurutmadan (Yâ Rabbi!)… Bir damla, (buharlaşıp) havaya çıksa, yahut (toprağa) düşse, senin kudret hazinenden nasıl kaçabilir? Yok olsa, hatta yüz (kat) yokluğa karışsa bile sen onu çağırınca başını ayak yapıp (yuvarlana yuvarlana gelir.) (1/1884, 1886-87)
Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur
Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur (2)
Vezni: Müfteilün fâilün müfteilün fâilün [Münserih]
Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp (dergâhına) yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.
Sad hezâran zıdd zıd râ mî küşed
Bâzşan fazl-ı tü bîrun mî keşed
Hâsa her şeb cümle efkâr u ukûl
Gark mî gerdend der bahr-i nügûl
Bâz vakt-i subh ân Allâhiyân
Ber zenend ez bahr ser çün mâhiyân
Der hazân an sad hezâran şâh u berg
Der hezîmet refte ez deryâ-yı merg
Ey birâder akl yek dem bâ hod âr
Dembedem der tü hazânest ü bahâr
Bâğ-ı dil râ sebz ü terr ü tâze bîn
Pür zi gonce verd ü serv ü yâsemîn
İn sühanhâyî ki ez akl-ı külest
Bûy-i an gülzâr ü serv ü sünbülest
Nâz râ rûyî bi-bâyed hemçü verd
Çün ne-dârî gird-i bed-hûyî me-gerd
Zişt başed rûy-i nâ-zîbâ vü zerd
Saht başed çeşm-i nâ-bînâ vü derd
Ez bahâran key şeved ser-sebz seng
Hâk şev tâ gül bi-rûyed reng reng
Sâlhâ tü seng bûdî dil-hırâş
Âzmun kün yek zamânî hâk bâş
Yüzbinlerce zıt, zıddını yok eder; sonra senin emrin yine onları varlık âlemine getirir. Hele geceleri bütün akıllar ve düşünceler o uçsuz bucaksız derin denizde batar, (yok olurlar.) Yine sabah vakti, o Hakk’a mensup (ruhlar ve akıllar), balıklar gibi denizden baş çıkarırlar. Güz mevsiminde yüzbinlerce dallar, yapraklar, ölüm denizinin (hücumuyla) hezimete uğrarlar. (1/1888, 1890-92)
Kardeş, bir an için aklını başına al! Sende de her an güz ve bahar var. Bak, gönül bahçesi de yemyeşil, terütaze, goncalar, güller, serviler ve yaseminlerle dolu! Akl-ı kül’den gelen bu sözlerde de o gül bahçesinin, o servi ve sümbüllerin kokusu vardır. (3) (1/1896-97, 1899)
Naz için gül gibi bir yüz gerek. Öyle bir yüzün yoksa, kötü huyun etrafında dönüp dolaşma, (nazlanma!)(4) Çirkin ve sarı bir yüzün, nazı da çirkindir; gözün hem kör, hem de hastalıklı olması, zor iştir. (1/1906-1907)
Baharların tesiriyle taş yeşerir mi? Toprak ol ki renk renk çiçekler bitiresin. Yıllarca gönüller tırmalayan taş oldun; bir kez de toprak olmayı dene! (1/1911-1912)
DÖRDÜNCÜ SELÂM
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]
Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.
1- Bu âyinin güftesi , Ey ki hezâr âferin ve Sultân-ı menî manzûmeleri haricinde Mesnevî’nin birinci defterindeki 1878-1912. beyitleri arasından seçilmiştir. Vezni, Fâilâtün fâilâtün fâilât (fâilün)’dür.
2- Terennüm lafzı: “Tilkise arslan olur.”
3- Aklı, akl-ı küllî ve akl-ı cüz’î yahut akl-ı meâd ve akl-ı meâş diye ikiye ayırmışlardır. Kısaca akl-ı küllî (akl-ı meâd) ahirete ve asla yönelik büyük meseleleri idrak eder, akl-ı cüz’î (akl-ı meâş) ise dünya işlerini kavrar ve çözer. Hükemâ felsefesine göre akl-ı küll, yaratıcı kudretin faal tecellîsidir.
4- Mesnevi’de bundan önce geçen beytin manası şöyledir: “Hakîm-i Gaznevî’nin şu nasihatini dinle de eski vücûdunda bir yenilik bul.” Beyitte zikri geçen zat, İranlı ünlü mutasavvıf şair Senâî-yi Gaznevî (ölm. 525/1131)’dir. Senâî, Hz. Mevlâna’yı etkileyen önemli şahıslardan biridir.