MEVLÂNA’NIN BATIDAKİ İLK MÜTERCİMLERİ

A+
A-

MEVLÂNA’NIN BATIDAKİ İLK MÜTERCİMLERİ

I. MESNEVÎ

İslâmî edebiyatlarda Kur’ân-ı Kerim ve Hadis-i şeriflerden sonra en fazla ilgiyi gören Mesnevî, tasavvufî eserlerin temel taşlarından biri olarak nitelendirilmiş ve hemen hemen bu sahayla uğraşan bütün şair ve ediplerin ilgisini çekmiştir.

Mesnevî etkileyici mesajlarıyla Batılıların da dikkatini çekmiş, genellikle İngilizler bu esere ilgi göstererek üzerinde araştırmalar yapmışlardır.[1] Gerçekte ise; Batılıların Mevlâna ile tanışması XV. yüzyıla dayanmakta, 1491 yılında kurulan Galata (Kalenderhâne) Mevlevîhânesi İstanbul’u ziyaret eden ecnebiler için ‘mutlaka görülmesi gereken bir yer’ olarak telâkki edilerek, özellikle Semâ büyük ilgi görmekteydi. Semâya olan bu ilgi ilk zamanlarla gravür ve seyahatnâmelere[2] yansımakla birlikte, daha sonraları Mevlevîlik Tarikatına ve dolayısıyla Mevlâna ve eserlerine yönelmişti. İsveçli Claes Ralamb (ölm. 1698) ve İngiliz Lady Mary Wortley Montagu (ölm. 1762) İstanbul’a ziyaretlerinde seyrettikleri Semâ âyinine, seyahatnâme ve mektuplarında ilk yer verenler arasındadır. Her ikisi de seyrettikleri bu merasimlerden oldukça keyf almış ve ‘estetik ve güzel’ olarak nitelendirmişlerdir. Danimarkalı tanınmış hikâye yazarı Hans Christian Andersen de (ölm. 1875) İstanbul’da seyrettiği Rufâî âyinini ‘vahşi ve korkunç’ olarak vasıflandırırken, daha sonraki günlerde seyrettiği (1840-41 yılları arası) Mevlevî âyin-i şerîfini ‘zarif, kibar ve baleye benzer’ gibi sözlerle Ein Digters Bazar (1842) adlı eserine yansıtmıştır. Norveçli roman yazarı Knut Hamsun (ölm. 1952) ise Andersen kadar şanslı olmamış 1899 yılında İstanbul’a yaptığı seyehatinde sadece Rufâîlerin tekkesine götürülmüş ve orada seyrettiği, kendisine eziyet eden dervişlerin zikrinden bir şey anlamamış; zikirdeki bağırma seslerinden dolayı da Under Halvmanen (Hilâl Altında) adlı seyehatnamesinde ‘Uluyan Dervişler’ başlığıyla biraz da alaycı bir şekilde Rufâîleri anlatmıştır.

Mesnevî Batı dünyasında

Avusturyalı tarihçi Joseph von Hammer Purgstall’ın (ölm. 1856) Persian Literature (Viyana, 1818) adlı eseri Mesnevî’den örnekler içermesi bakımından ilk olma hüviyetindedir.[3] Hammer Purgstall bu eserinde, Mevlâna’dan uzunca bahsetmiş; Bericht über den zu Kairo erschienen Türkischen commentar des Mesnevi-i Dschelaleddin Rumi’s (Wien, 1851) başlıklı makâlesinde de Ankaravî şerhini tanıtmış Mesnevî’den tercümeler yaparak ‘Ganj Nehrinden Boğaziçi’ne kadar bütün mutasavvıfların okuması gereken bir eser’ olarak nitelendirmiştir. Bu ilk diyebileceğimiz çalışmanın ardından George Rosen (ölm. 1891), Mesnevî oder Doppelverse des Scheich Mevlâna Dschalâleddin Rûmî (Leipzig, 1849, XXVI+217 s.; II. Baskı: Oğlu Friedrick Rosen (ölm. 1935) aracılığıyla, München, 1913, 263 s.) adlı eserinde Mesnevî’nin I. ve II. Ciltlerinden seçilen beyitlerin manzum tercümesini yapmıştır. Edward G. Browne (ölm. 1926) ise A Literary History of Persia (Cambridge, 11202-1930)  adındaki genel Fars edebiyatı tarihi olan eserinde Mesnevî’nin tahlilini yaparak alıntılarda bulunmuştur. Walter von der Porten (d. 1880) da Aus dem Rohrflötenbuch des Scheich Dschelaleddine Rûmî (J. Hegner, 1930, 155 s.) adlı eserinde Ney ve Mesnevî hikâyeleri üzerine bir değerlendirmede bulunmuştur.

Yine, Alman Protestan papazı olan G. F. Tholuck (ölm. 1877), tasavvufu incelediği Sufismus sive theosophia persarum pantheistica (Berlin, 1821) adlı eserinde Mesnevî’den de bazı beyitleri Lâtince’ye tercüme etmiştir. Bu tercümeler Avrupada farklı dillere yapılan diğer çevirilere de kaynaklık yapmıştır. Daha sonraları da Mesnevî üzerine münferit çalışmalar yapan Tholuck, bir önceki eserine olan tepkilerden dolayı bunları yayınlamamıştır.

Fransa’nın Türkiye Büyükelçisi J. D. Wallenbourg da Mesnevî’yi Fransızca’ya tercüme etmiş, ancak 1799 yılında yayınlamak üzere iken Beyoğlu’ndaki yangında eserinin büyük bir bölümünü kaybetmiş, daha sonra da neşre muvaffak olamamıştır.

İngilizce ilk Mesnevî tercümeleri ise, sözlük yazarlığıyla tanınan S. James Redhouse’un (ölm. 1892), Mesnevî’nin I. cildini manzum olarak çevirdiği (1881) ve E. H. Whinfield tarafından hazırlanan ve VI ciltten seçilen 2500 beytin tercümesinin yer aldığı eserlerdir (1887).

Prof.Dr. W. R. von Brakkal Buys, Figures of Persian Mystics (1935) adlı Felemenkçe eserinde Mevlâna ve Mesnevî’sinden bahsetmiş; 1951’de de Mesnevî’den çevirdiği beyitleri içeren Fragmenten uit de Mashnawi Naar bet Perzisch Vertaald en Toegelicht Door adlı eserini yayınlamıştır. Daha önceleri ise Amsterdam’da bulunan Arbeidres yayınevi 1925 yılında Mesnevî’den tercümeler yayınlamıştır.

İtalya’da Mevlâna ve Mesnevî’si ile ilgili araştırmalar yakın zamanımıza kadar yok denecek kadar azdı. Genel çalışmalar arasında ilk olan Italo Pizzi’nin Storia della poesia Persiana (1894) adlı eseri, Mesnevî’den ve Mevlâna’nın divanından parçalar taşıması açısından önemlidir. Mario Martino Moreno’nun Antologia della Mistica Arabo-Persiana (Bari, 1951) adlı eserinde de Mevlâna’dan 5 şiir tercümesine yer verilir. Yıllar sonra yapılan münferit bir çalışmada ise Mevlâna’nın şiirlerinden seçkiler yayımlanır. (Alexander Bausani, Gialal ad-Din Rûmi: Poesie Mistiche, Milano, 1980).[4]

İtalya’da Mevlâna ve İslâm konularında çalışmalarıyla tanınan ve Kur’ân-ı Kerîm’i de İtalyanca’ya çeviren Prof.Dr. Gabriel Mandel Khân 1977 yılında Milano’da yayımladığı Il Suffismo Vertica della Piramida Esoterica adlı eserinde Mevlâna ve eserlerine özel bir bölüm ayırmıştır. Klâsik Türk-İslâm sanatlarıyla da meşgul olan Mandel Khân 3 Mayıs 2004 tarihinde Konya’da açtığı sergisinin sunuş konuşmasında Mevlâna’nın Mesnevî’sini de İtalyanca’ya tercüme ettiğini ve az bir müddet sonra tamamlayacağını ifade etmiştir. Mandel bir yılı aşkın bir süre zarfında da bu çevirisini tamamlayıp İtalya’da ve Konya’da yayınlamıştır (Konya, 2005, I-VI c.).

Yine Mevlâna’nın Fîhi mâfîh adlı eseri de Eva de Vitray Meyerovitch’in Fransızca tercümesinden yararlanılarak L’essenza del reale adıyla tam metin olarak Sergio Foti tarafından İtalyanca’ya tercüme edilmiştir (Torino, 1995, 324 s.)

XIX. yüzyıl sonları ve XX. yüzyıl başlarında Mevlâna’yla tanışan Polonya ise, bugüne kadar Mevlâna ve Mesnevî’si ile ilgili olarak fazla bir gelişme kaydedememiş; ancak birkaç makale ve ansiklopedi maddesi yayınlayabilmiştir.[5] Polonyalı yazar Julian Adolf Swiecicki 11202 yılında yayınladığı dünya edebiyatına dair ansiklopedide Mevlâna’ya 10 sayfa kadar yer ayırmış; George Rosen’in Almanca Mesnevî tercümesinden istifade ederek bazı bölümleri Leh diline çevirmiştir.

Günümüzde ise Prof.Dr. R. A. Nicholson’un kırk yıl üzerinde çalışarak hazırladığı, Mesnevî’nin metni ve İngilizce’ye tercüme ve şerhini kapsayan The Mathnawi of Jalaluddin Rumi (1925-1940, Leiden-Cambridge Univercity Press) adlı eseri sahasındaki en önemli çeviri olma özelliğini korumaktadır. İngilizce veya diğer Batı dillerine yapılan Mesnevî çevirilerinin birçoğu Nicholson’un bu tercümesine dayanılarak yapılmaktadır. Bu çalışma günümüzde Amerika, İngiltere, İran, Pakistan, Hindistan ve Türkiye’de de yayınlanmış, Harvard Üniversitesi ise İranlı âlim ve Mevlâna uzmanı Prof.Dr. Abdülkerim Suruş’u görevlendirerek Nicholson’un bu eserini günümüz İngilizce’sine uyarlamasını yaptırmaktadır.

Mesnevî günümüzde, Rusça, Türkmence, Azerice ve Özbekçe gibi Türk Cumhuriyetlerin dillerine çevrilmiştir. Sovyetler Birliği döneminde bazı ansiklopedilerde Mevlâna’dan ve eserlerinden söz edilmiştir. Tespit edilebildiği kadarıyla Dudorov’un 1923 yılında Moskova’da yayınladığı ve Mevlâna’nın Mesnevî adlı eserinden seçki halinde yapılan tercümesi de bu alanda ilk eser olmuştur. Yine Sovyetler Birliği döneminde başta Tacikistan bölgesi olmak üzere Özbekistan ve Türkmenistan bölgelerinde Mevlâna üzerine eserler yayınlanmış Doktora tezleri hazırlanmıştır. Bugün Moskova’da bulunan Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü bu alanda yapılmış çalışmalarla ilgili önemli bir kütüphaneye sahiptir. Orada bulunan Prof.Dr.  Dmitri Mikulski bu konuda faydalı çalışmalar yapmaktadır. Yine Azerbaycan’daki Baku Devlet Üniversitesi ve Milli İlimler Akademiyası da Mevlâna konusunda faydalı çalışmalar ve etkinlikler düzenlemektedir. Tacikistan ve Türkmenistan’da bulunan akademisyenler de son yıllarda bu konu üzerine araştırmalarını yoğunlaştırmışlardır. Burada şunu belirtmeden geçmek istemem. Geçmişte Sovyetler Birliği’ne bağlı Yugoslavya bölgesi de yüzyıllardır Mevlâna ve özellikle Mesnevî adlı eseriyle ilgili iç içe yaşamakta ve geleneksel bir şekilde bir araya gelerek Mesnevî okumaktadırlar. Hatta bu bölgede Mevlâna ve fikirlerini anlatan (Sareyevo) Mevlâna’nın vefat ettiği güne adı verilen Düğün Gecesi anlamındaki Şeb-i Arûs adlı bir dergi çıkarılmaktadır.

Bütün bu akademik çalışmaların yanı sıra Sovyetler Birliği’nde en fazla etkisi görülen eser Radi Fiş’in Moskova’da 1972 yılında yayınladığı “Celaliddin Rumi” adlı Rusça eserdir. Leningrad Üniversitesi Türkoloji Bölümünde eğitim gören Radi Fiş, Sovyetler Birliği’nin İstanbul Büyükelçiliği’nde 9 yıl çalışmış, bu dönemde Nâzım Hikmet’le arkadaş olmuş ve daha sonra onunla ilgili bir kitap yazmak istediğini belirtmiştir. Nâzım Hikmet ise “benim hakkımda değil, üstadım hakkında yaz” demiş ve ilk üstadının Mevlâna olduğunu belirtmiş. Radi Fiş de Nâzım’ın önerisiyle 20 yıllık bir araştırmadan sonra Mevlâna’yı tanıyıp, ona “âşık” olmuş ve bu roman tarzındaki muhteşem eserini meydana getirmiştir. Radi Fiş’in bu eseri “Bir Mutasavvıf, Bir Ahi Hümanisti, Celaleddin Rumi Mevlana” adıyla 19120 yılında Türkçe’ye çevrilmiştir.

II. DÎVÂN-I KEBÎR

Dîvân-ı Kebîr’in Batı Dillerindeki İlk Tercümeleri

Batıda Mevlâna şiirlerinin çevirisi, Mesnevî bahsinde de adı geçen Avusturyalı tarihçi Joseph von Hammer’ın (ölm. 1856) Persian Literature (Viyana, 1818) adlı eserindeki gazel tercümeleriyle başlar. Bu Almanca eserin hemen ardından Mevlâna’yı Avrupa’ya tanıtan ilk önemli kişi, Alman Friedrich Rückert’in Dîvân-ı Kebîr’den 40 gazeli, tercüme ve kendi yorumuyla sunduğu eseri gelir (Mystische Ghaselen nach Dschelaleddin Rumi, 1821; Diğer Baskıları: 1836; Hamburg, 1927, 77 s.).[6] Oldukça ilgi gören bu şiirler daha sonra Franz Schubert ve Richard Straus gibi kompozitörler tarafından bestelenirken, Polonya’nın tanınmış kompozitörlerinden Ukrayna asıllı Karol Szymanowsky de (1882-1937) Mevlâna’nın bir gazelini ‘Mevlâna Senfonisi’ adıyla bestelemiştir. Bu senfoni ilk kez 1922’de Boston Senfoni Orkestrasıyla icra edildikten sonra çok beğenilmiş ve dünyanın sayılı orkestralarının repertuarına girmiştir. Bu eserin merhum Dr. Mehmet Önder’in katkılarıyla Prof.Dr. Hikmet Şimşek yönetimindeki Ankara Opera ve Balesi repertuarına ancak 1989-19120 sezonunda girmesi ise hem sevindirici, hem de ‘geç kalınmışlık ve kendi değerimizi yabancılar aracılığıyla tanıyabilme’ açısından üzücüdür. Yine İtalyanların tanınmış müzik adamlarından Franco Battitao ‘Genesi’ adıyla Mevlâna ve semâyı konu alan üç perdelik bir opera bestelemiş ve 27 Mayıs 1987’de Regio di Parma Tiyatrosu’nda sahnelemiştir.[7]

Mevlâna şiirlerinin çevirileri de 1840 yılında Amerika’ya kadar ulaşmış ve birkaç şiir burada İngilizce’ye çevrilmiştir.[8] Bu çevirilerin yankısı devam ederken yine Avusturyalı bir Doğu bilimci olan Schwannau (1791-1865) Mevlâna’nın gazellerinden bir seçki yaparak Almanca’ya çevirir ve yayınlar (Auswahl aus den Diwanen des grössten mystichen Dichter Persiens Mewlana Dschelaleddin Rumi, Farsça Metin, Tercüme ve Açıklamalarla birlikte, Mechitaristen-Congregations-Buchhandlung, Wien, 1838, 236 s.). Bu eserlerin yanında tanınmış Alman şairi Johann Wolfgang von Goethe de (ölm. 1832) başta Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Muhammed ve İranlı şairler olmak üzere Mevlâna’dan da etkilenerek eserler yazmış, şiirler söylemiştir.[9]

Dîvân-ı Kebîr’den yapılan bu ilk Almanca tercümelerden sonra, Mevlâna Yolu’nun en büyük İngiliz hizmetkârı Prof.Dr. Reynold A. Nicholson’un ‘Ön Doktora Tezi’ olarak hazırlayıp 1898 yılında yayınladığı eseri gelir. Nicholson, Divân-ı Kebîr’den seçtiği şiirleri İngilizce’ye çevirerek şerh ettiği çalışmasını Selected Poems from the Divanı Shamsi Tebriz adıyla yayınlar. Nicholson’un öğrencisi olan Prof.Dr. Arthur J. Arberry de (ölm. 1969) hocasının yolunu takip eder; onun kaldığı yerden görevi teslim alır ve Mevlâna’nın rubaileriyle ilgilenir. Arberry önce sufizm konusunda yazdığı eserinin bir bölümünde bu rubai tercümelerine yer verir; daha sonra ise The Rubaiyyat of Jalâleddin Rûmî, Select Translation in to English Verse adıyla münferit bir eser oluşturur ve yayınlar (London, 1949). Arberry, Mevlâna şiirlerinden seçkiler yapıp tercüme ettiği Mystical Poems of Rûmî adlı bir diğer eserini de 1968’de Chicago’da, vefatından bir yıl önce yayınlamaya muvaffak olur. William Hastie de XX. yüzyılın başlarında Divandan seçtiği şiirleri, Friedrich Rückert’in çevirisinden faydalanarak The Festival of Springs adıyla yayınlar ve Mevlâna şiirlerinin Batıda tanınmasına katkıda bulunur.[10]

J. D. Wallenbourg ve Clément Huart gibi şahısların çalışmalarıyla daha XIX. yüzyılda Mevlâna’dan haberdar olan Fransa ise, Dîvân-ı Kebîr’den ilk tercümeleri uzun zaman sonra bir Türk’ün çevirisinden okur. Mevlevî şahsiyetiyle tanınan yazar ve çevirmenlerimizden Asaf Halet Çelebi (d. 11207) 1950 yılında Mevlâna’nın 276 rubaisini Fransızca’ya tercüme ederek Les Roubaiat de Mevlâna Djlaleddin Roumi adıyla yılında Paris’te yayınlar.

Günümüz Batı Dünyasında Mevlâna Şiirlerinin Gördüğü İlgi

Batı dünyasında Dîvân-ı Kebîr Mesnevî’ye oranla daha fazla ilgi görmekte; Mevlâna’dan şiir tercümeleri özellikle son yirmi yıldır, başta Amerika ve Kanada olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesinde İngilizce, Almanca ve Fransızca’ya tercüme edilmektedir. Çoğunluğunu İngilizce tercümelerin oluşturduğu ve özellikle 1987’den günümüze artarak devam eden bu eserlerin sayısı tahminlerden oldukça yüksektir. Meselâ internet ortamının en büyük kitap satış sitesi olan http://www.amazon.com da sadece Mevlâna eserlerinin İngilizce tercüme ve yorumunu kapsayan 200’e yakın eser vardır. Eskiden yayınlanmış kitapların sonraki baskılarının da dahil edildiği bu sayının önemli bir oranı da ilk baskılarını 1993-2009 yılları arası yapan eserleri kapsamaktadır. Bu eserlerde yukarıda adı zikredilen F. Rückert, R. A. Nicholson ve A. J. Arberry’nin tercümeleri öncülük yaptığı kuşkusuzdur. Bu bilim adamlarının şiir tercümelerinin özellikle İngiltere ve Amerika’da hâlâ basılması ve ikinci-üçüncü şahıslar tarafından sadeleştirmek ve açıklamalar eklemek suretiyle yeniden yayına hazırlanması bunun bir göstergesi olsa gerektir.

Günümüz Batı dünyasındaki Mevlâna’nın şiirlerine gösterilen ilginin en büyük âmillerinden biri de Prof.Dr. Annemarie Schimmel (1922-2003) ve Prof.Dr. Eva de Vitray Meyerovitch’in (11209-1999) bu sahada yapmış oldukları çaba ve çevirdikleri eserlerdir.[11]

Henüz öğrencilik yıllarında F. Rückert ve onun Mevlâna’dan çevirdiği şiirlerle ilgilenen Annemarie Schimmel hayatını adadığı İslâm tarihi ve tasavvufu alanında 80’i aşkın eser vermiş; Aus Dem Diwan, (Almanca,1986),  Triumphal Sun: A Study of the Works of Jalaloddin Rumi (1978) ve Look! This Is Love: Poems of Rumi (1991) gibi baskıları hâlâ yapılan İngilizce eserlerde Mevlâna’nın şiirlerini tercüme etmiş ve özellikle Almanya ve Amerika’da bu sahanın en tanınmış bilim kadını olmuştur.

Fransa’nın bu sahadaki en tanınmış ismi Eva de Vitray Meyerovitch ise Katolik bir rahibe olma yolunda İncil’le uğraşırken kafasında beliren soru işaretlerine Kur’ân’da cevap bularak İslâmiyet’i seçmiş ve ‘Havva’ adını almıştır.[12] Meyerovitch, diğer birçok Batılı müsteşrik gibi önce semâya ilgi duymuş ve semâzenlerin dönüşünü atom zerrelerinin dönüşüne benzeterek Mesnevî’deki beyitlerden yola çıkmış ve Mevlâna’yı bir bilim adamı olarak da vasıflandırmıştır. Konya’ya sık sık gelerek burayı ‘öz vatanı’ olarak değerlendiren Meyerovitch, Mesnevî, Fîhi mâfîh ve Mektûbât’ın tamamını Fransızca’ya tercüme etmekle birlikte, Mevlâna’nın Divanına da ilgi duymuş ve Mohammad Mokri ile birlikte Odes Mystiques Dîvân-e Shams-e Tabrîzî adıyla gazel ve rubailerden bir seçki yayınlamıştır (Paris, 1982). Yine Rubâiyât adıyla da Mevlâna’nın rubailerini Fransızca’ya kazandırmakla birlikte bazı eserleri de İngilizce’ye tercüme yoluyla Batı dünyasının faydasına sunulmuştur.

Schimmel ve Meyerovitch’in bu eserleri de günümüz Batı dünyasının Mevlâna’ya ve şiirlerine olan ilgisini artırmış ve Ingrid Schaar, Carl Jung, Helen Juke, Erick Fromm, J. G. Bennet, Reshad Feild, Andrew Harvey, Coleman Barks, Michael Green, Lauren Marino, Deepak Chopra, Simone Fattal, Roger Housden, John Moyne, Franklin Lewis, Denise Breton, Christopher Largent, Robert Bly, Rita Shumaker, Nigel Watts, Shems Friedlander, Robert Van de Weyer, Kabir Edmund Helminski, Camille Helminski, Thomas Moore, James Cowan, Stephen Mitchell ve Jacob Needleman gibi birçok Batılının bu konuda eser vermesine sebep olmuştur. Burada özellikle belirtilmesi gerekir ki, John Moyne ve Coleman Barks tarafından 1987 yılında yayınlanan Open Secret: Versions of Rumi adlı Mevlâna şiirleri seçkisi Amerika’da 50 bin adet satarak 1988 yılının en fazla ilgi gören şiir kitabı olmuş; yine Coleman Barks’ın (d. 1937) The Essential Rumi (1997) adlı benzer eseri 110 bin satarak 1998 yılında bu rekoru iki katından daha fazla artırarak kırmıştır.[13]

Yukarıda anılan kişiler tarafından seçkiler halinde İngilizce’ye tercüme edilen Mevlâna’nın şiirleri, günümüzde Nevit Oğuz Ergin tarafından Gölpınarlı’nın Türkçe çevirisinden faydalanılarak İngilizce’ye çevrilmektedir. Tespit edebildiğimiz kadarıyla şu ana kadar XXII cildi yayınlanan bu tercüme TC. Kültür (ve Turizm) Bakanlığı ve Echo Publications işbirliğiyle California’da yayınlaması bitmek üzeredir. Bu çeviri Amerika’da Mevlâna’yı ve fikirlerini tanıtma açısından oldukça önemli olup Dîvân-ı Kebîr’in tamamının Türkçe’den başka bir dile çevrilmesi bakımından da önem taşır.

III. FÎHİ MÂFÎH

Fîhi mâfîh’in varlığı henüz son asırda anlaşılmış; Türkiye, Hint yarımadası ve İran’da kimse Mevlâna’nın böyle bir kitabından haberdar değilken, Hintli âlimlerden Mevlânâ ‘Abdülmâcid Deryâbâdî 1920’de eserin bir yazma nüshasını Râmpur’daki bir kütüphanede bulmuştur. Deryâbâdî daha sonra bu eserin Haydarâbâd’daki Asifiye Kütüphanesi’nde iki nüshasını daha bulmuş, durumu Nicholson’a bildirmiş, o da İstanbul’daki arkadaşları vasıtasıyla yaptığı araştırmalar neticesinde kütüphanelerde dört yazma nüshasını daha tespit etmiştir.[14]

Tesadüf üzeri bu şekilde keşfedilen Fîhi mâfîh’in Türkiye ve diğer ülke (özellikle İran ve Hindistan) kütüphanelerinde birçok yazmasına daha ulaşılmış[15]; metni ise ilk kez 1915 yılında Kitâb-ı müstehâb-ı Fîhi mâfîh adıyla açıklamalar da eklenerek Tahran’da yayınlanmıştır. Eser Melfûzât-ı Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî başlığı altında ‘Abdülmâcid adında bir zat tarafından Urduca mukaddime ve notlar eklenmesi ve Seyyid Süleyman Nedvî ve ‘Abdürrezzâk Melihâbâddî gibi yedi ûlemanın yardımıyla 1928 yılında taş basması olarak 262 sayfa halinde Pakistan’da da bastırılmıştır.[16] Eserin 1940’da da Şiraz’da yapılan bir baskısı da mevcut olup eksiklik ve dizgi yanlışlıkları sebebiyle ilgi görmemiştir.

Şu ana kadar yapılmış en önemli neşir ise; Tahran Üniversitesi profesörlerinden Bedî‘üzzemân Furûzânfer’in sekiz önemli yazmayı karşılaştırılarak oluşturduğu ve açıklamalar eklediği baskıdır (Kitâb-ı Fîhi mâfîh, Tahran, II. Baskı, 1330 hş./1951, 384 s.)

III. 1. Farsça

Fîhi mâfîh, İran’da açıklama ve Fihristler eklenerek Tam Metin veya Seçkiler halinde birçok kez yayınlanmıştır. Önemlilerinden bazıları:

Makâlât-ı Mevlânâ, Tam Metin, Hazırlayan: Cafer Müderris Sâdıkî, Tahran, 1994, 206 s. (I. Baskı)

Fîhi mâfîh, Açıklamalarla Tam Metin, Hazırlayan: Hüseyn-i Hayderhânî, Tahran, 1375 hş./1996, 645 s. (I. Baskı).

Güzîde-i Fîhi mâ fîh, Mukaddime ve Açıklamalarla Seçki, Hüseyn Muhyiddîn İlâhî-i Kumşâhî, Tahran, 1987, 306 s. (I. Baskı).

III. 2. İngilizce

Discourses of Rumi, Tam Metin, Çeviren: Arthur J. Arberry,  London, 1961, 276 s. (I. Baskı); Diğer Baskıları: New York, 1972; London, 1975; Yayınlayan: Routledge Curzon, 1993; Yayınlayan: Ibrahim Sepahani, İsfehan, 2001; Red Wheel Weiser, 2002.

Discourses of Rumi, Tam Metin, Çeviren: William C. Chittick, Yayınlayan: State University of New York, Albany, 1983.

Fiha Ma Fiha: Table Talk of Maulana Rumi, Tam Metin, Çeviren: Behari Bankey, Yayınlayan: Chhaganlal Lala, New Delhi, 1998, 252 s.; Diğer Baskısı: 2000.

Mirror of the Unseen, Tam Metin, Çeviren: Louis Rogers, Yayınlayan: Luxemburg Sacred Heart Unıversity, 2001, 460 s.

Signs oh The Unseen: The Discourses of Jelaluddin Rumi, Tam Metin, Çeviren:  Wheeler M. Thackson, Yayınlayan: Threshold Books, Putney, Avusturalya, 1993, 260 s.; Diğer Baskıları: Yayınlayan: Kazi  Publications, USA, 1996; Yayınlayan: Shambhala Publications, USA, 1999, 288 s.

III. 3. Almanca

Von Allem und vom Einen, Tam Metin, Çeviren: Annemarie Schimmel, München, 1988, 382 s.

III. 4. Fransızca

Le Livre du Dedans, Tam Metin, Çeviren: Eva de Vitray Meyerovitch, Yayınlayan: Sindbad, Paris, 1975, 305 s.(I. Baskı); Diğer Baskıları: Sindbad, Paris, 1982, 316 s.;Yayınlayan: Albin Michel, 1997.

III. 5. İspanyolca

El Libro Interior, Tam Metin, Yayınlayan:  Paidos, Barcelona, 1997, 320 s.

III. 6. Urduca

Melfûzât-ı Rûmî, Fîhi mâfîh, Tam Metin, Çeviren: ‘Abdürreşîd Tebessüm, Lahor, 1956, 388 s. (I. Baskı); Diğer Baskısı: Lahor, 1991, 364 s.

III. 7. Arapça

Kitâb Fîhi mâ fîh, Tam Metin, Çeviren: Îsâ ‘Alî el-‘Akûb, Şam, 2002, 336 s. (I. Baskı)

III. 8. Özbekçe

İçindagi içindadur, Tam Metin ?, Çeviren: Uluğbek Hemdem, Taşkent, 2001, 156 s. (II. Baskı)

III. 9. Japonca

Rûmî Goroku,  Tam Metin, Bedî‘üzzemân Furûzânfer Metninden Çeviren: Toshihiko İzutsu, Tokyo, 1993, 454 s. (I. Baskı)

III. 10. İtalyanca

L’essenza del reale, Tam Metin, Eva de Vitray Meyerovitch’in Fransızca tercümesinden Çeviren: Sergio Foti, Torino 1995, 324 s.

IV. MEKTÛBÂT

İslâmî edebiyatlarda edebî bir tür olarak kabul edilen mektup yazma geleneği, İ.Ö. İran ve Arap edebiyatlarında da kullanılmaktaydı. O dönemlerde, siyasî ve ticarî bir araç olarak kullanılan mektup türü, İslâmiyet’le birlikte hem bu sahalarda görevini yerine getirmiş, hem de Gazzâlî (ölm.1111) ve Şeyh Mahmûd-i Şebusterî (ölm.1320) gibi düşünür ve mutasavvıflara sorulan sorulara cevap niteliğinde de yazılıp eğitim ve irşâd aracı olarak kullanılmıştır. XV. yüzyıldan itibaren Türk Edebiyatında da kullanılan mektup türünün kurallarını konu alan ilk ve en güzel örneklerinden birisi ise Ahmed-i Dâ‘î’nin (ölm.1421) Terassul adlı eseridir.[17]

Şu ana kadar tespit edilen Mevlâna’nın mektupları ise 147 adet[18] olup, bunların dördü Arapça diğerleri ise Farsça yazılmıştır. Mevlâna’nın emir, vezir, dost ve akrabalarına yazdığı bu mektuplar[19] diğer mensur eserleri gibi çevresindekiler ve müritleri tarafından toplanarak kitap haline getirilmiş ve bu esere de genellikle “Mektûbât” adı verilmiştir. Türkiye kütüphanelerinde birçok yazması bulunan bu eserin İstanbul’da bulunan bir yazmasında ise adı “Kitâbü’t-terassul li’t-tevassul ile’t-tefazzul” olarak kayıtlıdır.[20]

Mevlâna’nın mektuplarını ilk kez Prof.Dr. F.Nâfiz Uzluk neşretmiş[21] (İstanbul, 1937); bu baskıdan istifade edilerek daha sonra  İran’da da yayınlanmıştır (Mektûbât, Tam Metin, Mukaddime ve Açıklamalarla Hazırlayanlar: Yûsuf-i Cemşîdîpûr – Ğulâm Hüseyn-i Emîn, Tahran, 1335 hş./1956, 304 s.). Tevfîk H. Subhânî de Mektûbât-ı Mevlânâ Celâleddîn Rûmî adıyla bu eseri tam metin olarak yayınlamıştır (Tahran, 1371 hş./1992-93, 403 s. I. Baskı)

Eser, Abdülbaki Gölpınarlı tarafından altı yazma nüshası değerlendirilerek, Mecâlis-i Seb‘a’da olduğu gibi Konya Mevlâna Müzesi’ndeki 79 No’da kayıtlı bir nüsha (istinsah tarihi 1351-1354) esas alınmış ve karşılaştırmalı olarak tercüme edilmiştir. Tercümesine, XXIII sayfalık değerli bir SUNUŞ yazan Gölpınarlı, yazmalardaki sıraya göre mektupları tercüme etmiş, eserin sonunda da mektuplarda ismi geçen şahıslar hakkında açıklayıcı bilgiler vermiştir. Şu ana kadar tek Türkçe tercüme olan bu eser, ilk olarak İnkılap ve Aka Yayınevi tarafından 1963 yılında İstanbul’da yayınlanmış, 1999 yılında da ikinci baskısı yapılmıştır.

Diğer Dillerdeki Tercümeleri

IV. 1. İngilizce

Letters, Tam Metin ?, Çevirenler: Agnes Murray-Zahra Partovi, New York, 1987.

IV. 2. Fransızca

Lettres, Tam Metin, Çeviren: Eva de Vitray-Meyerovitch, Yayınlayan: Dauphin, 1998, 173 s.; Diğer Baskısı: Yayına Hazırlayan: Jacqueline Renard, 2000.

IV. 3. Urduca

Mektûbât ve Hutbât-ı Rûmî, Tam Metin, Açıklamalarla Tercüme Eden: Muhammed Riyâz, Lahor, 1988, 499 s.

V. MECÂLİS-İ SEB‘A

‘Yedi Meclis’ anlamına gelen bu eser Mevlâna’nın çeşitli zamanlarda kürsüden ve toplantılarda verdiği yedi vaazın kaydedilmesinden meydana gelmektedir. Eserin oluşturulmasıyla ilgili yaygın kanaat, Mevlâna’nın Şems’le karşılaşmasından (29 Kasım 1244) önce verdiği vaazların oğlu Sultan Veled veya başka kişiler tarafından dikte edilmesiyle bir araya getirilmiş olmasıdır. Ancak; bazı bölümlerinde Sultan Veled’in İbtidânâme adlı Mesnevîsinden de beyitlere rastlanması[22] bu eserin bizzat Sultan Veled tarafından oluşturulduğu veya onun bazı tashihler yaptığı intibaını vermektedir. Yine, I. Bölüm’de (Meclis) Şems’ in Makâlât’ından bazı hikâyelerin aktarılması; Şems’le karşılaştıktan sonra da Mevlâna’nın bir veya birkaç kez vaaz verdiği hususunda bize bilgi vermekle birlikte Eflâkî Dedenin, Mevlâna’nın Şems’ten önce vaaz verdiğini, fakat onunla karşılaştıktan sonra vaazı bıraktığını kaydetmesi[23] eserin sonradan müdahale gördüğü konusunda bize ip uçları vermektedir.  Asaf Hâlet Çelebi ise, eserin Mevlâna tarafından Türkçe söylendiğini ve aslının kaybolmasından sonra meçhul bir şahıs tarafından tercüme edilmek suretiyle Farsça olarak tekrar kaleme alındığını kaydetmekte, fakat elimizde bunu destekleyici başka bir bilgi bulunmamaktadır.[24]

Mevlâna’nın diğer eserlerine göre daha az yazması bulunan Mecâlis-i Seb‘a’nın en önemli ve en eski yazması Mevlâna Müzesi Kütüphanesi’nde 79 No’lu mecmua içerisindedir. Mevlâna’nın Fîhi mâfîh ve Mektûbât adlı eserlerinin de bulunduğu bu mecmua, 1351-1354 yılları arası istinsah edilmiş ve Gölpınarlı’ya göre her üç eser için de en sağlam nüshalar olarak değerlendirilmiştir.[25]

Eser ilk olarak Mevlânâ’nın Yedi Öğüdü adıyla Türkçe’ye tercüme edilmiş ve Farsça metniyle birlikte 1937 yılında yayınlanmıştır. Farsça metnini (Prof.) Dr. F.Nâfiz Uzluk’un,[26] tercümesini ise M. Hulûsi Karadeniz’in (Rizeli Hulusi) yapıp Ahmed Remzi’nin (Akyürek) gözden geçirdiği bu neşir bazı dizgi ve tercüme yanlışlıklarından dolayı eleştiri almıştır.[27]

Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlâna Müzesi’ndeki 79 No’lu mecmuâ içerisinde yer alan (vr. 89b-197aMecâlis-i Seb‘a nüshasını esas alarak Uzluk neşrini de göz önünde bulundurmak suretiyle tercüme etmiş ve açıklama ve indekslerle birlikte 1965 yılında Konya’da yayınlanmıştır (138 s.; II. Baskı: Yüksel Gölpınarlı’nın çabalarıyla, Kent Basımevi, İstanbul, 1994, 143 s.)

Tespit edilebildiği kadar İran’da da tam metin olarak basılan eserin[28] diğer dillere tercümesiyle ilgili herhangi bir bilgiye ulaşılamadı. Ancak İngilizce, Almanca ve Fransızca yazılan ve Mevlâna’nın hayatı, felsefesi, fikirleri ve eserlerinden seçkilerinden oluşan eserlerin az bir kısmında Mecâlis-i Seb‘a’dan bölümlerin aktarıldığı tespit edildi.

SONUÇ;

Mevlâna’nın eserleri ve bu eserlerinde işlediği konular geçmiş dönemlerde olduğu gibi günümüz insanları için de önemli mesajlar ve nasihatler içermektedir. 800 yıla yakın bir zaman dilimini kapsayan bu fikirler, günümüzde dahi güncelliğini korumakta; ve hattâ daha yeni keşfedilmekte, bu husus da onun sadece dönemine hitap eden bir düşünür değil, çağlar boyunca muhatap bulabilen bir fikir adamı olduğunu göstermektedir. Şüphesiz Mevlâna’nın bu düşünceleri “Ben yaşadığım müddetçe Kur’ân’ın kölesi; Hz. Muhammed’in yolunun tozuyum…”[29] düsturunca Kur’ân-ı Kerîm’den ve Hadis-i şerîflerden alınarak kendi örneklemeleriyle sunulmaktadır. Hâl böyle olunca da Mevlâna’nın fikirlerini anlayabilmek için Âyet ve Hadislere vakıf olmak ve Mevlâna’nın fikir dünyasını İslâmiyet’in daha kolay anlaşılabilmesi için bir araç olduğunu iyi tahlil etmek gerekmektedir. Oysaki özellikle Batı dünyasında 120’lı yılların başından itibaren artmaya başlayan tercüme ve şerhlerin bir çoğunda Mevlâna’nın “dinler üstü bir hümanist” olarak lanse edilmesi, İslâmî referans ve bilgilere atıf yapmadan sufistik ve kişisel değerlendirmelerin yapılması onun gerçek fikirlerinin tam olarak anlaşılmamasına yol açmaktadır. Özellikle Amerika’da son yirmi yıldır bir hayli çoğalan bu eserler ve yapılan etkinlikler, Mevlâna’nın daha çok tanınması ve benimsenmesine katkıda bulunmakla birlikte, onun doğru olarak aktarılabilmesi hususunda da tereddütleri beraberinde getirmektedir.

Tespit edebildiğimiz kadarıyla günümüzde çok sayıdaki Türkçe ve Farsça eserin yanında, 200’ü aşkın İngilizce, 50’ye yakın Almanca, 20’yi aşkın Fransızca eser başta olmak üzere; İspanyolca, İtalyanca, İsveççe, Norveççe, Danca, İskoçça, Çekçe, Boşnakça, Arnavutça, Arapça, Urduca, Hintçe, Sindce, Bengalce, Peştuca, Endonezyaca, Azerice, Tacikçe, Özbekçe, Rusça, Yunanca, İbranice, Çince ve Japonca’da yazılmış eserlerle Mevlâna, eserleri ve Mevlevilik tüm dünya insanlarına tanıtılmakta; ama Mevlâna’nın Mesnevî’de dediği gibi “Herkes kendi görüşüne göre onun dostu olup; içindeki gerçek sırları kimse aramamaktadır.” Özellikle Amerika’da yayınlanan İngilizce eserlerde ise, Mevlâna’nın ‘İran’ın tanınmış mistik şairi’ olarak nitelendirilmesi bizi hayli üzmekle birlikte, bizim de bizim eksikliğimizi göstermektedir.

Buraya kadar arz etmeye çalıştığımız gibi kısmen Almanca ve Fransızca haricindeki diğer dünya dillerine çevrilen eserlerin, İngilizce telif ve tercümelerinden yapılması bu endişenin daha da büyümesine yol açmaktadır. Ülke tarihimizde önceleri Farsça, daha sonra Osmanlıca ve Türkçe yapılan konu ile ilgili çalışmaların, çağımızın uluslararası bilim ve iletişim dili haline gelen İngilizce’ye aktarılması; sahayla ilgili bilim adamlarının bu hassasiyeti gözönünde bulundurarak kaleme alacakları yeni eserlerini İngilizce yayınlayabilmeleri, makam ve maddi imkân sahibi yetkililerin bu konuya ve yeni araştırmalara destek vermeleri, Mevlâna’yı turizm amaçlı ve sadece Semâ’dan ibaret görmemeleri kısmen de olsa bu endişeleri azaltacaktır. Aksi takdirde torunlarımız, XIII. yüzyılda bir İslâm ve Türk düşünürü olarak Anadolu’da yetişip eserlerler veren Mevlâna’mızı “dinler üstü Amerikalı veya İranlı hümanist bir şair” olarak tanıyabileceklerdir.

Dr. Nuri ŞİMŞEKLER

(S.Ü. Mevlâna Araştırmaları Enstitüsü Müdürü)

n.simsekler@selcuk.edu.tr

 


[1] Uzluk, F. Nâfiz, “Mesnevî’nin Batıdaki Tercümeleri”, Türk Yurdu Mevlâna Özel Sayısı, Temmuz, 1964, s. 30 vd.; Uzluk’un bu tespiti kendi zamanında doğru olmakla birlikte günümüzde Amerika’da yapılan çalışmalar İngiltere’ye ve diğer Batılı ülkelere oranla kıyas edilemeyecek kadar fazladır.

[2] Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Brendemoen, Bernt, “İskandinav Seyyahları Gözüyle Dervişlik ve Tarikat”, I. Milletler Arası Mevlâna Kongresi-Tebliğler, Konya, 1988, s. 259-269

[3] Ergin, N. Oğuz, “Batıda Mevlâna Celâleddin-i Rûmî”, Uluslararası Mevlâna Bilgi Şöleni, Bildiriler, s. 315

[4] Gabriel Mandel Khân al-Afghâni, “La Bibliographie Italienne Sur Mevlâna”, I. Milletler Arası Mevlâna Kongresi-Tebliğler, Konya, 1988, s. 123

[5] 1851-1983 arası yayınlanan bu çalışmaların Bibliyoğrafyası için bkz. Chmielowska, Danuta, “Polonya’da Mevlâna hakkında Yapılan Bazı Çalışmalar”, I. Milletler Arası Mevlâna Kongresi-Tebliğler, Konya, 1988, s. 201-202.

[6] Rückert, 1772 yılında Kur’ân-ı Kerîm’i de tercüme etmiştir.

[7] Mevlâna’nın klâsik müzikteki bu yansımalarının yanı sıra şiirlerinin çevirisinden ve Mevlevî müziği formatında bestelenmiş diğer Mevlevî büyüklerinin eserlerinden oluşturulan müziklerin sayısı da oldukça fazladır. Günümüzde Türkçe’yle birlikte başta İngilizce olmak üzere diğer Batı dillerinde hazırlanmış çok sayıda kaset, CD ve Internet’teki Mevlâna sitelerinde yayınlanan MP3 bulunmaktadır.

[8] Ergin, N. Oğuz, “Batıda Mevlâna Celâleddin-i Rûmî”, Uluslararası Mevlâna Bilgi Şöleni, Bildiriler, 15-17 Aralık 2000, s. 317

[9] Goethe’nin Mevlâna’nın şiirlerine nazire tarzında yazdığı bir şiiri ve karşılaştırması için bkz. Klein, Arpad, “Orientalische Elemente in der Romantischen Reflexion”, II. Milletlerarası Mevlânâ Kongresi-Tebliğler, Konya, 1991, s. 134 vd.; ayrıca bkz. Sofi Huri, “Garb Tefekkür Âleminde İslâmiyetin Tesiri ve Hazreti Mevlânâ”, Türk Yurdu Mevlâna Özel Sayısı, Temmuz, 1964, s. 61 vd.; Yılmaz, Bayram, Goethe ve Tasavvuf, Konya, 2002, s. 15 ve muhtelif sayfalar.

[10] Eserde William Hastie (1842-11203) çevirisiyle Hayyam’dan da şiirler vardır. Yayınlayan: Glasgow, J. MacLehose and Sons, Edinburgh, 11203, 62 s.

[11] Bu iki bilim kadınının Mevlâna’nın Batıdaki tanınmasına katkıları hakkında şu iki makaleye bakılabilir: Abdullah Öztürk, “Eva de Vitray Meyerovitch’in Mevlana Buluşması ve Mevlana Tanıtımına Katkısı”, Uluslararası Düşünce ve Sanatta Mevlânâ Sempozyum Bildirileri, Çanakkale 25-28 Mayıs 2005, ss. 409-412; Zeynep Köse, “Mevlana’nın Batıdaki İki Sesi”, a.g.e., ss. 421-423

[12] Arabacı, Caner, “Mevlâna’ya Batı’dan Bakmak”, Konya’dan Dünya’ya Mevlâna ve Mevlevîlik, Karatay Bel. Yay., Konya, 2002, s. 325

[13] Barks’ın bazı eserleri Amerika’yla birlikte 1987’den beri Yunanistan’da, 19120’lı yıllardan bu yana da Lübnan’da yayınlanmakta ve bu ülkedeki Mevlâna’yı tanıtmada büyük bir görev üstlenmektedir.

[14] Asrar, N. Ahmed, “Pakistan ve Mevlâna Celâleddin Rûmî”, Konya’dan Dünya’ya Mevlâna ve Mevlevîlik, Karatay Belediyesi Yay., Konya, 2002, s. 305; Fîhi mâfîh’in en eski nüshaları için bkz. Önder, Mehmet, “Mevlâna’nın Eserlerinin Dünyadaki En Eski Yazma Nüshaları”, II. Milletlerarası Mevlânâ Kongresi-Tebliğler, Konya, 1991, s. 13, 14

[15] Yazmaları için bkz. Mevlâna, Fîhi mâfîh, Nşr. Bedî‘üzzemân Furûzânfer, Tahran, 1330 hş./1951, Mukaddime, s. dal-ye; ayrıca bkz. Mevlâna, Fîhi mâfîh, Çev. Abdülbaki Gölpınarlı, İstanbul, 1959, Sunuş, s. XIII-XXIII

[16] Uzluk, F. Nâfiz, “Konya’da Mevlâna Enstitüsü” Türk Yurdu, Şubat 1966, Sayı: 320, s. 2 vd.

[17] Öztürk, Mürsel, “Mevlâna’nın Mektupları”, I. Milli Mevlâna Kongresi-Tebliğler, 3-5 Mayıs 1985, Konya, s. 83-85

[18] Mevlâna, Mektûbât, Nşr. F.Nâfiz Uzluk, Mevlâna’nın Mektupları, İstanbul, 1937; ayrıca bkz. Mevlâna Celâleddin, Mektûbât, Nşr. Yusuf Cemşid vd., Tahran, 1335 hş./1956; Abdülbaki Gölpınarlı, bazı yazmalara dayanarak, 1963 yılında bu mektupları Türkçe’ye çevirmiş ve mektup adedini 150 olarak tespit etmekle birlikte tercümesine yazdığı SUNUŞ’ta 3 mektubun Mevlâna’ya ait olmadığını belirtmiştir (bkz. a.g.e., s. III). Bu takdirde tespit edilen Mevlâna mektuplarının 147 adet olduğunu kabul etmek gerekmektedir.

[19] Mevlâna mektuplardan seksen tanesini, Selçuklu Sultanı II. İzzettin Keykavus (9 adet) ve Emir Muineddin Pervâne (25 adet) gibi padişah, emir ve üst düzey devlet görevlisi olan kişilere yazmış ve bu mektuplarda çeşitli hayır ve yardım işlerinin yerine getirilmesi için onlara ricada bulunmuştur. Mektupların yedi adedi de büyük oğlu Sultan Veled (2 adet), küçük oğlu Alâaddin Çelebi (3 adet), gelini Fatma Hatun (1 adet ) ve diğer oğlu Âlim Çelebi (1 adet) ye yazılmış ve onlara çeşitli tavsiye, teselli ve öğütlerde bulunulmuştur. Mektupların üç tanesi de halifesi ve yakın dostu Hüsâmeddin Çelebi’ye hitaben yazılmıştır. (Mektupların kimlere gönderildiğinin tasnifi için bkz. Mevlâna, Mektûbât, Çev. Abdülbaki Gölpınarlı, SUNUŞ, s. IV-VI; ayrıca bkz. Öztürk, Mürsel “Mevlâna’nın Mektupları”, I. Milli Mevlâna Kongresi-Tebliğler, s. 88-120)

[20] Mevlâna, Mektûbât, Çev. Abdülbaki Gölpınarlı, SUNUŞ, s. XXII; eserin diğer yazmaları için bkz. Aynı eser, s. XIX-XXII

[21] Bu neşrin eleştirisi için bkz. Mevlâna, Mektûbât, Çev. Abdülbaki Gölpınarlı, s. XVIII

[22] Mevlâna, Mecâlis-i Seb‘a, Çev. Abdülbaki Gölpınarlı, Konya, 1965, s. 3

[23] bkz. Şemseddin Ahmed-i Eflâkî, Menâkıbü’l-‘ârifîn, I, 93

[24] Çelebi, Asaf Hâlet, Mevlânâ ve Mevlevilik, Hece Yay., Ankara, 2002, s. 79 (69 No’lu Dipnot)

[25] Mevlâna, Mektûbât, Çev. ve Hzl. Abdülbaki Gölpınarlı, İstanbul, 1963; ayrıca bkz. Mevlâna, Mecâlis-i Seb‘a, Çev. Abdülbaki Gölpınarlı, s. 5; A. Gölpınarlı Mektûbât ve Mecâlis-i Seb‘a’yı tercüme ederken bu nüshayı esas almıştır; Mehmet Önder de bu iki eser için 79 No’lu mecmuadaki nüshayı en eski nüshalar olarak değerlendirir. (bkz. Önder, Mehmet, “Mevlâna’nın Eserlerinin Dünyadaki En Eski Yazma Nüshaları”, II. Milletlerarası Mevlânâ Kongresi-Tebliğler, Konya, 1991, s. 14, 15)

[26] Uzluk’un bu neşri İran’da da yayınlanmıştır: Mecâlis-i Seb‘a-i Mevlâna, Nşr.: Câmî, 1363 hş./1984-85, 122 s. (I. Baskı)

[27] Mevlâna, Mecâlis-i Seb‘a, Çev. Abdülbaki Gölpınarlı, s. 4

[28] Mecâlis-i Seb‘a, Tam Metin, Açıklamalarla Hazırlayan: Tevfîk H. Subhânî, Yayınlayan: Kayhân, 1365 hş./1986-87, 199 s. (I. Baskı)

[29] Mevlâna, Külliyât-ı Dîvân-ı Şems, Nşr.: Bedî‘üzzemân Furûzânfer, I-II c., Tahran, 1374 hş./1995 (IV. Baskı), II, 1387, Rubai: 1331.