MEVLÂNÂ’NIN ÖĞRETİLERİNDE KULLUK BİLİNCİ
MEVLÂNÂ’NIN ÖĞRETİLERİNDE KULLUK BİLİNCİ
Kadir ÖZKÖSE
“İbadetlerin ruha zevk vermesini önemseyen Mevlân⸠şekle indirgenen¸ özden yoksun¸ samimiyetten uzak¸ merâsimden ibaret ibadetlerin anlamsızlığına dikkat çeker.”
Gerek hayat serüveni gerekse eserleri bağlamında Mevlân⸠aslî gayesini kulluk bilinci olarak nitelemektedir. Allah’a adanmış bir ömür sürmeyi hedeflemektedir. Sırf Allah’a kul olmayı şiâr edinmektedir. İbadetlerimizin tesir halkasını önemsemekte¸ ibadet ve ahlâk ilişkisine dikkat çekmekte¸ ibadetlere devamın kişide müsbet anlamda değişimler gerçekleştirmesini dile getirmektedir. Bu gerçeğe telmih sadedinde o şu hatırlatmada bulunmaktadır: “Eğer bizim ambarımızda hırsız bir fare yoksa kırk yıllık ibadet buğdayı nerde? Her günlük azar azar sâdıkâne ibadet taneleri niçin bu ambarımızda toplanmıyor?”[1]
İbadetin işlevselliği bu şekilde dikkat çeken Mevlân⸠kulluğun iddiayla değil tecrübeyle gerçekleştirilebileceğini öngörmektedir. İnandığımız Kur’ân’a saygı onun hayata geçirilmesi¸ Allah sevgisi gereğinin yerine getirilmesi¸ cennet talebi gereğince hareket edilmesi sonucunda gerçekleşecektir. O bu gerçeği şu misallerle anlaşılır kılmaktadır: “Mademki insanın yaratılmasındaki maksat¸ Allah’a ibadet etmektir. Şu hâlde¸ ibadetten kaçınan kişinin ibadet yeri cehennemdir. İnsan her işi yapabilir¸ fakat yaratılmasındaki esas maksat¸ onun Allah’a kulluk ve ibadet etmesidir. Ben¸ insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.’[2] âyetini oku da anla ki dünyadan maksat¸ ibadetten başka bir şey değil! Kitaptan maksat¸ hangi konuda yazılmışsa¸ o konunun gerektirdiği fenni¸ hüneri öğrenmektir; ama dilersen sen o kitabı başının altında kor¸ yastık da yapabilirsin. Fakat o kitap aslında yastık olarak kullanılmak için yazılmamıştır. Okunmak için yazılmıştır. O kitaptan maksat bilgidir¸ irfândır¸ irşâddır¸ insanlara faydalı olmaktır. Sen kılıcı çadır kazığı yahut mıh olarak kullanırsan¸ zafer yerine mağlûbiyeti tercih ettin demektir.
Hakk’ı Bilmek Ve O’na İbadet
İnsanların yaratılmasındaki maksat¸ onların Hakk’ı bilmesi ve O’na ibadet etmesidir. Fakat her insanın kabiliyetine göre bir ibadet yeri¸ bir ibadet şekli vardır. Kerem sahibi olan kişi¸ Allah’ın lütuf ve ihsanına karşı şükrederek ibadette bulunur. Kötü kişi ise¸ hastalık ve yoksulluk zamanında “Aman yâ Rabbi!” diye duaya başlar. Şu hâlde¸ kötü kişilerin başlarına vur da yere baş koysunlar. Kerem sahiplerine de ikramda bulun ki şükretsinler¸ iyiliklerde bulunsunlar. Şüphesiz Cenâb-ı Hak¸ cehennemi kötü kişiler için¸ cenneti de iyi kişiler için ibadet yeri (mescid) olarak yarattı.”[3]
Ona göre¸ âlemin yaratılmasındaki maksat¸ ibadetten başka bir şey değildir.[4] Âlemdeki varlıkların tamâmı Hakk’a tesbîh etmekte¸ her varlık yaratılışının gereğini yerine getirmektedir. Lisân-ı halleriyle bütün varlıklar Hakk’ı tesbîh etmektedir. Allah’ın halîfesi olarak yaratılan insan ise sorumluluktan âzâde olamaz; kulluğunu kesintiye uğratamaz; ibadetlerini sözde bırakamaz. Gelin Mevlânâ’ya kulak verelim ve onun ibadetleri aktifleştirme çağrısına dikkat kesilelim: “Sevgi (kulluk)¸ düşünce ve mânâdan ibaret olsaydı¸ bize oruç ve namaz lüzumlu olmazdı. Bağlılık ve sevgiden bir eser olsun diye dostlar birbirine armağan sunarlar. O armağanlar¸ bağlılığın ve sevginin şâhitleridir. Yani onlarda samimiyet ve beraberlik gizlidir. O ihsanlar¸ gönülde meydana gelen sevginin görünen şâhitleridir.”[5]
Kulların ibadetine ihtiyacı olmayan Allah’ın ibadetleri kullarının ihsana kavuşmasına vesile olarak gördüğünü belirten Mevlânâ Hz. Mûsâ’ya gelen vahyi hatırlatarak sözlerine devam etmektedir: “Yüce Allah¸ Hz. Mûsâ’ya şöyle vahvetti: Kullara ibadet edin diye emrettimse bir kâr¸ bir fayda elde edeyim diye değil¸ kullara ihsanlarda bulunayım diye. Hintlilere¸ Hintlilerin sözleri medihtir¸ Sintlilere¸ Sintlilerin. Onların beni tesbîh etmeleriyle münezzeh¸ mukaddes olmam. Bu tesbîh incilerini saymakla kendileri temizlenirler. Biz; dile¸ söze bakmayız; gönle¸ hâle bakarız. Kalp huşu sahibiyse kalbe bakarız¸ isterse sözünde kulluk ve aşağılık olmasın! Çünkü gönül cevherdir¸ söz söylemekse ârâz. Bu yüzden ârâz¸ iğretidir¸ maksat cevherdir.'”[6]
“Cevizler Çok Ama İçleri Boş”
İbadetlerin ruha zevk vermesini önemseyen Mevlân⸠şekle indirgenen¸ özden yoksun¸ samimiyetten uzak¸ merâsimden ibaret ibadetlerin anlamsızlığına dikkat çeker ve şöyle seslenir: “Allah der ki: Evet¸ ben ayıpları örtücüyüm¸ sırlarını söylemem. Ancak (birisini cezâlandırırsam¸) onun belâya uğramışlığına dair şu tek remzi söyleyeyim. Onu cezâlandırdığımın bir nişânesi şu; oruç tutmakta¸ duâ etmekte¸ namaz kılmakta¸ zekât vermekte¸ başka ibadetlerde bulunmakta¸ fakat ruhu bir zerre bile zevk duymuyor. Güyâ ne güzel ibadetler ediyor¸ ne hoş işlerde bulunuyor. Fakat bir parçacık bile tat yok. İbadeti kışırdan ibaret¸ iç yok. Cevizler çok ama içleri boş! İbadetlerin netice vermesi için zevk gerek. Tohumun ağaç olması için iç gerek! İçsiz tohum¸ fidan olur mu? Cansız suret de hayâlden başka bir şey değil.”[7]
Kıldığımız namazların¸ tuttuğumuz oruçların¸ yaptığımız hacların ve gerçekleştirdiğimiz cihadın inanca tanıklık ettiğinden bahseden Mevlânâ¸[8]şehvete düşkün nefislerin ibadetlere yanaşmadığını dile getirmektedir.[9]
Kula yakışan Allah’a itâattir. Kul ibadetle kendi gerçekliğini idrâk etmektedir. Kul ibadetten müstağnî davranamaz. Yakîn gelene kadar ibadete devam esastır. Yola düşmek¸ yolda olmak¸ kulluk yolunda yol katetmek¸ günün birinde nefis kuyusundan kurtulup yüce bir makama erişmek gerekmektedir. Sultanımız Allah olduğuna göre O yüce Sultan’a tâbi olmak gerekmez mi? Kâinat gemisinin kaptanı biz değil¸ bu geminin bir tayfasıyken¸ nasıl olur da kâinat gemisini yürütmeye kalkışabiliriz?[10]
Allah’ı unutup ağyâra yönelen¸ Allah’ın dışındaki otoritelere boyun eğenleri köpeğe¸ sadece ilâhî otoriteye boyun eğen velîleri arslana benzeten Mevlân⸠sözlerine şu şekilde açıklık kazandırmaktadır: “Ey dünyada mevki sahiplerinin¸ zenginlerin karşısında yerlere kapananlar! Sizler Hakk’ın dergâhına¸ o yüksek kapıya lâyık değilsiniz. Temiz olanlar şeker kamışı gibi mânevî şekerle doludurlar¸ siz içi boş birer kamışsınız. O zâlim köpeklere¸ bu alçaklar baş eğerler¸ onların huzurunda yerlere kapanırlar. Fakat aslan gibi olan velîler¸ o köpeklere meyletmezler. Fare huylulara kedi bey olur. Fare kim oluyor ki¸ aslanlardan korksun? O fare huylu kişiler¸ Allah’ın nûru ile nurlanmış¸ âdetâ Allah’ın güneşi olmuş velîden korkmazlar da¸ Allah’ın kedilerinden¸ köpeklerinden korkarlar.”[11]
Körlerin el yordamıyla yol katetmesine dikkat çeken Mevlân⸠Hak yolunda yürümek için sebeplere yapışmamızı istemekte¸ fırsatları kollamamızı¸ imkânları değerlendirmemizi¸ hayra koyulmamızı istemekte ve bizleri Hakk’ın ipine sarılmaya davet etmektedir. İlâhî emir ve yasakların dışında hiçbir mahalde dolaşmamamızı tavsiye etmektedir.[12]
“Allah’ın görmediği yer mi olur? Allah’ın bilmediği gelişme mi olur? Huzûr-ı ilâhîden ayrı kalmak müdür? Kulun kendini ilâhî huzurdan ötede görmesi düşünülebilir mi?” diye dikkatimizi çeken Mevlân⸠namazdayken de namaz dışında da Allah’ın huzurunda bulunduğumuz bilincine ermeye davet etmektedir. İbadetlerin devamlılığı esastır. En güzel kulluk¸ her daim Allah’ın bizleri gördüğü hissiyle hareket edip O’na lâyık bir duruş sergilemektir.[13] İş işten geçmeden aklımızı başımıza almalıyız. Kulluğun zamanında yapılması esastır. Vakte riâyet şarttır. Ölümden sonra her şey ayan beyan ortaya çıkacağı için¸ ölümden sonra inanmak bir anlam ifade etmeyecektir.[14]
Kulluk Aşkla ve Şevkle Yapılmalı
Bir kimsenin kullukta bulunmayıp¸ dinî vazifelerini yapmadan¸ farzarı îfâ etmeden¸ “Allah gafurdur¸ günahları örter. Merhametlidir¸ kullarına acır.” demesi de yine nefsinin hilesinden başka bir şey değildir. [15]
Kulluğun aşkla ve şevkle yapılmasını tavsiye eden Mevlân⸠âşıkla âbid arasındaki farkı şu şekilde açıklamaktadır: “Kullukta bulun da belki sen de âşık olursun. Kulluk nedir? Kulluk bir kazançtır ki amelle elde edilir. Kul¸ köle¸ kulluktan âzâd olmayı diler. Âşık ise ebediyen âzâd olmak istemez. Kul vardır¸ dâimâ elbise ister¸ bahşiş ister. Âşığın elbisesi ise dâimâ sevgilinin cemâlidir.”[16]
Konuyu özetlerken¸ Mevlân⸠“desinler” diye ibadet etmekten kaçınmamızı istemekte¸ yiğitlikten ve hünerden geçmemizi talep etmekte¸ ölene kadar işimize¸ hizmete ve güzel ahlâka devam etmemizi tembih etmektedir.[17] Bütün varlıklar Hakk’a râm olmaktadırlar. Kimse Allah’ın otoritesinden âzâde olamaz.[18] En büyük rütbe kulluk rütbesidir. Kurtuluş kulluktadır. Huzur Allah’a boyun eğmekle sağlanır. Kulluk zevkine erenler başkasına iltifat etmez. Kullukla sonsuzluğa kanat çırpanlar çer çöple oyalanmazlar. Ağzımızın tadı¸ yüreğimizin ateşi¸ başarının sırrı kulluktadır.
[1] Mevlân⸠Mesnevî¸ c. I¸ beyit no: 382-383.
[2] 51/Zâriyât¸ 56.
[3] Mevlân⸠Mesnevî¸ c. II¸ beyit no: 2986-2995.
[4] Mevlân⸠Mesnevî¸ c. II¸ beyit no: 2988.
[5] Mevlân⸠Mesnevî¸ c. I¸ beyit no: 2625-2628.
[6] Mevlân⸠Mesnevî¸ c. II¸ beyit no: 1756-1761.
[7] Mevlân⸠Mesnevî¸ c. II¸ beyit no: 3391-3397.
[8] Mevlân⸠Mesnevî¸ c. V¸ beyit no: 183.
[9] Mevlân⸠Mesnevî¸ c. V¸ beyit no: 3791; Karaköse¸ Mevlânâ’dan Düşündüren Sözler¸ s. 210-212.
[10] Mevlân⸠Mesnevî¸ c. II¸ beyit no: 3453-3454.
[11] Mevlân⸠Mesnevî¸ c. III¸ beyit no: 3001-3004.
[12] Mevlân⸠Mesnevî¸ c. VI¸ beyit no: 3492; Karaköse¸ Mevlânâ’dan Düşündüren Sözler¸ s. 235-236.
[13] Mevlân⸠Mesnevî¸ c. I¸ beyit no: 3633.
[14] Mevlân⸠Mesnevî¸ c. I¸ beyit no: 3640.
[15] Mevlân⸠Mesnevî¸ c. II¸ beyit no: 3086.
[16] Mevlân⸠Mesnevî¸ c. V¸ beyit no: 2728-2730.
[17] Mevlân⸠Mesnevî¸ c. VI¸ beyit no: 2500-2501.
[18] Mevlân⸠Mesnevî¸ c. VI¸ beyit no: 3755; Karaköse¸ Mevlânâ’dan Düşündüren Sözler¸ s. 269-270.