Mevlâna ve ihtifal
Mevlâna ve ihtifal
Prof. Dr. Mustafa UZUNPOSTALCI
Bilindiği gibi 17 Aralık Hz. Mevlâna’nın vefatının yıldönümüdür. Bu sebeple de o gün Hz. Mevlâna anılır ve O’nun hayatta iken aşka gelip kendi etrafında dönmesi ve Allah’a olan bağlılığını göstermesi Mevleviliğin bir sembolü olarak kabul edilerek uygulamaya çalışılır. Bu uygulama da saz ve söz eşliğinde gerçekleştirilir.
Bu yıl da her ne kadar sokağa çıkma yasağı varsa da uygulandı. Anacak sınırlı bir seyirci önünde bu gösteri sergilendi. Tabii resmi zevat da iştirak edenler arasında idiler. Gazetelerden gördüğümüz kadarı ile resmi zevat konuşmalarını esirgemediler. Önce bundan duyduğumuz memnuniyeti ifade edelim.
Hz. Mevlâna’dan bahsederek O’nun gerçek bir Allah dostu ve Din Bilgini olduğunu da dile getirdiler. Fakat gerçek Mevlevi olup manevi hayatı yaşamak anlamına gelen sema’ı konunun profesyonelleri sergilediler. Tabii ki, başarılı da oldular.
Hiç şüphesiz Hz. Mevlâna Konya’mızın bir sembolüdür. Konya deyince, yabancı da olsa, ilk akla gelen Hz. Mevlâna olduğu gibi; Hz. Mevlâna’nın isminin anıldığı yerde de Konya akla gelir. Konya da Mevlânasız olmaz, olamaz.
Fakat böyle bir uygulamayı kendisini Mevleviliğe intisaplı kabul edenlerin yıl içinde bir araya gelerek yaptıkları toplantılarda yerine getirdiklerini duymuyoruz. Yani kendilerini Mevlevi kabul edip Mevlâna’nın müridi olduklarını söyleyenlerin yıl içinde yaptıkları toplantılarda aşka gelip döndüklerini ve böylece tarikatın yolunu uyguladıklarını duymuyoruz. Ancak böyle bir uygulama olsa duyulmaz mı diye de aklımıza geliyor.
Aslında bu gerçekten Mevleviliğin bir sembolü ise bu tarikat mensuplarının her toplantılarında gerçekleşmesi gerekir diye düşünüyorum.
Ne var ki, bu sema’ gösterileri ancak Mevlâna’nın ölüm yıldönümlerinde yapılan toplantılarda yer buluyor. Zaten oraya gelenlerin çoğu da bu gösteriyi seyretmek için geliyor.
Durum böyle olunca da yapılan bu toplantılar resmiyetin ötesine geçemiyor. Ancak oraya gelen halk için de yapılan bu gösteri, seyredenlere seyretme zevkini tatma duygusu verdiği muhakkak.
Aslında Hz. Mevlâna yaşadığı devirden günümüze intikal eden, ileri bir ilim ve Din adamıdır. Aynı zamanda da din âşığıdır ve gerçek bir şairdir. Bu sebeple de kendisini anlamak isteyen kimselerin sadece sema’ı seyretmeleri yetmez. O’nun kitaplarını okumaları gerekir. Okuduklarını da hazmetmeleri beklenir. Yoksa yıldan yıla yapılan anma toplantılarında semazenleri seyrederek kendilerini Mevlevi sanmaları ve O’nu anmakla yetinerek kendilerini o tarikatın mensubu olarak görmeleri bir şey ifade etmez.
Tarikata girmediği ve gereğini yerine getirmediği halde sadece anma toplantılarına gelip oradaki konuşmaları dinleyip semazenleri seyretmekle o tarikatın yolunda olduğunu zannetmek ancak kendisini kandırmak olur.
Şunu unutmayalım: Mevlâna aşk adamıdır ve kendisi âşıktır. O’nun aşkı, kendisini yaratanınadır. Mesneviyi dolduran manzumelerini, nerede olursa olsun, aşka geldikçe söylemiş ve bu söylenenleri O’nun her an etrafında dolaşan görevliler not almışlar da Mesnevi günümüze kadar gelebilmiştir. Yoksa kendisi yazmış değildir.
Bu vesile ile Mevlâna’yı bir defa daha rahmetle ve dua ile anıyoruz: ‘Allah rahmet eylesin, nûr içinde yatsın! Âmin’.