MEVLÂNÂ VE MESNEVİ’SİNDE TÜRK KÜLTÜRÜNÜN İZLERİ – Zeynep KÖSE
MEVLÂNÂ VE MESNEVİ’SİNDE TÜRK KÜLTÜRÜNÜN İZLERİ
Zeynep KÖSE*
Mevlânâ Celaleddin Rumi, yurtiçi ve yurtdışında yapılan araştırmalara en fazla konu olan Türk sufi ve düşünürlerinin başında gelmektedir. Mevlânâ’nın tasavvuf, din, hikmet, şiir ve genel olarak dünya görüşü üzerinde yoğunlaşan bu araştırmalarda, onun en çok Mesnevi’si temel alınmıştır. Bununla birlikte, Mevlânâ bir Türk mistiği ve düşünürü olmaktan çok, İran’lı ya da Farisi bir şair olarak görülmüş ve öyle değerlendirilmiştir. Mesnevisini Farsça yazmış olması ve Farisi kültür unsurlarından etkilenmiş bulunması, araştırıcıların çoğunu yanıltmış ve onun Türk değil, Farisi bir düşünür olduğu kanaatine yönlendirmiştir. Oysa gerek içinde yetiştiği toplumsal ve kültürel ortam ve gerekse Mesnevi’sine baştan başa sinmiş ruh olarak o, bir Türk sufi ve düşünürü olarak karşımıza çıkmaktadır.
Mevlânâ’nın Farisi olduğu yanılgısının, Farsça yazmasının yanında, yaşadığı dönemin arefesindeki siyasal şartlardan kaynaklandığını belirtmekte ve bu hususu açıklığa kavuşturmakta yarar vardır. 1063-1186-7 arasında varlığını sürdürmüş Gazneliler’in hâkim olduğu bu dönemde, Selçuklar’ı da etkileyen bir Fars kültürünün hâkim olduğu görülmektedir. (1)
Kültürel çevre, XIII. Yüzyılda Anadolu’da mezheplerin, hatta dinlerin kaynaştığı bir devrin tüm çeşitliliği ile ortaya çıkmıştı. Farklı din ve mezhepler, düşünce ve görüşler, Selçuklu Türklerinin hoşgörüsü altında serbestçe yeşerip yaşamış ve Türk kültürünün geleneksel hoşgörü ilkesi, Mevlânâ’nın Mesnevi’sinde üniversalist bir karakterde somutlaşmıştır. Üniversalizm, bilindiği gibi İslam öncesi Türk din anlayışının temel parametrelerindendir.
Mesnevi’deki tasavvuf, Türk ve İran düşüncesinin, din ve dünyayı mistik tarzda yorumlamasının bir sentezidir. Dahası, Mesnevi’yi bir Türk tasavvufunun şaheseri saymak için daha fazla nedenimiz vardır. Mevlânâ’nın yaşamış olduğu siyasal ve kültürel çevre bu nedenlerin arasında gelmektedir. Kaldı ki hem doğduğu yer olarak Belh ve hem de sonra göçüp tüm ömrünü geçirdiği yer olarak Konya, Türk kentleridir. Türk İslam devletlerinin kendine özgü kültürlerini kurdukları önemli ilim ve kültür merkezleridir.
Bununla beraber, İran’ın Türk tasavvufu üzerindeki etkisini, Mevlânâ ve Mesnevi’sinin bir İran medeniyeti eseri olduğunu öne sürecek kadar abartmamak, bilimsel bir tutumun gereğidir.
Mesnevi’yi, Anadolu’da fiilen yaşayan, var olan Türk kültür ve geleneklerinden ayırarak okumak, onu anlaşılmaz kılacaktır. Karşılaştırmak gerekirse, Mesnevi, aynen Kur’an-ı Kerim gibi, en alt seviyedeki fikir ve davranışlarla, en üst seviyedeki fikir ve davranışları aynı hikmet dünyasında ustaca bağdaştırıp uzlaştırabilmiştir. Onun senkretik yapısı, Kur’an’a benzer. Zaten Mesnevi’nin Kur’an’a benzetilmesini eleştirenlere Mevlânâ’nın çok sert tepkiler vermesi de(2) onun Mesnevi’sinin Kur’an gibi, hiçbir zümre ya da görüşü dışarıda bırakmadığından emin olmasına dayanır. Türkleri tasavvufi incelikleri anlayamamakla suçlamak, ilkönce Türk Sufisi Mevlânâ’ya haksızlık etmektir.
Biz son nokta üzerinde Mesnevi’yi izleyerek duracağız.
Mesnevi’de Türkleri öven ve Türk kültürünü bütün açıklığıyla yansıtan pek çok beyit vardır. Ancak bunlardan bazılarını örnek olarak vermek, meselenin açıklığa kavuşması için yeterli olacaktır.
1. cildin 825-835 arası beyitlerinde Mevlânâ, Türk’ün erdeminden bahsederken şu dikkat çekici ifadeyi kullanıyor: “Kullukta ben köpekten aşağı değilim; Tanrı da hayat ve kudrette bir Türk’ten aşağı kalmaz.” Şamandan da söz edilen bu beyitlerde Mesnevi’nin Türk’ü nasıl yücelttiği apaçık görülmektedir.(3) Türklerle şamanizmi yer yer birlikte anmış olması, Mevlânâ’nın İslam öncesi Türk din ve kültürüne yakından vakıf olduğunu göstermektedir. Diğer taraftan, Mesnevi’de “kindar Oğuz Türk’ünden de söz edilir.(4) Ancak bu tür ifadeler, Mesnevi’nin Türk’e ve Türk kültürüyle olan bağına zarar vermez mevzi ve istisnai bir serzenişten öteye geçmez.
Mevlânâ “güzel” kavramının karşılığına “Türk”ü yerleştirir. Çünkü “Türk” demek, güzel demektir. “O zamanları hatırla ki ben put gibi güzeldim, sen de karşımda puta tapan şamana benzerdin” derken, güzelliği şamanın algılamasıyla ölçmektedir.(5)
Türk, Mesnevi’nin dilinde güzelliktir; güzelin kendisidir. Türk aynı zamanda gücün ve kudretin simgesidir. Bu, tek tek fertlerin Türklüğünden ziyade, bir ruhun, bir erk ya da hâkimiyetin tecellisi olarak Türk veya Türklük anlamındadır. Siyaseti, toplum yapısı, küffara karşı mukavemeti, hoşgörüsü ve millet olabilmenin tarihsel kökleriyle Türk, güzelliğin ve kudretin ifadesidir. Mesnevi’ye göre Türk, manadır; her şeyin içi, anlamı ve ruhudur: “Bil ki suretin çadırdır, manan Türk. Manan bil ki kaptandır, suretin gemi!”(6)
Mesnevi, Türk’ün güzellik, hoşgörü ve kudretini ortaya koyarken, esasen “millet” ve ”tin” olarak, onun tanımını yapmış oluyor. Mesnevi’deki Türk, bireysel bir Türk değil, bir “geist”, bir “tin” ve bir milletin kimliğini tanımlayan Türk’tür.
Demek ki Mesnevi’de Türk’e dair beyitler, bu milletin tanımına referans vermekte ve bir milli kimlikten söz etmektedir. “Türk sağ oldukça mutlaka kendisine bir otağ bulur, hele hak kapısının azizi olursa.”(7) Çünkü o, güç, kudret ve hoşgörünün garantisidir.
Türkler büyük çoğunluğu itibarıyla millet olarak “Sünni ve Hanefi”dir. Mesnevi’de Mevlânâ kendisinin “Sünni ve Hanefi” olduğunu açık açık beyan etmektedir. Farisi bir düşünür ya da mutasavvıfın böyle olması mümkün değildir. Mevlânâ Sünniliği bir çok beyitte över ve onu başka din anlayışları ve mezheplerle karşılaştırır. Ona göre Sünnilik, en makul ve en doğru bir din anlayışıdır.(8) Türklerin de büyük çoğunluğunun Hanefi olduğu hatırlanacak olursa, Mesnevi’nin Türk kültürünü hangi boyutlarda temsil ettiğini anlamak mümkündür.
Mevlânâ’nın felsefe karşıtlığı filozoflara yönelttiği eleştiriler yer yer Mesnevi’de dile getirilmektedir.(9) Babası Bahaeddin Veled’le kelamcı-filozof Fahreddin er-Razi arasındaki tarihsel çekişme, tasavvufla felsefe ya da kelam arasındaki metodolojik gerginliklerle de birleşerek Mesnevi’de felsefeye muhalefet tarzında tecelli etmiştir. Felsefe karşıtlığı ve tasavvufi neşveye temayül, esasen Türk din anlayışının tipik tezahürleri arasında yerini almaktadır. Mesnevi’deki bazı beyitler bu tarihsel tavrı yansıtmaktadır.(10) Ayrıca, Yesevilik ve Bektaşilik geleneğinde önemli bir yeri olan Şeriat-Tarikat-Hakikat tartışmaları, Mesnevi’de de dile getirilmektedir. Özellikle Bektaşilikteki On Kapı –Kırk Makam düşüncesi, Şeriat-Hakikat nosyonu etrafında teşkil edilmektedir. Mesnevi, özellikle Türk tasavvuf konseptinde mistik felsefenin temeli olan bu geleneği sürdürmektedir.(11) Bu tartışmalara başka bir Müslüman kültüründe, hele hele İran düşüncesinde rastlamak zordur.
Mevlânâ, kendisinin ve eseri Mesnevi’nin İran kültürüne ait olmadığını adeta altını çizerek belirtmek ve bu konudaki kuşkuları gidermek istercesine, Muaviye’yi onlarca beyitlik bölümde övmektedir.(12) İranlı bir mutasavvıf, düşünür ya da sıradan bir İranlının bile Muaviye’yi övmesi tasavvur bile edilemez. Mevlânâ’nın İslam tarihindeki olay ve kişilere dengeli ve objektif yaklaşması Türk kültüründeki hoşgörülü ve evrensel din anlayışı geleneğinin devamı olarak değerlendirilmelidir.
Mevlânâ, doğduğu ve ömrünün tamamını geçirdiği yer, tarihsel ve kültürel çevre ile mensubu olduğu kimlik olarak bir Türk sufisi ve düşünürüdür. Mesnevi’si de, işlediği konular, tasavvuf, din ve hayata bakışı ve onları yorumlama tarzı bakımından Türk din ve tasavvuf kültürünü yansıtan bir şaheserdir.
*Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı İslam Felsefesi Bilim Dalı Doktora Öğrencisi.
1 Bkz. Erdoğan Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, TTK Basımevi, Ankara-1993, s.34-42.
2 Bkz. Mesnevi, C. III/Beyit no: 4230-42120.
3 Mevlānā, Mesnevi, Çvr. Veled İzbudak, Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları:60, İstanbul-2004, C.I/Beyit No. 825-835.
4 Örneğin bkz. Mesnevi, C.IV/Beyit No. 350; C. V/Beyit No. 1005-1010.
5 Mesnevi, C.III/Beyit No. 3200; C.I/ Beyit No. 2405-2410.
6 Mesnevi, C. III/Beyit No. 525-530.
7 Mesnevi, C. II/Beyit No. 455.
8 Mesnevi, C. II/ Beyit No. 60-65, 1205-945.
9 Örneğin bkz. Mesnevi, C. VI/ Beyit No. 1830.
10Örneğin bkz. Mesnevi, C.II/Beyit No. 1635-1640.
11 Bkz. Mesnevi, C.II/Beyit No. 1720-1770.
12 Mesnevi, C. II/ Beyit No. 2605-27120.