MEVLANA HAZRETLERİ DÜNYA HAYATINI NEYE BENZETİYOR?

A+
A-

MEVLANA HAZRETLERİ DÜNYA HAYATINI NEYE BENZETİYOR?

Osman Nuri Topbaş

Mülk, Allâh’ındır. İnsan, geçici bir süreliğine kendisine emânet edilen malının bir emânetçisi yahut veznedarı mevkiindedir.

Mevlânâ Hazretleri’nin buyurduğu gibi:

“Dünya hayatı bir rüyadan ibârettir. Dünyada servet sahibi olmak, rüyada define bulmaya benzer. Dünya malı, nesilden nesile aktarılarak yine dünyada kalır.”

Yunus Emre Hazretleri buyurur:

Mal sahibi mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan mülk de yalan;
Var biraz da sen oyalan!

Her insan, kendisine bir imtihan malzemesi olarak verilen malını nasıl kazanıp nasıl sarf ettiğinden hesaba çekilecektir. Dolayısıyla bu cihan dershanesinde mal-mülk ve serveti doğru kullanmayı bilmek, büyük bir sanattır. Zira malı sırf nefsine harcamak israf; kendine biriktirmekse cimriliktir.

Şeyh Sâdî der ki:

“Cimri bir insan, meşakkatle para biriktirir, hasislikle saklar ve hasretle bırakıp gider.”

Hikmet ehli de şöyle demiştir:

“Bir kul öldüğünde, malı hususunda iki musîbetle karşılaşır ki, daha önce bunlar gibisini hiç görmemiştir:

Birincisi; bütün malının elinden alınmasıdır. Diğeri de; bütün malı elinden gitmesine rağmen, bunların nasıl kazanılıp sarf edildiğinden ilâhî mahkemede hesâba çekilmesidir.”

Bir insan için, dünyada bırakacağı ve belki de sefâsını başkalarının süreceği dünya metâları sebebiyle âhirette inceden inceye hesaba çekilecek olmak, ne kadar da müşkül bir durumdur. Hadîs-i şerîfte bu durumdakiler için şöyle buyrulmaktadır:

“Yazıklar olsun, yazıklar olsun o kimseye ki, çoluk-çocuğunu hayır (yani servet) üzere bırakır da, kendisi Rabbinin huzûruna şerle (yani kazancından ve malından hesaba çekilmenin ağır mesʼûliyetiyle) varır.” (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, no: 9693)

Dolayısıyla bu dünyada zenginliğin gerçek saâdet ve saltanatı; nefsi cimrilik ve israftan koruyarak malı Allah yolunda infak edebilmektir. Cenâb-ı Hakk’ın lûtfettiği fânî nîmetleri ebedî saâdet sermayesine dönüştürebilmektir. En hayırlı mal, Allâh’ın râzı olduğu şekilde sarf edilerek sahibinden önce âhirete gönderilendir.

İmâm Şâfiî Hazretleri buyurur:

“Ey dünya ve dünyanın süsüyle şeref bulduğunu zanneden gâfil! Ölüm binaya da gelecek, bina edene de… Kimin izzeti dünya ve süsüyse, bilsin ki izzeti pek az, zevâle mahkum ve fânî… Bil ki dünyanın (saâdet gibi gözüken fakat aldatıcı bir seraptan ibaret olan) hazineleri; altın, (gümüş vs. maddî varlıklar)dandır. Sen ise; îman, amel-i sâlih ve hayır-hasenattan hazineler biriktir!..”

Bu fânî âleme sadece dünyalık kazanmak için geldiğini zannedip o minvalde ömür sermayesini ziyan edenler, fecî bir ebediyet iflâsına dûçâr olacaklardır. Onlar, Kur’ânî ifadesiyle;

عَامِلَةٌ نَاصِبَةٌ

“Çalışmış, (fakat boşa) yorulmuşlardır.” (el-Ğâşiye, 3)

Merhum Necip Fâzıl, böyle bir hüsrana düşmekten îkaz sadedinde şöyle der:

Hasis sarraf, kendine bir başka kese diktir;

Mezarda geçer akçe neyse onu biriktir!..

Unutmayalım ki bu cihanda biriktirilecek en güzel hazine; kazanılmış gönüllerdir, mahzun yüreklerden Arş-ı Âlâ’ya yükselerek bizlere rahmet vesîlesi olacak hayır-duâlardır…

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2020 – Ocak, Sayı: 407