Acem-Aşîran Âyin-i Şerîf

Önceki Sayfaya Dön

Hüseyin Fahreddin Dede

BİRİNCİ SELÂM

Her rûz bâmdâd selâmün aleykümâ
An câ ki şeh nişîned ü an vakt Mürtezâ

Tâ z’an nasîb bahşed ü dest-i Mesîh-i aşk
Her mürde râ seâdet ü bîmâr râ şifâ

Vezni: Mef‘ûlü fâilâtü mefâîlü fâilün [Muzâri]

Her gün sabahleyin padişahın ve sonra onun makbûlü olan kişinin oturduğu yere selâm olsun! Nasıl ki aşk Mesîh’inin eli, ölüye hayat, hastaya şifa verirse, (onlar da kendilerine bahşedilmiş olan) nasipten (kullara) lûtfetmek üzere orada otururlar.

Haber kün ey sitâre yâr-i mâ râ
Ki der yâbed dil-i hun-hâr-i mâ râ

Haber kün an tabîb-i âşıkan râ
Ki tâ şerbet dihed bîmâr-i mâ râ

Vezni: Mefâîlün mefâîlün feûlün [Hezec]

Ey yıldız! Sevgilimize, bizim kan içen gönlümüzü yapsın diye haber ver. O âşıklar tabîbine, bizim hastamıza şerbet versin diye haber ver.

Derd-i Şemseddin büved ser-mâye-i dermân-ı mâ
Bî-ser ü sâmâni-i aşkaş büved sâmân-ı mâ

An hayâl-i can-fezâ-yi baht-sâz-ı bî-nazîr
Hem emîr-i meclis ü hem sâki-i gerdân-ı mâ
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün [Remel]

Bizim dermanımızın sermâyesi, Şemseddin’e olan aşkımızdır. Bizim varlığımız (elimizde olan), onun sevdası uğruna her şeyi yitirmiş olmaktır. (Sevgilinin) o cana can katan, şans getiren eşsiz hayâli, meclisimizin hem büyüğüdür, hem dolanan sâkisi.

Ey cân ü cihan cân ü cihan bâkî nîst
Cüz aşk-ı kadîm şâhid ü sâkî nîst
Ber Ka‘be-i nîstî tavâfî dâred
Âşık ki zi Ka‘beest ü âfâkî nîst

Vezni: Mef‘ûlü  mefâîlü (mefâilün) mefâîlün fa‘ [Hezec/Rub.]

Ey can, (ey) cihan! Can da bâki değildir, cihan da. Kadîm olan aşktan başka ne güzel vardır, ne sâki. Başka yerlere değil, Kabe’ye mensup olan âşık, yokluk Kabe’sini tavaf eder.

İKİNCİ  SELÂM

Bî-dil şüdeem behr-i dil-i tü
Sâkin şüdeem der menzil-i tü

Gerdan bi-keşed can hemçü şütür
Tâ zinde şevem ez bismil-i tü
Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]

Gönlün için ben gönlümü terkettim de senin gönül evinde oturur oldum. Can, sana kurban olup ebedîlik bulmak için deve gibi boynunu uzatıyor.

ÜÇÜNCÜ SELÂM

Âşıkî ger z’in ser ü ger z’an serest
Âkıbet mâ râ bedan sû rehberest

İllet-i âşık zi illethâ cüdâst
Aşk usturlâb-i esrâr-i Hudâst

Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilât [Remel]

Âşıklık ister o taraftan olsun, ister bu taraftan; sonunda bizim için o tarafa rehberdir. Âşığın hastalığı, diğer illetlerden farklıdır. Aşk, ilâhî sırları (gösteren bir) üstürlâbdır.(1)

Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur

Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur

Vezni: Müfteilün fâilün müfteilün fâilün [Münserih]

Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp (dergâhına) yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.

Ez evvel-i imrûz çü âşüfte vü mestîm
Âşüfte bi-gûyîm ki âşüfte şüdestîm

Yek lahza belâ-nûş-i reh-i aşk-ı kadîmîm
Yek lahza belî-gû-yi münâcât-ı elestîm

Vezni: Mef‘ûlü  mefâîlü mefâîlü mefâîl [Hezec]

Bugün, baştan beri karışık ve mest bir haldeyiz. Karışık olduğumuz için, karışık (sözler) söylüyoruz. Bir an ezelî aşk yolunda belâ yudumlarız; bir an elest meclisindeki hitaba belâ (evet) deriz.

Bâz resîdîm zi mey-hâne mest
Bâz rehîdîm zi bâlâ vü pest

Cümle-i mestan hoş u raksan şüdest
Dest zenîd ey saneman dest dest

Vezni: Müfteilün müfteilün fâilât [Serî]

Yine meyhaneden sarhoş halde geldik; yine yüksekten, alçaktan kurtulduk. Bütün sarhoşlar keyifle dönüyorlar. El çırpın, ey güzeller, el (çırpın)!

An hâce-i hoş-likâ çi dâred
Bâ yâr-i me-râ behâ çi dâred

Ez rahmet-i Şems-i Dîn-i Tebrîz
Her sîne cüdâ cüdâ çi dâred
Vezni: Mef‘ûlü  mefâilün feûlün [Hezec]

O yakışıklı efendi neye mâliktir? Benim sevgilime karşılık (onun sahip olduklarının) değeri nedir? Tebrizli Şemseddin’in rahmetinden her gönülde ayrı ayrı neler vardır neler?

Yâ Rab zi günâh-i zişt-i hod münfailem
Ez kavl-i bed ü fi‘l-i bed-i hod hacilem
Feyzî be dilem zi âlem-i kuds bi-rîz
Tâ mahv şeved hayâl-i bâtıl zi dilem

Vezni: Mef‘ûlü mefâilün (mefâîlü) mefâîlü feil [Hezec/Rub.]

Yarabbi! Çirkin günahımdan dolayı pişmanım; kötü sözümden, kötü fiilimden dolayı utanıyorum. Kutsal âlemden kalbime bir feyiz ver de boş hayâl gönlümden gitsin.

DÖRDÜNCÜ  SELÂM

Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî

Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî

Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]

[Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.]

 

1- Üstürlâb, üzerine gök küresinin haritası çizilmiş yarım daire şeklinde bir âlettir. Bununla yıldızların mevkii, özellikle güneşin doğuşu ve batışı ile zeval vaktinin saati tayin edilirdi.

Acemasiran Nota