MEVLÂNÂ VE ÖZGÜRLÜK
MEVLÂNÂ VE ÖZGÜRLÜK
Özgürlük ve esaret; biri ne kadar sevimli, diğeri ne kadar ürkütücü ve kabul edilemez. İnsan, doğumla başlayan ve ölümle sona eren dünya hayatını, içinde bulunduğu ve bütün duyu organlarıyla kavradığı için çok canlı yaşıyor. Ancak doğumun öncesi ve ölümün sonrasını; çıplak gözle görerek bildiği bu iki noktanın ötesini kavramak ve izah etmek, onun başlıca problemi olmaktadır. İyiyle kötüyü; faydalı ile zararlıyı, gerçek ile sahteyi ayırmak, daima onun derdidir. Duyarak bildiklerimizde, görerek kavradıklarımızda ve gördüklerimizin hakikatidir diye öğrendiklerimizde hep yanılma ihtimali devam etmektedir. Bu nedenle varlığın hakikatini aramak ve ona ulaşmak için sürekli bir gayret gerekmektedir. Hayatı daha canlı, üretken ve anlamlı kılan da zaten bu çabadır. Özgürlük, bu arayış ve buluşun insana kazandırdığı itibar, şeref ve sonuçtur. Mevlânâ bunu düşünür, bunu arar ve eserlerinde yol gösterir, yol öğrendiğinden:
“Kimdir efendi? Seni özgür yapan, ayağından kulluk bağını çözen.
Peygamberlik özgürlüğe ulaştırır. Müminlerin özgürlüğü, peygamberlerin sayesindedir.
Ey müminler! Sevinin; servi gibi, süsen gibi özgürce davranın (Mesnevi,VI, 4540-42).”
Bu dünya, öteki dünya; görünen dünya, gönül ve hayal dünyası; bedenin istekleri, ruhun arzuları iki ayrı yönde sürükler insanı. iki ayrı özelliğin uyum sağlayabildiği derecede anlam kazanır her şey. Özgürlüğe ulaşabilmek, özgürce davranabilmek için gönülde ve zihinde problemin çözülmesi gerekir. Yoksa Allah elçisinin, kendi durumları hakkında konuşan seçkin esirlere olan hitabındaki gibi görülenle gerçek farklı olur:
“Özgür ve mevki sahibi olduğunuzda, ben, sizi böyle esir görüyordum (III, 4538).”
Özgür olmayan, ancak özgür zannedilenlere işaret ve örnek:
“Özgür kişi, şehvetinin ve boğazının esiri değildir. Fakat esirlere, şah adını vermişler.
Şehvet, öfke ve emellerinin esiri olana, emir veya baş vezir demişler (IV, 3122, 3123, 3125).”
Özgürlükten yoksun kişinin durumunu, Mevlânâ şu şekilde örnekliyor:
“Ruhu, özgürlük zevkini görmemiş; onun içinde bulunduğu meydan, suretlerle dolu bir sandık.
Aklı, daima sûretlerde mahpus, kafesten kafese gezer (V, 4510-4511).”
Öyleyse nedir özgürlük? Cevap açıktır, Mevlânâ’nın dilinde; maddeden, dünya hayatına ait değerlerden kurtulmak:
“Maddi özelliklerin ölürse, hakikat sırları denizi seni başının üzerine çıkarır (I, 2838)”
“Ağacın çiçekleri dökülünce meyve ortaya çıkar; beden de kırılınca, ruh etkili olur.
Meyve manadır, çiçek onun sûreti. Çiçek müjde, meyve ise nimeti
Ekmek kırılmayınca nasıl gıda verir? Üzüm salkımları sıkılmadan nasıl şarap verir (I, 2929-32)”
“Ruhun arzusu, hikmete ve ilimleredir. Bedenin arzusu ise bahçeye, yeşilliğe ve üzüme.
Ruh yükselmeye ve yolculuğa can atar; bedense kazanca, ota ve yiyeceğe (III, 4438-39).”
“Dal ve yaprak, toprak zindanından özgür olunca yükselir ve rüzgarın arkadaşı olur (I, 1342) .”
“Suya ve toprağa bağlı esir ruhlar, toprak ve sudan kurtulunca gönülleri neşeli,
Hak aşkının zevkinden raks eder, dolunay gibi noksansız olurlar (I, 1346-1347).”
Anlaşıldığı şekilde özgür olmanın başlıca yolu maddi unsurlara değer vermeme, benliği aşmak diğer bir ifadeyle onu yok etmektir. Bunun farklı bir anlatımı:
“Benliğini unutursan seni anarlar. (Hakka) kul olursan seni özgür bırakırlar (III, 3076). “
“Dünya aslanı av ve yiyecek arar. Tanrı aslanı ise özgürlük ve ölüm (I,3965).”
Mevlânâ dünyanın, sultanın, babanın, şeyhin, nefsin, aklın, bilginin, sanatın, paranın, insan güzelliğinin, kısaca bütün maddi değerlerin esaretinden kurtuluşa çağırır insanı. Durmakla ilerlemek; batmakla yükselmek; doymakla doymamak arasındaki insana, kolaylık ve dinçlik pusulası uzatır. Hayat elbette yaşanacaktır ve sonuç verecektir. Dünya basamaktır; sultan, bilgin ve şeyh, yardımcı; para, mevki ve rütbe, imkân; ilim, akıl ve edep dayanak; dünya güzellikleri hakikate yönelişe araçtır.
Hakikate ulaşmak için anlamlı davranış sahibi olmak gerekir. Etkili ve önemli bir ikaz, Mevlânâ’dan:
“Bilesin ki, güzel görünüşlü ancak kötü huylu olan, geçmez para dahi etmez.
Görünüşü çirkin ve nahoş olsa da huyu güzel olana bağlan. Bilesin ki mana kalıcıdır, görünen sûret, yok olur.
Ne zamana kadar testinin şekliyle, süsüyle oynayacaksın. Bırak testinin şeklini. Git, su ara (II, 1018-1021).”
Mevlânâ, Mesnevî’nin 19. beytiyle dünyadaki her türlü maddi gücün adı olan altın ve gümüşe karşı insanlığa çağrıda bulunur:
“Ey oğul! Çöz bağı, özgür ol. Ne zamana kadar altının, gümüşün esiri olacaksın (I, 19).”
Son olarak düşünmeye ve davranış biçimi geliştirmeye davet eden uyarılarından birini nakledelim, Mevlânâ’nın. Aşağıdaki beyitlerinde Hakk’ın iradesine bağlı olarak dünyada ve beden kafesinde bulunan ruh sahibi insanı ikna çabası bulunmaktadır:
“Zincire bağlı olan nasıl neşelenir? Hapiste esir olan nasıl özgürce davranır.
Ayağının bağlandığını ve sultanın adamlarının seni gözetlediklerini görüyorsan,
O zaman sen de acizlere gardiyanlık etme. Zira bu, aciz kişilerin karakteri ve huyu değildir (I, 631-33).”
Bu yazı, Konya Büyükşehir Belediyesi yayını olan “Konya” dergisinde yayımlanmıştır (Yıl: 2, Sayı: 22, Kasım/Aralık 1998, s. 16-17).