MEVLANA’YI ANLAYABİLSEYDİK!
MEVLANA’YI ANLAYABİLSEYDİK!
17 Aralık 1273 yılında düğününü yaşadı ve beşeri vasfını bize bırakarak Rabbine vasıl oldu. Edebiyatımızdaki ‘Vuslat’ kelimesi, onun bize armağanıdır. Vuslat nedir: önce ona bakalım isterseniz:
VUSLAT
Vuslat, yüreğimde bir ince düğüm,
Çözdüm/ilikledim gezdim bunca yıl.
Vuslat, düşlerimde herdem gördüğüm,
Türküsünü güne yazdım bunca yıl.
İçimde bir gurbet buhurdanı var,
Ateşi ruhumu kavurur yakar.
Vuslat, sonsuz aşka adanmış bahar,
Kahrımı ipine dizdim bunca yıl.
Kendimden kendime başlattım koşu,
Ömür boyu aştım nice yokuşu,
Vuslat, hayatımın can veren kuşu,
Onu kâh bağladım/çözdüm bunca yıl!
‘Vuslat’ı sonsuz aşka adanmanın yolu olarak gören Mevlana Hazretleri, 8 asır önce bize irade eğitimimiz için gerekli olan reçeteyi vermiştir: Yaratıcısıyla bütünleşmeyen insan, döner dolaşır bugünkü yaşamaya mahkûm edildiğimiz kirli dünyanın malzemesi haline gelir!
İltifatların ve nimetlerin bir beşer sofrası olarak önüne açıldığı dönemde, yokluğa teyellenmiş bir ömrün kahrına rıza gösteren bu büyük Şeyh, bize kurtuluş reçetesi olarak ‘Yaratıcımızı bulmayı’ gösterir. Onun “Kaderde sevmek var ama kavuşmak yok ise şayet, olsun! Vuslata razı gönül susmaya da razı’dır” der ve sözünün devamında; “Dilini terbiye etmeden önce yüreğini terbiye et, çünkü söz yürekten gelir, dilden çıkar” uyarısında bulunur. İnsanın içiyle dışının bütünleşmesini, bu iki organın birbirini tamamlamasını bundan daha güzel anlatan bir uyarı olabilir mi acaba? Bizler ömrümüzü böyle bir ruh ve beden sentezine götüremediğimiz için hep nefsimizin kölesi durumuna geldik.
Bakın Hazret bize bu yönde çok anlamlı bir de uyarıda bulunur: “Ne kadar bilirsin bil, söylediklerin karşındakilerin anlayacağı kadardır”, yani boş söz söyleme, sözle düelloyu girme diyor. Arkasından da bize, hepimize biraz dikkatli olma ve anlamaya çalışma uyarısında bulunur. Taşa bakan gözlerin çiçekleri görmesinin işaretini de verir ve devam eder, “Nefis Firavundur, onu doyurma sonra başına kral kesilir” der. Sanırım bu sözün kaynağı şeyhi-hocası Seyyid-i Sırdan Burhaneddin Hazretleridir, O da, “İbadetin özü nefsin erimesidir, gerisi onun kabuğundan ibarettir” buyurmaktadır.
Yedi buçuk asır önce kaybettiğimiz bu ruh mimarımızı acaba bizi eğiten bir rehber olarak görebiliyor muyuz? Batı, onu anladı, ama biz anlayamadık. Biz Mevlana denilince, Batılıların’ dans eden dervişler’ dediği Semazenlere takılıyoruz. Hâlbuki O, Aşkın yalnızca kendi etrafında dönme değil; vecd halini aşarak istiğrak şeklinde tezahür etmesinden ibaret olmasını öğütler bize.
‘Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar olalım’ gelin. Merhumun ruhu şad, mekânı cennet olsun.