Mevlevî Gülbangleri

A+
A-

Mevlevî Gülbangleri

Efendimiz Hz. Muhammed’i remzeden “gül” Türk-İslâm Medeniyetinde müstesnâ bir yere sahiptir. Ecdâdımız bu hassasiyeti gözeterek, “gül” ile güzel sanatların hat, tezhib, minyatür, ebrû gibi şubelerinde emsâlsiz güzelliklere kapı aralamış; “Gülizar” adıyla makam terkîb etmiş; şiirde ilâhî ilhamlara erişmiş, yavrularına koyduğu Gülfem, Gülruh, Gülendam, Gülcan, Ayşegül, Nurgül, Birgül gibi isimlerle evlerini gül bahçesine çevirmişlerdir.

Gül alıp gül satan, gülden terazi tutan, gülü gül ile tartan ve çarşı pazarı gül olan insanlar, “Altın tasta gül kuruttum” diyerek bir medeniyet terkibi meydana getirmişlerdir.

Uzun asırlar boyunca insanlığı; iyiliğe, doğruluğa, sevgiye, hoşgörüye, kısaca güzel ahlâka davet eden; bunları gerçekleştirecek mekân, düstûr ve icrâ usûllerini mükemmel bir şekilde ortaya koyan Mevlevîlik Türk-İslâm Medeniyeti’ni hakkıyla temsîl etmiştir.

Hz. Pîr’in: “Beri gel, daha beri, daha beri” diye çağıran sesine kulak verip “edeb”i ve “muhabbet”i talep edenler “Ey kapılar açan Allâh’ım, bana da hayırlı kapılar aç” niyâzında bulunan, mahzunca boyunlarını bükerek ötelerdeki hakîkatlere açılırcasına semâ‘a başlayan ve Hak’tan aldıklarını halka dağıtan dervîş semâzenler, posnişînin üç kıtadan gök kubbeye bâkî kalmak üzere çektiği “GÜLBANG”e “Hûûû” diyeceklerdir.

Siz hiç gül sesi duydunuz mu?

Gülün rengi, kokusu ve şekliyle ilgili yüzlerce teşbîh, istiâre, hüsn-i ta’lil, geliştiren; tedâî ve karînelerle müstesna söyleyişler gerçekleştiren atalarımız “gül”ün yanına “ses, sedâ, haykırma, makam, ahenk, nağme” gibi anlamlara sahip olan “nevâ” ve “bang” kelimelerini ilâve ederek âdetâ “Gül sesi” elde etmişlerdir. Gönlümce, Gülbang için en yakışan tarif; makbul ve ulu âvâz, olmalıdır.

Mevlevîlik yanında, Bektâşîlik, Kalenderîlik ve Halvetîlik gibi tarîkatlerde de kullanılan, kendine mahsus söyleyiş mevzu, metin, mekân ve zamanları olan gülbanglerle ilgili bu zarif çalışma, gülbangler hakkında derli toplu malumatın ve tespit edilebilen çok sayıda gülbang metninin ve açıklamasının bulunduğu değerli bir kaynaktır.

Kitabın hazırlanmasına vesile olan değerli Hocam Ahmed Selahaddin Hidayetoğlu’na, konuyla ilgili muteber kaynakları tarayarak, mukayeseler yaparak bu zarif çalışmayı araştırmacılara katkıda bulunacak tarzda hazırlayan değerli meslektaşım Sayın Yrd.Doç.Dr. Yakup Şafak’a, kitabın muhtevaya uygun bir şekilde grafik tasarımını gerçekleştiren Dr.Ersan Perçem’e ve diğer emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

Vakt-i şerîfler hayrola, hayırlar fethola, şerler def’ ola…

Dr. Mustafa ÇIPAN
Konya İl Kültür ve Turizm Müdürü

Gülbang, Farsça bileşik bir kelime olup “hep bir ağızdan çıkarılan yüksek ses” manasında kullanılır. Kelimenin menşei ve teşkîli hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz. Farsça en önemli sözlüklerden Dihhudâ’nın Lugat-nâme’sinde ve Muhammed Muîn’in Ferheng-i Fârisî’sinde kelimeye şu karşılıklar verilmektedir:

1.Davulcular, mehterler (nekkâreçiyân); teşrifatçılar, çavuşlar (şâtırân), kalenderler ve tellâllar (ma‘reke-gîrân)’ın davul çalma ve savaşa tutuşturma zamanında hep bir ağızdan çıkardıkları yüksek ses.[1] 2.Bülbül sesi. 3.Eski mûsikîde bir makam. 4.Güzel ses. 5.Neşe halinde çıkarılan ses, çığlık; coşku, şamata.

XVI. yüzyılın ünlü şârihi Sûdî, Hâfız Divanı Şerhi’nde kelimeye, “esvât ve terennümât”, “ulu/bülend âvâz”, “makbûl ve ulu âvâz” gibi karşılıklar vermiştir.[2]

Bazı Türkçe kaynaklarda kelimenin tarifi şöyledir:

Burhân-ı kâtı‘ tercümesi: “Ol perde-bîrûn âhengdir ki mehterler nevbete başlarken, selâtîn ü vüzerâ ata süvâr olurken çavuşlar, yek-dehen dem-sâz olurlar.”

Kâmûs-ı Osmânî: “Bazı merâsimin esnâ-yı icrâsında müteaddid şahıslar tarafından duâ yâhud alkış tarzında bir ağızdan çıkarılan, yüksek, dik ses.”

Lugat-i Nâcî: “Âvâze-i bülend, bir ağızdan çıkan ses.”

Kâmûs-ı Türkî: 1.Bir cemâat tarafından bir ağızdan ve makâmla çağrılan duâ ve surûr ve âheng veyâ tekbîr ve tehlîl. 2.Vaktiyle mektebe yeni başlayan çocuğun hânesi kapısının önünde mekteb çocuklarının ettikleri duâ.

Ferheng-i Ziyâ: “Yüksek sesle hep birden yapılan alkış.”

TDK Türkçe Sözlük: “Hep bir ağızdan ve makamla yapılan dua veya ant.”

Abdülbaki Gölpınarlı, Hâfız Divanı Tercümesi’nde şu tanımı yapıyor: “Yüksek sesle okunan müretteb derviş dualarına denir. Bülbül sesine de gülbank derler.”[3] Aynı yazar, Mevlevî Âdâb ve Erkânı’nda ise şu bilgiyi veriyor: “Gül sesi anlamına gelen[4] bu Farsça terkip, bülbül çilemesine denir. Bütün tasavvuf yollarında umûmî bir terimdir ve gülbenk tarzında söylenegelmiştir. Tertiplenmiş dualara denir. Mevlevîlikte her iş için ayrı bir gülbank vardır.”[5]

Mevlâna Dergâhı son postnişinlerinden, aynı zamanda Türk dili ve edebiyatı üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan Veled Çelebi İzbudak’ın, bir mecmuasında konuyla ilgili olarak yaptığı açıklama şöyledir: “Bugün gül-bâng, ehl-i tarîkatin, bilhassa Mevlevîlerin bir ictimâ-ı rûhânî, bir taâm hengâmında reislerinin okudukları duâdır ki bir şekl-i hâssı vardır. Nefsü’l-emrde dervîşân-ı kalenderânın şeyhleriyle müttefikan bir duayı, manevî bir cümleyi, tavr-ı mahsûs ile çağrışmalarıdır.[6] Kudsiyyetten, zarâfetten dolayı “gül-bâng: bağırma çiçeği” demişlerdir; yani güzel, zarif bir nidâ ve temennî demektir. Nasılki “gül-bûse” en can-şikâr bûse demektir. El-hâletü hâzihî mevlevî şeyhi gül-bângi okuduğunda, nihâyetinde “Dem-i Hazret-i Mevlânâ hû diyelim” der; dervişler hepsi birden şeyhle beraber “hû” derler. İşte o bir ağızdan “hû” nidâsına gül-bâng derler. Ma‘nâ-yı mevzûu budur. Bugün manasını bir parça değiştirmiş. Yani o duanın kendisine, o nevi duaların cümlesine gül-bâng diyorlar.”

Bütün bu malûmattan anlaşılıyor ki kelimenin tanımında öne çıkan asıl kavramlar müştereklik, yüksek ses ve ahenktir. Kanaatimizce “Gül” ile bu kavramlar arasında ilgi kurmak, zordur.[7]

Bilindiği üzere bazı tarîkatlerde gülbang çekmek, âdettir. Bunlar özellikle Kalenderî, Mevlevî ve Bektaşî tarikatleridir. Bektaşîliğe bağlı olduğu için “Ocâğ-ı Bektâşiyân” diye anılan yeniçerilerce de gülbang çekmek âdetti. (Bir örneğini, günümüzdeki mehter törenlerinde görmek mümkündür.) Halvetiyyenin bazı kollarında da gülbang çekilirdi. “Fütüvvet ehli esnaf arasında yapılan yâran toplantılarıyla çıraklık, kalfalık, ustalık gibi esnaf teşkilâtı merasimlerinde de gülbangin önemli bir yeri vardı.”[8]

Mevlevîliğin tarihî seyri içerisinde gülbanglerin nasıl geliştiğini şimdilik ayrıntılarıyla bilemiyoruz. Asırlar içerisinde şeyhlerin, tarîkat ileri gelenlerinin anlayışlarına ve zevklerine göre az çok farklılaşıp zenginleştiği muhakkaktır. Bu mürettep dualar, tarîkat müntesipleri için önem arzeden her toplantıdan (meydân-ı şerîf, ism-i celâl zikri, yemek, nikâh, cenaze vs.) sonra okunurdu.

Günümüze ulaşan örneklerine bakıldığında Mevlevî gülbanglerinin genellikle kısa olup fesâhat bakımından başarılı oldukları görülür. Gülbangler büyük çoğunlukla Türkçe’dir. Bunlarda işlenmiş bir dil göze çarpar. Bazı gülbanglerin başlarında, çoğunlukla Hz. Mevlâna’ya ait Farsça beyitler yer alır.

Bir Mevlevî büyüğü veya görevli kişi tarafından çekilen gülbangler, ekseriyetle “Vakt-i şerîf hayrola, hayırlar fethola, şerler def‘ola” cümleleriyle başlar; asıl maksat, çoğu zaman secili, kısa cümleler ve veciz ibârelerle  ifade edilir. Sonra, “Dem-i Hazret-i Mevlânâ, sırr-ı Şems-i Tebrîzî (bazen de yerine göre Sultan Veled, Âteşbâz-ı Velî), kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim” sözlerinin ardından, şeyh ve dervişlerin hep beraber nefesleri yettiğince, sesli ve ahenkli şekilde “huuuu!” çekmeleriyle tamamlanır.  Gülbangin bütünü, husûsî bir edâ ile bilhassa secili kısımlar uzatılarak, fâsıla sonlarında durularak, ses tonu ve vurgular değiştirilerek okunur. Mevlevî gülbanginin nasıl çekildiğini günümüzde yapılan semâ âyinlerinin sonunda görmek mümkündür.

Mevlevilerde gülbanglerin yanısıra bir iş yapılırken okunan manzum veya mensur, kısa övgü ve dualar da vardır. Bunlara terceman denilir. Bektaşîlerce de kullanılan bir terimdir. Abdülbaki Gölpınarlı tercemanı, “Muayyen işler yapılırken okunacak dualar” diye tanımlar.[9] Mevlevîlerde terceman azdır. Terceman okunurken mecliste bulunanların, gülbanglerdeki gibi iştirâki söz konusu değildir.

Elinizdeki derlemeyi meydana getirirken öncelikle merhum Gölpınarlı’nın Mevlâna’dan Sonra Mevlevîlik ve Mevlevî Âdâb ve Erkânıadlı eserlerinde yer alan gülbangleri tedkik ettik. Keza Hüseyin Top Bey’in, daha ziyade son dönem ve günümüzdeki uygulamalar açısından önem arzeden Mevlevî Usûl ve Âdâbı (İst., 2001) isimli kitabından yararlandık. Bu eserlerde bulunmayan veya farklı şekillerde yer alan gülbangler için Veled Çelebi’nin Selçuk Ün. Selçuklu Araştırmaları Merkezi’ndeki mecmua ve defterlerine müracaat ettik. Y86 (Defter-i fevâid) Y95 (Muhtârât) ve Y96 (Çelebi cönkü) numara ve isimleriyle kayıtlı yazma eserlerde konuyla ilgili malûmata ulaştık. Y95 nolu mecmuada belli başlı gülbangleri ihtivâ eden bir bölüm bulunduğundan bu eser, çalışmamızın asıl kaynaklarından birini teşkil etmiştir. Her gülbangin bulunduğu kaynağı, sayfa numaralarıyla birlikte, kısaltmalarla gösterdik.[10] Veled Çelebi’den alınanları yeni harflere çevirdik.  Alfabetik olarak sunduğumuz gülbang metinlerini, aynı zamanda sadeleştirdik. Ayrıca çalışmamızın sonuna, semâ âyini sonrasında okunan duâgû duasının eski bir örneğini ve günümüzdeki şeklini eklemeyi de faydalı gördük. Gülbanglerin okunduğu yerler, âdâbı vs hususlar yukarıda zikredilen eserlerde anlatılmış olduğundan, burada o bilgilerin tekrarına lüzum görmedik.

Bu kitapçığın, Mevlevîlik âdâbı ve erkânı üzerine yapılacak araştırmalara bir nebze olsun katkıda bulunacağını ümit ediyoruz. Böyle bir çalışma yaparak Hz. Mevlâna’ya ve Mevlevîliğe gönülden bağlı olanlara bir hediye sunma teklifini bize yapan Ahmed Selâhaddin Hidayetoğlu hocamıza ve eserin neşrini memnuniyetle kabul eden kıymetli meslektaşımız ve müdürümüz Mustafa Çıpan Bey’e içten teşekkürlerimi sunuyorum.

__________

[1] Bu fiile, Farsça’da “gül-bâng keşîden”; Türkçe’de “gülbang çekmek” denir. Farsça’da “gül-bâng” yerine “gülbâm” da kullanılmıştır.

[2] Şerh-i Dîvân-ı Hâfız (Konevî-Sûdî), İstanbul, 1288, I,82,619; II,554,600.

[3] Hâfız Divanı (Tercümesi), 2.bs., İstanbul, 1985, s.680.

[4] TDV İslâm Ansiklopedisi’nde de kelimenin “gül sesi” manasına geldiği, sözlüklerde birbirine yakın anlamlar verildiği ifade edilmektedir. (XIV,232) Ancak yukarıda görüldüğü üzere lügatlerde “gül sesi” yoktur.

[5] Mevlevî Âdâb ve Erkânı, 2.bs., Konya, tsz., s.20.

[6] Bkz. Defter-i fevâid, Selçuk Ün. Selçuklu Arş.Mrk. (SÜSAM) Uzluk Arşivi, Y86, s.423. Veled Çelebi’nin konuyla ilgili izahı: “Menâkıbü’l-ârifîn’in bir mahallinde şeyhin biri, bir kimsenin küstahlığına karşı güzel bir söz söylemiş; dervişleri (kalenderân) onu tasdîken hepsi bir ağızdan “Hay hay doğrudur, haklısın, çok doğru söylüyorsun, yaşa!” makâmında bir ağızdan bir şey söylemişler. İşte o çağrışmaya sâhib-i Menâkıb, gül-bâng diyor.” Söz konusu hadise için bkz. Ahmed Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, trc. Tahsin Yazıcı, İst., 2006, s.453-454 (Kabalcı yay.). (SÜSAM’daki arşivin önemli bir kısmı, Selçuk Ün. Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin uhdesinde bulunmak kaydıyla, Üniversite’nin Merkez Kütüphanesi’ne nakledilmiştir.)

[7]“Bağırma çiçeği” de bize ikna edici gelmiyor. Dolayısıyla kelimenin oluşumunda, beraberlik ifade eden “küll” kelimesinin rolü olabileceği hatıra gelmektedir. Mecâzen bülbül sesine gül-bang denilmesi, kanaatimizce benzerlik yönünden olduğu kadar, bülbülün gülden bahsetmesi yönünden de kaynaklanmaktadır.

[8] Bkz. Mustafa Uzun, TDV İslâm Ansiklopedisi, “Gülbank” maddesi, XIV,233.

[9]Mevlevî Âdâb ve Erkânı, s.48. Bu eserde yer alan bir terceman örneği şöyledir: Fatiha istendiğinde,

Feth-i fütûh-ı kâinat feyz-i füyûz-i mümkinât

Masdar ü mevrid-i sıfât Ahmed ü âl râ salât (s.140)

[Kâinattaki fetihlerin fethi, âlemdeki feyizlerin feyzi, sıfatların çıkış yeri ve yolu Muhammed a.s. ve âilesine salât ve selâm!] Bir diğer örnek için bkz. bu kitapçıktaki “Çerağ Gülbangi”.

[10] Gölpınarlı’nın Mevlâna’dan Sonra Mevlevîlik (2.bs., İst., 1983) adlı eseri MSM ve Mevlevî Âdâb ve Erkânı (2.bs., Konya, tsz.) adlı eseriMAE kısaltmasıyla; Veled Çelebi’nin mecmuaları ise kütüphane kayıt numaralarıyla (Y86, Y95, Y96) gösterilmiştir. Diğer kaynaklar için kısaltma kullanılmamıştır.

İnâyet-i Yezdân, himmet-i merdân,
mübârek vakitler hayr ola,
hayırlar feth ola, şerler def‘ ola.
Sâhib-cem‘iyyetin murâdı hâsıl ola.
Bi’l-cümle sâhib-hayrâtın ervâhı şâd ola.
Bu gitti ganîsi gele.
Demler, safâlar müzdâd ola.
Dem-i Hazret-i Mevlânâ,
sırr-ı Şems-i Tebrîzî,
kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.
(MAE, 111; MSM, 414)

Allah’ın inâyeti, erenlerin manevî yardımı (ile) mübârek vakitler hayırlı olsun; hayırlar feth, şerler def‘ olsun. (Bu) meclisi düzenleyen, murâdına ersin. Bütün hayır sahiplerinin ruhları şâd olsun. Bu (toplantı) gerçekleşti, (Allah) daha iyisine eriştirsin. Feyizler, safâlar bol olsun. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû[2] diyelim hûûû.

[1] Ayn-i cem‘ veya aynü’l-cem‘ için bkz. Mevlevî Âdâb ve Erkânı, 8, 110; Mevlâna’dan Sonra Mevlevîlik , 413 vd.

[2] Hû, Arapça’da “O” manasındaki hüve kelimesinin bir şekilde telâffuzudur; Allah manasını ifâde eder.

Akşâm-ı şerîf hayr ola,
hayırlar feth ola, şerler def‘ ola.
Çerâğ-ı rûşen, fahr-i dervîşân, zıyâ-i îmân, kânûn-i merdân.
Dem-i Hazret-i Mevlânâ,
sırr-ı Şems-i Tebrîzî,
kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.[1]
(Y95, 277)

Mübârek akşam vakti hayırlı olsun; hayırlar feth, şerler def‘ olsun. Aydınlık kandil, dervişlerin iftiharı, iman ışığı ve erenlerin töresidir. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.

[1] Türbedar Dede, mukâbeleden sonra semâhanedeki çerağları dinlendirmeden önce şu tercemanı okur:
Çerâğ-ı bâtın iken nûr-ı Ahmed
İyân oldu doğup şems-i Muhammed
[Ahmedî nûr, gizli bir ışık iken, Muhammed (a.s.) güneşi doğunca âşikâr oldu.] (MAE, 161)

Vakt-i şerif hayr ola,
hayırlar feth ola, şerler def‘ ola.
Dervîş … kardeşimizin rûh-ı revânı şâd u handân, mazhar-ı afv u gufrân, garîk-i rahmet-i Yezdân, nâil-i ravza-i rıdvân, hâcesi hoşnûd, mazcaının râhatı müzdâd ola.
Dem-i Hazret-i Mevlânâ,
sırr-ı Şems-i Tebrîzî,
kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû. [1]
(Y95, 276)

Mübârek vakit hayırlı olsun; hayırlar feth, şerler def‘ olsun. Derviş … kardeşimizin aziz rûhu şâd olsun. Hakk’ın affına ve mağfiretine nâil olsun, rahmetine gark olsun. Cennet bahçesine erişsin. Efendisi râzı, kabri rahat olsun. Feyizler, safâlar bol olsun. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.

[1] Bir diğer şekli şöyledir: “Vakt-i şerif hayr ola, hayırlar feth ola, şerler def‘ ola. Dervîş … merhûm garka-ı garîk-ı rahmet-i Yezdân, hâcesi hoşnûd ola. Dem-i Hazret-i Mevlânâ, sırr-ı Şems-i Tebrîzî, kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.” (MAE, 142; MSM, 424)

Vakt-i şerîf hayr ola,
hayırlar feth ola, şerler def‘ ola.
Dergâh-ı izzette zikr-i Sübhân, tilâvet-i Kur’ân, niyâz-ı âşıkân kabûl ve makbûl ola.
Dem-i Hazret-i Mevlânâ,
sırr-ı Şems-i Tebrîzî,
kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.
(Y95, 277)

Mübârek vakit hayırlı olsun; hayırlar feth, şerler def‘ olsun. Yüce dergâhta (yapılan) zikir, okunan Kur’an ve âşıkların duâsı kabûl ve makbûl olsun. Feyizler, safâlar bol olsun. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.

Vakt-i şerîf hayr ola,
hayırlar feth ola, şerler def‘ ola.
Dervîş … kardeşimizin niyâzı kabûl, hizmeti makbûl, âşiyân-ı fukarâda feyz ü safâsı müzdâd ola.
Dem-i Hazret-i Mevlânâ,
sırr-ı Şems-i Tebrîzî,
kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.[1]
(Y95, 277)

Mübârek vakit hayırlı olsun; hayırlar feth, şerler def‘ olsun. Derviş … kardeşimizin duâsı kabûl, hizmeti makbûl olsun. Dervişlere mahsus hücresinde feyiz ve safâsı bol olsun. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.

[1] Başka bir şekli şöyledir: “Vakt-i şerîf hayr ola, hayırlar feth ola, şerler def‘ ola. Dervîş kardeşimizin niyâzı kabûl ola. Âşiyân-ı Mevleviyyede râhatı müzdâd ola. Demler, safâlar ziyâde ola. Dem-i Hazret-i Mevlânâ, sırr-ı Şems-i Tebrîzî, kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.” (MAE, 146; MSM, 393)

Vakt-i şerîf hayr ola,
hayırlar feth ola, şerler def‘ ola.
Dervîş … kardeşimizin hizmetleri mübârek ola.
Dem-i Hazret-i Mevlânâ,
sırr-ı Şems-i Tebrîzî,
kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.
(MAE, 147; MSM, 393)

Mübârek vakit hayırlı olsun; hayırlar feth, şerler def‘ olsun. Derviş … kardeşimizin hizmetleri mübârek olsun. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.

Vakt-i şerîf hayr ola,
hayırlar feth ola, şerler def‘ ola.
Dervîş … kardeşimizin râhatı müzdâd ola.
Dem-i Hazret-i Mevlânâ,
sırr-ı Şems-i Tebrîzî,
kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.
(MAE, 147; MSM, 393)

Mübârek vakit hayırlı olsun; hayırlar feth, şerler def‘ olsun. Derviş … kardeşimizin râhatı bol olsun. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.

İnâyet-i Yezdân,
himmet-i merdân,
tebrîk-i mekîn ü mekân ve safâ-yı zemîn ü zamân; çerâğ-i rûşen, fahr-i dervîşân, zuhûr-ı îmân, kânûn-i merdân;
dem-i Hazret-i Mevlânâ,
sırr-ı Şems-i Tebrîzî,
kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.
(Y95, 277; MAE, 147; MSM, 393)

Allah’ın inâyeti, erenlerin manevî yardımı, mekânın bereketi, oturanın (üzerine olsun). Aydınlık kandil, dervişlerin iftiharı, iman alâmeti ve erenlerin töresidir. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.

Allâhu ekber a‘zam kebîren ve’l-hamdü li’llâhi hamden kesîren ve sübhânallâhi bükraten ve asîlâ. Ve sallallâhu alâ eşrefi nûri cemîi’l-enbiyâi ve’l-murselîn ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn.

[Allah en büyük ve en yücedir. O’na hamd ü senâlar olsun. Sabah-akşam onu takdîs ederiz. Allah’ın salât ve selâmı, bütün peygamberlerin nûrunun en değerlisine sahip bulunan (Peygamberimizin) üzerine olsun. Hamd, âlemlerin rabbine mahsustur.]

Vakt-i şerîf hayr ola,
hayırlar feth ola, şerler def‘ ola,
Allâhu azîmü’ş-şân ism-i zâtının nûruyla kalplerimizi pür-nûr eyleye;
demler, safâlar ziyâde ola.
Dem-i Hazret-i Mevlânâ,
sırr-ı Şems-i Tebrîzî,
kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.[1]
(MAE, 133; MSM, 412; Y95, 275-276)

Mübârek vakit hayırlı olsun; hayırlar feth, şerler def‘ olsun.  Yüce Allah, kendi isminin nûruyla kalplerimizi doldursun. Feyizler, safâlar bol olsun. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.

[1] Başka bir şekli şöyledir:

“Vakt-i şerîf hayrı, hayırlar fethi, şerler def‘i, niyâzlar kabûlü, murâdât husûlü, dîn-i İslâm nusratı ve kâffe-i ehl-i îmân selâmeti içün, ve güzeştegân-ı mü’minîn ve mü’minât ervâhı içün, (gizli olarak) ve hâssaten azîz, şerîf, latîf Cenâb-ı Vâcibü’l-vücûdun rızâ-yı kerîmi içün (sesli olarak) celle ve ale’l-fâtiha (MAE, 133)

[Mübârek vaktin hayrı, hayırların fethi, şerlerin def‘i, duâların kabûlü, muratların husûlü, İslâm dininin muzafferiyeti, bütün iman ehlinin esenliği için; mü’min erkek ve kadınlardan âhirete göçmüş olanların ruhları için; bilhassa çok yüce, şerefli ve lütuf sahibi Allah’ın rızası için el-fâtiha.]

EVLİYA TÜRBELERİNDE:

Ervâh-ı tayyibeleri şâd u handân, ve berekât-ı rûhâniyyet-i aliyyeleri ihsân oluna.

Dem-i Hazret-i Mevlânâ,

sırr-ı Şems-i Tebrîzî,

kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.

                                      (Y95, 276)

Aziz ruhları şad olsun; yüksek rûhlarına bereketler ihsan olsun. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.

DİĞER KABİRLERDE:

Ervâh-ı tayyibeleri şâd u handân, nâil-i rahmet-i Rahmân ola.

Dem-i Hazret-i Mevlânâ,

sırr-ı Şems-i Tebrîzî,

kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.

                                      (Y95, 277)

Aziz ruhları şad olsun; merhamet sahibi Allah’ın rahmetine erişsin. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.

İnâyet-i Yezdân, himmet-i merdân ber mâ hâzır nâzır bâd.

Dem-i Hazret-i Mevlânâ,

sırr-ı Şems-i Tebrîzî,

kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû. [1]

  (MSM, 378)

Allah’ın inâyeti, erenlerin manevî yardımı üzerimizde hazır olsun, (bizi) koruyup gözetsin. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.

[1]Bunun yerine şu gülbank de okunabiliyordu: 

“Ervâh-ı tayyibeleri şâd u handân ve berekât-ı rûhâniyyet-i aliyyeleri ihsân oluna. Dem-i Hazret-i Mevlânâ, sırr-ı Şems-i Tebrîzî, kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.”

(MSM, 377-378; MAE, 100-101)

[Aziz ruhları şad olsun; yüksek rûhlarına bereketler ihsan olsun. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.]

Geceler hayr ola, hayırlar feth ola, şerler def‘ ola.

Dervîş … birâderimizin izdivâcı mübârek, beynlerinde hüsn-i muâşeret ve zindegân-ı müyessere, netîce-i hasene hâsıl ola.

Dem-i Hazret-i Mevlânâ

sırr-ı Cenâb-ı Şems-i Tebrîzî,

kerem-i İmâm-ı Alî,

şefâat-i Muhammedü’n-Nebî hû diyelim hûûû.[1]

                              (Y95, 277; MAE, 161)

Geceler hayırlı olsun; hayırlar feth, şerler def‘ olsun.  Derviş … kardeşimizin evliliği kutlu olsun. Aralarında güzel münasebet, kolay geçim, hayırlı neticeler husûle gelsin. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.

[1] Diğer bir şekli şöyledir:

“Bâdâ mübârek ber cihan sûr u arûsîhâ-yı mâ

Sûr u arûsî râ Hudâ bu’brîd ber bâlâ-yı mâ.

Vakt-i  şerîf hayr ola, hayırlar feth ola, şerler def‘ ola. Demler, safâlar müzdâd ola. Hak erenler mübârek ve müteyemmin eyleye. Hayru’l-halefler ihsân eyleye. Dem-i Hazret-i Mevlânâ, sırr-ı Şems-i Tebrîzî, kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.”  (MAE, 141)

[Düğünümüz dünyaya kutlu olsun. Mevlâ, düğünü, bayramı tam boyumuza göre kesip biçmiş. Mübârek vakit hayırlı olsun; hayırlar feth, şerler def‘ olsun. Feyizler, safâlar bol olsun. Allah, erenler mübârek ve bereketli eylesin. Hayırlı evlâtlar ihsan olsun. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.]

Baştaki Farsça mısralar,  Sultan Veled’in düğününde Hz. Mevlâna’nın söylediği gazelin ilk beytidir: Dîvân- Kebîr, (Furûzanfer neşri) Gazel no: 31; Gölpınarlı Terc. (2.bs.) I, 33; A. Gölpınarlı, Mevlâna Celâleddin, 4.bs., İst.,  1985, s.110.

Sabâh-ı şerîf hayr ola, hayırlar feth ola, şerler def‘ ola;

ashâb-ı hayrâtın rûh-ı revânı handân u şâd,

kulûb-i âşıkân güşâd, demler, safâlar müzdâd ola.

Dem-i Hazret-i Mevlânâ,

sırr-ı Şems-i Tebrîzî,

kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû. [1]  

                                     (Y95, 276)

Mübârek sabah vakti hayırlı olsun; hayırlar feth, şerler def‘ olsun.  Hayır sahibinin aziz ruhu şâd olsun. Âşıkların kalpleri açılsın. Feyizler, safâlar bol olsun. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.

[1]Diğer bir şekli şöyledir:

 “Vakt-i şerîf hayr ola, hayırlar feth ola, şerler def‘ ola; kulûb-i âşıkan güşâd ola, demler safâlar ziyâde ola, sâhibü’l-hayrâtın rûh-ı revanları şâd u handân ola. Dem-i Hazret-i Mevlânâ, sırr-ı Şems-i Tebrîzî, kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.” (MAE, 135; MSM, 410)

Bir başka şekli şudur: “Sabâh-ı şerîf hayr ola, hayırlar feth ola, şerler def‘ ola; niyazlar kabûl ola; murâdât husûl bula; demler, safâlar ziyâde ola. Dem-i Hazret-i Mevlânâ, sırr-ı Şems-i Tebrîzî, kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.” (Y86, 423)

El-hamdü lillâh, be sırr-ı Esed, ten-dürüstî-yi cesed, kûrî-yi ehl-i hased; in hordîm, dîger bi-resed; sâhib-i taâm râ belâ ne-resed.

Dem-i Hazret-i Mevlânâ,

sırr-ı Sultân Veled, hû diyelim hûûû.

                                  (Y95, 277)

 (Allah’ın) Arslanı (Hz. Ali)’nin sırrı, vücutlarımızın sağlığı, haset ehlinin körlüğü için Mevlâ’ya şükrolsun. Bunu yedik, başkası gelsin. Yemek sahibine belâ erişmesin. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Sultan Veled’in sırrı (için) hû diyelim hûûû.

Râh râ ber mâ çü bustan kün latîf

Menzil-i mâ hod çi bâşed ey şerîf[1]

Vakt-i şerif hayr ola, hayırlar feth ola, şerler def‘ ola.

Dervîş … birâderin sıhhat ü selâmetle sefer ü seyâhati mübârek, maksûdu müyesser ola.

Dem-i Hazret-i Mevlânâ,

sırr-ı Şems-i Tebrîzî,

kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.[2]

(Y95, 277)

Ey yüce Allah! Yolu(muzu) bize gül bahçesi gibi latif eyle. (Sonunda) varacağımız yer, (senin katındır). Mübârek vakit hayırlı olsun; hayırlar feth, şerler def‘ olsun. Derviş … kardeşimizin seyahati, sıhhat ve selâmet içerisinde mübârek olsun; maksadına erişsin.  Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.

[1]  Beyit için bkz. Mesnevi (Nicholson neşri ve İzbudak tercümesi), 2/2553.

[2] A. Gölpınarlı’da şu bilgi verilmektedir: “Toplu bir halde bir yolculuğa çıkıldığı zaman, şehir sınırı aşılınca yahut vasıtaya binilirken mevlevî büyüklerinden biri şu sefer gülbangini çeker:

Bi-dih me-râ tu Hudâyâ der în huceste sefer

Hezâr nusret ü şâdî hezâr feth ü zafer

Be-hürmet-i se Muhammed be-hakk-ı çâr Alî

Be du Hasen be Hüseyn ü be Mûsiy u Ca‘fer.

Salavâtullâhi ve selâmuhû aleyhim ecmaîn.

Vakt-i  şerîf hayr ola, hayırlar feth ola, şerler def‘ ola. Demler, safâlar müzdâd, gönüller şâd, muradlar hâsıl, seferler bî-hater ola.

Dem-i Hazret-i Mevlânâ, sırr-ı Şems-i Tebrîzî, kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim.’ 

Hep birden baş kesilerek Hû denirdi.

[Ey Allah! Bu kutlu yolculukta, üç Muhammed hürmeti için, dört Ali hakkı için, iki Hasan, bir Hüseyin, Musa ve Cafer’in yüzü suyu hürmeti için bize, binlerce yardım ve sevinç, binlerce fetih ve zafer ver.  Hepsine salât ve selâm olsun. Mübârek vakit hayırlı olsun; hayırlar feth, şerler def‘ olsun. Feyizler, safâlar bol, gönüller neşeli, muratlar hâsıl, seyahatler esenlik içinde olsun. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.]

(MAE, 141; zikredilen iki beyit  Y95, 277’de de vardır.)

Vakt-i şerîf hayr ola, hayırlar feth ola, şerler def‘ ola,

Allâhu azîmü’ş-şân ism-i zâtının nûruyla kulûbumuzu münevver eyleye.

Demler, safâlar ziyâde, kulûb-i âşıkan küşâde ola.

Dem-i Hazret-i Mevlânâ,

sırr-ı Şems-i Tebrîzî,

kerem-i İmâm-ı Alî,

nûr-ı Nebî hû diyelim hûûû.

                      (Y95, 276)

Mübârek vakit hayırlı olsun; hayırlar feth, şerler def‘ olsun.  Yüce Allah, kendi isminin nûruyla kalplerimizi nurlandırsın. Feyizler, safâlar bol olsun. Âşıkların kalpleri açılsın. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı, Peygamber Efendimiz’in nûru  (için) hû diyelim hûûû.

El-hamdü lillâh, eş-şükrü lillâh, tabhı şîrîn ola;

Hak berekâtın vere; yiyenlere nûr-ı îmân ola.

Dem-i Hazret-i Mevlânâ, 

sırr-ı Âteşbâz-ı velî,

kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.

  (MAE, 137; MSM, 415)

Allah’a hamdolsun, şükrolsun. Tadı güzel olsun. Hak bereketini versin. Yiyenlere iman nûru olsun. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Âteşbâz-ı Velî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.

Mâ sûfiyân-ı râhîm mâ tabla-hâr-ı şâhîm

Pâyende dâr yâ Rab in kâse râ vü han râ[1]

 

El-hamdü lillâh, eş-şükrü lillâh,

Hak berekâtın vere; erenlerin nân ü ni‘metleri müzdâd ola; ashâbü’l-hayrâtın rûh-i revanları handân u şâdân, bâkîler selâmette ola; bu gitti, ganîsi gele;

demler, safâlar ziyâde ola.

Dem-i Hazret-i Mevlânâ, 

sırr-ı Âteşbâz-ı velî,

kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.[2]

                  (Y95, 277; Y96, 42; MSM, 416; MAE, 137)

Biz (vahdet) yolunun sûfileriyiz; padişahın sofrasında yemek yiyenleriz. Yarabbi, Bu kâseyi, bu sofrayı dâimî kıl! Allah’a hamdolsun, şükrolsun. Hak bereketini versin. Erenlerin nimetleri, ekmekleri bol olsun.  Hayır sahiplerinin aziz ruhları şâd olsun. Kalanlar, esenlik içinde bulunsun. Bu gitti, daha iyisi nasip olsun. Feyizler, safâlar bol olsun. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Âteşbâz-ı Velî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.

[1] Beyit için bkz. Dîvân- Kebîr, Gazel no: 186; Terc. I, 226.

[2]Somâtta niyâz lokması var ise: “Sâhib-niyâzın niyâzı kabûl, murâdı hâsıl ola” cümleleri ilâve olunur. (Y95, 276)

Ey zeban kâsır zi add-i cûd-i lâ-tuhsâ-yi tu

Key tevânem şükr kerden der hor-i âlâ-yi tu

Özr-i taksîrât-ı mâ çendan ki taksîrât-ı mâ

Şükr-i ni‘methâ-yi tü çendan ki ni‘methâ-yi tu

El-hamdü lillâh, eş-şükrü lillâh,

Hak berekâtın vere; erenlerin nân ü ni‘metleri müzdâd ola; ashâbü’l-hayrâtın rûh-i revanları handân u şâdân, bâkîler selâmette ola; bu gitti, ganîsi gele;

demler, safâlar ziyâde ola.

Hak erenler, hayırlı emsâl-i kesîresiyle müşerref eyleye.

Dem-i Hazret-i Mevlânâ, 

sırr-ı Âteşbâz-ı velî,

kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.

                           (Y96,42; MAE 139)

Ey dilin, sayısız cömertliğini saymaktan âciz kaldığı (Mevlâ)! Bende, senin lâyık olduğun yüceliğe şükredecek dil nerede? Kusurlarımız için dilediğimiz özür, kusurlarımız adedincedir. Nimetlerine ettiğimiz şükür ise, nimetlerinin miktarıncadır. Allah’a hamdolsun, şükrolsun. Hak bereketini versin. Erenlerin nimetleri, ekmekleri bol olsun.  Hayır sahiplerinin aziz ruhları şâd olsun. Kalanlar, esenlik içinde bulunsun. Bu gitti, daha iyisi nasip olsun. Feyizler, safâlar bol olsun. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Âteşbâz-ı Velî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.

El-hamdü lillâh, Hak berekâtın vere; ta‘mı şîrîn ola.

İmâm Hasan-ı Alî ve İmâm Hüseyn-i velî Efendilerimizin rûh-ı mukaddeseleri şâd u handân ola.

Dem-i Hazret-i Mevlânâ,

sırr-ı Âteşbâz-ı velî,

kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.

                                (Y95, 277; MSM, 419)

Allah’a hamdolsun. Hak bereketini versin. Tadı güzel olsun. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin efendilerimizin mübârek ruhları şâd olsun. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Âteşbâz-ı Velî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.

Pîşter â pîşter â cân-ı men

Peyk-i der-i hazret-i Sultân-ı men[1]

Vakt-i şerîf hayr ola, hayırlar feth ola, şerler def‘ ola.

Leyle-i arûs-i rabbânî, vuslat-ı halvet-serâ-yı sübhânî, hakk-ı akdes-i Hudâvendigârî’de an be an vesîle-i i‘tilâ-yı makâm ve füyûzât-ı rûhâniyyet-i aliyyeleri, cümle peyrevânı hakkında şâmil ü âmm ola.

Dem-i Hazret-i Mevlânâ,

sırr-ı Şems-i Tebrîzî,

kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.

                                   (MAE, 113)

Beri gel, beri gel benim canım; (ey) Sultânımın dergâhının kapısının habercisi! Mübârek vakit hayırlı olsun; hayırlar feth, şerler def‘ olsun. Mübârek  düğün gecesi, manevî dergâhta vuslat, Hazret-i Hüdâvendigâr hakkında yüce  makamlara erişme vesilesi olsun. Yüksek rûhânî feyizleri, bütün müridlerini kuşatsın. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.

[1] Menâkıbü’l-ârifîn’de zikredildiği vechile Hz. Mevlâna, vefat etmeden az önce Azrâil a.s.’a bu Farsça beyitle hitap etmiştir.Bkz. Ariflerin Menkıbeleri, trc. Tahsin Yazıcı, İst., 1986, C.II, s. 9.

(Eski Şekli İçin Bir Örnek):[1]

Semâ âyininden önce, Mesnevi dersinin akabinde yapılan duaya “post duası”, âyinden sonra yapılan duaya “duâgû duası” denir. Âyin sonunda aşr-ı şerif okunup şeyh efendi “el-fâtiha” dedikten sonra Konya’da tarîkatçi (ser-tarîk) dede, diğer yerlerde aşçıbaşı (ser-tabbâh) yahut bu hizmetle görevli duacı (duâgû) dede[2] meydanla görüşüp  ayağa kalkar, hırkasının kollarını giyip ileri geçer; şeyhe doğru dönüp baş keser, ellerini açarak bu duayı okur:

Bârekallâh ve berekât-ı kelâmullâh râ. Semâ râ, safâ râ, vefâ râ, vecd ü hâlât-ı merdân-ı Hudâ râ. Evvel azamet ü büzürgi-yi Hudâ  ve risâlet-i rûh-i pâk-i Hazret-i Habîbullah râ. Ve Çehâryâr-ı güzîn ve İmâm Hasan-ı Alî ve İmâm Hüseyn-i velî ve şühedâ-yı deşt-i Kerbelâ râ. Ve evliyâ-yi âgâh ve ârifân-ı billâh, ale’l-husûs Hazret-i Sultânü’l-Ulemâ-i Sıddîkî ve Hazret-i Seyyid Burhâneddîn Muhakkık-ı Tirmizî; ve kutbü’l-âşıkîn, gavsü’l-vâsılîn Hazret-i Hudâvendigâr râ. Ve  Hazret-i Şemseddîn-i Tebrîzî ve Çelebi Hüsâmeddîn ve Şeyh Salâhaddîn-i Zerkûb-ı Konevî ve Şeyh Kerîmüddin râ; ve es-Sultân ibnü’s-Sultân Hazret-i Sultân Veled Efendi ve Vâlide-i Sultân ve Muhammed Alâeddin Efendi ve Ulu Ârif Efendi ve Âbid Efendi râ; (ve Vâcid Efendi ve Bahâeddin Âlim Efendi ve Mazhareddin Âdil Efendi ve Muhammed Âlim Efendi ve Ârif Efendi ve Pîr Âdil Efendi ve Cemâleddin Efendi ve Husrev Efendi ve Ferruh Efendi) ve Hazret-i Sultân-ı Dîvânî Muhammed Efendi ve Bostân Efendi ve Ebûbekir Efendi ve Ârif Efendi ve Hüseyin Efendi ve Abdülhalîm Efendi ve Hacı Bostân Efendi ve Sadreddin Efendi ve Hacı Ârif Efendi ve Hacı Ebûbekir Efendi ve El-Hâc Muhammed Efendi ve Muhammed Saîd Efendi ve Mahmud Sadreddîn Efendi ve İbrâhim Fahreddîn Efendi ve Mustafa Safvet Efendi ve Abdülvâhid Efendi râ; ve meşâyıh-ı güzeştegân-ı în dergâh [fülân fülân] dede[3] râ; ve sâir çelebiyân ve hulefâ ve fukarâ-yı mâzî râ; ve mezîd-i hayât-ı çelebiyân ve hulefâ ve fukarâ-yı bâkî râ. Ve lâ-siyyemâ pîşvâ-yı erbâb-ı tarîkat ve cedd-i büzürgvâr-ı ashâb-ı hakîkat selâmet-i Çelebi Efendi râ; ve selâmet-i Dede Efendi râ; ve devâm-ı ömr ü devlet-i Pâdişâh-ı dîn-i İslâm güzîde-i Âl-i Osman es-Sultân ibnü’s-Sultân es-Sultân Muhammed Hân-ı Hâmis râ; ve selâmet-i şehzâdegân-ı civan-bahtân râ; ve selâmet-i vezîr-i a‘zam ve sâir vüzerâ-yı ızâm ve ulemâ-yı kirâm ve meşâyih-i zevi’l-ihtirâm râ; ve mansûr u muzaffer şüden-i asâkir-i dîn-i İslâm ve makhûr u münhezim şüden-i a‘dâ-yı dîn-i dûzah-encâm râ; ve selâmet-i (huccâc-ı) Beytullâhi’l-harâm râ; Ve rûh-ı revân-ı sâhibü’l-hayrât ve’l-hasenât Kalender Hacı Muhammed Dede Efendi râ; ve Halil Dede Efendi[4] râ; safâ-yı vakt-i dervîşân, hâzırân ve gâibân ve dûstân ve muhibbân râ; ez şark-ı âlem tâ be garb-ı âlem ervâh-ı güzeştegân-ı kâffe-i ehl-i îman râ; ve rızâ-i Hudâ râ fâtihatü’l-kitâb râ bi-hânîm azîzân.

Rûh-i pâk-i Hazret-i Muhammed Mustafâ râ salevât… Mefhar-i mevcûdât Muhammed Mustafâ râ salevât… Şefî-i rûz-i arasât Muhammed Mustafâ râ salevât… Azametullah râ tekbîr: Allâhu ekber Allâhu ekber, lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber, Allâhu ekber ve lillâhi’l-hamd.

Es-salâtu ve’s-selâm aleyke yâ Rasûlallâh,  es-salâtu ve’s-selâmu aleyke yâ Habîballâh,  es-salâtu ve’s-selâmu aleyke yâ Nûre arşillâh, es-salâtu ve’s-selâmu aleyke yâ Seyyide’l-evvelîne ve’l-âhırîn ve selâmün ale’l-murselîn ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn.[5]

Duanın Tercümesi:

(Meclisimizin) mübârek olması ve (okunan)   âyetlerden bereketler (hâsıl olması) için; semâ, safâ, vefâ ve Hak dostlarının vecd ve halleri için; öncelikle Allâhu teâlânın büyüklüğü ve yüceliği, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafâ’nın mübârek ruhu için; Habîbullah olan (Peygamberin) dört seçkin halîfesi için; Hz. Ali’nin (çocukları) Hz. İmam Hasan ve Hüseyn-i velî ile Kerbelâ çölündeki şehitler için; Kerbelâ çölündeki şehitler için; Hakk’ı bilen, marifet ehli olan velîler, bilhassa “Âlimler Sultanı” (Bahâeddin Veled); Seyyid Burhâneddin Muhakkık-ı Tirmizî; âşıkların kutbu, Hakk’a ulaşanların önde geleni, Hz. Mevlâna (Hüdâvendigâr için); Şems-i Tebrîzî; Hüsâmeddin Çelebi; Salâhaddîn-i Zerkûb; Şeyh Kerîmüddin; sultan oğlu sultan Hz. Sultan Veled; Hz. Mevlâna’nın annesi (Mü’mine Hatun) için;  Ulu Ârif, Âbid, (Vâcid, Bahâeddin Âlim, Mazhareddin Âdil, Mehmed Âlim, Ârif, Pîr Âdil, Cemâleddin, Husrev, Ferruh), Hazret-i Sultân-ı Dîvânî Mehmed, Bostân, Ebûbekir, Ârif, Hüseyin, Abdülhalîm, Hacı Bostân, Sadreddin, Hacı Ârif, Hacı Ebûbekir, Hacı Mehmed, Mehmed Saîd, Mahmud Sadreddîn, İbrâhim Fahreddîn, Mustafa Safvet ve Abdülvâhid Çelebi Efendiler için; bu dergâhın Hakk’a yürümüş şeyhleri … dedeler için; diğer merhum çelebiler, halifeler, dervişler için; hayatta olan çelebi, halife ve dervişlerin uzun ömürlü olması için; bilhassa (bu) tarikat mensuplarının önderi, hakikat ehlinin büyük atası Çelebi Efendi’nin ve Dede Efendi’nin selâmeti için; İslâm padişahı, Osmanoğullarının seçkin (hükümdarı), sultan oğlu sultan, Sultan Beşinci Mehmed Han’ın devletinin ve ömrünün uzun olması için; büyük sadrazam ve vezirlerin, şerefli âlimlerin, saygıdeğer şeyhlerin selâmeti için; İslâm askerlerinin Hakk’ın yardımına mazhar olması ve başarıya erişmesi için; âkıbetleri cehennem olan din düşmanlarının yenilip kahrolması için; Kâbe’ye giden hacıların esenliği için; hayır ve hasenât sahibi (dergâhın kurucusu) Kalender Hacı Mehmed Efendi ve (şeyh) Halil Dede Efendi’nin ruhları için; dervişlerin, (meclisimizde) bulunanların, bulunmayanların, dostların, tarikat kardeşlerinin hayatlarının mutluluk içinde geçmesi için; dünyanın doğusundan batısına vefat etmiş bütün müminlerin ruhları için ve Allah rızası için fatiha okuyalım, ey aziz dostlar!”

Hz. Muhammed Mustafa’nın mübârek ruhu için salevât!      Bütün varlıkların iftihar ettiği Muhammed Mustafa için salevât! Arasat’ta (mahşer) gününde şefaatçi olacak olan Muhammed Mustafa için salevât! Allah’ın yüceliği için tekbir! Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Allah’tan başka ilâh yoktur; Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Hamd Allah’a mahsustur.

Ey Allah’ın Resûlü! Sana salât ve selâm olsun. Ey Allah’ın sevgilisi! Sana salât ve selâm olsun. Ey arşın nuru! Sana salât ve selâm olsun. Ey öncekilerin ve sonrakilerin efendisi! Sana salât ve selâm olsun. Ve (diğer) peygamberlere selâm olsun. Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur.

Şeyh Efendi “el-fatiha” der ve postuna niyaz ederek kalkar; hey’et de onunla birlikte kalkar. Sonra semâhanede türbe varsa o tarafa yarım olarak döner, baş kesip el açarak şu duayı okur: 

“Eûzü billâhi mine’ş-şeytâni’r-racîm, bismillâhi’r-rahmâni’r-rahîm: Elâ inne evliyâallâhi lâ havfün aleyhim ve lâhüm yahzenûn. Sadakallâhü’l-azîm ve sadaka Rasûlihi’l-kerîm. Ve nahnü alâ zâlike mine’ş-şâhidîne’ş-şâkirîne’l-âminîn. Ve’l-hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn el-fâtiha.”[6]

Arkasından yine şeyh efendi mukâbele-i şerîfe gülbangini okur, hep birlikte “huuu!” çekildikten sonra âdâbına uygun şekilde iki defa selâm vererek semâhâneyi terkeder.[7]

[1] SÜSAM’da Muhtârât adlı Y95 nolu mecmuanın 272. sayfasında yer alan bu duanın, Kastamonu Mevlevîhânesi’nde okunmuş olduğu anlaşılmaktadır. Mecmuanın yazıldığı tarihlerde Konya Mevlâna Dergâhı postnişîni, son devir Mevlevilik, Türk dili ve edebiyatının önemli simalarından Veled Çelebi  (İzbudak, öl.1953); Kastamonu şeyhi, değerli âlim ve şâir Ahmed Remzi Dede (Akyürek, öl.1944)’dir. Kastamonu şeyhliği, 1910-1914 yılları arasındadır.

[2] Hüseyin Top Bey, “Zamanımızda bu dua, genellikle semazenbaşı tarafından okunmaktadır.”diyor. Bkz. Mevlevî Usûl ve Âdâbı, s.117.

[3] Burada  o zamana dek tekkede şeyhlik eden dedeler anılırdı. (MSM, 378)

[4] Kastamonu Mevlevîhânesi’nin kurucusu Kalender Dede (öl.1886) ve şeyh vekili Türbedar Halil Dede (öl.1896) için bkz. Sezai küçük, Mevlevîliğin Son Yüzyılı, İst., 2003, s.275.

[5] Duada ismi geçen zatlardan Hz. Mevlâna’nın makamında bulunmuş olanlar koyu harflerle gösterilmiştir. Sehven atlandığı anlaşılan isimler, aynı mecmuadan istifade ile tarafımızdan parantez içinde eklenmiştir. (Bu zatlar için bkz. MSM, s.153 vd. Mevlevilik âleminde önemli bir yeri bulunan ve Sultan Veled’in kızı Mutahhara Hatun soyundan gelen Sultân-ı Dîvânî yahut Dîvâne Mehmed Çelebi için bkz.aynı eser, s.101 vd.

[6] Yunus Sûresi, âyet 62; meâli, “Dikkat edin! Allah’ın velileri için korku yoktur; onlar mahzun da olmazlar.” Yüce Allah ve onun âlicenap Resûlü doğru söylemiştir. Biz de buna iman eden, şükreden şâhitleriz. Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur. El-fâtiha!

[7] Bkz. MAE, 101-102; MSM, 377-379.

İnâyet-i Yezdân, himmet-i merdân ber mâ hâzır nâzır bâd.

Dem-i Hazret-i Mevlânâ,

sırr-ı Şems-i Tebrîzî,

kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.

                                     (MSM, 378)

Allah’ın inâyeti, erenlerin manevî yardımı üzerimizde hazır olsun, (bizi) koruyup gözetsin. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (için) hû diyelim hûûû.

Günümüzde Konya Türk Tasavvuf Musikisi Topluluğu’nca icra edilmekte olan semâ âyinlerinde okunan duagû duası ve mukâbele gülbangi şöyledir:[1]

Bârekallâh ve berekât-ı kelâmullâh râ. Semâ râ, safâ râ, vefâ râ, vecd ü hâlât-ı merdân-ı Hüdâ râ. Evvel azamet ü büzürgi-yi Hüdâ ve risâlet-i rûh-i pâk-i Hazret-i Habîbullah râ. Çehâryâr-ı güzîn-i bâ-safâ, Hazret-i İmâm-ı Hasan-ı Alî ve Hazret-i İmâm-ı Hüseyn-i velî; eimme-i ma‘sûmîn, ezvâc-ı mutahhare, evlâd-ı Resûl ve şühedâ-yi deşt-i Kerbelâ râ.

Mecmû-i evliyâ-yı âgâh ve ârifân-ı bi’llâh, ale’l-husûs Hazret-i Sultânü’l-Ulemâ, Seyyid Burhâneddîn-i Muhakkık-ı Tirmizî, kutbü’l-ârifîn, gavsü’l-vâsılîn Hazret-i Hudâvendigâr râ. Ve Hazret-i Şeyh Şemsüddîn-i Tebrîzî, Çelebi Hüsâmeddîn, Şeyh Selâhaddîn Zerkûb-i Konevî, Şeyh Kerîmüddin, Sultân ibni’s-Sultân Hazret-i Sultân Veled Efendi ve Vâlide-i Sultân râ. Ve Hazret-i Ulu Ârif Çelebi, sâir çelebiyân-ı kirâm-ı zevi’l-ihtirâm, meşâyıh, hulefâ, dedegân, dervîşân, muhibbân râ. Selâmet-i Hazret-i Çelebi Efendi ve Dede Efendi râ.

Devâm-ı ömr-i Devlet-i Cumhûriyyetü’t-Türkiyye, selâmet-i reîs-i devlet ve hükûmet ve vükelâ-yi millet râ. Safâ-yi vakt-i dervîşân, hâzırân, gâibân, dûstân, muhibbân râ. Ez şark-ı âlem tâ be garb-ı âlem ervâh-ı güzeştegân-ı kâffe-i ehl-i îman râ fâtihatü’l-kitâb (ber)-hânîm azîzân.

Azamet-i Hüdâ râ tekbîr: Allâhu ekber Allâhu ekber, lâ ilâhe illa’llâhu v’allâhu ekber, Allâhu ekber ve li’llâhi’l-hamd. Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Rasûlallâh, es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Habîballâh, es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Nûra arşillâh, es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Seyyide’l-evvelîne ve’l-âhirîn ve selâmün ale’l-murselîn ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn el-fâtiha.

Duanın Tercümesi:

(Meclisimizin) mübârek olması ve (okunan) âyetlerden bereketler (hâsıl olması) için; semâ, safâ, vefâ ve Hak dostlarının vecd ve halleri için; öncelikle Allâhu teâlânın büyüklüğü ve yüceliği, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafâ’nın mübârek ruhu için; Habîbullah olan (Peygamberin) dört seçkin halîfesi için; Hz. Ali’nin (çocukları) Hz. İmam Hasan ve Hüseyn-i velî ile Kerbelâ çölündeki şehitler için; masum imamlar, Hz. Peygamber’in mübarek hanımları ve çocukları için; Kerbelâ çölündeki şehitler için; Bütün Hakk’ı bilen, marifet ehli olan velîler, bilhassa “Âlimler Sultanı” (Bahâeddin Veled); Seyyid Burhâneddin Muhakkık-ı Tirmizî; âriflerin kutbu, Hakk’a ulaşanların önde geleni, Hz. Mevlâna (Hüdâvendigâr); Şems-i Tebrîzî; Hüsâmeddin Çelebi; Salâhaddîn-i Zerkûb; Şeyh Kerîmüddin; Sultan oğlu Sultan Hz. Sultan Veled; Hz. Mevlâna’nın annesi (Mü’mine Hatun) için; diğer âlicenap, saygıdeğer çelebiler için; şeyhler, halifeler, dedeler, dervişler, muhibler[2] için; Çelebi Efendi Hazretleri ve Dede Efendi’nin selâmeti için; Türkiye Cumhuriyeti devletinin ömrünün uzun olması, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanların esenliği için; dervişlerin, (meclisimizde) bulunanların, bulunmayanların, dostların, tarikat kardeşlerinin hayatlarının mutluluk içinde geçmesi için; dünyanın doğusundan batısına vefat etmiş bütün müminlerin ruhları için fatiha okuyalım, ey aziz dostlar!”

Allah’ın yüceliği için tekbir! Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Allah’tan başka ilâh yoktur; Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Hamd Allah’a mahsustur.

Ey Allah’ın Resûlü! Sana salât ve selâm olsun. Ey Allah’ın sevgilisi! Sana salât ve selâm olsun. Ey arşın nuru! Sana salât ve selâm olsun. Ey öncekilerin ve sonrakilerin efendisi! Sana salât ve selâm olsun. Ve (diğer) peygamberlere selâm olsun. Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur. El-fâtiha!

Mukâbele Gülbangi:

 Vakt-i şerifler hayr ola, hayırlar feth ola, şerler def‘ ola; Allâhu azîmü’ş-şân ism-i zâtıyla kalbimizi pür-nûr kıla; demler, safâlar ziyâde ola. Dem-i Hazret-i Mevlânâ, sırr-ı Cenâb-ı Şems, kerem-i İmâm-ı Alî, şefâat-i Muhammedü’n-Nebî hû diyelim hûûû.[3]

Mübârek vakitler hayırlı olsun; hayırlar feth, şerler def‘ olsun. Yüce Allah, kendi ismiyle kalplerimizi nurlandırsın. Feyizler, safâlar bol olsun. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Hazret-i Şems’in sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı, Peygamberimiz Muhammed (a.s.)’ın şefaati (için) hû diyelim hûûû.

…………………………………..

[1] Duâgû duasının bu şekli için bkz. H. Top, Mevlevî Usûl ve Âdâbı, s.117-118.

[2] Muhib, daha ziyade tarikate intisap etmiş, fakat çile çıkarmamış olanları ifade eder.

[3] H. Top Bey’in mezkûr eserinde (s.118) Selman Tüzün’den nakledilen şu gülbang vardır:

” İnâyet-i Yezdân, himmet-i merdân ber mâ hâzır u nâzır bâd. Kulûb-i âşıkan küşâd (ola). Dem-i Hazret-i Mevlânâ, sırr-ı Cenâb-ı Şems-i Tebrîzî, kerem-i İmâm-ı Alî ve şefâat-i Muhammedinin nebiyyil ümmiy rahmeten lil âlemîn, hû diyelim hûû.” 

Allah’ın inâyeti, erenlerin manevî yardımı üzerimizde hazır olsun, (bizi) koruyup gözetsin. Âşıkların kalpleri açık olsun. Mevlâna Hazretleri’nin himmeti, Hazret-i Şems-i Tebrîzî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı, âlemlere rahmet olan Peygamberimiz Muhammed (a.s.)’ın şefaati (için) hû diyelim hûûû.