“Mevlana’nın kayıp kitabı” bilmecesi

A+
A-

“Mevlana’nın kayıp kitabı” bilmecesi

Araştırmacı-yazar Emine Şeyma Usta’nın bulduğu belgeler bundan yaklaşık beş sene önce kitaplaştırıldı. Eser Mevlana’ya ait olduğu iddia edilen “Külli Külliyat” kitabıydı.

NESLİHAN PERKER / AKTÜEL

!cid_image001_jpg@01CEB4CBO dönemlerde bazı tasavvuf çevreleri kitabın Mevlana’ya ait olmadığını iddia etse de konu bir “iç tartışma” olarak kaldı.

Şeb-i Aruz’un yaklaştığı ve Mevlana eserlerine ilginin daha da arttığı bugünlerde, konuyu masaya yatırıp hem “ortaya çıkma” serüvenini hem de tasavvuf dünyasının tartıştığı “Külli Küliyat Mevlana’ya ait mi, değil mi” sorusunu masaya yatırdık.

Dünya tarihinde en çok bilinen, merak edilen, misyonunun peşinden gidilen ve her zaman da gidilecek olan beş insanın ismini saymaya kalksak bu kişilerden biri şüphesiz Mevlana’dır. Tüm dünyada yüz milyonlarca insanı etkileyen öğretileri ile en çok bilinen eseri “Mesnevi”, birçok dile çevrilerek, her yaştan insanın hayatındaki kaynak kitaplardan biri haline geldi.

İçimizden biri, Mevlana’nın çok uzun yıllardır merak edilen eserini buldu, çevirisini yaptı ve bir kitap haline getirdi. Sonrasında kendisi de öğrendi ki, belgelerini bulduğu yazılar birbirinden farklı ülkelerde hep merak edilen ve araştırması yapılan bilgilermiş. Dört yıllık bir araştırmanın ve hazırlığın ardından ortaya “Külli Külliyat” çıktı. Bu esere Mevlana, “Şems-i Rumi” olarak imza attığı için belgeler yıllarca dikkat çekmemiş. İçeriğinde 100 civarında beste olduğu için 170 bin kadar eser barındıran Süleymaniye Kütüphanesi’nde müzikle ilgili el yazmaları arasında kalan eser Emine Şeyma Usta tarafından bulundu, Türkçeye ve dünyaya kazandırıldı.

Emine Şeyma Usta şimdiye kadar çok önemli eserleri Türkçeye çevirmiş bir araştırmacı-yazar. Anadili Türkçenin dışında İngilizce, Osmanlıca, Arapça ve Farsça biliyor. Yüksek öğrenimini Arap dilinde tamamlamış. Rizeli bir ailenin altı çocuğundan beşincisi… Kadıköy Moda’da büyümüş ancak Rize’deki köylerinde geçirdiği zamanlarda kadınlarla ilgili gördükleri, dinledikleri onu çok derinden etkilemiş ve “kadın”ı araştırmak her zaman öncelikli konu başlıklarından biri olmuş. 18 yaşında evlenmiş ve üniversite eğitimini üç erkek çocuğunu büyütürken tamamlamış.

Mevlana çocukluğunda sadece bildiği bir figürmüş onun için, ancak o zamanlarda bile köylerinde tarlada çalışan kadınların çocuklarını bir odada toplar, bakar, yedirir, hepsiyle ilgilenirmiş. Biraz anlaşılmayan bir çocukmuş… Ya çok sessiz, ya da çok hırçın… Şimdi o baktığı çocukların çoğu kendisiyle irtibat halinde. Mevlana’nın bazı eserlerini okumasının ardından ona karşı sevgisi başlamış: “Onu her zaman bilirdik ancak, kendisiyle ilgili eseleri okumamın ardından sevgim de başladı. Şu anda rüyalar üzerine çalışıyorum, bu konuyla ilgili bir kitap hazırlıyorum. Zaten hayatımda bazı şeyler de aslında bir rüya ile yönlendi ancak o zamanlar ben bunun farkında değildim. Avcılar’da oturuyordum o dönem, bir gece rüyamda deniz kenarındayım şişme bir yatağın üzerinde Mevlana’nın kıyafetini giyinmeye çalışıyorum, yatakta kayıyorum, zorlanıyorum giyerken ancak en sonunda giyiniyorum… Sonrasında uyandım çok güzel rüya tabiri yapan bir arkadaşım vardı, ona anlattım. Bana zaten ‘sen o tarzda bir insandın’ yorumunu yaptı, iş bitti. Aradan bir buçuk sene geçti, belirtmek de isterim bunun bir zamanı da yok. Yani yaşadığınız bir anın neyle bağlantılı olduğunu 10 sene sonra da görebilirsiniz. Bir gün TRT’den bazı bilgiler istediler, Süleymaniye Kütüphanesi’nden. O sırada yetkililerden biri, belgelere bakarken onların Mevlana’nın kayıp eseri olabileceğini söyledi. Ben ise olmaz dedim ancak birden aklıma rüyam geldi ve belgeleri inceledikten sonra anladık ki, kayıp olan ‘Külli Külliyat’ isimli eser bu. Verileri mikro film yaptık. Ardından eseri çevirmeye başladım ve tamamlanması dört yılı aşkın sürdü… Zorlu bir süreçti.”

Emine Şeyma Usta “Külli Külliyat”ı bulup, çevirilerini yaptığı süre içinde aslında bu kitabın Batı tarafından bilindiğini hatta kayıp olduğu için de araştırıldığını öğrenmiş. Türkiye ve İslam ülkeleri ise tam tersi kitabın varlığından habersizmiş. Hatta Amerikalılar gelip, kendisiyle konuyla ilgili olarak görüşmek istemişler. “Külli Külliyat” Şems-i Rumi imzasıyla yazıldığı için dikkat çekmemiş.

Kitap sadece bin tane basılıp, önemli yerlere (bakanlıklar, kütüphaneler) gönderilmiş. Piyasada bulunma ihtimali de var ama Usta bunun korsan baskı olduğunu belirtiyor.

Bazı tasavvuf uzmanlarının çevirilerin başladığı dönemden itibaren, kitabın Mevlana’ya ait olmadığı yönünde eleştirileri de var. Eleştirilerin ortak noktası, kitapta Mevlana döneminden sonraki yıllarda yaşamış şairlerin, müzisyenlerin eserlerine de yer veriliyor olması. Usta’nın bu konudaki açıklaması ise şu yönde: “Bu eserde Mevlana’nın dışında başka yazan isimlere de rastlıyoruz. Çünkü Osmanlı döneminde padişahlarım emriyle önceden yazılan bazı eserler yeniden kaleme alınır ve o dönemde yaşayan başka kişilere de eserlerin yenilenen hallerinde yer verilirdi. Kitaptaki zaman dilimi farkı da tamamen bununla alakalıdır.”

Külli Külliyat ne anlatıyor?

Kitap, Mevlana ve birçok önemli şahsiyetin aşina olduğumuz önemli yönleri dışında tahmin edilen ama görmediğimiz müzikseverliğini kanıtlıyor. Neredeyse yüzde 70’i bestelerden oluşuyor. Külli Külliyat’ta Mevlana’nın ve sazendelerin (müzik topluluğu), döneminin bestekarlarının, birçok güfte ve besteleri bulunuyor. Diğer pek çoklarının yanında da kitapta, İmam Gazali Hazretleri’nin güftesi de var. O dönemde henüz nota bilgisi olmadığı için terennümler (nakaratlar) şeklinde yazılmış. Mevlana, güftelerin üzerine kimi uzun kimi kısa notlar yazmış. Kitap dörtlükler, düzyazı, tek mısra, üç mısra halinde. Besteler çeşitli mesajlar vermekte. Eserin içinde yüze yakın beste var. Bu yüzden kütüphanenin müzikle ilgili kitaplar bölümüne koyulmuş.

Kitap burçlardan da bahsediyor. Bilgiler açısından, tüm semboller ve şifresel anlatım, satırların içine serpiştirilmiş ve çift anlamlı olarak anlatılmış. Ay ile duygular/sezgiler, Venüs ile baht, aşk ve tahammül, sabah ile idrakin açılması; Güneş ile akıl ve güzellik; vefa şarabı ile düşüncelerin gelişmesi ve aşk tuzağına bağlanmak ile ilahi yükselişe geçiş anlatılmakta. Sünnet, temel bilgilerin öğrenilmesi… Kitapta belirtildiği gibi işaret, sembolün çözümlenmesi gizli anlamlara girmekte. Günümüzün aksine ‘meyhane’yi ilim yayma yeri olarak anlamalıyız. Mevlana’nın ‘Sakın anlamayanın yanında şaraptan bahsetme. O bununla üzüm suyunu anlar’ diye bir beyti vardır. Bulunan eserde tasavvuf edebiyatında hakim olan ve Mevlana’nın sıkça kullandığı simgesel anlatım bolca görülüyor. Şiirlerinde bahsettiği kadeh, ilahi aşkın sunulduğu kap; meyhane, ilahi aşkın içilerek sarhoş olduğu mekan, yani diğer bir tabirle dergahtır.

Kimi yerde Allah kimi yerde Tanrı yazıyor, Arap ve Türk ifadelerini bir arada kullanıyor. Herkesi kucaklıyor, ateşe tapanları da ziyaret ediyor, dergahlarına gidiyor, selamlarını alıyor. İnanç ayrılıkları sebebiyle uzlaşamayan bütün kesimlere tariflerin aslında tek ve aynı olduğunu, kimseyi yabancı hissettirmeden, onların diliyle anlatıyor. Mevlana mitolojiyi, astrolojiyi, dinler tarihini iyi bilip, neşreden bir alim olduğunu bu kitabıyla da gösteriyor.

“Külli Külliyat”tan…

DEĞERLİ HOCA, İŞARETİMİ VERDİ HER ŞEY DÜZENE GİRDİ!
Hey hey ah gözlerim, çaresiz uzakta!
O nadir bulunan, gönle derki: “uzakta”!
Can, gönlün canının canına saklı, “uzakta”!
İnci inci (söz söze) dizilir, kat kat!
Cefa tavana vurdu, ey dost, kat kat!
Derde düştüm, aziz dostum, yaman daraldım!
Can, gönle der ki: “Maneviyat uzakta”!
Maneviyat der ki: “Gönle akana kadar”!
Benim gönlüm dardadır, ey tabip!
Benim halim bir garip!
Acayibim, acayibim, acayip!
Vay ah, hey hey!
Benim güzel kokulum, meğerki can’a çok ırak!
Can, gönlün canına der, “uzakta”!
Can, gönlün canının, canının, cananına “canım” der
“Sözler, besteler hep o darhaneye gider!”
Hey hey ah gözlerim! Uzaklık da nedir?
Mestim o uzaklığa, zira hem sevgili hem diridir!
Her ne kadar karanlığa dost isem de,
Başkalarına hoş gelen beşeri dostun itibarlısıyım.
Gizli güzel, uzaktaki gönlün canına “maneviyat uzakta” der,
“Ne yazık ki maneviyat, tende değildir” der
Hepimiz ilk meyhanedeyiz, hey yar, tufandayız…

ŞİİRİN ŞİFRELERİ

İnci: Güzel söz. Dizili inci: Söylenmemiş anlamlı güzel sözler. Deliksiz inci: Söylenmemiş veya henüz işlenmemiş sözler.
Meyhane: Cennet şaraplarının (mey) aktığı yer (hane). Dört çeşit ırmaktan söz edilir: Şarap, süt, bal, su ırmakları. Kevser de bunlardan biridir.
Tufan: Bilgi akışının önü alınmaz şekilde oluşu.

“Külli Külliyat” gerçekten Mevlana’ya mı ait?

Sinan Yağmur (Yazar)

Külli Külliyat isimli eserin bir nüshası da Kabil Üniversitesi’nde bulunmakta. Mevlana ile ilgili henüz keşfedilmemiş farklı kaynaklar da var ki bunlardan bir tanesi de Külli Külliyat’tı zaten. Kitapta kullanılan isim Şems-i Rumi ise Mevlana’nın mahlaslarından bir tanesidir. Külli Külliyat ilk önce Sultan Veled’e, ardından Arif Çelebi’ye geçmiştir. Kendisi de bu eseri Galata Mevlevihanesi’ne vermiştir. Oradan da Süleymaniye Kütüphanesi’ne geçmiş. Zaten Mevlana ile ilgili en çok bilgi İstanbul’da yoğundur, arından da Sivas ve Kayseri gelir. Tüm bilgilerin olduğu yer zannedildiği gibi Konya değildir.

***

Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu (Mevlana Araştırmaları Derneği)

“Kitap Mevlana’ya ait olsaydı şu anda kaynak olarak gösterilmesi gerekirdi”
Külli Külliyat isimli kitaba baktım, inceledim ancak kitabın içindeki bilgiler bana göre düzenli değil. Belli bir tertip yok. O yüzden bu Mevlana’ya ait bir eserdir diyemem ben. Önemli olan kitabın nasıl bir bilgi verdiği ancak burada o bilgiyi bulamıyorsunuz. Bu kitap herkes tarafından çok da bilinmiyor çünkü eğer, tamamen Mevlana’ya ait olsaydı şu anda kaynak gösterilen bir eser olması gerekirdi.

***

Doç. Dr. Nuri Şimşekler (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırmaları Enstitüsü Müdürü)

“Bu eser kesinlikle bir antoloji kitabıdır”

Günümüzde son 10 yıldır Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan bir yazma eserin Mevlâna’ya ait olduğu, bu eserin şimdiye kadar bilinmediği yönünde bir tartışma başlamış, bu husus önceleri konunun içinde olmayan bazı bilim adamları ve halk tarafından ilgi uyandırmışsa da konu ile ilgili çalışma yapan sahanın uzmanları bu iddiayı yukarıda bahsedilen sağlam kaynakların ışığında ciddiye almamışlardır. Eser yayınlandıktan sonra ise bu iddianın -tahmin edildiği gibi- doğru olmadığı daha net anlaşılmıştır. Benim kendi düşüncelerim de bu yönde olup aşağıdaki sıraladığım maddeler ışığında bu eserin kesinlikle Mevlana’ya ait olmayıp, sadece ve sadece adından da anlaşılacağı gibi bir Külliyât’tır, antoloji kitabıdır. Yani farklı dönemlerde yaşayan şairlerin şiirlerinden oluşmuş bir şiir ve musiki mecmuasıdır.

1) Çevirmenin ilk beyanatları ışığında (Haftalık Dergisi’nin 2004 yılı sayıları) söz konusu eserin bazı kütüphanelerde ve Süleymaniye Kütüphanesinde “Esrâr-ı Celâliyye” adıyla kayıtlı, bildiğimiz Fihi Ma Fih adlı eseri olduğunu zannetmiştik. Bu eser zaten biliniyordu ve defalarca eski Türkçeye (Osmanlıca) ve Cumhuriyet döneminde de üç kez günümüz Türkçesine çevrilmişti.

Eser yayınlandıktan sonra üzerine yaptığımız incelemeler neticesinde;

2) Bu eserin, Mevlana’nın zaten bilinen bazı şiirleri ile birlikte farklı dönemlere ait şairlerin ve musikişinasların yazdığı şiirlerden oluşan bir mecmua olduğu anlaşılmıştır.

Niçin Mevlana’ya ait olamaz:

3) Eğer bu eser Mevlâna’ya ait olsaydı, kendisinden sonraki şairlerin şiirleri oraya nasıl girebilirdi? Zaten basılan eserin dokuzuncu sayfasında da “Eserde Geçen Şahsiyetler” başlığı ile Mevlâna ile birlikte kendisinden yüzyıllar sonra yaşayan (mesela: Ali Sitâî, Emir Gazanfer, Şâpûr-i Kastomonî gibi) 30 şairin adı verilmiş. Yani bu 30 şairin şiirlerinin bulunduğu eser nasıl Mevlâna’nın eseri olabilir? Ayrıca en önemlisi varak 149b’deki Nazım Efendî-i Türkî’ye ait Osmanlıca (Türkçe) mısralardan da anlaşılacağı üzerine bu mecmua Hz. Mevlana’dan yüzyıllar sonra bir kişi tarafından bir araya toplanmış şiirler mecmuasından ibarettir.

4) Eserin orijinal nüshası üzerine yaptığımız çalışmada baş kısmında bulunan (varak: 3b) “Küllî Külliyât-ı Şems-i Rûmî Rahmetullâhi aleyh rahmeten vâsı’aten” (NOT: Eser adı doğru olarak “Küllî Külliyât-ı Şems-i Rûmî” şeklinde yazılır, basılan kitapta buna bile dikkat edilmemiş yanlış yazılmıştır) ibaresinin hattı (yazısı) içerideki orijinal yazıya benzememektedir ve tahminen daha sonra başka biri tarafından yazılmıştır, bu açıdan eserin adı bile güvenilir değildir.

5) Eserin klasik Türk musikisi açısından değerli bir çalışma olduğu görünüyor ve bu açıdan incelenmesi önem arz etmektedir. “Mevlâna’nın kayıp eseridir”, “Yeni bulunmuştur” gibi ibareler bu eserin değerini azaltmakta ve güvenini sarsmaktadır.

6) Çevirenin önsözde belirttiği hususlar, bu eserin Mevlana’ya ait olması ihtimalinin yüzde 1’e bile ulaşmayan, somut ve bilimsel olmayan sözlerdir. Ayrıca savunduğu “Mevlana’nın kayıp eseridir” tezini kendi kendine çürüten cümlelerle doludur.

Aktüel Dergisi

[divide style=”2″]