Beyâtî Araban Âyin-i Şerîf
BİRİNCİ SELÂM
Ey çerâğ-ı âsümân ü rahmet-i Hak ber zemîn
Nâle-i men gûş dâr ü derd-i hâl-i men bi-bîn
Bâz elem neşrah revan kün çâr cû der sîneem
Cûy-i âb ü cûy-i hamr ü cûy-i şîr ü engübîn
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilât [Remel]
Ey gökyüzünün ışığı ve Hakk’ın yeryüzündeki rahmeti! Benim feryadımı duy, dertli hâlimi gör. Yine “Senin göğsünü açıp genişletmedik mi?” âyetiyle gönlümde dört ırmağı akıt: Su ırmağı, şarap ırmağı, süt ırmağı, bal (ırmağı.)
İmrûz çi rûzest ki hurşîd dü-tâst
İmrûz zi rûzhâ birûnest ü cüdâst
Ez çerh be hâkiyan nisârest ü sadâst
K’ey dil-şüdegân müjde ki in rûz-i şümâst
Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü (mefâilün) mefâîlü feûl [Hezec/Rub.]
Bugün nasıl bir gün ki güneş iki kat (güçlü)! Bugün (diğer) günlerden farklı; başka (bir gün)! Gökten, yerdekilere, “Ey âşıklar, müjde! Bugün sizin gününüz” diye nidâ geliyor, (saçı) saçılıyor.
Mâ der dü cihan gayr-i Hudâ yâr ne-dârîm
Cüz yâd-ı Hudâ hîç diger kâr ne-dârîm
Müştâk-ı dil ü cân-i tü Şemsü’l-Hak-ı Tebrîz
Der âyine cüz vâye-i dîdâr ne-dârîm
Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü mefâîlü mefâîl [Hezec]
Bizim iki dünyada da Hak’tan başka yârimiz, Hakk’ı zikretmekten başka işimiz yoktur. Ey Tebrizli Hak Güneşi! Senin gönlünün ve canının özlemini (çekeniz.) (Gönül) aynasındaki yüzünden başka nasibimiz yoktur.
İKİNCİ SELÂM
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]
Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.
ÜÇÜNCÜ SELÂM
İlticâ-yi mâ be şâh-ı evliyâst
Z’an ki nûreş müştak ez nûr-i Hudâst
Ey ki dârî dîde-i rûşen bi-bin
Cism ü câneş cism ü cân-i Mustafâst
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilât [Remel]
Biz Veliler Sultanı’na sığınıyoruz; çünkü onun nûru, Hakk’ın nûrundan çıkmıştır. Ey aydın göze sahip olan kişi! O’nun cismi ve canı, (Muhammed) Mustafa’nın cismi ve canıdır.
Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur
Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur
Vezni: Müfteilün fâilün müfteilün fâilün [Münserih]
Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp (dergâhına) yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.
Ey kâfile-i kâle-i tâât kücâyîd
Ender harem-i kıble-i hâcât biyâyîd
Hem hâne vü hem-sâye-i dîvâr be dîvâr
Ser geşte beyâbân şümâyîd şümâyîd
Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü mefâîlü mefâîl [Hezec]
Ey itaat malının (ticaret) kâfilesi, neredesiniz? İhtiyaçlar kıblesinin (bulunduğu) hareme gelin. Ev de sizsiniz, duvar duvara (bitişik) komşu da siz… Başınızın döndüğü çöl de sizsiniz, sizsiniz.
Be hakk-ı an ki der in dil be-cüz velâ-yi tü nîst
Veliyy-i ô ne-şevem k’û zi evliyâ-yi tü nîst
Me-bâd cânem bî-gam eğer fedâ-yi tü nîst
Me-bâd çeşmem rûşen eğer sakâ-yi tü nîst
Vezni: Mefâilün feilâtün mefâilün feilât [Müctes]
İçinde senin dostluğundan başka bir şey olmayan şu gönlün hakkı için (söylüyorum): Senin dostlarından olmayanın dostu olmam. Rûhum, sana feda olmazsa, dertsiz kalmasın! Gözüm senin sakân olmazsa aydın olmasın!
Ey dil bu yeter iki cihanda sana iz‘ân
Birdir bir iki olmaya yok bilmiş ol imkân
Hak söyleyicek sende senin ortada nen var?
Âlemde heman ben dediğindir sana noksan
Sa‘y eyle rızâ gözle ko ıtlâk ile kaydı
Âlemde Semâî bu yeter sâlike irfan
Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü mefâîlü mefâîl [Hezec]
Ey gönül! İki dünyada da inanç olarak sana şu yeter: Bil ki Allah birdir; birin iki olmasına imkân yoktur. Sende Allah konuşunca senin ortada neyin kalır? “Ben (yapıyorum)” demen, senin noksanlığını (gösterir). Gayret et, (Hakk’ın) rızasını gözet, dünya ile bağını kopar. Ey Semâî! Hikmet olarak âlemde sûfiye, bu yeter.
DÖRDÜNCÜ SELÂM
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]
Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.