Mevlâna algısı: Şair mi, yaşam koçu mu, veli mi?
Mevlâna algısı: Şair mi, yaşam koçu mu, veli mi?
Kısacası şu dünyada Mevlâna Celaleddin Rumi’ye ilgi duyan herkesin, her kesimin kendince farklı bir Mevlâna, bir Rumi, bir Hazret-i Pir algısı var.
Birol Biçer LACİVERT DERGİ SAYI:63
Kimi için o bir şair, kimine göre kişisel gelişim gurusu. Bazısı için âlim, bazısına göre hümanist ve neo-platoncu bir filozof, kimileri içinse bir müceddit, yüce bir mürşit, büyük bir veli. Ona methiyeler düzen de var, döneminde işgalci Moğollarla iyi ilişkiler kurduğu için kınayan da… Elit bir çevreden geldiği için onu elitlerin mürşidi olmakla itham eden de mevcut, tüm insanlığı kucaklayan bir birleşme potası olarak değerlendiren de… Kendi eğilimlerini onun üzerinden meşrulaştırmak için onu saptıran da yok değil, haşa ilahlaştıran da. Kısacası şu dünyada Mevlâna Celaleddin Rumi’ye ilgi duyan herkesin, her kesimin kendince farklı bir Mevlâna, bir Rumi, bir Hazret-i Pir algısı var. Bir başka deyişle herkesin kendince bir Mevlâna’sı var.
MEVLÂNA CELALEDDİN RUMİ KİMDİR, NEDİR?
Kendisini anlama ve algılama konusundaki bu farklılığı zaten o da kendi adına asırlar öncesinden –aslında insanın aslını, özünü, Tanrıyı anlamlandırmasını ifade eden- şu beyitlerle bildirmişti: “Herkes kendi zannınca benim dostum oldu ama kimse içimdeki sırları araştırmadı. Benim esrarım, feryadımdan uzak değildir ancak her gözde, kulakta o nur yok.” Belki de herkes onun penceresinden değil de kendi penceresinden görüp tanımladığı için o çok farklı sıfatlarla tanınıyor.
Ancak verdiği eserin ve bıraktığı etkinin 8 asırlık hikâyesine bakılırsa şurası kesin ki o kim tarafından her ne olarak algılanıyor ya da tanımlanıyor olursa olsun o konunun üstadı, havassı, ekâbiri. Yani o, yakinen deneyimlediği ve müşahede ettiği hakikatleri nakletme üslubuyla bir şair; nasihatlerine kulak verenlerin üzerinde bıraktığı dönüştürücü tesirle büyük bir mentor; insan benliğinin derinliklerinden ışığa çıkardığı özelliklerle hazık bir hekim, bir psikiyatr; kuramsallıktan kurtardığı var olma ilmi ile derin bir gayb âlimi…
Üstüne kendisinden sonra yüzlerce yıl boyunca eserler veren bir eğitim modelinin kurucusu olarak bir eğitimci, bir mürşit; varlığın ana yazılım planı olan dini aşk üzerinden tanımlayan bir müçtehit, bir müceddit; çoklarının sadece bir teori olarak anlattığı tevhidi deneyimleyen bir muvahhit; hakikati en latif boyutlarıyla zevk ederek tüm mevcudatın özündeki gerçek zata ulaşan ve ona ulaşmada en kestirme yol olan aşk yolunu haritalandıran bir âlim, arif, âşık ve veli, bir mürşid-i kâmil ya da ona âşık olan bir Afgan şairin deyişiyle o bir “insan imalathanesi.” Ya da Mevlâna ve tasavvuf üzerine kitaplara imza atan yazar Shems Friedlander’ın ifadeleriyle: “Kökü doğrudan doğruya Muhammedî nur olan bir lamba.” Onu en kısa ve özlü tarif edense Yunus Emre: “Tanrıdan rahmettir onun sözleri / Körler okusa açıla gözleri.”
Hz. Mevlâna’nın ve eserlerinin temelindeki eksen
Mevlâna Celaleddin Rumi hazretlerinin kişiliği ve eserlerini nasıl konumlandırmak gerektiğini başkalarının çok çeşitli bakış açılarından önce bizzat kendi beyan ve açıklamasından değerlendirmeye ne dersiniz. O kendini bizzat şu ifadelerle tanımlıyor ve başkalarının türlü türlü tasvirlerini daha o zamandan geçersizliğe mahkûm ediyor: “Kuran-ı Kerim bendesiyim ben yaşadıkça/Yalnız Muhammed yolunun toprağıyım ben/Bundan öte bir söz dese her kim, karışıkça/Israrla şikâyetçiyim ondan ve o sözden.”
Farklı bir Kuran tefsiri olarak değerlendirilen Mesnevî’ye ön söz olarak konulan Hz. Mevlâna’nın şu açıklaması da onun âlim ve veli olarak kişiliğinin ve eserlerinin dayandığı temeli kendi ağzından ifade ediyor: “Mesnevî, hakikate ulaşmak ve Allah’ın sırlarına agâh olmak, akıl erdirmek isteyenler için bir yoldur. Mesnevî, din asıllarının asıllarının asıllarıdır. Allah’ın en büyük şaşmaz şeriatı, hakikate giden nurlu yo-ludur… Mesnevî imanlılara şifa, imansızlara hasrettir. Nitekim Hakk: “Kuran-ı Kerim ile çoğunun yolunu azıtır, çoğunun yolunu doğrultur. Hidayete eriştirir” demişlerdir. Şüphe yok ki Mesnevî, temizlenmiş kişiler için gönüllere şifadır. Hüzünleri giderir. Kuran’ı açıkça anlamaya yardım eder…”
“Mesnevî’yi Okumak Mevlâna’yı Anlamak” başlıklı bir makalesindeki yazar Rifat Okudan’ın şu ifadelerini de bu açıdan zikretmekte fayda var: “Mevlâna, öncelikle İslam toplumunda yetişmiş, İslam ilkelerine sıkı sıkıya bağlı bir sufîdir. Onu humanist olarak sınırlandırmak veya aşka âşık bir şahsiyet olarak göstermek hem onun gerçek fikirlerini, hem de onun beslendiği ulvi zenginliği yok saymaktan ibarettir; belki de onun hayranlıkla kendisinden sonrakilere aktarıp öğretmek istediği, eserlerinin oluşmasında yegâne sebep sayabileceğimiz başta Şems-i Tebrizi olmak üzere Hz. Peygamber’e kadar bütün İslam büyüklerinin hayatları ve hayata bakışlarını görmezlikten gelmektir.”
BATI’NIN EN ÇOK OKUNAN “ŞAİR”İ
Mevlâna hazretlerinin dünyaca ünlü pop ve sinema yıldızlarına ilham kaynağı olmasında şaşılacak bir şey yok zira son 30 yıllık süreçte Mevlâna ve eserleri pek çok dile çevrildi ve başta entelektüeller olmak üzere Batılı kitlelerce de tanınmaya başladı. Ona yönelimi en çok tetikleyen unsurlardan biri de New Age akımının etkisi oldu. Bu durumu inceleyen The Guardian gazetesinde William Dalympire imzalı bir yazı bu fenomene şöyle dikkat çekiyordu: “11 Eylül saldırıları, Bin Ladin ve Medeniyetler Savaşı şoklarının hâkim olduğu bir dünyada imkânsız görünebilir ama 19120’lardan günümüze dek ABD’nin en çok satan şairi Robert Frost, Robert Lowell gibi Amerikan şiirinin devleri, Shakeaspeare, Homeros, Dante ya da Avrupalı bir şair değil, alenen klasik usulde yetişmiş bir Müslüman din adamı.”
Öyle ki son yıllarda “ABD’nin en çok okunan şairi Mevlâna” içerikli pek çok habere konu oldu. R. A. Nicholson, Anne-Marie Schimmel, A. J. Arberrry gibi önemli araştırmacıların eserlerini çevirerek Batı’ya akademik anlamda tanıttığı Mevlâna’ya son yıllarda artan ilgi kayda değer. Mevlâna hakkında son dönemlerde birçok kitap çıktı ancak bu popüler ilgide en fazla katkı payı Amerikalı bir şair olan Coleman Barks’a ait.
MEVLÂNA’DAN İSLAM’I SİLME EĞİLİMLERİ
Ancak bu türden bir popülerleşme sadece metafizik gerilimin ve arayışların göstergesi değildi. Zira özellikle Batı’da popüler kültür alanında Mevlâna’nın eserleri ve rubailerine ilgi arttıkça onun öğretisi ve mesajının temelini teşkil eden İslam anlayışının da bir hayli gölgelendiği hatta bilinçli olarak perde arkasına itildiği görüldü. Orada tercih edilen adıyla Rumi’nin şiirine ilgi arttıkça Müslümanlığı daha az belirtilmeye başlandı. Eserlerinin çevirisinde İslam’ın varlığı azaltıldıkça o da daha ziyade bir New Age düşünür gibi görülmeye başladı.
“Rumi’nin Şiirinden İslam’ın Silinmesi” başlıklı bir makalesinde sufizm uzmanı Rozina Ali son derece bariz gördüğü bu durumu Rumi hakkında Batı’da çıkan bazı kitaplar üzerinden şöyle açıklıyor: “(Rumi’nin) Tüm dinlerin üzerinde bir sevgi dini kurduğunu ileri sürüyorlar… Bu türden okumalarda Rumi’nin görüşlerini mensup olduğu İslam’ın şekillendirdiği kolaylıkla göz ardı edilebiliyor. Diğer semavi din mensuplarını Ehl-i Kitap olarak tanımlayan Kuran evrenselliğe doğru bir çıkış noktası sunuyor. Oysa pek çoklarının hayran olduğu Rumi’nin evrenselliği onun Müslüman bağlamından ileri geliyor.”
Spiritüal sömürgecelik: Kültüründen ve dininden bağları koparılmış bir Rumi
Son dönemlerde Batı’da Mevlâna popüler okurunun genişlemesinde Amerikalı şair Colman Barks’ın geniş kitlelerin anlayacağı şekilde yaptığı bir düzine çevirinin payı büyük. Özellikle Mevlâna’nın bir şair olarak görülmesinde ve entelektüel kesimlerin revaç göstermesinde oldukça etkili oldu. Ancak Rozina Ali’ye göre Barks’ın yaptığı tercümeden ziyade yorumlama zira Farsça’yı ne yazan ne konuşan, ne de İslam ve edebiyatı üzerine bir eğitim alan Barks’ın esas olarak yaptığı kendisinde öncekilerin 19’uncu yüzyılda tercüme ettiği Mevlâna rubailerini “kafesinden serbest bırakarak” Amerikan şiirine çevirmek oldu. Ali’nin şu tespiti de kayda değer: “İngilizce çevirilerdeki Rumi, insanların çok hoşuna gidiyor ama bu çevirilerin bedeli kendi kültüründen ve dininden bağları koparılmış bir Rumi.”
Amerikalı ünlü Mevlâna uzmanı Prof. William Chittick de benzer bir duruma dikkati çekiyor: “Tüm dünyada insanlar Mevlâna’yı kendi anlamak istedikleri gibi gösteriyorlar. Özellikle Batı’da insanlar Mevlâna’nın İslam’la ilişkisinin olduğunu söylemeye utanır hâle geldi çünkü İslam hep terörle anılır oldu. Hâlbuki Mevlâna, Müslüman kimliğinden ötürü Mevlâna olmuştur. Ancak Batı dünyası korkularından ötürü Mevlâna’yı İslam dini ile bir arada düşünmek istemiyor.”
Duke Üniversitesi, İslam ve Orta Doğu araştırmaları profesörü Omid Safi ise “Batı’da Mevlâna’nın eserlerinin İslam’dan uzaklaştırılma çabası”nı çok daha öncelere Victoria dönemine kadar indiriyor. Ona göre o dönemin Batılı teolog ve mütercimleri Mevlâna, Hafız gibi “şair”lerin görüşlerini bir “çöl dini” olarak gördükleri İslam ile onun ahlaki ve şer’i kodlarıyla bağdaştırmadıkları için bu eserleri temellerindeki İslam’dan yalıtan bir bakış açısıyla yansıttılar. Günümüzün Batılı Mevlâna çevirmenlerinin büyük kısmı da aynı yolu genişleterek Mevlâna’nın eserlerindeki İslami referansları en aza indirgediler, dinî bağlamlarından uzaklaştırdılar ya da onun şiirselliğini ön plana çıkarmak adına Müslümanlığını ikinci üçüncü plana ittiler. Omid Safi’nin bu yaklaşıma eleştirisi ise oldukça net: “Ben burada bir tür spiritüal sömürgecilik görüyorum.”
Rumi adının itibarını FETÖ de es geçmedi
Mevlâna adı daima itibarlı, daima saygın, daima yüce düşünceler uyandırıyor. Dolayısıyla o ismi kullanmak isteyenler asla eksik olmuyor. Piyasaya sürdüğü alkollü içkiye Rumi adı veren kurnaz girişimciden FETÖ’süne kadar. Eserleri Batı’da çok satan ve entelektüel çevrelere ziyadesiyle hitap eden Mevlâna’nın adı siyasi planlar yapan ve Batılı entelektüel şahisiyetlerle ilişkiler kurmak adına oldukça elverişli bir unsur oluşturuyordu. Nitekim onun adı bu açıdan da kullanılmakta gecikmeyecekti. ABD’deki Fethullah Gülen’e bağlı çevreler bu fırsatı kaçırmadılar ve entelektüeller üzerinde son derece olumlu çağrışım yapan Rumi adıyla 1999’da bir düşünce kuruluşu olarak sunulan Rumi Forum’u kurdular. Kısa sürede oldukça etkili bir ilişkiler ağı kuran bu forumun bu başarısının arkasında CIA ve Pentagon’a bağlı diğer düşünce topluluklarının da katkısı bulunuyordu. Aktivitelerine ve verdiği iftar davetlerine oldukça etkin ve itibarlı isimlerin, siyasetçilerin, entelektüellerin katıldığı Rumi Forum’un Dinlerarası Diyalog faaliyetleri için Rumi adı oldukça elverişliydi. Zaten onlar da neden Rumi ismini seçtiklerini şu gerekçeyle açıklıyorlardı: “Rumi bir sevgi, hoşgörü ve diyalog sembolüdür.”
PSİKOLOGLARIN, MENTORLARIN ÖNCELİKLİ REFERANS KAYNAĞI
Mevlâna’nın 20’nci yüzyılın sonlarında çok farklı alana ilham vererek parlayan ateşi 21’inci yüzyılda da sönecek gibi görünmüyor. Son birkaç yıldır durulmuş gibi görünse de haylidir Türkiye’de ve dünyada bir Mevlâna fırtınasıdır esiyor. Mevlâna’nın şahsı, eserleri, şiirleri üzerine birçok kitap yayınlanıyor, filmler üretiliyor, kurgular yapılıyor. Mevlâna’nın eserlerinden derlenmiş bilgelik hikâyeleri başlı başına bir yayıncılık alanına döndü neredeyse. Eserlerinin çevrildiği dillerin sayısı hızla artıyor. Özellikle 2000’lerden sonra Mevlâna ya da Mesnevî’den esinlenerek geliştirilen ya da icat edilen terapi metotları gırla gidiyor. Kerli ferli psikiyatr ve psikologlar seanslarına Mevlâna ve Mesnevî’sini katmadan edemiyor ve Mesnevî Terapi benzeri psikoloji kitaplarıyla arz-ı endam etmekten geri durmuyor. Pedagoglar, NLP uzmanları, New Age filozoflar söylemlerinde ona referans vermeden geçemiyorlar. İş dünyasına, şirketlere hitap eden ve yöneticilere çalışanlara verimliliği artırma konusunda akıl veren iş formülleri arasında bile Mevlâna’dan esinlenilerek hazırlananlara rastlanıyor. Ünlü kişisel gelişim danışmanı Oğuz Saygın’a göre NLP ve Zihin Kontrolü gibi Batı kaynaklı birçok metot Mevlâna öğretisinde çok daha etkin olarak zaten yer alıyor.
KİŞİSEL GELİŞİMİN DE PİRİ!
Bir alan var ki Mevlâna’yı hem büyük bir esin kaynağına hem de ekmek kapısına çevirmiş durumda; Mevlâna trendini en fazla yakalamış olanlar kişisel gelişim koçları gibi görünüyor. Paulo Coelho Mesnevî’deki bir hikâyeden yola çıkarak Simyacı’yı yazdığından beri Mevlâna adeta bir kişisel gelişim figürüne dönüştü. 120’lı yılların ortalarından sonra büyük popülerlik yakalayan kişisel gelişim sektörü Mevlâna’yı öyle bir sahiplenmiş görünüyor ki bu büyük mutasavvıf adeta günümüzün en meşhur kişisel gelişim gurusu olmuş durumda. Kişisel gelişim konusunda dünyada neredeyse başköşeye kurulan Robin Sharma, Deepak Chopra, Debbie Ford, Daniel Ladinsky gibi yazar ve guruların başlıca ilham, alıntı kaynağını Mevlâna teşkil ediyor ve onlar da Rumi adıyla bol bol sattıkları kitaplarında bunu gizlemiyor zaten. Son yıllarda Mevlâna’ya referansla yayınlanan kişisel gelişim ya da psikoloji kitaplarının belli başlılarını saymak bile bu konuda oldukça fikir verici: Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın Mesnevî Terapi, Hz. Mevlâna ile Aile Terapisi, Aşk Terapi kitapları; Psikoterapist Dr. Faik Özdengül’ün Mesnevî’yi temel alarak oluşturduğu Aşkın Terapi; kişisel gelişim koçları Emrah ve Ceyda Altuntecim’in Aşka Yürüyenler; pedagog Hatice Sedef Ergül’ün Kişisel Gelişimin Rumicesi; Oğuz Saygın’ın Mevlâna Işığında Düşünce Yönetimi; Ergin Ergül’ün Hukukçu ve Yöneticiler İçin Mevlâna kitapları bunların sadece öncüleri… Bu liste Mevlâna’dan Ruhsal Terapiler, Mevlâna’ya Göre Manevi Gelişim, Mevlâna’dan Hayat Dersleri, Mevlâna Diyarından Bir Varmış Bir Yokmuş, Mevlâna ve Sufi Gibi Düşünmek, Mesnevî Güneşi, Mevlâna İle Ruhun Uyanışı, Mevlâna Öğretisinde Bireysel Gelişim Yöntemleri gibi onlarca kitapla her geçen gün genişlemeye devam ediyor. Tanınmış terapistlerin, NLP uzmanlarının düzenlediği “Mevlâna Tavrı”, “Etkin Mesnevî Okumaları”, “Mevlâna Öyküleriyle Ruhsal İyileşme” gibi sayısız seminerler de işin bu boyutunun sadece birkaç örneği. Birkaç yıl önce bir söyleşimizde Oğuz Saygın’ın söyledikleri kişisel gelişim alanında Mevlâna’nın geldiği/getirildiği konumu net olarak ifade ediyor aslında: “Mevlâna bizim yol haritamızı çiziyor. Bu açıdan kendisi kişisel gelişimin de piri.”
Tüketim toplumunun tükete tükete tüketemediği marka
Celaleddin Rumi’yi keşfedenler sadece maneviyat arayanlar, felsefe ya da egzotizm meraklıları, kültür promosyoncularından ibaret değil. Her şeyden önce tüketim toplumu söz konusu olduğunda o da artık bir ticaret unsuru, bir marka. Mevlâna ismi de işbilir girişimcilerin elinde çok elverişli bir markaya dönüştü.
Birkaç yıl önce Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı da Mevlâna’nın artık bir marka olduğu, bu markadan, yerel düzeyde Konya ve geniş düzeyde Türkiye’nin yararlanma gayreti içinde olduğunu ifade ediyordu. Ancak bizim kastettiğimiz Türkiye, Konya ya da inanç turizmi açısından Mevlâna ya da Rumi isminin bir tanıtım markasına dönüşmesi değil. Keşke sadece bu kadarla kalmış olsa.
Başta Konya olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında etiketlere, tabelalara, markalara göz atmanız yeterli. Girişimci vatandaşlarımız Mevlâna ismini öyle bir sahiplenmişler ki (!) onun adını dağlara taşlara değil pidecisinden reçeline, şekercisinden kuruyemişçisine, tüpçüsünden süpermarkete, tatlıya ve daha nelerelere yazmışlar. Dolaşmaya vaktiniz yoksa internette birkaç tıkla bu göz yaşartıcı manzarayı ve örnekleri görmeniz mümkün. Konya’ya giderseniz en kaba akide şekerini Mevlâna şekeri, kuşbaşılı pideyi Mevlâna pidesi olarak her yerde görmeniz mümkün. Maneviyatı elden bırakmayan girişimci vatandaşlarımızın Mevlâna adını koymadıkları yer yok adeta: Mevlâna çayı, Mevlâna butik, Mevlâna pide fırını, Mevlâna ayakkabıcısı, Mevlâna yufkacısı, Mevlâna kuluçka makinesi vs…
İleri gidip Mevlâna adını firma isimlerinde yaşatan maneviyat ve kültür aşıkları(!) da az değil hani: Mevlâna oto cam, Mevlâna Grup yapı inşaat malzemeleri, Mevlâna Konya yatılım yapı market, Mevlâna kapı giydirme, Mevlâna tuz lambası, Mevlâna hırdavat sanayi….
Mevlâna markasını taşıyanlara akla gelebilecek her tür işletmeyi eklemek mümkün: Kuruyemişçi, saatçi, kunduracı, baharatçı, şekerlemeci, şifalı bitkici, inşaat firması, mobilyacı, bakkal, balıkçı, lokanta, spor takımı, düğün salonu, dönerci, derici, egzostçu, oto kaporta boya, çiğköfteci ve ille de AVM. Aklınıza gelebilecek hemen her ticaret ve meslek dalı…
Görüldüğü üzere kültürümüzde Mevlâna Celaleddin Rumi’nin vaz geçilmez bir yeri var. “İhlas”ı tencere tava, “Osmanlı”yı ayakkabı, “Hira”yı emlakçıya çeviren girişimcilerimizin Mevlâna adını bu şekilde yaşatmasından daha doğal ne olabilir di ki zaten (!)
http://www.lacivertdergi.com/dosya/2019/12/17/mevlna-algisi-sair-mi-yasam-kocu-mu-veli-mi.