MEVLÂNÂ’NIN “MAGNUM OPUS”U: – Ercan ALKAN

A+
A-
MEVLÂNÂ’NIN “MAGNUM OPUS”U:

Ercan ALKAN

“Bu kitap, gerçeğe ulaşma ve bilgiyle bütünleşmenin sırlarını keşifte, dinin usûlünün usûlünün usûlü, yani dinin esaslarının esaslarıdır. Bu kitap, içinde çeşit çeşit dallar, su gözeleri olan cennetler cennetidir. Derinliklerinde akan bir su gözesi, mânevî makamlara yükselen yolun başlangıcındaki yolcular için cennetteki Selsebil çeşmesi gibidir. Bu kitap, göğüslerin şifası, hüzünlerin cilası, Kuran-ı Azimü”ş-şan”ın keşşafı, rızıkların genişliği, ahlakın iyiliğidir Bu kitap, çok ender bulunan fikirleri, makalelerin en şereflilerini, inci gibi delilleri, zahidlerin seçtiği yolları, âbidlerin bahçelerini kapsamaktadır. Lafızları veciz, manaları da çok olan manzum Mesnevî”dir.” Mevlâna Celâleddîn Rûmî (v.672/1273), şaheseri (Magnum Opus) Mesnevî”sini, dîbâce bölümünde bizlere, bu cümlelerle takdim etmektedir. Mevlânâ, eserini yakın dostu ve müridi Çelebi Hüsâmeddin”in isteği üzere telif edip ona ithaf ettiğini; hem Mesnevî”nin dîbâcesinde hem de her bir cildin başlangıcındaki beyitlerde açıkça belirtmektedir. Gölpınarlı, Eflâkî”den bu hususu bildiren şu rivâyeti nakletmektedir: Çelebi Hüsâmeddin, Mevlânâ”ya uyanların, Hâkim Senâî”nin (v. 525/1131) İlâhînâme”siyle Feridüddin Attar”ın (v. 627/1229) Mantıku”t-tayr”ını, Musibetnâme”sini okuduklarını, Dîvânın hayli büyüdüğünü, Hadîka tarzında, Mantıku”t-tayr vezninde bir kitap yazmasını, böylece de dostların, yalnızca Mevlânâ”nın sözlerini okumalarının sağlanmasını rica etmiş; Mevlânâ hemen sarığının arasından, Mesnevî”nin ilk on sekiz beyti yazılı olan bir kağıt çıkararak, “Bu düşünce sizin kutlu gönlünüze doğmadan bizim gönlümüze doğdu.” buyurmuştur: 1. Şu ney”in neler söylediğini can kulağı ile dinle, o ayrılıklardan şikayet etmededir. 2. Ney kendine has bir dille, hal dili ile diyor ki: Beni kamışlıktan kestiklerinden beri, feryadımdan, duygulu olan erkek de kadın da inlemekte, ağlamaktadır.

3. Şu var ki; beni dinleyen her insan, benim neler dediğimi anlayamaz. Benim feryadımı duyamaz. Beni anlamak, beni duymak için ayrılık acısı çekmiş, gönlü yaralanmış, içli bir insan isterim ki acılarımı, dertlerimi anlatayım. 4. Asl‎ından, vatanından ayrı düşmüş, oradan uzaklaşmış kişi, orada geçirmiş olduğu mutlu zamanı arar, o zaman‎ı tekrar yaşamak ister, ayrıldığı sevgiliye tekrar kavuşmak arzu eder. 5. Ben her mecliste, her toplulukta, inledim, ağladım, durdum. Ben huysuz insanlarla da iyi insanlarla da düşüp kalktım. 6. Herkes kendi anlayışına, zannına göre, benim dostum oldu ama kimse benim gönlümdeki sırları araştırmadı, öğrenemedi. 7. Halbuki benim sırrım, feryadımdan uzak değildir. Fakat her gözde onu görecek nur, her kulakta onu işitecek, duyacak güç yoktur. 8. Ten candan, can da tenden gizli değildir. Fakat kimseye canı görmek izni verilmemiştir 9. Ney”in şu sesi yakan bir ayrılık, bir aşk ateşidir. Kimde bu ateş yoksa, o, maddi varlığından kurtulsun, yok olsun. 10. Ney’in sesindeki tesir, yakıcılık, onun içine düşen aşk ateşindendir. Hakikat şarabında bulunan, insanı mest eden hal de, aşk coşkunluğundandır. 11. Ney, sevgilisinden ayrılmış olanın arkadaşıdır, dostudur. Onun yakıcı sesi bizim Hakk”a kavuşmamıza engel olan perdelerimizi yırtmıştır. 12. Ney gibi bir zehri, ney gibi bir panzehiri, ney gibi bir dostu, ney gibi bir âşıkı kim görmüştür. 13. Ney, kanlarla dolu bir yoldan, aşk yolundan bahsetmektedir. O, sevgi yüzünden çöllere düşen mecnûnun aşk hikayelerini anlatmaktadır. 14. Bize hak yolunu gösteren gerçek aşkın mahremi, dostu, aklını yitirmiş âşıklardan başkası değildir. Konuşan dile, kulaktan gayri müşteri, talip yoktur.

15. Gamlı geçen günlerimiz uzadı ve sona ermesi gecikti. O günler, mutsuzluk, acılar ve ayrılık ateşleri ile arkadaş oldu da, yandı gitti. 16. Günler geçip gitti ise varsın geçsin. Gam yeme, onlara de ki: ‘Geçin, gidin… Sizin gidişlerinizden bizim korkumuz yoktur… Ey mübarek, ey temiz dost! Sen kal, sen var ol. 17. Hak aşıkları, muhabbet deryasının balıklarıdır. Onlar vuslat suyuna kanmazlar. Bu sebeple balıktan başka herkes suya kandı, nasibi olmayanın da günü, uzadıkça uzadı. 18. Rûhen yükselmemiş, ham kalmış kişi, yetişkin, olgun kişinin halinden anlamaz. Öyle ise sözü kısa kesmek gerektir, vesselam. Mevlânâ tarafından bizzat kaleme alınan ilk on sekiz beyit, Mevlevîler tarafından kutsal addedilir. Mesnevî”nin özü bu beyitlerdedir. Mevlevîlerde nezr-i Mevlânâ, dokuz, on sekiz, yirmi yedi, otuz altı, gibi dokuzun misli olan sayılardır; özellikle on sekiz sayısı kutsaldır. Herhangi bir yoksula, bir dergâha, bir dervişe niyaz olarak verilen para on sekiz sayısınca verilirdi. Derviş, bin bir gün çile çıkardıktan sonra hücre sahibi olur; hücrede on sekiz gün hücre çilesi çıkarması şarttır. Çile çıkarmayan fakat şeyh olan kimse de Konya”ya gider; Mevlânâ dergahında on sekiz gün hizmet eder; ondan sonra kendisine icâzet verilirdi. Dîbâcesi Arapça olarak kaleme alınan eserin dili Farsça”dır. 1259 yılında yazımına başlanmış, 1268 yılında tamamlanmıştır. 26 bin beyte yaklaşan ve altı ciltten oluşan Mesnevî”yi Mevlânâ söylemiş, Çelebi Hüsâmeddin de yazmıştır. Mesnevî”nin her bir cildi bittikten sonra da Çelebi Hüsâmeddin, her bir cildi Mevlânâ”ya okumuş ve kontrol ettirmiştir. Mesnevî”de tasavvufî ve ahlakî prensiplere ilişkin hemen her hususta bilgiye yer verilmiş. Âyet ve Hadis”lerle desteklenen konularda üslûbun -sıkıcılıktan âzâde olması- akıcılık kazanması hikayelerle sağlanmış. Anlatımdaki çok katmanlılık ve derinlik, büyük bir şerh literatürünün doğmasına vesile olmuştur. İçeriğindeki zenginlik, anlatımındaki güzellik, kitleleri cezp etmiş; doğudan ve batıdan okurlarının zihnen ve kalben doyumuna yardımcı olmuştur. Mevlânâ “Dünya var oldukça, insanlar yaşadıkça, Mesnevî”nin şiiri de yaşar durur, okunur, zevk alınır.” diyor; vesselam.