MEVLÂNÂ’NIN ÖNEMİ – Nihat KÜRŞAT

A+
A-

MEVLÂNÂ’NIN ÖNEMİ

Nihat KÜRŞAT

İşte şu anda hatırasını yadetmekte olduğumuz Mevlana Celâleddin-i Rûmi, kendini beşerin huzuruna, selâmetine adamış sayılı rehberlerden biridir. Yediyüz yıldan fazla bir zamandan beri insanlığı hikmet ve hakikat meş’alesiyle doğru yola ileten Hazreti Mevlânâ, insanlığın ıstırabına, insanlık kavgasına ve mücadelesine o kadar derinden nüfuz etmiştir ki, onun fikirleri, telkinleri hangi devirde, hangi çağda olursa olsun insan için gerçek rehber olma özelliğini kaybetmiş değildir. Mevlânâ, kütlelere telkin ettiği sevgiyle, birlik ruhuyla kötülükleri yok edecek üstün bir sistemin kurucusudur. Bilindiği gibi Mevlânâ insan ruhunun sematik çatısını olduğu gibi gören, onun sakat ve çökük taraflarını büyük bir ferasetle düzeltecek tavsiyeleri insanlığa duyuran bir terbiyecedir. O, geçmişi eski Türk bahşılarına ve onların rakıslarına kadar uzanan sema denilen aşk dalgalanışları ile, ney ve kudûm nağmeleriyle, şiir, gazel ve rûbaileriyle muzdarip insanları, umutsuzlukları dış âlemin çeşitli girdaplarından kurtarmakta,iç âleme çekerek bir vec ve istiğrak içinde onlara yeniden yaşama umudunu kazandırmada, hayatlarına yeniden yön vermektedir. İnsanları, kusurlarına, zaaflarına hata ve noksanlarına bakmadan, cins, inanç ve ırk ayrımına değer vermeden iyi, kötü her yaradılanı, yaradanından ötürü sinesine çeken Mevlânâ, aradan geçen bunca yüz yıla rağmen yine de beşeriyetin güç aldığı, umutlarını tazelendirdiği bir kutup olmakta devam etmektedir.

Batı ile Doğunun birleştiği, belki de tek merkezlerden biri olarak Mevlânâ’yı ve onun meydana getirdiği kültürü değerlendirmek, duyurmak, tanıtmak bizler için başlıca görevlerden biridir. Yeryüzünde bir müslümanı olduğu kadar, bir hristiyanın, ya da dinsizi etkileyecek başka bir merkez, bir kültür göstermek mümkün değildir. Bu bakımdan Mevlânâ’ya ve onun asırların üstünde gelen kültürüne gerekli değeri vermek, benim gibi insanların ve toplumların birbirleriyle kaynaşmasını görev edinmiş bir bakanlığın başlıca sorumlusu için, hem bir zevk, hem de yapılması şart olan bir vazifedir.

Nihat KÜRŞAT

 (17 Aralık 1965 günü Mevlânâ ihtifallerini kapayış konuşmasından)