Bûselik Âyin-i Şerîf

Önceki Sayfaya Dön

 Bolâhenk Nûri Bey

BİRİNCİ SELÂM

An subh-i seâdethâ çün nûr-feşân âyed
V’an-gâh hurûs-i can der bang ü figân âyed

Miskin dil-i âvâre an güm şüde yek bâre
Çün biş’neved in çâre hoş raks künân âyed
Vezni: Mef‘ûlü  mefâîlün mef‘ûlü  mefâîlün [Hezec]

O mutluluklar sabahı, ışıklar saçınca horoza benzeyen can feryâd ü figâna başlar. Âvâre gönül; o tamamen kendini kaybetmiş zavallı, bu çâreyi duyunca neşe içinde, raks ederek gelir.

Merhabâ ey cân-ı bâkî pâdişâh-ı kâmkâr
Rûh-bahş-i her kırân ü âfitâb-i her diyâr

İn cihân ü an cihan her dü gulâm-i emr-i tüst
Ger ne-hâhî ber hemeş zen v’er hemî hâhî bi-dâr
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilât [Remel]

Ey ebedî can, muradına ermiş padişah! Sana selâm olsun. Ey her kırana ruh veren! (Ey) her diyârın güneşi! Bu dünya da, o dünya da senin emrine köledir. İstersen tut, istemezsen hepsini birbirine vur (kır, at.)(1)

Ey gıdâ-yı cân-ı mestem nâm-i tü
Çeşm ü aklem rûşen ez eyyâm-i tü

Şeş cihet ez rûy-i men şüd hemçü zer
Tâ bi-dîdem sîm-i heft endâm-i tü

Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilün [Remel]

Ey (sevgili)! Senin adın, sarhoş canıma gıdadır. Seninle (geçirdiğim) günlerden dolayı, aklım ve gözüm aydındır. Senin gümüşten yedi uzvunu (endâmını) gördüğümden beri altı yön de benim yüzümden altın gibi oldu.

Telhî ne-küned şîrin-zekanem
Hâlî ne-küned ez mey dehenem

Ez şîre-i ô men şîr-dilem
Der arbedeeş şîrin-sühanem

Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]

Çenesi güzel (sevgilim), tatsızlık yapmaz, ağzımı şarapsız bırakmaz. Onun şerbeti (sâyesinde) benim arslan gibi yüreğim var. (Ama) onunla kavgada, tatlı dilliyim ben.

İKİNCİ  SELÂM

Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî

Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]

Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.

ÜÇÜNCÜ SELÂM

Ey cihan râ dil-güşâ ikbâl-i aşk
Yef‘alullah mâ yeşâ ikbâl-i aşk

Ey safâ vü ey vefâ der cevr-i aşk
Ey hoşâ vü ey hoşâ ikbâl-i aşk
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilât [Remel]

Ey âlemin gönlünü açan aşk devleti (tâlihi)! Ey “Allah dilediğini yapar” sırrına mazhar olan aşk devleti! Ey aşk ıstırabında (gizli olan) safâ ve vefâ! Ne hoştur, ne hoş, aşk devleti!

Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur

Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur

Vezni: Müfteilün fâilün müfteilün fâilün [Münserih]

Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp (dergâhına) yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.

İmrûz nigârest ü semâast ü surâhî
Yek sâki-i ser-mest ü yekî cem‘-i mübâhî

Cüz şâhid ü cüz bâde ne-hâhîm çü imrûz
Rindîm ü ne-dârîm ser-i zühd ü salâhî

Vezni: Mef‘ûlü  mefâîlü mefâîlü feûlün [Hezec]

Bugün sevgili var, semâ var, sürâhi var; bir (tarafta) tamamen sarhoş bir sâki, bir (tarafta) kayıtlardan âzâde bir topluluk! Güzelden ve şaraptan başka bir şey istemiyoruz; çünkü bugün rindiz, zühd ve takvâ düşüncesinde değiliz.

Ey sâki-i aşk hîz ü pîş âr şerâb
Vey mutrib-i can zi lutf bin’vâz rebâb
Bünyâd-ı neşât râ hemî kün ma‘mûr
Tâ gerded esâs-ı ömr ez in seyl harâb

Vezni: Mef‘ûlü  mefâilün mefâîlü feûl (mefâîlün fâ‘) [Hezec/Rub.]

Ey aşk sâkîsi! Kalk, (bize) şarap getir. Ey can mutribi! Lütfeyle de rebâbı çal. Sevinç binasını mamur et; yoksa ömrün temeli, bu selden harap olacak.

Bâde bi-dih sâkiyâ k’an meh-i tâban resîd
Nî gam ü nî girye mand çün gül-i handan resîd

Şehr ü haşem zinde şüd cümle cihan bende şüd
Çün zi der-i şehr-i mâ mevkib-i sultan resîd
Vezni: Müfteilün fâilât müfteilün fâilât [Münserih]

Ey sâkî! Şarap ver; zira o parlak ay geldi. Ne üzüntü, ne ağlayış kaldı; çünkü o gülen gül geldi. Şehrin kapısından padişahın alayı girince, şehir ve erkân ihyâ oldu; bütün âlem (ona) köle (kesildi).

Bi-yâ ki sâki-i aşk-ı şarâb-bâre resîd
Haber bi-ber ber-i bî-çâregan ki çâre resîd

Çü âfitâb-ı cemâleş be hâkiyan der tâft
Zuhal zi perde-i heftüm pey-i nezâre resîd

Vezni: Mefâilün feilâtün mefâilün feilât [Müctes]

Gel, şaraba düşkün, aşk sâkîsi geldi; Bîçarelere, “çare geldi” diye haber ver. Güzelliğinin güneşi, yerdekilere vurunca, Zühal (Satürn) bile yedinci kat gökten seyre geldi.

DÖRDÜNCÜ  SELÂM

Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî

Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]

Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.
1- Kıran, iki gezegenin aynı burçta bulunmasına, özel olarak da Zühre (Venüs) ile Müşteri (Jüpiter) gibi kutlu sayılan iki gezegenin  beraberliğine denir. Böyle bir zamanda dünyaya gelen padişaha, talihli, kutlu anlamında sâhib-kırân adı verilirdi.