MEVLÂNA’NIN MESNEVİ’SİNDE AŞK – Zeynep Köse
MEVLÂNA’NIN MESNEVİ’SİNDE AŞK
Zeynep Köse*
Tasavvufu; Yaratan ve yaratılan arasındaki ilişkiyi kavramak ve bunun bilinciyle hareket etmek için güdülen çaba, gidilen yol olarak kabul edersek bu yolda ilerlerken bazı anahtar kavramlar karşımıza çıkar.
İnsanın yaratıcısıyla olan ilişkisini şekillendiren bu kavramlardan biri, hatta en önemlisi “aşk” tır. Aşk kul ile Allah arasında sonu birliğe ulaşan bir bağ kurar. Bir çok düşünür ve mutasavvıf aşkı kainatın yaratılış sebebi olarak görür ve aşkı düşünce sistemlerinde merkez noktası olarak alır. Aşkı yaşayan ve yazan bir çok isim arasında akla ilk gelen isimlerden biri de Hz. Mevlana’dır.
“Bizim peygamberimizin yolu aşk yoludur. Biz aşkın çocuğuyuz, aşk da bizim annemiz.” 1diyen Mevlana’nın tasavvuf anlayışının temel taşı aşktır.
Tasavvufun ana konularından felsefenin temel problemlerine birçok önemli konuda yorumlar ve çözümler bulabileceğimiz Mesnevi’nin de çıkış noktası yine aşktır.
Mevlana’nın felsefesinde aşk insanı Rabbiyle buluşturan, ulvi bilince eriştiren yegane sebeptir. İnsanın kendi benliğini, çevresini, yaratılış sırrını, Rabbini idrak edebilmesi için aşkı tecrübe etmesi zaruridir. Aşk’tan hareketle varoluşu ve evreni yorumlayan Mevlana aşkı acaba nasıl tanımlıyor?
“Aşk bir denizdir; gökyüzü bu denizde bir köpük2
Aşk ve inanış, pek kudretli bir sihirbazdır.3
“…Din kazancı aşktır, gönül cezbesidir.
Hak nuruna kabiliyettir.” 4
Mevlana’nın gözüyle aşk hayatın devamını sağlayan sebep olmak yanında Allah ile kul arasındaki çok özel ve güçlü bir bağdır. Mevlana imanla aşk arasında bir bağlantı kurar ve dinin temeli olarak aşkı görür.
Aşkı tanımlarken aşkın vasıflarını da anlatan Mevlana yaptığı benzetmelerle aşkı somutlaştırarak konuya daha etkileyici bir yorum katar.
“Tövbe bir kurtcağızdır, aşksa ejderhaya benzer.
Tövbe halkın sıfatıdır, aşksa Tanrı sıfatı.” 5
Mevlana beyitlerinde aşkın Tanrı sıfatlarından olduğunu iddia eder, aşkı tanımlarken kişiyi aşka karşı hem bilgili, hem tedbirli kılmak ister.
“Aşk aydınlıklar içindeki aydınlıklar aydınlığıdır. O ateşli mumların aksine bir şeydir. Ateş gibi görünür ama baştan başa nurdur, güzelliktir, hoşluktur, ibadettir.”6
Aşkın gücünü anlatarak aşığın zorlu yollardan geçeceğini hatırlatarak bu mücadeleye karşı kişiyi uyaran Mevlana, aşkı korkulması gereken bir durum gibi göstermekten de çekinir ve aşkı överek onun güzelliklerini anlatır.
“Aşkın sıfatını söylemeye koyulursam yüz kıyamet kopar da yine noksan kalır. Çünkü kıyametin kopacağı bir zaman, dünyanın bir sonu vardır. Fakat Tanrı sıfatına son nerde?7
Mesnevi’de dahi aşkın tanımı bir yere kadar yapılır ve söz tükenince aşk yine gizemini korur. Tanrı sıfatlarından biri olan aşkın tam tanımı yine Tanrı’da gizli kalır.
Mesnevi’de aşkın mahiyetine gelince, aşkın mahiyeti aşkın sonsuzluğu ile doğru orantılı olarak sonsuz niteliktedir denilebilir. Ancak Mevlana’nın aşk bahsinde öncelikli olarak üzerinde durduğu nokta, aşkın gücü ve yüceliğidir. Ulvi gücüyle aşk, insan iradesi dışında bağımsız olarak vuku bulur.
“Aşk denizi bir çömlek gibi kaynatır. Aşk denizi kum gibi ezer, eritir.
Aşk gökyüzünü çatlatır, yüzlerce yarık açar.
Aşk sebepsiz yeryüzünü titretir.” 8
Aşk külli iradenin elinde olduğundan bu güç de Tanrı’nın gücünden gelir.
Aşkın bir diğer özelliği gerçek anlamda yalnızca insana verilmiş olmasıdır. Tanrı’nın sıfatlarından olan aşkı yüklenen insanın sorumluluğu oldukça büyüktür.
“Topraktan aşağı mısın ki toprak bile sevgiliyi bulunca bir bahar yüzünden yüz binlerce çiçeğe kavuşur.” 9
Burada toprağın dahi aşkla nasıl canlanıp yeşillikler verdiğine örnek veren Mevlana insanın aşkla şereflendiği bilincine vardıktan sonra kendinde yenilikler güzellikler olması gerektiğini vurguluyor.
Aşk bahsinde insana müjde gibi gelen bir özellik de aşık ile maşuk arasındaki çekimdir. Bakalım Mevlana bu noktada ne diyor:
“Dilberler aşıkları canla başla ararlar. Bütün maşuklar aşıklara avlanmışlardır.
Kimi aşık görürsen bil ki maşuktur da.
Susuzlar özlemle su ararlar, fakat su da cihanda susuzları arar.” 10
Burada sözü geçen su Tanrı’yı, susuzlar ise kulu temsil etmektedir. İnsanın aşkı dilemesi ve Rabbine aşık olması Rabbinin iradesiyledir ve aşkta ilk adımı atan, aşkı yaratanın ta kendisi, bizzat Tanrı’dır. Aşkı yaratan tanrı aşkı insana bahşetmiş olmakla yarattıkları arasında insanı seçmiş demektir. Aşkın karşılıklı paylaşımında insanın seçilmiş olması Tanrı’nın insanı sevdiğini, sevmek için yarattığını müjdeler.
Mecazi aşta hem aşık hem maşuk konumunda olabilen insan ilahi aşkta dahi seçilmiş olmasıyla maşuk konumunda görülür. Bu aşkın diyalektiğidir.
Alemlerin Rabbi tarafından sevilmek elbette ki insanın başına gelebilecek en büyük, en güzel şeydir. Yaratılış sırrına vakıf olan ve kendini aşka veren kişinin bu bilince varıncaya kadar geçirdiği süreç kolay olmamıştır. Aşığın geçirdiği bu zorlu dönemden Mevlana şöyle bahseder:
“Aşık tövbe etti mi, işte o zaman kork. Çünkü aşık ayyarlar gibi darağacında ders verir.” 11
“Aşıklar başlarına her ne hal gelirse gelsin sabredip, aşktan yine vazgeçmezler.” 12
“Ey ulular, aşıklara acıyın. Onların şanı, helak olduktan sonra bile helak olmaya hazır bulunmaktadır.” 13
Aşıklar için gam ve keder bir sonuç değil, hoşluklara sebep olacak bir vesiledir. Yolun sonunda varılacak nokta çekilen çileyi unutturacak nitelikte olduğundan gerçek aşıklar hiçbir zaman şikayet etmez, her an helak olmaya hazır bir hal içindedirler. Bu hal aşkın verdiği sarhoşluktur.
“Tanrı aşkının havasında raks edenler, ayın on dördü gibi noksansız ve tam bir hale gelirler.
Tenleri oynayıp durur, ya canları ne haldedir? Sorma! Tamamıyla can olanlara gelince, onları hiç sorma, anlatmaya imkan yok.” 14
Mevlana’nın anlatmada yetersiz kaldığı bu hal kişiye özel olduğundan çok fazla açığa vurulmaz, gizemini ve bireyselliğini korur. Zira bu hallerin anlatılması tasavvuf edebinde hoş karşılanmaz, mahremiyeti ve kutsiyeti vardır.
Aşık, suretler alemini izlerken her güzellikte Tanrı sanatını görür. Artık onun için her şey Tanrıya götüren bir vesiledir. Her güzellik Hakk’ın gözle görülür bir aynasıdır. Allah Zatı bakımından alemlerden ganidir, dolayısıyla zatı alemlerde görünmez. O’nun alemlerde görünmesi ancak sıfatlarıyla cisimlerin maddelerine zuhuru yönüyledir. İşte bu noktada aşkın estetik ile olan ilişkisi karşımıza çıkıyor. 15
“Yaratanların en güzeli Allah ne kadar yücedir.” Ayetinde de yer aldığı üzere Allah güzelliğin kaynağı, mutlak güzelliktir. Var olan bütün güzellikler O’nun tecellisinden meydana gelmiştir.
“Allah güzeldir, güzeli sever “ hadis-i şerifi de yorumlanırken varılan nokta aynıdır. Buna göre bütün aşkların temeli ve sebebinde güzellik vardır. İlahi aşkta da bu böyledir. Allah’ın sıfatları tecelli ettikçe ilahi aşk artmaktadır.
“Bundan dolayıdır ki Hakk aşıklarına “Nereye dönerseniz dönün orada O’nun yüzü, O’nun güzelliği vardır” dendi. Susamış olur da, bir bardak su içerseniz, suyun içinde de Hakkı görürsünüz.” 16
Tanrı’nın zatı ile ilgili sınırlı açıklamayla yetinen Mevlana Tanrı ile yaratılmışlar arasındaki bağdan şöyle söz eder:
“Hiçbir mahluk yoktur ki onunla alakası olmasın; fakat babacığım bu alaka anlatılmaz, keyfiyetsizdir.” 17
Mevlana insanı, onu çepeçevre kuşatan varlık alemini ve nihayet Tanrı’yı varoluşsal, epistemolojik, estetik ve etik yönden anlamlı bir küllilik içinde terennüm etmeye çalışır.
Aşk felsefesi Mevlana’nın nirengi noktasıdır. Bu, insan-insan ve insan –Tanrı arasındaki aşk, varlığın ve kainatın yaratılış hakikati ve biricik sırrıdır.
Dipnotlar.
*Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Felsefesi Doktora Öğrencisi.
1. Mevlana, Rubailer, çev. M.Nuri Gençosman, M.E.B. Yay. İst, 1997,s.49
2.Mesnevi, Çev. Veled İzbudak, M.E.B. Yay. İst.1991,C.5 B. 3853
3.Mesnevi, C.2, B. 2602
4.Mesnevi, C.6, B. 970
5.Mesnevi, C.5, B.2188
6.Mesnevi, C.5, B.2189
7.Mesnevi, C.5, B.2186
8. Mesnevi, C.5, B.3735
9.Mesnevi, C.2, B.73
10.Mesnevi, C.1, B.1739
11.Mesnevi, C.1, B.3845
12.Mesnevi, C.1, B.1751
13.Mesnevi, C.5, B.3547
14.Mesnevi, C.1, B.1347
15.Kur’an-ı Kerim, Müminun, 14
16.Mesnevi, C.5. B.3652
17.Mesnevi, C.4, B.3695