Mevlana peygamberin yerine mi ikame edildi? – Mustafa ÖZCAN
Mevlana peygamberin yerine mi ikame edildi?
Mustafa ÖZCAN
Zaman zaman Bediüzzaman, Mevlana ve Hasan el Benna’nın Hazreti Peygamberin ve Mesnevi, Risale-i Nur’un da Kur’an-ı Kerim’in yerine ikame edildiğini duymaktayız. Ya da bu yönde isnatlar veya suçlamalar yapılmaktadır. Bazen tali asabiyetler İslami asabiyetin yerine geçse veya onu aşsa da bu istisnai bir tutum ve durumdur. Bu hareketlerin veya cemaatlerin liderlerinin böyle bir iddiası elbette ki yoktur. Kendileri adına bağımsız bir referans sistemleri yoktur. Sistemleri tamamen İslam hakaikini ispatlamaya matuftur. Bu noktada Bediüzzaman, Risale-i Nur meslek ve çığırının bir dava değil dava içinde bürhan mesleği olduğunu söylemiştir. İddiaya değil ispata adanmış bir meslektir. Dolayısıyla ‘ibtidayı değil ittibayı/uydurmayı değil, tabi olmayı’ esas almıştır. Lakin zaman zaman hariçte böyle bir algı oluşmaktadır. Bu algının iki nedeni vardır. Bunlardan ilki sevenlerinin fart-ı muhabbet halinde olmalarıdır. İkincisi ise Bediüzzaman’ın, risaleleri ilhama mazhar olarak yazdığını ifade etmesidir. ‘ İstihdam edildik, yazdırıldı veya ihtar edildi’ gibi ifadeler kullanmasıdır. Lakin bunları kullanırken kayıtlı kullanmıştır. Bunların tereşşuhat, sızıntı nevinden olduğunu söylemiştir. Nil veya Fırat gibi nehirler Tevrat veya bazı hadislere göre nasıl ki cennetten bir tereşşuhat veya damlalara haiz ise ( mecazen olmalıdır) keza Mesnevi ve Risale-i Nurlar da Kur’an’dan tereşşuhattır. Damlalardır. Yani onun yerine kaim değil ondan süzülen damlalar veya anlamlardır. Kur’an-ı Kerim’e kapı ve pencere açarlar.
Mısır’da Servet Herbavi isimli bir İhvan kaçkını Müslüman Kardeşlerin Hazreti Peygamberi eleştirdiklerini lakin Hasan el Benna’ya toz kondurmadıklarını söylüyor. Müslüman Kardeşler mensuplarının Hasan el Benna konusunda 154 kitap lakin Hazreti Peygamber hakkında topu topuna 3 kitap yazdıklarını ifade etmektedir. Bu tespit doğruysa, bundannasıl bir anlam çıkarmalıyız? Birinci olarak, hamdolsun hazreti Peygamber bir kesime ait ve münhasır değil. Cemaat veya fert düzeyinde her Müslüman Hazreti Peygamberle ilgilenmekte ve yılda dünyada hakkında onlarca, yüzlerce yayın yapılmaktadır. Burada bir eksiklik yoktur. Bu güne kadar yayınlanan yüzlerce binlerce kitap da bilinmeyen bir yönünü bırakmamıştır. Dolayısıyla bu mukayese yanlıştır. Hasan el Benna, Hazreti Pegamberin niddi veya mukabili değildir olsa olsa onun davasının bir ürünü ve parçasıdır. Hasan el Benna hakkındaki yayınlar da bir nevi Hazreti Peygamber hakkındaki yayın sayılır. Zira dava onun davasıdır. Bediüzzaman bunu şöyle bir benzetmeyle anlatmıştır: “Evet, zât-ı Ahmediyenin (a.s.m.) gayb-âşinâ kalbiyle, dünyada Asr-ı Saadetten ebed tarafında olan meydan-ı haşri temâşâ eden ve yerden Cenneti gören ve zeminden gökteki melâikeleri müşahede eden ve zaman-ı Âdem’den beri mazi zulümatının perdeleri içinde gizlenmiş hâdisâtı gören, hattâ Zât-ı Zülcelâlin rüyetine mazhar olan nazar-ı nuranîsi, çeşm-i istikbal-bînîsi, elbette Hazret-i Hasan ve Hüseyin’in arkalarında teselsül eden aktab ve eimme-i verese ve mehdîleri görmüş ve onların umumu namına başlarını öpmüş. Evet, Hazret-i Hasan’ın (r.a.) başını öpmesinden, Şah-ı Geylânî’nin hisse-i azîmesi var. ..”
Demek ki bu sözü, muhitten merkeze uyarlayacak olursak; Hasan el Benna ile ilgili kitaplar da en büyük hisse Hazreti Peygambere aittir. Zira referansını ondan almaktadır. Kimileri son sıralarda neden Ebu Hureyre’nin diğer sahabilerden veya halifelerden daha çok hadis rivayet ettiğini sormaktadır! Bunu şüphe makamında sert etmektedir. 3 yıllık beraberliğin mahsülü olarak bu kadar hadis rivayet edilir miymiş? Bu şüphe Hazreti Ayşe için de dile getirilebilir. Neden diğer eşleri bu kadar hadis rivayet etmediler de münhasıran Hazreti Ayşe rivayet etti? Şiiler ve benzerleri Ebu Hureyre’nin binlerce hadisi Emeviler namına ve onların menakıbı için uydurduğunu söylemektedirler. Bazı müsteşrikler de aynısını tabiinden İmam Zühri için söylemekte ve onun da Emeviler namına hadis uydurduğunu ileri sürmektedirler. Bunlar kuruntu nevinden şüphelerdir. Öyleyse, neden Ebu Hanife beş küçük risale kaleme almıştır da Muhammed Şeybani ciltler dolusu kitap yazmıştır? Neden Seyyidu’t taife Cüneyd-i Bağdadi tasavvuf alanında az yazmışta Ebu Talib Mekki veya Muhasebi gibiler onlarca kitap yazmıştır? Bu üstünlük meselesi değil mizaç ve karakter meselesidir. Bazıları tahdis( haris ezberleme veya nakletme) veya telife daha meyyaldir. Bunlara farklı anlamlar yüklemek garaz yani hastalık meselesidir.
Servet Herbavi, Müslüman Kardeşlerin Hasan el Benna’yı Hazreti Peygamberin yerine ikame ettiğini ileri sürmektedir. Aynısını Türkiye’de bazı kesimler Bediüzzaman için söylemektedir. Yine aynı itham Mevlana Celaleddin Rumi için de yapılmaktadır. Belauzzaman adlı makale yazan Rıza Zelyut Mevlana’nın Peygamberlik iddiasında olduğunu ve Mesnevi’yi de Kur’an’a eşdeğer gördüğünü ifade etmiştir. Mesnevi ile ilgili deyim Mevlana Cami’ye atfedilmiştir ve şöyledir: Mevlana nist peygamber veli daret kitab. Mevlana peygamber değildir, velidir ama kitap sahibidir. Kitap sahibi olmak burada mücerret bir benzetmedir.
Ali Bulaç da günümüzde kimilerin Mevlana’yı Hazreti peygamberin yerine ikame etmeye çalıştığını yazmıştır. Daha önce Ali Ünal, Ali Bulaç’ın Risale-i Nur bilgisinin yetersiz olduğunu söylemişti. Mevlana uzmanları da bu yeni tartışmada Ali Bulaç’ın konunun uzmanı olmadığını ve dolayısıyla sözlerinin bu alanda senet olamayacağını söylemişlerdir (http://gundem.milliyet.com.tr/-mevlana-bilgisi-yetersiz-/gundem/gundemdetay/15.02.2013/16612020/default.htm ). Ali Bulaç Postmodern Kaosta Kıble Arayışı adlı kitabında (İnkilap Yayınları) Mevlana’nın “Türkiye’de şeriatsız İslam ve Batı’da İslam’sız tasavvuf akımına alet edilmek’ istendiğini söylemiştir. Bununla birlikte, Hazreti Mevlana’nın bir Peygamber gibi görüldüğü veya algılandığı görüşü abartılıdır. Bununla birlikte Batı’da veya Şarkta Mevlana algısında sapmalar ve abartmalar olduğu gibi öte yanda da karalamalar vardır. Bunlardan birisi de Mikail Bayram’a aittir; Mevlana’yı ‘Moğol ajanı’ olarak tasvir etmiştir. Rıza Zelyut gibiler de bu anlayıştan etkilenmişlerdir.
Mevlana’nın kimi görüşleri hümanizme alet edilmiştir. Sadi Irmak gibi hümanistler Mevlana’yı bu eksene oturtmaya çalışmışlardır. Bazıları da İslam Protestanlığı üretmek ve İslamı reforma tabi tutmak için Mevlana’yı istismara yeltenmiştir. Sözgelimi secdesiz namaz konusunda Tevfik Nevzat Çağdaş, Mevlana’yı referans olarak gösteriyor. Bu yazar, yobazlara karşı en iyi panzehirin Mevlana olduğunu iddia ediyor.
Onun,
Sar bazemin dun beheva miküned,
Guy ibadatı Huda mikimed.
Beytini secdesiz namaz projesine alet etmek istiyor. Halbuki Mevlana burada şekli hareketlerin yetersiz olacağını ve namazı ruhla kılmayı murat etmektedir. Tasavvufun ruhu da budur. Ruh olmadan namaz yatıp kalkmaktır. Namaz sadece fiziki bir heyet-i mahsusa değildir. Manevi bir miraçtır. İkisi imtizaç etmeden namaz kamil değildir. Esas olarak namazda secdeyi kaldırarak Tevfik Nevzat Çağdaş, hem şekli iptal etmekte hem de şekilcilik yapmaktadır.
İbni Arabi’den aktarılan bir söz vardır. Der ki, bizim kavramlarımızı bilmeyen kitaplarımıza yaklaşmasın, uzanmasın. Mevlana da ‘ bizim kitabımız Nil suyu gibidir. Kıptiye kan görünür İsrailliye ise ma-ı zülal gibidir. Berrak bir sudur’ der. Mevlana’yı bütün olarak okumayan ve parçalayanlar hakikate ulaşamazlar.
Bununla birlikte gerek Hasan el Benna gerek Mevlana gerekse Risale-i Nur şakirtlerinin daima, türevleri asla irca etmeleri ve bu anlamda anlayışlarını Kur’an ve Sünnetle mukabele etmeleri ve şer’i ilim ve ulema ile bağlarını güçlendirmeleri gerekir. Buna ‘te’sil eş şer’i denmektedir. Zira yanılmazlık payesinde olan yegane kaynak Kur’an ve Hazreti Peygamber ve ondan sahih yolla intikal eden talimatlardır. Dolayısıyla diğer bütün kitaplar ona bağımlıdır ve meşruiyetini ondan alır.
Kaside-i Bürde de denildiği gibi:
Kulluhum min resulillahi mültemisun.
Onlar çağların rehberi resulullah ise bütün çağların ve onların rehberidir.
Mustafa ÖZCAN
RisaleHaber