Beyâtî Bûselik Âyin-i Şerîf
Zekâi Dedezâde Ahmed Irsoy
BİRİNCİ SELÂM
Ey der âverde cihânî râ zi pây
Bang-i nây ü bang-i nây ü bang-i nây
Hod Hudâyest in heme rû-pûş çîst
Mî keşed ehl-i Hudâ râ tâ Hudây
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilât [Remel]
Ey ney sesi, ey ney sesi! Bir âlemi, (elden) ayaktan düşüren ney sesi! (Her yerde) Allah var; (peki) bütün bu örtüler nedir? (Fakat bunlar da) Hak ehlini, Hakk’a ulaştırır.
Ey nûş kerde nîş râ bî-hîş kün bâ-hîş râ
Bâ-hîş kün bî-hîş râ çîzî bi-dih dervîş râ
Teşrîf dih uşşâk râ pür-nûr kün âfâk râ
Ber zehr zen tiryâk râ çîzî bi-dih dervîş râ
Vezni: Müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün [Recez]
Ey zehiri bal yapan! Kendinde olanı, kendinden geçir; kendinden geçmiş olanı, kendine getir. (Allah için) yoksula bir şey ver. Âşıkları şereflendir, ufukları nurlandır; zehire panzehiri çal; (Allah için) yoksula bir şey ver.
Yâr-i mâ dil-dâr-i mâ âlim-i esrâr-i mâ
Yûsuf-i dîdâr-i mâ revnak-ı bâzâr-i mâ
Ger be bostan bî tüîm hâr şüd gülzâr-i mâ
Ver be zindan bâ tüîm gül bi-rûyed hâr-i mâ
Ger der âteş bâ tüîm nûr gerded nâr-i mâ
Ver be cennet bî tüîm nâr şüd envâr-i mâ
Vezni: Fâilâtün fâilün fâilâtün fâilün [Medîd]
Yârimiz, sevgilimiz, sırlarımızı bilen (dost)! Gözümüzde Yusuf’sun; pazarımız (senden dolayı) hareketlidir. Sensiz bahçeye (girsek) gülistanımız dikenlik olur; seninle zindana (girsek) dikenimiz gül verir. Seninle cehenneme (girsek) ateş bize nûr olur; sensiz cennete (girsek) nurlarımız ateş olur.
Bi-yâ k’imrûz mâ râ rûz-i îdest
Ez in pes îş ü işret ber mezîdest
Zehî meclis ki sâkî baht bâşed
Harîfâneş Cüneyd ü Bâyezîdest
Vezni: Mefâîlün mefâîlün mefâîl [Hezec]
Gel, bugün bayram günüdür bize! Bundan sonra eğlence, işret artacak. Tâlihin sâkîlik yaptığı; Cüneyd’in, Bayezid’in arkadaşlık ettiği meclis, ne güzel meclistir!
İKİNCİ SELÂM
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]
Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.
Rindan selâmet mî künend can râ gulâmet mî künend
Mestî zi câmet mî künend mestan selâmet mî künend
Ey Şeh Hüsâmeddîn-i mâ ey fahr-i cümle evliyâ
Ey ez tü canhâ âşinâ mestan selâmet mî künend
Vezni: Müstef‘ilün müstef‘ilân müstef‘ilün müstef‘ilân [Recez]
Rintler, canlarını köle etmiş sana selâm gönderiyorlar; kadehinden mest olmuş sarhoşlar, sana selâm gönderiyorlar. Ey bütün velilerin iftihar ettiği Şah Hüsâmeddin! Sâyende, canları tanımış olan sarhoşlar, sana selâm gönderiyorlar.
ÜÇÜNCÜ SELÂM
Salâ canha-yı müştâkan ki yek dil-dâr-ı hûb âmed
Çü zer-kûbest an dil-ber ruh-i men sîm-kûb âmed
Salâheddîn-i Ya‘kûban cevâhir-bahş-i zer-kûban
Ki ô hurşîd-i esrârest ü allâmü’l-guyûb âmed
Vezni: Mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün [Hezec]
Âşıkların canlarına selâm olsun! Güzel bir sevgili geldi. O sevgili, altın dövüyor; benim yüzüm ise gümüş döven oldu. Yakupların Salâhaddin’i, kuyumcuların (en) cömerti; sırlar güneşi; gizli şeyleri bilen geldi.
Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur
Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur
Vezni: Müfteilün fâilün müfteilün fâilün [Münserih]
Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp (dergâhına) yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.
Der halka-i uşşâk be-nâgeh haber üftâd
K’ez baht yekî mâh-ruhî hûb der üftâd
Güftend zi Şemse’l-Hak-ı Tebrîz çi dîdîd
Güftîm k’ez an nûr be mâ in nazar üftâd
Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü mefâîlü mefâîl [Hezec]
Âşıklar halkasına ansızın, “Talihimizden bir ay yüzlü güzel geldi” diye haber ulaştı. Dediler ki Şems-i Tebrîzî’den ne gördünüz? Dedik ki o nurdan bize, bu nazar düştü.
Be hakk-ı an ki der in dil be-cüz velâ-yi tü nîst
Velî-i ô ne-şevem k’û zi evliyâ-yi tü nîst
Me-bâd cânem bî-gam eğer gedâ-yi tü nîst
Me-bâd çeşmem rûşen eğer şifâ-yi tü nîst
Vezni: Mefâilün feilâtün mefâilün feilât [Müctes]
İçinde senin dostluğundan başka bir şey olmayan şu gönlün hakkı için (söylüyorum): Senin dostlarından olmayanın dostu olmam. Rûhum, senin dilencin değilse dertsiz kalmasın! Senin şifân yoksa, gözlerim aydın olmasın!
Âşık-ı an kand-i tü cân-i şeker-hâ-yi mâst
Sâye-i zülfîn-i tü der dü cihan câ-yi mâst
Her gül-i sürhî ki hest ez meded-i hûn-i mâst
Her gül-i zerdî ki rüst rüste zi safrâ-yi mâst
Vezni: Müfteilün fâilün müfteilün fâilât [Münserih]
Senin şeker (gibi dudağına), şeker çiğneyen canımız âşıktır. İki cihanda da mekânımız, zülfünün gölgesidir. (Nerede) bir kırmızı gül varsa, bizim kanımızla (boyanmıştır). (Nerede) bir sarı gül yetişmişse, bizim safrâmızdan yetişmiştir.
Men dem ne-zenem lîk dem-i nahnü nefahnâ
Der men bi-demed nâle resed tâ be süreyyâ
İn nây-i tenem râ çü bi-bürrîd ü tirâşîd
Ez sûy-i neyistân-i adem azze teâlâ
Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü mefâîlü feûlün [Hezec]
Ben nefes almıyorum; “Biz rûhumuzdan üfledik” (âyeti) bizde tecellî ediyor da feryadımız, Ülker yıldızına dek çıkıyor. Yüceler yücesi Mevlâ, bu ney gibi vücûdumu yokluk sazlığından koparıp yonttu.
DÖRDÜNCÜ SELÂM
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]
Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.