Mevlâna’nın Düşünce Dünyasında Hz. Peygamber Sevgisi – Hasan Almaz

A+
A-

Mevlâna’nın Düşünce Dünyasında Hz. Peygamber Sevgisi

Hasan Almaz

Âlemlere rahmet olarak gönderilen ve yaşamını yüce bir ahlâk üzere sürdüren Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (s)’in nuruyla aydınlattığı yeryüzü bugün tıpkı o gelmezden önceki zaman misali kan, gözyaşı, zulüm ve insanlık dışı terör gibi olaylarla yüz yüzedir. Yürekler taş kesilmiş, sevgi damlacıkları yerini sevgisizlik ve merhametsizlik seline bırakmıştır. İnsanımız zulmün bataklığında, savaşların cehenneminde kıvranıp duruyor. Kalpler ve ruhlar kaskatı kesilmiş, çaresizlik, açlık, yoksulluk, güçlünün güçsüzü rahatlıkla ezdiği bir dünyada insanlık yeniden Hz. Muhammed (s)’in rahmet dolu mesajına muhtaçtır. Böyle bir ortamda insanlık onun merhametini özledi.

Zaman itibariyle Hz. Peygamber’i daha çok sevmenin, O’na ve O’nun öğretisine gönlümüzü daha çok açmanın zorunlu olduğu bir dönemde yaşamaktayız. Günümüzde Peygamber sevgisini yüreklerinin derinliğinde hissedip yaşayacak Müslüman bireylere daha çok ihtiyaç var. “Sen bana nefsimden daha sevgilisin, seni görmeden yapamıyorum” diyen ilk dönemdeki gibi Müslümanlara ihtiyaç var. Hz. Peygamber’i bu derece sevmenin, O’nu yüreklerde yaşamının yolu ise bugün için Hz. Peygamber’in adını ve sünnetini yeniden canlandırmak, gündemde tutmaktır.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz Peygamberimiz Hz. Muhammed (s), sınıf, ırk, soy, cins, servet ve tüm makam farklarına dayanan öncelik ve üstünlükleri ortadan kaldırdı. Hz. Muhammed (s) ve O’nun getirdiği din, bu yönüyle de her zaman insanların ilgi odağında olmuştur. O’nun sevgi ve rahmet deryası kısa süre içinde bütün Arap yarımadasına yayıldığı gibi, bu ilâhî mesajı getirdiği günden bu yana dünyada mesajının girmediği yer, yankılanmadığı âlem kalmadı. O’nun bu kutlu mesajını yeryüzünün her tarafına yayan, sevgisini yüreğinde taşıyarak adeta merhamet ve sevgi önderi olarak tanınan şahsiyetler tarih boyunca olagelmiştir. Bu şahsiyetler, varlıklarını bıraktıkları eserleriyle sürdürmüşlerdir. Eserleriyle medeniyetlere beşiklik etmişlerdir.

Yeryüzünde kendinden söz ettiren medeniyetlerin en temel miraslarından biri hiç şüphesiz edebiyat ve buna bağlı olarak şiir sanatıdır. Her kültür ve medeniyetin değer yargıları ve kutsalları onun edebiyatında da kendisini göstermiş olup önemli bir yer tutmaktadır. İslâm kültür ve medeniyetinde de bu değer yargıları ve kutsallar her edip ve şair tarafından önemsenmiş ve eserlerinin önemli bir bölümünü oluşturmuştur. Allah, Kur’an, peygamber vb. kutsallar bunların başında gelmektedir. Peygambere karşı duyulan sevgi, bu dine mensup olan bütün insanların gönlünde yer ettiği gibi şair ve yazarların da eserlerine ilham kaynağı olmuştur. Anadolu toprakları üzerinde yaşayan, yaşamları süresince yaydıkları ışıkla tüm dünyayı aydınlatan fikir ve düşünce adamlarımızın öğretileri, yüzyıllar boyunca dünya barışının temelini oluşturmuştur.

Bu topraklar üzerinde yaşamış ve hayatının her anı sevgi ve hoşgörü ile dolu olan bu kültürün müstesna şahsiyetlerinden biri de hiç şüphesiz Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî’dir.

Mevlâna, yüreğinin derinliklerinden çıkan feryadını yansıtan eserleriyle gönüllere hitap etmiş, gönülden çıkan bu şiirleri ve hitapları da yüreklerde silinmez bir yer edinmiştir. O, şiirleriyle gönüllerde yer etmiş olmakla birlikte yalnızca bir gönül adamı ve şair değil, aynı zamanda insanoğlunun çağlar boyunca üzerinde tartıştığı konulara çözümler sunan bir düşünce adamıdır.

Mevlâna’nın düşünce dünyası incelendiği zaman odak noktasının insan olduğu görülür. Mevlâna eserlerinde, insanlığa hep mükemmel insan, güzel ahlâk sahibi, dürüst, çalışkan, alçak gönüllü, hoşgörülü, kısaca örnek insan olmanın yollarını anlatır. Mevlâna, Hz. Muhammed (s)’den aldığı değerler çerçevesinde insanlara sevgi yolunu göstermeye çalışmıştır. Bu anlatımlarında da Hz. Muhammed (s)’den sık sık örnekler verir. Hemen hemen her hikâyesinde bir hadise gönderme yapar ve şahit gösterir. Özellikle Mesnevîve Divan-i Kebir”\nde kendisiyle, yaratıcısıyla ve dış dünyadaki bütün varlıklarla barışık, huzurlu ve mutlu insan olmanın yolunu açıkça gösterir.

Mevlâna, XIII. yüzyılda insanlığa yaptığı çağrısıyla, üzerinde yaşadığımız topraklarda, günümüze kadar uzanan insan sevgisi ve hoşgörüye dayalı bir yaşam anlayışının yerleştirilmesinde önemli rol oynamıştır. Mevlâna’nın dünyayı kucaklayan bu insan sevgisi ve hoşgörüsü, onun Allah’a olan sınırsız aşkından ve Hz. Muhammed (s]’e karşı duyduğu derin sevgisinden kaynaklanmaktadır.
Düşünce dünyasını oluşturan temel esaslar arasında Kur’an ve hadise yaptığı vurgulardan Mevlâna’nın bu iki kaynağa olağanüstü derecede bağlı olduğu görülmektedir. Mevlâna’nın âlemde yer alan tüm varlıkları kapsayan ve herkesi kucaklayan insan sevgisi ve hoşgörüsü, Allah’a ve Hz. Muhammed (s)’e karşı hissettiği derin aşk ve sevginin bir sonucudur.

Mevlâna eserlerinde Hz. Peygamber’e ve O’nun sünnetine çokça önem vermiştir. Hz. Peygamberin güzel ahlâkını kendisine örnek almış, örnek aldığı bu ahlâkın neticesinde de tüm dünyada bir sevgi abidesi haline gelmiştir.

Üzerinde yaşadığı topraklardan tüm dünyaya ışık saçan Mevlâna, yankı bulduğu her yerde, özellikle de batı dünyasında en çok bu özelliği ile ön plâna çıkmıştır. Mevlâna’nın her inançtan insan tarafından sevilmesi, insanların onun eserlerinde kendisiyle ilgili bir şeyler bulması, onun hiçbir inanç ayırımı gözetmeksizin tüm insanları, hatta tüm varlıkları sevmesinden ileri gelmektedir.

Mevlâna, Mesnevî’sinde sevgi ve sevgi kaynaklı duygularını ifade ederken özellikle sembolik hikâyeler kullanmıştır. Bu hikâyeleri anlatırken de âyet ve hadislerden bol miktarda örnekler getirmiştir. Örnek alınacak kişi olarak da özellikle Hz. Muhammed’i değişik şekillerde anmıştır. Hz. Peygamberi hem ismiyle hem de sıfatlarıyla zikretmiş, özellikle Ahmed, Muhammed, Mustafa isimlerini çok kullanmıştır.

Şair ve yazarların eserlerinde Hz. Peygambere duyulan aşkı ifade babında genellikle eserlerin girişinde bölümler yer alırken Mevlâna’da bu tarz bir bölüm yoktur .1 Mevlâna’nın Hz. Muhammed (s)’e karşı beslediği sevgi eserlerinin belirli bir yerinde değil her tarafına yayılmıştır .2 Mevlâna eserlerinde Hz. Muhammed (s)’i insani kâmil olarak tanımlar ve insan-i kâmili tanımladığı yerlerde hep O’nun şahsına gönderme yapar .3

Mevlâna, eserlerinde Hz. Peygambere dair yaptığı tasvirlerde, âlemlere rahmet olan bu yüce zatın sadece olağanüstü üstünlüğünü ve yüceliğini gözler önüne sermekle kalmaz aynı zamanda insanlık tarihinin en şereflisi, mürşidi, efendisi olan Hz. Muhammed (s)’e karşı olan aşkını ve sevgisini de çok güzel bir şekilde dile getirir. Mevlâna’nın Hz. Peygambere karşı beslediği bu sevgi ve aşk eserlerinin her yerinde mevcuttur.

Ey dostum, ey dostum, ey başka sığınağa gerek duymayan dostum, ey dilberim, ey gönül bağım olan dostum, ey mahrem ve sığınağım. Ey yeryüzünde bize ay olan, ey gece yarılarında bize seher olan, ey tehlikede bize siper olan, ey şekerler dolu bulutumuz.

Ruhumda çok güzel yol alıp yer edindin sen, derdime çok güzel ilâçsın sen ey din ve imanım, ey cevherler dolu okyanusum.

Ey karanlık gecelerin aydınlık ışığı, ey yolunu şaşırmışların yol göstericisi, ey her kafilenin kıblesi, ey kervanımın klavuzu.

Sen bana Musa’nın Tur’usun, sen bana İsa’nın sıkıntıları giderenisin, hem nurumun nurunun nurusun, hem Ahmed-i Muhtar’ımsın sen .4

Mesnevî’de yer alan şu beyitler Hz. Muhammed (s) için yazılmış en güzel övgülerden olup hem günümüzde O’na saldıranlar için hem de sevenleri için bir işarettir:

Bu nedenle Peygamber’e “Ey korkup örtüye bürünen, örtünün altından çık.” diye seslenildi.

Başına örtüyü çekme, yüzünü örtme. Çünkü dünya şaşkın bir cisimdir, sense akılsın.

İddiacıdan utanıp gizlenme sakın. Çünkü sen, parlayan vahiy mumunu taşıyorsun.

Haydi, geceleyin kalk. Çünkü sen mumsun ey sultan; geceleyin mum ayakta durur.

Senin nurun olmadıkça aydınlık gündüzde bile gecedir. Sana sığınmadıkça, aslan tavşana esirdir!

Ey Mustafa! Bu safa denizinde kaptanlık et! Çünkü sen, ikinci Nuh’sun.

Her yolda, özellikle deniz yolunda, akıl sahibi bir kılavuz gerekli.

Kalk da bak yol yorgunu kervana. Bak her bir yanda kaptan olmuş bir guiyabani.

Zaman’ın Hızır’ı sensin. Her geminin kurtuluşu sendedir. Ruhullah (İsa) gibi yalnız yürüme.

Bu topluluğun önünde gökyüzündeki ışık gibisin, güneşe benziyorsun. Halktan kopmayı, köşene çekilmeyi bırak.

Ey peygamber, hidayet, Kaf Dağına benzer, sen iseAnkâsın. İnziva zamanı değil, gir topluma.

Dolunay, geceleyin yürür göğün zirvesine. Köpeklerin sesinden çekinip bırakmaz yürüyüşünü.

Kınayanlar, senin dolunayına ve zirveye yürüyüşüne, tıpkı köpekler gibi havlayıp dururlar.

Bu köpekler, sağırdır “susun” emrine. Senin dolunayına karşı akılsızca havlayıp dururlar.

Terk etme hastayı, ey şifa. Sağıra kızıp da körü bastonsuz bırakma.

Sen dememiş miydin, köre yolda yardım eden, Allah’tan yüz sevap ve ecir kazanır, diye?

Kim körün kırk adım yürümesine yardım ederse, bağışlanmış ve doğru yola ulaşmış olur, dememiş miydin?

Öyleyse bu fani dünyada, bölük bölük alıp götür körleri.

Yol göstericinin işi budur; sen yol göstericisin. Sen sevinçsin, âhir zaman yasına.

Ey sakınanların önderi, şu hayale dalanları yola çıkarıp kesin bilgiye ulaştır hadi.

Sana tuzak kurmaya gönlünü kaptıranın boynunu ben vururum; sen neşeyle yürü.

Körlükler katarım körlüğüne. O şeker sanır, oysa ben ona zehir veririm.

Akıllar, benim ışığımla ışıklanır. Tuzaklar, benim tuzağımdan ders alır .5

Mesnevî’de bu ifadelere yer veren Mevlâna Divan-ı Kebir’öe de benzer ifadeleri şu şekilde dile getirmektedir:

Genç talih, bizim yarimiz, sevgiliye can vermek de işimiz, gücümüz. Bizim kafilemizin başı, yol göstereni cihan güneşi Mustafa’dır.

O’nun mübarek ay yüzünü görmeye, ay dayanamadı da ikiye bölündü. Ay O’ndan nur dilenen, O’nun niyazkar, adî bir kölesi iken, o talihe kavuştu.

Sabah rüzgarının bu güzel kokusu O’nun mübarek saçlarının büklümünden geliyor. Bu hayalin parıltısı, kuşluk güneşine benzeyen cemalindendir.

Sen bizim gönlümüze bak da, her an ayın ikiye bölünmesini seyret! Gözünü O’nun bakışından ayırır da, ne diye öte yana bakarsın?6

Örnek olarak verilen beyitlerde de görüldüğü gibi Mevlâna’nın eserlerinde Hz. Peygamber ile ilgili yaptığı tasvirler okuyucunun zihninde asla silinemeyecek bir anlatım içermektedir. 0, Hz.

Peygamberi anlatırken ve O’nunla ilgili olaylara yer verirken genellikle âyet ve hadislere dayanır, bazen de tarihi olaylara ve rivayetlere dayanarak Allah’ın resulüne duyduğu derin sevgi ve aşkını şiirsel ifadelerini de katarak zengin bir anlatımla değerlendirir. Bunu yaparken, yer yer Hz. Muhammed (s)’in mucizelerine de değinir ve bunları güçlü şiirsel anlatımıyla süsleyerek anlatır.

Mevlâna’nın Hz. Peygamberin mucizeleri ile ilgili olarak getirdiği örnekler zaman zaman hadis rivayetleriyle çelişmektedir. Ancak Mevlâna bunları kullanmakta bir beis görmemiştir. Aşağıda bu tür mucizelere birkaç örnek beyit verilmiştir:

Hannâne direği, Peygamberin ayrılığı yüzünden akıl sahipleri gibi ağlayıp inliyordu.

Peygamber, “Ey sütun, ne istersin?” dedi. O da “Canım, ayrılığından kan kesildi.

Bana dayanıyordun, şimdi beni bıraktın. Minberin üstüne çıktın” dedi.

Bunun üzerine Peygamber ona dedi ki: “Ey iyi ağaç, ey sırrı bahta yoldaş olan!

Ne istersin? Seni yemişlerle dolu bir hurma fidanı yapayım da doğudakiler de, batıdakiler de senin hurmanı yesinler.

Yahut Allah, seni o âlemde bir servi yapsın da ebediyen taptaze kal” dedi. Bunu diler misin?

Sütun “Daim ve baki olanı isterim” dedi. Ey gafil, dinle de bir ağaçtan aşağı kalma!8

Ebu Cehil’in elindeki çakıl taşlarının Hz. Muhammed (s)’in peygamberliğine nasıl şahitlik ettiğini şu beyitlerle anlatır:

Ebu Cehil’in elinde taş parçaları vardı. Dedi ki: “Ey Ahmed, şu avucumdaki nedir? Çabuk söyle!

Madem ki göklerin sırlarına vâkıfsın, Peygambersen avucumda ne saklı?”hadi söyle.

Peygamber “Onlar nedir, ben mi söyleyeyim; yoksa onlar mı doğru ve hak olduğumuzu söylesinler; hangisini istersin? Dedi.

Ebu Cehil “Bu ikincisi daha garip” deyince Peygamber; “Evet, Allah ondan daha ilerisine de kadirdir.” Dedi.

Derhal Ebu Cehil’in avucundaki taşların her biri, şahadet getirmeye başladı.

“İbadete lâyık hiçbir şey yoktur, ancak tek Allah’a vardır” dedi ve “Muhammed, Allah’ın elçisidir” incisini deldi.

Ebu Cehil, taşlardan bu sözü işitince öfkeyle taşları yere vurdu.’9

Mevlâna’ya göre Hz. Muhammed (s]’in adı kutsal ve mübarektir. Adını alay konusu edip hafife almak bağışlanacak bir şey değildir. O’nu alaya alan kişi çarpılır, perişan ve pişman olur. 0 hem şekil olarak, hem de yaşantı olarak insanların en güzel olanıdır. O’na benzer ne gelmiştir, ne de gelecektir.

Birisi ağzını eğerek Ahmed adını alaya aldı, ağzı çarpıldı da öyle kaldı. Pişman olup “Ey Muhammed, affet! Ey Peygamber, sen, Min ledün ilminden (Allah ile ilgili bilgi ve sırlara ait ilim) lütuflara mazharsın.

Ben bilgisizlikten seninle alay ettim. Alay edilmeye layık ben oldum” dedi. Allah, bir kimsenin perdesini yırtmak isterse onu, temiz kişileri alaya almaya meylettirir!10

Mevlâna, Hz. Muhammed (s)’in daha çocukken bazı olağanüstü özellikler taşıdığını, Kabe’deki büyük putların bile onun risalete hazırlandığını bildiklerini, bundan dolayı Hz. Muhammed (s)’i kabul ve tasdik etmede tereddüt gösterilmemesi gerektiğini, Mesnevide uzunca anlatır ve bilgiler »erir. Hikâyeler arasında Hz. Peygamberin yaşamını söz konusu eder.

Mevlâna, Hz. Peygamberi Allah tarafından bütün insanlığa peygamber olarak gönderilen son peygamber ve elçi olarak kabul eder ve her şeyi ile O’na bağlı biridir. Bu bağlılığını da şu şekilde ifade eder:

Ben sağ olduğum müddetçe Kur’ân’ın kölesiyim.

Ben Muhammed Muhtâr’ın yolunun tozuyum.

Benim sözümden bundan başkasını kim naklederse,

Ben ondan da bîzârım, o sözlerden de bizarım.12

Mevlâna, Hz. Muhammed (s)’in bu Âlemdeki olağanüstü değerini ve yerini her vesileyle dile getirir. O’nun rehberlikteki eşsiz konumunu daima vurgular:

Muhammed (s)’in nuru, binlerce dala ayrıldı da baştan başa iki dünyayı kapladı. Şayet Muhammed bir daldan şimşek gibi çakıp örtüyü kaldıracak olursa binlerce rahip ve keşiş zünnarını parçalar. 13

Yine kendisinin her şeyiyle Hz. Muhammed’in yoluna kurban biri olduğunu değişik yerlerde şu şekilde ifade eder:

Ben öyle birine aşığım ki her şey O’nundur, her şey O’nun mahlûkudur.

Benim aklım da, canım da, O’nun habibine kurban olmuştur.

Aklı Mustafa’nın yoluna kurban et, “Allah’a dayandım” de. Zira Allah her şeye yeter .14

Mevlâna, Hz. Peygamberi övmeğe devam ediyor:

Gökyüzü aşkın etrafında döner durur, kalk da biz de dönüp duralım.

Göl gör de “Lev lake ma halaktu eflak” ne dedi, zira o Ahmed-i Muhtâr’ın aşkıdır ,15

Alnımızda olan o kutlu nur, gönlümüzde olan o kesin inanç

Tüm bu nur, hatta bütün nurların nuru Muhammed Resulullah’ın nurundandır .16

Muhammed’in sahip olduğu güzel huy ve güzel yaşantı, bizi kapkaranlık gecelerde çaresiz bırakmaz .17

Mevlâna’ya göre, Hz. Muhammed Allah tarafından insanlığın kurtuluşu amacıyla gönderilmiş olup söyledikleri tamamen doğru, bu yüzden de söylediklerine candan teslim olmak gerekir. Bu teslimiyeti gösteren can, ebediyen mutlu olur:

Hak tarafından vahiy ve hitaba nail olan kişi her ne buyurursa o buyruk, doğrunun tâ kendisidir.

Canı bağışlayan kişi öldürse de caizdir. Zira o, naibdir, eli de Allah’ın elidir.

Tıpkı İsmail gibi onun önüne baş koy. Kılıcının önünde sevinerek gülerek can ver.

Ki Ahmed’in pak canı, Ahad’la nasıl ebediyse senin de canın ebede kadar sevinçli ve gülümser bir halde kalsın .18

Küfür, insanlığın yüzünü karartmıştı. Hz. Muhammed’in nuru imdada yetişti. Ölümsüzlük davulu çalındı, sonsuza kadar yaşayacak olan manevî saltanat geldi.

Yeryüzü manen nurlandı, yeşillere büründü, gökyüzü sevincinden yenini, yakasını yırttı. Yeniden ay ikiye yarıldı, mücerred olan ruh geldi.

Dünya tatlılıkla doldu ve beline mutluluk kemerini bağladı. Kalk, zira o ay yüzlü tekrar geldi!

Gönül yedi göğün işaretini gösteren usturlab gibi oldu, Ahmed’in gönlünün aşıklaması yedi cildi doldurdu .19

Yine Mevlâna’ya göre, Hz. Muhammed (s) insanlar içinde en güzel örnek olduğu için onun yolundan gitmek ve sünnetini yaşamak Müslümanlar için farzdır. Çünkü o, insanları şirkten, putlara tapmaktan, cehaletten, zulümden kurtarıp, bunların yerine tevhid inancını, ilmi, hakkı ve adaleti tesis etmiştir.

Milletler “Yarab” deyinceye dek Ahmed, dünyada nice putlar kırdı devirdi.

Ahmed’in çalışması olmasaydı sen de ataların gibi puta tapar olurdun.

Ahmed’in milletler üzerindeki hakkını bilesin, başın puta secde etmekten, bunu bilesin diye kurtuldu .20

Bundan dolayı Mevtana, Hz. Muhammed (s)’e tâbi olmanın gerekliliğini şu şekilde ifade eder:

O, bu dünyada da şefaatçidir o dünyada da, bu dünyada insanı dine götürür, o dünyada cennetlere.

Bu dünyada “Sen onlara yol göster” der; o dünyada “Sen onlara ay gibi yüzünü göster” der.

Onun gizli, aşikâr işi, daima “Yarabbi, sen kavmime doğru yolu göster, onlar bilmiyorlar” demektir.

Onun nefesiyle iki kapı da açıktır. Duası, iki âlemde de müstecap olur.

Ona benzer ne gelmiştir, ne de gelecek. Bu yüzden son peygamber olmuştur.

Sanatında son derece Heri gitmiş bir üstadı görünce bu sanat, sende bitmiştir demez misin?

Ey peygamber, mühürleri kaldırmak, kapalı kapıları açmaktasın, Hatem’sin, bu iş, seninle ve sende bitmiştir. Can bağışlayanlara/eminde bir Hatem’sin sen.

Hâsılı mühürleri kaldırma ve kapıları açmada Muhammed’in işaretleri, tamamiyle açıklık içinde açıklıktır, açıklık içinde açıklıktır, açıklık içinde açıklık.

O’nun canına, evlâdının gelişine ve zamanına yüz binlerce aferin !

O’nun devlet ve ikbal sahibi halifesinin oğulları, onun can ve gönül unsurundan doğmuşlardır.21

Mevlâna burada da, Hz. Peygamber’in her iki dünyada da bir şefaatçi olduğunu, O’na tâbi olmanın insanı kurtuluşa erdireceğini gösterir. 0, sadece dille veya şekilde kalarak Hz. Muhammed (s)’i sevmenin kanıtlanamayacağını, bunun yanı sıra, O’nun yolunu takip etmenin önemli olduğunu ısrarla belirtir. Hz. Peygamber’i doğru anlayabilmek için cehaleti, önyargıları, kibri, hırsı ve yanlış muhakemeyi terk etmek gerekir. Hz. Peygamber’i gerçek anlamda anlayana ve O’nun yolunu izleyene yardımlar, bol bağışlar ve ihsanlar vardır. O’nun saçtığı ışık tüm insanlığa talihini açacak bir nitelikte, körleri başıboşluk çölünden düz yola çıkarır ve sonsuza dek hak yolunun göstericisi olur. O’nu düşünmek bile yüreklere esenlik ve mutluluk verir.

Mevlâna, Peygamberimize duyulan özlem ve hasretini de şöyle dile getirmektedir:

Mustafa, gönlümüzü yol etmez gönlümüzde olmaz, gönlümüze dayanmazsa bu ayrılıktan feryat etsek, ağlayıp inlesek, Hannane direğine dönsek de yeridir .22

Mevlâna’nın, Hz. Peygambere karşı duyduğu özlem ve hasret çok büyük olduğu için O’nu her vesileyle anar ve bir an evvel O’na kavuşmak ister. Hz. Muhammed (s)’in söz konusu edildiği yerlerde onun üslubunun, ayrı bir saygı, incelik dolu olduğunu görürüz. 0, yaşantısıyla olduğu gibi diliyle de Hz. Peygamber’e daima hürmet ve muhabbet beslemiştir.

Kısacası Mevlâna’ya göre, Hz. Muhammed (s), zamanların eşsiz önderi, gönüllerin serveri, insanları yüce erdemlere çağıran, insanlığa Allah’tan bir rahmet olan, sırların en eşsizlerine mahrem bulunan hidayet ve takva imamı, yüce Allah’ın sırrı, onun tertemiz mazhari; Hakk’ın, şeriatın ve dinin celâlidir. Yaratılanlar içinde en üstün olanı Hz. Muhammed (s)’dir. Yerler gökler Hz. Muhammed (s)’e kuldur, ona muhtaçtır. Duası iki âlemde de kabul olunandır.

Küfür, insanlığın yüzünü karartmıştı. Hz. Muhammed’in nuru imdada yetişti. Ölümsüzlük davulu çalındı, sonsuza kadar yaşayacak olan manevî saltanat geldi.

Yeryüzü manen nurlandı, yeşillere büründü, gökyüzü sevincinden yenini, yakasını yırttı. Yeniden ay ikiye yarıldı, mücerred olan ruh geldi.

Dünya tatlılıkla doldu ve beline mutluluk kemerini bağladı. Kalk, zira o ay yüzlü tekrar geldi! Gönül yedi göğün işaretini gösteren usturlab gibi oldu, Ahmed’in gönlünün aşıklaması yedi cildi doldurdu .23

Allah âlemi ve içindekileri onun hatırı için yaratmış ve âlemlere rahmet olarak göndermiştir. Bu yüzden son peygamber olmuştur. Hz. Peygamber, insanlara hakkı, doğruyu, güzeli ve iyiyi gösterme ve bunları onlara yaşatma misyonuyla gelmişti. Kısaca o, insanları cahiliyye ateşinden kurtarmak için görevlendirilmişti. Onun maddî ve manevî olarak insanlara etkisi büyüktür. Kur’an’da da ifade edildiği gibi. Hz. Muhammed (s) ölse de onun tebliğ ettiği din baki kalacaktır. Allah, seçerek belirli bir misyonla gönderdiği sevgili rahmet peygamberini elbette birçok ihsan ve ikrama nail kılarak koruyacak ve onun dinini galip getirecektir.

Allah’ın lütuf ları, Mustafa’ya vaatlerde bulundu da dedi ki:” Sen ölsen bile bu din, bu iman ölmez.

Senin kitabını, mucizeni ben yüceltirim. Kur’an’dan bir şey eksiltmeye, ona bir şey katmaya yeltenen kişiye ben mâni olurum.

Ben seni iki cihanda da korurum. Sözünü kınayanları terk eder, onları hor hakir bir hâle korum.

Hiç kimse Kur’an’ı değiştirmeye kudret bulamaz; ona ne bir şey ilâve edebilirler, ne ondan bir şey eksiltebilirler. Sen benden daha iyi başka bir koruyucu arama!

Senin parlaklığını gün geçtikçe artırır, adını altınlara, gümüşlere bastırırım. Senin için minberler, mihraplar kurdururum.

Ben, seni Öyle seviyorum ki senin kahrın, benim demektir.

Şimdi adını korkudan gizlice söylüyorlar, namaz kılacakları zaman gizleniyorlar.

Melun kâfirlerin korkusundan dinin mağaralarda gizli kalıyor ya…

Bütün âlemi minarelerle dolduracağım, âsilerin gözlerini kör edeceğim ben. Kulların şehirler alacak, mevkiler bulacak.

Dinin balıktan aya kadar her tarafı kaplayacak.

Ey Peygamberimiz, sen sihirbaz değilsin, doğrusun… sen de Musa’nın giydiği elbiseyi giymişsin, sen de onun gibi bir peygambersin.

Kur’an’ın, Musa’nın asasına benzer küfürleri ejderha gibi sömürüp yutar.

Sen, toprak altında uyursun ama o tertemiz söz asâ gibi her şeye agâhtır.

Kast edenlerin elleri o asaya ulaşamaz. Uyu ey padişah, uyu… Uykun mübarek olsun!

Bedenin uyur ama nurun göklere ağar, düşmanlarını kahretmek için okunu kur, yayını ger.

Felsefeci, aleyhine söylenmeye yeltenir ama nurunun oku ağzını oklar, onu susturur.”

Hakikaten de öyle oldu, hattâ bu vaatten de üstün şeyler vücuda geldi. O uyudu, fakat bahtı, ikbali uyumadı. 24

İnsan ruhu Hz. Peygamberin ismiyle dahi olsun karşılaşınca büyük bir sevince boğulur:

Sıfatların şekline bağlanmış olan o ruh, Mustafa’nın ışıltısıyla yüce zatın huzuruna çıktı. Ruh, huzura doğru çıkarken sevincinden büyük bir sevinçle “Mustafa’nın ruhuna salavat’lar söyledi.25

Bu özellik ve güzelliklerden dolayı Hz. Muhammed (s), sevgi ve saygıyı en çok hak eden bir peygamberdir. O, yaptığı mücadele, ortaya koyduğu sağlam ahlâki mirastan dolayı minnet duyulacak bir insandır. Çünkü o, insanları şirkten, putlara tapmaktan, cehaletten, zulümden kurtarıp, bunların yerine tevhid inancını, ilmi, hakkı ve adaleti tesis etmiştir. 0, Peygamberler içerisinde ümmetine en düşkün olanıdır. O’nun Allah katında ayrı bir yeri vardır. Kıyamet gününde onun şefaati kapsamına girmek için onu sevmek ve onun tebliğ ettiği İslâm dinine bağlı olmak zorunludur.

Zira bu din, en son ve en mükemmel bir dindir. İşte bu ve benzeri nedenlerden dolayı Mevlâna,

Hz. Muhammed (s)’i sevmeyi ve O’nun yolundan gitmeyi gerekli görür. Kendisi de, Hz. Muhammed (s)’e candan bağlı biridir. Bunu düşünce ve yaşayışıyla ortaya koymuştur. Bir başka ifadeyle söyleyecek olursak, Mevlâna’nın ana dayanağı Kur’an ve Hz. Peygamberin hayatı, ana hedefi ise, bu iki kaynağa uygun bir hayat sürmektir.

Mevlâna, bu iki kaynaktan aldığı bu öğretiler doğrultusunda insanları sevme konusunda şunu der:

Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.

Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.

Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.

Öfke ve asabiyette ölü gibi ol.

Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.

Hoşgörülülükte deniz gibi ol.

Eğer başkalarının iyi olmasını istiyorsan, sen de iyi ol ayna gibi.


KAYNAKLAR:
Bahr der Kuze; Nakd ve Tefsir-i Kıssaha ve Temsilat-i Mesnevi, Dr. Abdulhuseyn Zerrinkub, intişarat-i İlmi, Tahran 1382.
Divan-i Kebir, Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî, Hazırlayan: Abdulkadir Gölpınarlı, 7 cilt, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınlan, 2000 Ankara.
IX. Mevlâna Milli Kongresi, Tebliğler, Hz. Mevlana’da Peygamber Sevgisi, Şefik Can, S.Ü. Selçuklu Araştırmaları Merkezi Yay., Konya 1997.
Külliyat-i Divan-i Şems, Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî, intişarat-i Bihzad, Tahran 1379.
Mesnevi, Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî, Hazırlayan: Prof.Dr.Adnan Karaismailoğlu, Akcağ Yayınları, Ankara 2004.
Mesnevi-yi Ma’nevi, Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî, Tashih eden: Reynold Nicholson, intişarat-i Bihzad, Tahran 1380.
Mevlâna’nın Düşünce Dünyasından, Derleyen: Yrd.Doç.Dr. Nuri Şimşekler, T.C. Konya Valiliği il Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Konya 2005.
Pille Pille Ta Mülakat-i Huda, Dr. Abdulhuseyn Zerrinkub, intişarat-i İlmi, Tahran 1385.
Tasavvuf Dergisi, Mevlâna Özel Sayısı, Yıl: 6, Sayı: 14, Ocak-Haziran Ankara 2005.
Uluslar arası Düşünce ve Sanatta Mevlâna Sempozyumu Bildirileri, T.C. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Yayını, Çanakkale 2006.

DİPNOTLAR
** Dr., Harran Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü, e-posta: almazfaharran.edu.tr; hasanalmazfahotmail.com
1) Abdulhuseyn Zerrinkub, Bahr der Kuze, s. 83.

2) Şefik Can, Hz. Mevlana’da Peygamber Sevgisi, IX. Mevlâna Milli Kongresi, Tebliğler, S.Ü. Selçuklu Araştırmaları Merkezi Yay., Konya 1997, s.51-62.

3) Abdulhuseyn Zerrinkub, Bahr der Kuze, s. 83.

4)  Divan-i Kebir. 1/1798, s.630

5) Mesnevi, IV/1453-74
6) Divan-i Kebir. I/463. gazel, s.164.
7) Zerrinkub, Bahr der Kuze, s. 107.; Ahmet Yıldırım, Uluslar arası Düşünce ve Sanatta Mevlâna Sempozyumu Bildirileri, “Mevlâna Düşüncesinde Peygamber ve Sünnet Telakkisi ve Yansımaları”, s. 200.
8) Mesnevi, 1/2113-18.

9) Mesnevi, 1/2154-60.

10) Mesnevi, 1/813-23.
11) Mesnevi, İV/915-1040
12) Divan-i Kebir, 11/1331. rubai, s.1341
13) Divan-i Kebir, 1/1137. gazel, s. 401
14) Mesnevi 4/s.702
15) Divan-i Kebir, 1/1158. gazel, s. 459
16) Divan-i Kebir ll/55.Rubai
17) Divan-i Kebir U/655. Rubai
18) Mesnevi 1,225-228
19) Divan-i Kebir, I/882. gazel, s. 308.
20) Mesnevi II, 366-368.
21) Mesnevi VI/167-175.
22) Divan-i Kebir 11/1649.
23) Divan-i Kebir, I/882. gazel, s. 308.
24) Mesnevi MI/1197-1214.
25) Divan-i Kebir, 11/134. rubai.

Yedi İklim Dergisi – Mevlana Özel sayısı