Mevlânâ Hutbesi
Aziz ve muhterem cemaat!
Hayırlar feth olsun, şerler defolsun ve cumanız mübarek olsun!
Biliyorsunuz toprak, ancak ekilince ve ekilen ne ise ona göre filiz verir. Kültür de böyledir. Nasıl bir kültür ekersen, ona göre insana sahip olursun. Bu topraklarda ekilen İslam kültürü, bin senedir hep âriflerin, velilerin anladığı ve yaşadığı İslam olmuştur. Anadolu insanı, başka yollarla iltifat etmediği için böylesi bilge şahsiyetlere kucak açmıştır. Hal böyle olunca, bu yüce insanlar da Anadolu’yu kendilerine mesken tutmuşlar ve bu müsait insanları aşkla eğitmişlerdir. İnsana, hayvana, bitkiye, velhasıl bütün bir kâinata hep şefkat nazarıyla bakan bu derviş gönüllü insanlar;
‘Yaratılmışı hoş görürüz Yaradan’dan ötürü’ düşüncesiyle hareket etmişlerdir. Mevlânâ Celâleddin Rûmîler, Hacı Bektâş-ı Veliler, Yunus Emreler, Şeyh Şâbân-ı Veliler, Seyyid Hüsâmeddin Uşşakîler, bu muhteşem kervanın sadece bazılarıdır. Bu İslam âlimlerine göre din, bir aşk mektebidir. Aşk ile yapılmazsa, ibadetler bile külfettir. Allah bizleri en mükemmel surette yaratmış ve bize kendi ruhundan üf- lemiştir. O zaman Allah’ı tanımak, bilmek, imkânsız bir iş değildir. Sadece yapılması gereken, O’nun bize verdiği o ruhu çalışabilir hale getirmektir. Gerisini o ruh yerine getirecektir. Zira Cenab-ı Allah, “Her nerede olursanız olunuz O sizinle beraberdir” ve “Ben sizlere şah damarınızdan daha yakınım” gibi muhtelif ayetlerinde, bir taraftan bizden uzak olmadığını, bize çok yakın olduğunu hatırlatırken diğer taraftan da, “O iman edenler, Allah’a karşı şiddetli bir sevgi duyarlar” âyetiyle kul ile Allah arasındaki ilişkinin ancak sevgi üzerine inşa edilebileceğini bildirir.
Bu sevgi dolu, hoşgörü dolu yüksek İslâm anlayışının en önemli temsilcilerinden birisi de Mevlânâ Celâled- din Rûmî’dir.
“Ben hayatta olduğum müddetçe Yüce Kur’ân’ın bendesiyim. Bundan başka benden bir şey nakledilirse, o sözden de o kişiden de uzağım” diyen Mevlânâ, öncelikle dinin zahirini tahsil etmiş ve yıllarca buna dair ilimleri medresede okutmuş bir din âlimidir.
Daha sonra maneviyatta derinleşmeye başlayınca, yaşadığı halleri şiir yoluyla insanlara aktarmaya devam etmiştir. Bu şiirlerinden oluşan muhteşem eseri Mesnevî, tercüme edildiği bütün dillerde hayranlıkla okunmuş ve hala okunmaya devam etmektedir. Mesnevî’nin esası, Kur’ân’ın özüdür. Bu yüzden her mısrasında hikmet, her beytinde sırlı hakikat, her hikâyesinde ibret vardır. Bir şiirinde söylediği “Aynı dili konuşanlar değil aynı gönlü, aynı duyguları paylaşanlar daha iyi anlaşır” sözüyle, gönüldaş olmanın her şeyden daha önemli olduğuna dikkat çeken Mevlânâ, “Ne arıyorsan osun sen!” sözüyle de ne aradığını bilmeyen insana uyarıda bulunmaktadır. “Biz ayırmaya değil birleştirmeye geldik” derken de ne kadar yapıcı ve birleştirici bir anlayışa sahip olduğunun altını çizer.
Selçuklu ve Osmanlı sultanları hep ona bağlılıklarını dile getirmişlerdir. Onun görüşlerinin özümsendiği yerlerde kavga olmaz, kul hakkına tecavüz edilmez. Allah aşkı, her şeyin önüne geçer. Mevlânâ’nın gayesi, insanı, insan-ı kâmil yapmaktır. Kâmil insan olmak için ne lâzımsa, Mevlânâ da sözlerinde onları işlemiştir. “Hamdım, yandım, piştim!” derken, insanın hamlıktan olgunluğa geçişini, mayalanmış hamurun pişmesine benzetir. İnsanın da irfan teknesinde pişerek eğitilmesi gerekir. Zira ancak böylesi kâmil insanların sayılarının artmasıyla toplumda huzur, barış ve karşılıklı anlayış gelişecektir.
Rabbim bizleri, çocuklarımızı onların sözlerini anlayarak, yollarını izleyerek, onlar gibi kâmil insan olanlardan eylesin! Âmin! Hutbeme, büyük ârif Hz. Mevlânâ’nın şu sözleriyle son vermek istiyorum:
“Bizler birleştirmeye geldik, parçalamaya değil!”
O reverend community!
May auspiciousness be conquered, may all evil be removed and Jum’ah mubarak!
May auspiciousness be conquered, may all evil be removed and Jum’ah mubarak!
You know that the mother earth gives you only what you plant: What you reap is what you sow. So is the culture. You raise a man according to the culture you sow. Since a thousand years, the Islamic culture cultivated in our lands has been based on an Islam as understood and practised by the gnostics and saints. As the people of Anatolia do not fever otherwise, they have welcomed such wise men with open arms. This being the case, such eminent personalities have settled in Anatolia, raising the apt ones with love. Viewing the humans, animals, plants, and in short, the entire universe with the glance of love and affection, these high-minded, noble men acted according to the motto;
We tolerate the created for the sake of the Creator. Mawlana Jalal al-Din Rumi, Haji Baktash Vali, Yunus Emre, Sheikh Shaban Wali, Sayyid Husameddin Ussaki are only some companions of this splendid caravan. For these scholars of Islam, religion is a school of love. Unless performed without love, prayers are even a burden. God has perfectly created us and breathed from His soul onto us. Then, recognition and knowledge of God is not an impossible task at all. What is solely required is to make operational this very soul bestowed upon us. The soul shall take care of the rest. Indeed, God the Almighty reminds us that He is not far from us but rather very close in various verses such as “He is with you wheresoever ye may be” and “ We are nearer to him than (his) jugular vein”. Likewise, with the verses “Those who believe in feel fierce love against God”, He remarks that the relationship between man and God can only be established on the basis of affection.
Mawlana Jalal al-Din Rumi is one of the most eminent representatives of this high Islamic Understanding abundant with affection and indulgence.
Uttering “I am the servant of the Holy Qur’an as long as I live. Whosoever incorrectly conveys my words, know that I am far from him and far from his words”, Rumi is a scholar of religion who first studied religion in its exoteric sense and taught the relevant sciences at madrasas for long years. Later on, as he began to deepen his spiritual insight, has kept on relating to the people his experiences through poems. Consisting of these poems, his monumental work Mathnawi (Spiritual Couplets) has still been read with admiration in all translated languages. Mathnawi is the essence of the principles of the Qur’an. Therefore, there is wisdom in its every verse, mystical truth in its every couplet and lessons in its every story. With his saying in one poem “Not the ones speaking the same language, but the ones sharing the some heart, the same feeling understand each other,” Rumi notes that the unity of hearts matters more than anything else. Likewise, he cautions those who do not know what they look for, saying “Thou art what thou seekest!”, while he underscores his constructive and uniting vision with his words “We are here to unite, not to divide”.
Seljuk and Ottoman sultans always expressed their loyalty to Rumi. Wherever people adopt his vision, there happens neither quarrel nor dispute; and people do not violate the rights of others. Love of God precedes everything. Rumi’s intention is to make man the “perfect man” (al-insan al-kamil). In his teaching, Rumi always dealt with whatsoever is needed to become a perfect man. In saying “I was raw, then cooked, and now I am burnt!”, he draws an analogy between the transition of man to maturity and the baking of raised dough. Likewise, man needs to undergo an ordeal being baked in the vessel of wisdom. For so long as there are more such “perfect men”, peace and mutual understanding shall prevail in the society.
May Allah makes us and our children among those perfect men by comprehending their words and following their paths! Ameen! Before I end my khutbah, I hereby would like quote the following words by the great sufi, Hadrat Rumi:
“We are here to unite, not to divide!”
Prof. Dr. Mahmud Erol KILIÇ
MEVLEVİLİK KÜLTÜRÜ
Başakşehir Belediye Başkanlığı