MEVLÂNÂ’YA GÖRE NEFSE UYMA

A+
A-

MEVLÂNÂ’YA GÖRE NEFSE UYMA

Mevlana’nın eserlerinde, yanlışa düşme nedeni olarak nefsin heva ve hevesine uyma ile ilgili bir hayli malzeme bulmaktayız. Geniş açıdan bakacak olursak, kişiyi yanlışa düşmeye sevk eden (haset, kibir, kıskançlık, hırs, acelecilik, tahammülsüzlük, benlik sevdasına kapılma, yanıltma isteği, özeleştiriden kaçınma, gerçek nedeni görmeme, kuruntular gibi) birçok nedenin(1) heva ve hevese uyma ile doğrudan ya da dolaylı ilişkisi vardır.

Mevlana’nın nefsi nasıl gördüğü 
Mevlana Celaleddin, nefsi, insanın içine yerleşmiş bir düşman(2) gibi görür ve şöyle der: “0 dost değildir, dosttan ayırır; vefası yoktur; o, şarabı döker de yerine sirke satar”(3) der.

Mevlana, nefsi, yüzlerce hile, hud’a sahibi bir ejderhaya(4); onun arzu ve isteklerine uyma demek olan heva ve hevesi(5) ise görmeye engel olan kasırgaya(6) ve şeytanın memesindeki süte(7) benzetir. Yine heva ve hevese meyletmeyi, gönüllerin onunla kilitlendiği kilide benzeten Mevlana, insana kilit değil anahtar olmasını önerir.(8)

Mevlana Celaleddin, heva ve hevesine uyan haris nefsi, kuş(hayvan)dan da aşağı görür. “Çünkü kuş, tuzağa düşme tehlikesini göz önünde tutarak her yeme gitmez, her yemi devşirmez. Midesi açlıktan yanar-tutuşur da buna rağmen yine de elli kez sağa-sola bakar; bir leş yiyen yırtıcı kuş, yahut bir kedi pusuda bulunmasın; sakın beni gafil görüp de avlamasın, birisi tutup beni bağlamasın” der.(9) Mevlana, daha da ileri giderek nefsi eşeğe, hırsı da yulara benzetir ve yanlış yapmamak için insanın eşek gözünü değil de akıl gözünü açmasını ister.(10)

Zira insanın, aklı ve ulvi şeyleri bir kenara bırakıp nefsin adi isteklerine boyun eğerek süfli şeylere yönelmesi, uyarılması gereken büyük bir aldanıştır.

Ruh, seni en yüksek göklere çıkarırken sen en aşağılıklara, su ve çamura doğru gittin.(11)

Akıl bağlanmıştır da heva ve heves, dilediğini işliyor; halbuki akıl işlemeliydi dilediğini.(12)

Nefsin yanlışa sevk ediciliği 
Mevlana’nın ifadesine göre, dostların en azizi, öğüt veren akıldır; düşmanların en kötüsü de (bizi kötülüğe, yanlışa sevk eden) nefs-i emmaredir.(13) 0, heva ve hevesine kapılmış nefsin kişiyi doğrudan ayırarak ona ne yanlışlar yaptırdığını ve neler dedirttiğini Divan’ında uzunca anlatır.(14) 0, zulmanî nefsin, nuranî ve iyi bir hak ve hakikat arayıcısı olan akla neden galip geldiğini sorar ve bunun cevabını yine kendisi verir:

Neden mi? Nefis kendi evinde, kendi yurdunda, akılsa garip! Köpek bile kendi kapısında korkunç bir aslan kesilir.(15) Mevlâna, nefsin arzularına uyanı, bu yılanı sütle besleyerek büyütüp ejderha yapana benzetir(16) ki, ejderhalaşan nefis de büyük tehlikeler saçar. Bu hususla ilgili olarak Mevlana şu tavsiyelerde bulunur:

Heva hevesle, nefsin isteğiyle az dost ol. Çünkü seni Allah yolundan çıkaran, yolunu şaşırtan, heva ve hevestir.

Cihanda bu heva ve hevesi, yoldaşların gölgesini kırıp öldürdüğü gibi hiç bir şey kıramaz, yok edemez.(17)Aklının sakalını bedenin eline vermişsin; artık ne diye dertlere düşer, pişman olur da saçını sakalını yolar durursun.

Nefsinle pençe-pençeye savaş, barışa bu çeşit savaşlar yardım eder ancak.(18)
Bir başka yerde de Mevlanâ, konuyla ilgili olarak, “nefis geride, aklın ilerde gerek”(19) tavsiyesinde bulunur. Zira:

Nefsin her anda bir hilesi var, her hilesinde yüzlerce Firavun, Firavun’a uyanlarla boğulmuş.(20)

Mevlana Celâleddin, sonunda nefsi eşeğe benzetir ve onun isteklerine uyup yanlış yollara sapmamak için şu uyarılarda bulunur:

Aptallığından nefsin çuvalına girdin, aptal olmasaydın bırakırdın bu eşeği.(21)

Eşeğin başını çek; onu yola sok, doğru yolu bilenlerin ve görenlerin yoluna sür.

Onu boş bırakma, yularını tut; çünkü o, yeşilliğe gitmeyi sever.

Gaflet edip de bir an boş bıraktın mı çayırlara doğru fersahlarca yol alır.

Eşek yol düşmanıdır, yeşillik görünce sarhoş olur. Onun yüzünden nice ona kul olanlar telef olup gitmişlerdir.

Eğer yol bilmezsen eşeğin dileğine aykırı hareket et; doğru yol o aykırı yoldur.(22)

Mevlâna, nefse uymayı karanlığa dalmak, akla uymayı ise aydınlıkta kalmak olarak gösterir.(23) Zira nefis, tıpkı sofistaiyye gibi kararsızdır, şüphecidir, hile ve aldatmadan yanadır. Bunun için de o, hakikatı ikna yoluyla değil de şiddet yoluyla ( kötekle ) anlar.(24)

Nefse uymada rol oynayan unsurlar

Nefse uymada, ona aşırı güven duyma önemli etkendir. Nefsi, Firavun gibi Mısır’da bey fakat Nil’in dibinde tutsak,(25) kutsuz bir şeytan(26) olarak gören Mevlana, yanlışa, hileye ve aldanışa sevk ettiğinden(27) dolayı insanın ona güvenip de onun peşinden koşmamasını ister. Nefsine aşırı güvenip, onun peşinden gitmede kişinin benlik duygusu veya enaniyeti önemli rol oynar. Mevlana’ya göre benlik ve ululuk isteği kızgınlığa iter, kızgınlık ise insanın birçok yanlışı işlemesine sebep olur. Bundan dolayı o, insana, bu ikisini de ayaklar altına alıp, onları merdiven yaparak göklere yükselmeyi önerir.(28) Benliğinden sıyrılan kişiler şekerlerle dolarlar, başka bir ifade ile tatlılaşırlar, üfleyip ses çıkartılacak tatlı kamışa dönerler, anlayış ve olgunluk kazanırlar.(29) Benlik denen karanlık kuyudan çıkan insan, çiçekleşir, meyveleşir, ve insanlara fayda veren bereketli bahçeye dönüşür.

Atıldığı kuyudan kurtulan Hz. Yusuf, Mısır’a sultan oldu. Beden kuyusundan kurtulan, yani benliğinden sıyrılan da bir çok yanlıştan kurtulur, manevi âleme padişah olur.(30)

Mevlana söz dinlemeyen, istişarede bulunmayan, büyük sözü tutmayan ve ancak kendisini beğenenlerin düştükleri yanlışın sonunda ettikleri feryadı;

“Kendi aklımıza güvendik, fikrimize dayandık da bu tehlikeye çattık”(31) şeklinde nakleder ve kendisini beğenenleri kınayıp, sonunda böyle davranmaktan uzak durmayı tavsiye eder.

Senden, bu kendini beğenme defoluncaya kadar gönlünden de çok kan akar, gözünden de.(32)
Nefse uymaktan kaynaklanan kişisel hesaplaşma/intikam duygusu, hırslar veya ihtiraslar insanı yanlışa itebilir. Mevlâna buna şu örneği verir:

Firavun yine kendi kendine: “Ne şaşılacak şey! Ben bütün gece “Ey Rabbimiz”diye yalvarmıyor muyum? Yalnızken mütevazı bir hale geliyor, düzeliyorum. Neden Musa’ya karşı öyle oluyorum?”(33)

Kişi, hırsı yüzünden elindeki değerli imkanları bırakarak değersiz şeylerin peşine takılabilmektedir.(34) Halbuki “hırs, güz mevsimi, kanaat ise bahardır; dünya güz mevsimiyle kutlu bir hale gelmez ki!”(35)

İnsan, lokmanın yolunu bağladığında hileden-düzenden kurtulur, fakat hırsa düştüğünde ağlamaya koyulur gider.(36) Hırsı yüzünden müflisle işbirliği yapan hata ve aldanış içindedir.(37)

Yine kişi, hırsı yüzünden bazı imkanları, tıpkı avcı gibi, elinden kaçırabilmektedir.(38) Dünyadaki mal, mülk, mevki hırsının insanı sarhoş edebileceğini, bunlara ulaşamamanın kişide baş ağrısı yapıp onu sersemleştireceğini ve hâliyle onun dengesini bozarak yanlışa iteceğini dile getiren Mevlanâ, bu duruma düşmemek için sabra sarılıp, bu ihtirasların esiri olmamak gerektiği üzerinde durur.(39) Zira “Hırs insanı kör, ahmak eder, bilgisiz bir hale sokar, ölümü kolaylaştırır.”(40) Bundan dolayı Mevlana, haris kişilerle bir arada bulunmamayı tavsiye eder. Zira uyuz canla düşüp kalkan can da uyuz olur gider.(41)

Dünya malına hırs göstererek sarılmak ve ona tamah etmek insan için bir aldanıştır. Böyle yapan kişi, Mevlana’ya göre, sonunda Allah aynasına düşman kesilir; onda yarasalık, güneşe düşmanlık huyu pekişir.(42) Zaten ona göre, “İnsanı zayıflatan, alçaltan, sarartıp solduran tamahtır.(43) “Tamah, oldukça çok zarara yol açar.”(44)

İhtiras gösterip menfaat peşinden koşmanın, kişiyi yanlışa iteceğini ve sonunda onu rezil rüsva edeceğini(45) söyleyen Mevlana, “hırsla bir şeyin üstüne düşenin ondan mahrum olabileceği” sözünü nakleder ve peşinden “… ona ancak sabredenler ulaşır.”(46) ayetini hatırlatır.

Mevlâna, yine, büyüklük taslama, hırs ve kıskançlık huylarının kişileri ne büyük yanlışlara sevkettiğine işaretle, “eğer bu kötü huylar olmasaydı, o zaman her Firavun bir İmrân oğlu Musa olurdu” der.(48)

Hiddet ve şehvet de bir bakıma nefse uymaktan kaynaklanır. Kişi kızınca, hiddetlenince ve şehvetine uyunca hatalara ve kötülüklere iyice açık demektir. Gözün ağarıp, gerçeği görmeme nedenini nefse ve onun kızgınlığına(49) bağlayan Mevlana, hiddeti ve kini, sapıklığın – kafirliğin temeli olarak görür ve kızınca, hiddetlenince insanın yırtıcı canavarların kızgınlığını bile geçeceğini söyler.(50)

Kötü birer huy olan kibir ve kinin doğmasının sebebi şehvettir. Şehvetin yerleşip kuvvetlenmesi ise itiyat yüzündendir. Kötü huy, âdet edinilince kişide iyice sağlamlaşır ve yerleşir. Yerleşince de insan, ondan vazgeçirmek isteyene de hiddetlenir, kızar.(51)

Hiddetlenen insan ise daha çok hata yapar.

Şehvet, insanı tuzağa düşürür, hataya sokar.

Rüstem’in kellesi, kulağı yerindedir; sakallı, bıyıklı bir adamdır ama ayağını tutup onu kafese sokan tuzak, şehvettir.(52)

Mevlana, insanın yanlış bir hüküm ve davranışta bulunmaması için hevâ ve hevesini kendisine vezir yapmamasını ister. Zira heva ve heves hırslarla doludur ve ilerisini görmeyip sadece anı gözetler. Halbuki aklın gözleri ise işin sonunu gözetir.(53) Doğurdukları bu olumsuz sonuçlarından dolayı Mevlâna, insanın kendi mezarını şehvet, haset ve hırs bakırlarıyla değil de gerçeklik altınıyla doldurmasını önerir.(54) İnsan, şehvetine uyunca kanadı dökülür, topal kalır; birçok gerçekler ve güzellikler ondan kaçar gider.(55) Bundan dolayı Mevlana, insanın şehvetini kontrol etmesini ister.(56)

Nefse uymayı engelleme

Hz. Mevlâna, akla uymak varken, doğru yol varken, insanın heva ve hevesine uyarak, yanlış yola sapmasını engellemek için bir hayli eleştiride bulunur. Güzelim parlak güneş meydandayken mumla kandilden aydınlık istemek!

Fakat şüphe yok ki bizim şanımız, edebi terk etme, nimete karşı küfranda bulunma, heva ve hevesimize uymadır.(57) “Ben, nefsimin hilesinden neler gördüm neler! Sihriyle akıl ve temyizi bile giderir.”(58) diyen Mevlana, nefse danışılsa bile, yanlış yapmamak için o aşağılığın dediğine uymayıp, aksini yapmayı önerir.(59) O, nefse muhalefet etmeyi de yeterli görmeyerek şöyle der:

Nefis, bu çeşit mahluklardandır da onun için gebertilmeye layıktır. Onun için ulu Allah “öldürün nefislerinizi.”(60) demiştir.

“Nefis, üç köşeli dikendir, ne çeşit koysan sana batar, ondan kurtulmana imkan mı var?
Heva ve hevesini terk etme ateşini vur şu dikene; iyi işli dosta uzat elini, sarıl ona!”(61)

Kur’an’da geçen Hz. İbrahim’in dört kuşuna(62) telmihte bulunan Mevlana, bunları, nefsin kötülüğe iten güçleri olarak görüp, nefse hakim olmamaları için bunları kesilmesini / öldürülmesini ister. Bu dört kuş şunlardır.

Kaz: Hırs

Horoz: Şehvet

Tavus: Makam Sevgisi

Kuzgun: (Ölmeyecekmiş gibi) uzun yaşama dileği.(63)

Mevlânâ, nefsin isteklerine karşı insanın set çekmesini ve onun doğurduğu kötü duygu ve düşüncelerden arınmasını ister ki bu arınma (tezkiye-i nefs) iki dünyada da kurtuluşa ermenin yoludur.

Tertemiz ol, tamamıyla toprak kesil de toprağından otlar bitsin.
Ot gibi kupkuru bir hale geldin mi güzelce yan; yan da yanışından ışıklar belirsin.(64)

Yine Mevlâna, nefsin heva ve hevesine karşı kendisini frenleyeni şöyle övmektedir: “Aferin himmete, aferin görüşüne ki bu kırık dökük âlemde, bu feryada erişilmez denizde, kendini heva ve heves dalgasına kaptırmadın.”(65)

Sonunda Mevlana, heva ve hevese uyarak yanlış yapmamak ve akabinde zararlı çıkmamak için şu uyarılarda bulunmaktadır.

Ey ömrünü yele veren, sarhoş musun sen?

Niceye dek bu heva ve hevese tapacaksın sen?(66)

Hevâ ve heves lezzetlerinin hepsi hiledir, riyadır.(67)

Heva ve heves, erkeklerin hayzıdır.(68)

Heva ve hevesine uyarsan dimağın bozulur.(69)

Eğer şehvet ve heva sevdasında koşacaksan, sana haber vereyim ki eli boş kalacaksın!(70)
Kendine gel de kargaya benzeyen nefsin ardından koşma. Çünkü o, seni mezarlığa götürür, bahçeye değil!(71)

Nefse uymayı engellemek için önce yukarıda anlatmaya çalıştığımız gibi nefsin hilelerini, aldatıcılığını ve ona güvenilmeyeceğini iyi bilmek zorunludur. Bunun akabinde nefsi eğiterek onun bizde değil de, sağlam irademizle bizim onda hâkimiyet kurmamız gerekmektedir.(72) Mevlâna, bunu başaran insanın manen yükseleceğini ileri sürer.(73)

SONUÇ:

Mevlana’nın anlayışına göre nefis, insanı aldattığı, kötülüğe yönelttiği, boş ve zararlı şeyleri telkin ettiği, süfli şeylere ilettiği, kısacası birçok yanlışın ve kötülüğün kaynağı olduğu için, tehlikelidir. Kişinin benlik duygusu ve ululuk isteği, hırsı, tamahı, hiddet ve şehveti nefsin isteklerine boyun eğmeyi kamçılar. Ona göre, yanlışa düşmemek, dünya ve ahirette zarar görmemek için, akla uymak varken nefse uymamak gerekir. Nefse uymamak için de ona muhalefet etmek, onunla mücadele etmek, gaflette bulunmamak, manevi eğitimden geçerek nefis terbiyesi almak, örnek ve önder kişileri izlemek ve iradeyi sağlamlaştırmak gerekmektedir.

1- Yanlışa düşme nedenleri için bkz. Emiroğlu, İbrahim, Mantık Yanlışları İstanbul 1993. s. 27-37.
2- Mevlânâ, Mesnevî Çev. Veled İzbudak (MEB. Yayınları), İstanbul 1991, C. IV, s. 156, B. 1919.
3- Mevlâna Celaleddin Rumi, Divân-ı Kebir, Çeviren ve Hazırlayan: Abdulbaki Gölpınarlı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1992, c. VII, s.16, B.14, 16-17.
4- Mesnevî, c. III, s. 207,  B. 2548.
5- Kuran-ı Kerim’de, nefsin şehvetlere eğilimi, keyfe ve rahata düşkünlüğü ve (vahyi hafife alarak) diline geldiği gibi konuşması, “hevaya tabi olmak” şeklinde ifade edilmiştir (Bkz. Maide, 5/30, 49; Sad, 38/26; Necm, 53/23; Furkan, 25/43).
6- Divân, c. III, s. 109, B. 874.
7- Divân, VI , s. 249, B. 2477.
8- Divân, c. I, s. 161, B. 1520.
9- Mevlânâ, Macalis-i Seb’a (Yedi Meclis), Çeviren ve Hazırlayan: Abdulbaki Gölpınarlı, Konya. 1965, s. 31.
10- Divân, c. III, s. 326, B. 3194.
11- Mesnevî,  c. I, s. 43, B. 537.
12- Divân, c. V, s. 182, B. 2067.
13- Mevlâna, Mektuplar, Çeviren ve Hazırlayan. Abdulbaki Gölpınarlı, İstanbul, 1963, s. 110, Mektup. LX.XII; Bkz. Yusuf 12/53.
14- Bkz. Divân, c. V, s. 170, B. 1930-1939.
15- Mesnevî, c III. s. 207-208. B. 2557-2558.
16- Divân, c. II. s. 309. B. 2542-2543.
17- Mesnevî, c. l. s. 237. B. 2957-2958.
18- Divân, c. III. s. 160. B. 1400-1401.
19- Mesnevî, c. II. s. 142. B. 1856.
20- Mesnevî, c. I.s 62. B. 780.
21-Divân, c.VI. s.150. B. 1405.
22- Mesnevî, c. I s 237, B. 2951-2955.
23- Mesnevî, c. I. s. 233. B. 21203.
24- Mesnevî, c. II, s. 268. B. 3499-3500.
25- Divân, c. IV. s. 341. B. 3299.
26- Divân, c. VI, s.148. B. 1388.
27-Divân,  c. IV, s. 427. B. 4130: c.VII s. 16. B 214.
28- Divan,  c. IV, s. 84. B. 717-718.
29- Divân, c VI, s 343. B. 3537.
30- Divân,  c. VII, 5. 504, B. 6607, 6609: c. V, s. 97. B. 1113.
31- Mesnevî, c. VI, s. 299, B. 3781.
32- Mesnevî,  c. I, s 258, B. 3416.
33- Mesnevî, c. I, s. 197, B, 2460-2461.
34- Mesnevî, c. III, s. 24, B. 295.
35- Divân, c. V. s. 98. B 1120.
36- Divân, c. III, s. 36. B. 233.
37- Divân, c. IV, s. 243. B. 2322.
38- Mesnevî, c.V, s. 64. B. 752.
39- Mesnevî, c. I, s. 16, B. 194. III, 183. B. 2257- 2260; Divân, c. V, s. 466. B. 6383: Mektuplar, s. 170, Mektup. CXIII.
40- Mesnevî,  c. V, s. 231, B. 2823.
41- Divân, c. \1. s. 257. B 2561.
42- Mecâlis, s.18.
43- Mesnevî, c.V, s.295, B. 3629.
44- Bkz. Mecâlis, s. 30, Divân, c. II, s. 223, B.1809. Mesnevî c. II. s. 44, B. 569-570,573; c. II, s. 56, B. 232; c. V. s. 250, B. 3055-3057.
45- Divân, c.1. s. 150. B. 1400.
46- Kasas, 28/80.
47- Mektuplar, s. 170.Mektup, CXIII.
48-Mevlânâ, Rubâiler, Çev. Nuri Gençosman), M.E.B. Yay. İstanbul, 1974, C. II, s. 330, R. 15120.
49-Divân, c. IV, s. 427. B. 4130.
50- Mesnevî, cIV. s. 10. B. 116.
51- Mesnevî,  c II, s. 265, B 3558-3559.
52- Mesnevî, c III, s. 66. B 818.
53-Mesnevî, t c IV, s. 103, B. 1259-1261.
54- Divân, c. IV, s. 349, B. 3376; bkz. Divân. c.VI, s. 284. B. 2877: Rubailer. c. 1. s. 135. R. 665.
55- Mesnevî, c. III, s. 173, B. 2136.
56-Mesnevî, c. III, s. 66, B. 819; c. III, s. 173. B. 2137.
57- Mesnevî, c. VI, s. 268. B. 33120-3391.
58- Mesnevî, c. II, s. 233. B. 2278.
59- Mesnevî, c. II, s. 174. B. 2273.
60- Mevlânâ’nın  işaret ettiği (Bakara, 2/54) bu ayetten, doğrudan öldürme değil de, kötü düşüncelerden ve günahlardan tevbe etme, nefsi eğitme ve kontrol altında tutma anlaşılabilir.
61- Mesnevî, c III. s JO, B J74-J76.
62- Bakara, 2/260.
63- Mesnevî, c. s. 7-9, B. 31-63.
64- Divân, c. V, s. 3, B. 7-8.
65- Mektuplar, s. 192, Mektup: CXXIX.
66- Mecâlis,  s. 53.
67- Mesnevî, c. VI. s . 325. B. 4094.
68- Mesnevî, c. VI. s. 232. B. 2935.
69- Mesnevî, c. V, s. 76. B. 1206.
70- Mevlânâ, Rubâiler. Cev. Nuri Gençosman. M. E. B. Yay. İstanbul, 1974. c. I. s. 65. R. 310.
7l- Mesnevî, IV, s. 108. B. 1312.
72- Bkz. Mesnevî  c. I,  s. 57. B. 724-725, s. 62. B. 780, s. 237, B. 2957-2958, s. 274, B. 3430-3431; c II, s. 59-60, B. 776-785, s. 67. B 876-885. s 107-109. B. 1406-1425. s. 268. B 3499-3500: Divân. c. II, s. 309. B. 2542-2543: c. III, s. 160. B 1400-1401: c. V, s. 408. B. 5425: C. VI. s. 150, B. 1405: c. VII, s 626. B. 8338; Mektuplar, s. 110. Mektup. LXXII. s. 192. Mektup. C:XXIX: Mevlânâ, Fîhi Mâ Fîh. Çeviren, Meliha Ülker Anbarcıoğlu Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 19120. s. 14. s. 231 Makalemizin hacmini aşacağından bu konuyu biz  Mevlânâ’ya GöreYanlışlara Düşmemek İçin  Nefsi Eğitme” adını taşıyan  ayrı bir makalede ele aldık.
73- Divân, c III, s. 334. B. 3279.