MEVLÂNÂ’NIN VUSLAT GECESİ – Nihad Sami Banarlı
MEVLÂNÂ’NIN VUSLAT GECESİ
Nihad Sami Banarlı
Mevlâna, bu akşam, vuslat gecelerinden birini daha yaşıyor. O, ölüm gecesini Tanrı ile vuslat bildiği için “Gelin Gecesi” diye isimlendirilmişti. Bu gelin kimdi? Bu vuslat nice visaldi, vücutta ayrılışı ruh için bir bayram sevinci kılmıştı?
Mevlânâ, insan denilen varlığı, derin bir maneviyatla yıkamak; insanı “nefis” denilen ağır yükten kurtarmak ve bir sema kanatlanışıyla Tanrılaştırmak yolunun önderlerindendi. Başta söz san’atı (şiir) olmak üzere hemen bütün güzel san’atları bu yolda dile getirenlerdendi. Onun şiirleri baştan sona münâcaattır. Fakat bu münâcaat, bir duâ değil, büyuk bir âşkın ilânıdır.
Onun böyle aşk terennümleri iç özge vâsıta bildiği mûsikî de milletimizin Asya topraklarından Anadolu ve Balkanlar Türkiyesine getirdiği engine imân terennümüdür. Şairin:
Çok insan anlayamaz eski mûsikîmizden,
Ve ondan anlamıyan bir şey anlamaz bizden.
Dediği mûsikî, seslerini ve tavırlarını bu târihi mûsikîden almıştı. Mevlânâ’nın aşk ilânında kullandığı üçüncü büyük san’at semâ’dır. Semâ bütün dinlerin âyinlerinde görülen dinî raksa benzer bir hareket mûsikîsidir.
Şu farkli ki sema bir raks san’atı olmaktan yükselerek, Mevlânâ’nın vücudunda ve hâtırasında bir özge ibâdet olmuştur. Bu, her rûhun o andaki mîracı gibi bir Tanrıya kanatlanıştır, bir vücud ve hareket ilâhisidir.
Nihad Sami Banarlı
(17 Aralık 1960 tarihli Hüriyet Gazetesinden)