MEVLÂNÂ’NIN HOCASI SEYYİD-İ SIRDAN

A+
A-

MEVLÂNÂ’NIN HOCASI SEYYİD-İ SIRDAN

Mevlânâ’nın Hocası, Seyyid Burhaneddin-i Tirmizî, 1165 tarihinde Tirmiz’de doğdu. Hz. Ali’nin soyundan geldiği rivayet edilir. İlme duyduğu ilgi yüzünden, Tirmiz’den Behl’e geçti. Burada Mevlânâ’nın babası Bahaeddin Veled’e talebe oldu. 12 yıl hocasının hizmetinde bulundu ve ondan ders aldı. Bilahare hocası, oğlu Mevlânâ’yı ona havale etti ve eğitimiyle meşgul olmasını istedi. Seyyid Burhaneddin buradaki dersini tamamladıktan sonra, Belh’ten ayrıldı. 12 yıl dağlarda kendi başına yaşadı. İlmi, tevekkülü ve tevazuu dolayısıyla halk ona “Seyyid-i Sırdan” unvanını verdi.

Bu sırada, Bahaeddin Veled ailesiyle birlikte Anadolu’ya göçtü. Seyyid Burhaneddin, hocasını ziyaret için yeniden Belh’e döndüğünde, orada bulamayınca geri Tirmiz’e geldi. Burda kendi halinde yaşarken, birden bire, “Eyvah, şeyhim Sultan’ül Ulema bu toprak âleminden temiz âleme göçtü“, diyerek ağlamaya başladı. Kalkıp cenaze namazını kıldı.

Bu defa daha da içine kapandı, kendisini tamamen dini hayata verdi.. Hocasının ölümünden bir yıl sonra, bir gün rüyasında hocasını gördü. Kendisine şöyle diyordu: “Burhaneddin, benim Celaleddin Muhammedimi nasıl yalnız bıraktın? Bu hâl, lalalık ve atabeklik vazifene yarışmaz!..” Seyyid Burhaneddin bu manevi ihtarı alınca, Anadolu’ya gelmeye karar verdi ve yola çıkarak Konya’ya ulaştı. Geldiğinde, Mevlânâ Karaman’da bulunuyordu. Ona haber göndererek Konya’ya dönmesini istedi. Karaman’dan ayrılan Mevlânâ’ya hitaben şunları söyledi.

– Din ve dünya ilminde babanı hayli geçmişsin. Fakat babanın hem dünya ilmi, hem de ahiret ilmi tamamdı. Bundan sonra, senin de “Hâl” ilmine (manevi ilimleri, tasavvuf deryasına) girmeni istiyorum. Bu, peygamberlerin ve velilerin ilmidir. O ilme “Ledün İlmi” derler. “Biz ona yanımızdaki ilimden verdik“, ayetindeki ilim bu ilimdir. O mâna, Şeyh Hazretleri babandan bana ulaşmıştır. Onu yine benden al ki bütün hallerde gizli ve açık hiç bir şey kalmasın ve babanın hakiki varisi olasın.

Mevlânâ, hocasının bu öğüdüne uydu ve tam dokuz yıl ona hizmet etti. Bu arada, hocasının tavsiyelerine uyarak Halep ve Şam’a gitti. Mevlânâ’nın Konya’dan bu şekilde ayrılması üzerine, Seyyid Burhaneddin de Kayseri’ye geldi. Burada Sahip Şemseddin İsfehani adında bir büyük din âlimi vardı. Mevlânâ da, Şam’dan dönüşünde Kayseri’ye uğradı. Burada iki dost tekrar bir araya geldiler. Mevlânâ burada “Halvet” e girdi. Bu, tasavvufta kendi başına kimseyle ilişki kurmadan yaşamak demekti. Halvet’i tamamladıktan sonra, beraberce Konya’ya döndüler. Seyyid Burhaneddin, talebesini iyice yetiştirmiş ve onun üzerindeki sorumluluğunu tamamlamıştı.

Seyyid Burhaneddin, Kayseri’ye döndükten sonra burada talebe yetiştirmekle meşgul oldu ve 1244’te vefat etti.

Seyyid Burhaneddin, olağanüstü kişiliğini ortaya koyması bakımından, ondan birkaç (kerameti) nakletmekte fayda vardır:

Seyyid Burhaneddin’e Talas’tan bir kız öğrenci derse geliyordu. Bir gün, kızın babasına komşuları dedikodu yaparak, “Genç ve yetişmiş kızı, bekâr bir hocaya nasıl gönderiyorsun”, dediler. Kızın babası, Hocası’nın yaşlı ve evli ya olduğunu, böyle düşünmekle, ona iftirada bulunduklarını söyledi.

Sabahleyin de kızını yine hocasına gönderdi. Kız, gelip hocasının karşısına geçince, hocası ona bir paket vererek, bunu babasına götürmesini söyledi. Hiç bir şeyden haberi olmayan kızcağız, paketi alarak tekrar Talas’a döndü. Emaneti babasına verdi. Babası açtığında bir ateşin yanmakta olduğunu ve ortasında da bir demet pamuğun ateşten etkilenmeden durduğunu gördü. Akşamleyin komşuların yaptığı ayıp, hocaya malum olmuş ve onlara cevap vermişti. Durumu dedikoducu komşularına gösterdi. Hepsi gelip özür dilediler. Hoca da bir daha o kızı dersine kabul etmedi. [Bu Kerameti, Rahmetli Necla Pekolcay, Ahmet Yesevî Hazretleri için de nakleder]

Çelebi Hüsameddin Mevlânâ’dan Seyyid Burhaneddin’le ilgili şu olayı nakleder:

“Bizim Seyyid Hazretleri,  Horasan ülkesinde Biyabenek adında bir şehre gider. O şehrin bütün ileri gelenleri Seyyid Burhaneddin’i karşılayarak ona son derece hürmet gösterirler. O şehrin,  bütün ilimleri bilen, engin bilgili Şeyhülislamı bu karşılama törenine katılmaz. Seyyid, onun bu tavrına aldırmadan kalkıp onu ziyarete gider. Seyyid Burhaneddin’in kendisini ziyarete geldiğini öğrenen Şeyhülislam dergâhından çıkarak gelip ellerine kapanır, kendisinden özür diler. Seyyid de, ona,  “Ramazan ayının onuncu günü hamama gitmek ihtiyacını duyacaksın. Hamam yolunda mülhidler önünü kesip seni öldüreceklerdir. Haber veriyorum, gafil olmayasın”, der. Şeyhülislam ağlayıp sızlayarak, Seyyid’in ayaklarına kapanır. Seyyid Burhaneddin de, “Bütün işlerin kaynağı Allatır”, ayetini okur. Ancak kendisine de bir müjde verir: ”Öldürüleceksin ama imanla gideceksen, endişe etme” der, Şeyhülislam’ın yanından ayrılır. Geçekten sözünü ettiği gün Şeyhülislam yolu kesilerek teröristler tarafından öldürülür.

Seyyid Burhaneddin, bir gün hizmetçisine abdest suyu hazırlamasını söyledi. Hizmetçi suyu hazırladı ve kendisine haber verdi. Seyyid Burhaneddin, suyun fazla olmasını ve, ısıtılmasını söyledi. Hizmetçi bunu da yaptı. Bilahare dönerek şöyle dedi:

– Git şehre, Seyyid, dünyadan göçtü diye salâ ver.

Hizmetçi, söyleneni yaptı. Kapıyı örttü ve bu defa gitmeyerek, kendisini gözetlemeye başladı. Seyyid Burhaneddin, suyla abdest aldı, yıkandı sonra duasını yaparak yatağa uzandı ve ruhunu teslim etti. Hizmetçi bunu görünce, şaşkına dönerek şehre gidip durumu şehrin ileri gelenlerine haber verdi. Başta müridi, şehrin valisi Sahip Şemseddin İsfahani olmak üzere, Kayserili toplanarak cenazesini kıldırıp kendisini defnettiler.

Bu olay Mevlânâ’ya ulaştırılınca, Kayseri’ye gelerek mezarını ziyaret etti. Onun babasının gıyabında cenaze namazını kıldığın gibi, kendisi de Hocası’nın gıyabında cenaze namazını kıldı ve şehirden ayrılarak Konya’ya döndü. “Maarif‘ adında, sohbetlerinden oluşan bir eser bırakan Seyyid Burhaneddin, halen Kayseri’de kendi adına yaptırılan türbede yatmaktadır…

Allah dostu büyük insanlar için herkes bir şeyler nakleder. Bunların kendilerine atfedilenleri vardır, nakledilenleri vardır. Seyyid Burhaneddin için Ahmet Eflakî’nin “Menakib’ü-l Arifîn”de naklettiği olağanüstü halleri dikkate şayan olaylar örgüsünü gösterir. Meraklısı bu kitaptan bunları bulup okuyabilir. Ben bizzat şahidi olduğum iki olayı naklederek bu konuyu tamamlamak istiyorum:

Seyyid Burhaneddin Hazretleri’nin bulunduğu türbenin etrafı mezarlarla çevrilidir. Bu mezarlık bugün Kayseri şehir merkezinin tam ortasında kalmış durumdadır. Bir gün dönemin Belediye Başkanı rahmetli Mehmet Çalık’la sohbet ederken kendisine, bu mezarlığın durumunu sordum. O, çok ilginç bir olay nakletti:

“Muhsin Bey, biz bu mezarlığı kaldıracaktık. Biliyorsunuz, bu mezarlığın uzantısı vardı ve şimdiki duruma gelesiye kadar buralar temizlenip iskâna açıldı. Mübareğin türbesine yakın bir mezarı açarken, çalışan işçiler bir olayla karşılaşırlar. Olay şudur: biliyorsunuz burada mezarlık ‘beşik mezar’ dediğimiz şekildedir. Dikdörtgen bir kutudur. Yan duvarları taşla örülmüş, üzerine sal şeklinde taş plakalar konulmuştur. İşçiler mezarları açarken salı kaldırıyorlar, içerisinde kemik varsa onu bir torbaya koyup çıkarıyor ve mezarı yıkıyorlar. Son mezar açılırken işçi taşı kaldıramaz, manilayla zorlar ama mümkün değildir, etrafındaki diğer işçileri çağırır. Gelirle birlikte birkaç manila demiriyle birlikte taşı kaldırmaya çalışırlar. Bir taşı yerinden oynatırlar, 8-10 cm kaldırdıktan sonra mezardan bir ses: “Bizi rahat bırakın!..” bunun üzerine hepsi irkilir ve olduğu gibi işi bırakırlar. Böylece burasında boşaltma işi durduruldu ve mezarlık çevrilerek bugünkü şekle getirildi…

Erciyes Üniversitesi’nin Genel Sekreteri Burhan Karamustafaoğlu, ithal edilen elektronik cihazları almak üzere Edirne’ye gider. Cihazları gümrükten çeker, araca yükler gönderir. Kendisi de yola çıkarak bir araca binip İstanbul’a dönmek ister. Yolda bir diplomat aracı durur. Kendisini arabaya alır. Yolda araçtaki diplomatla tanışırlar.  Diplomat Pakistan’ın Fransa’daki büyükelçisidir. Bizim ki de kendisini tanıtır: “Kayseri’de Erciyes Üniversitesi Genel Sekreteriyim”, der. Diplomat, Kayseri sözünü duyunca, toparlanır, saygı durumuna geçer ve bir soru sorar: “Kayseri’ye, Mevlânâ Hazretleri’nin Hocası Seyyid-i Sırdan Burhaneddin Tirmizî Hazretlerini ziyarete gelirsem bana kaç günde sıra gelir?”

Burhan Karamustafaoğlu, bu soruyu duyunca, “Tepemden bir kaynar su boşanır gibi oldu. Evim yıllarca bu türbenin yakınındaydı sıkça ziyaretine gitmemiştim. Şimdi de pek gideni yoktur. Türbe sakin ve tenhadır. Ona nasıl böyle bir durumu söylerim. Hemen aklıma durumu kurtaran bir formül geldi, “Ekselans, siz lütfeder Kayseri’ye gelirseniz, ben size bekletmeden ziyaret imkânı sağlarım”, dedim. O günden buyana, her pazartesi sabahleyin işe giderken mübareğin türbesini ziyaret edip ve öyle işe başlar oldum…

Bizim farkına varmadığımız, uhrevi hayat böyle işte. Ah, bunları bir anlayabilsek!..

MUHSİN İLYAS SUBAŞI

muhsinilyas@gmail.com