MESNEVİ’DE DUA – Hicabi Kırlangıç
MESNEVİ’DE DUA
Hicabi Kırlangıç*
GİRİŞ
Klasik Farsça şiirin en büyükleri arasında yer edinen Mevlânâ, büyük bir sûfi olmasının yanı sıra bir eğitmen ve öğretmen olarak da büyük şahsiyetlerdendir. Mevlânâ, bir yandan hayatının merkezine aşkı yerleştirip her şeyi aşk ekseninde görürken, bir yandan da ömrünü, insanları olmaları gereken yere yöneltmeye adamıştır. Bu bakımdan onu tek başına bir okul olarak nitelemek mümkündür. Mevlânâ, sadece sohbet ve vaazlarında değil, diğer eserlerinde de eğitimci kimliğiyle insanların karşısına çıkmaktadır. Özellikle Mesnevi’de bu kimliği daha net olarak görmekteyiz. Mesnevi, hayatın pek çok alanına ilişkin dersler barındırmaktadır. Bu bakımdan Mesnevî’yi uygulamalı ahlâk kitabı olarak niteleyebiliriz. Mesnevi, ideal insanî niteliklerle donanmak için esas kitap Kur’an’ın daha iyi anlaşılmasını sağlayacak bir yardımcı kitap olup yapısal bakımdan da Kur’an’ı izlemektedir. Daha açık ifadeyle Mesnevi’de konular belirli dizgeler halinde ele alınmaz. Bunun yerine, konular, yeri geldikçe işlenir ve başka konularla kesişir. Bu haliyle Mesnevi’nin kompozisyonunda hayatın doğal akışını görebiliriz. Bu bakımdan Mesnevi’de pek çok konu tekrar tekrar karşımıza çıkmakta, her tekrarlanış zihnimizde yeni ufuklar açmaktadır.
Dua konusu da Mesnevi’de önemle üzerinde durulan ve farklı yönleriyle tekrarlanan konulardan biridir. Bilindiği gibi Kur’an’da da müminlere pek çok dua öğütlenmektedir. Mevlâna da Kur’an öğretisini temel alarak muhataplarına duayı öğütlemiş ve duanın şartlarından söz etmiştir. O, bu büyük eserinde dua konusunu çeşitli yönleriyle işlemiş ve duanın önemini çeşitli vesilelerle vurgulamıştır. Mesnevi’de dua ile ilgili beyitler bir arada değerlendirildiğinde duanın önemli niteliklerinin tasnif edildiği ve dua bağlamında önem taşıyan hususların çeşitli hikâyeler ve yorumlamalar eşliğinde dile getirildiği görülmektedir.
İnsanın dua edebilmesi, Allah’ın kuluna ihsanıdır. İnsanın görevi Rabbine yakarmak ve dua yoluyla O’na yaklaşmaya çalışmaktır.
Duada ilk şart, yalnızca Allah’a yönelmektir. Mesnevi’de bu husus yine bir dua cümlesiyle dile getirilir:
ای خدا ای فضلِ تو حاجت روا با تو یادِ هیچ کس نبْود روا[1]
Tanrım! Ey bağışıyla hâcetleri olur hale getiren! Seninle birlikte hiç kimseyi anmak doğru değildir.
Dua konusunda insanın uyması gereken kimi şartlar vardır. Mesnevi’nin çeşitli bölümlerinde bu şartlardan söz edilmekte ve bu şartları ortaya koyan kimi belirlemeler yapılmaktadır. Bu belirlemeleri şu şekilde sınıflandırabiliriz:
Tabiatta her şey dua etmektedir
İnsanın, her şeyden önce tabiattaki bütün varlıkların Allah’ı andıklarını ve bir şekilde dua ettiklerini bilmesi gerekir:
کی چناری کف گشاید در دعا کی درختی سر فشاند در هوا
کی شکوفه آستینِ پُرنثار بر فشاندن گیرد ایّامِ بهار
کی فروزد لاله را رخ همچو خون کی گل از کیسه بر آرد زر برون
کی بیاید بلبل و گل بو کند کی چو طالب فاخته کوکو کند
کی بگوید لکلک آن لکلک به جان لک چه باشدملکِ تست ای مُستَعان[2]
Çınar ellerini nasıl duaya açar? Bir ağaç saçlarını gökyüzüne nasıl salar?
Bahar günlerinde çiçekler avuçlarını açıp nasıl saçılar saçar?
Lalenin yüzü nasıl kızarır kan gibi? Gül, nasıl çıkarır kesesinden altını?
Bülbül nasıl gelip de gülü koklar? Üveyik, nasıl birini arıyormuş gibi sesler çıkarır?
Leylek canla başla nasıl “lek lek” der? “Lek” nedir? Rabbim, mülk senindir, demektir.
Allah, kullarından dua etmelerini ister
Mevlânâ, dua ve yakarıştan söz ederken, kul ile Yaratıcı arasındaki ilişkiyi anlatırken çocukla anne örneğini verir:
ور نمیتوانی به کعبۀ لطف پَر عرضه کن بیچارگی بر چارهگر
زاری و گریه قوی سرمایهایست رحمتِ کلّی قویتر دایهایست
دایه و مادر بهانهجو بوَد تاکه کی آن طفلِ اوگریان شود[3]
Güç yetiremiyorsan, lütuf Kâbesine uçup çaresizliğini çare kılana arz et.
Ağlayıp inlemek güçlü bir sermayedir. Küllî rahmet ise daha güçlü bir dadıdır.
Dadı ve anne, çocuğu ne zaman ağlayacak diye bekler durur.
Üstelik Allah’a yönelip yalvarmak, Allah’ın istediği bir şeydir ve Kur’an da duayı emreder:
طفلِ حاجاتِ شما را آفرید تا بنالید و شود شیرش پدید
گفت اُدْعُوا اللّه بیزاری مباش تا بجوشد شیرهایِ مِهرهاش
هوی هویِ باد و شیرافشانِ ابر در غمِ مايند یک ساعت تو صبر
فِی الْسَّمَاءِ رِزْقُکُمْ بشْنیدهای اندر این پستی چه بر چفسیدهای
ترس و نومیدیت دان آوازِ غول میکَشَد گوشِ تو تاقعرِ سُفول[4]
Allah, sizin hacet çocuğunuzu, ağlasın da içeceği süt ortaya çıksın diye yarattı.
Dedi, “Allah’a dua edin[5].” Ağlamayı eksik etme ki rahmet sütleri çağlasın.
Rüzgârın ninnisi, bulutların süt yağdırması, bizim için tasalanır, biraz sabret.
“Gökte size rızık vardır[6]” [ayetini] duyduğun halde, bu aşağılara niçin yapışıp kaldın?
Bil ki korkun ve umutsuzluğun, gulyabani sesidir. Kulağını tutmuş, seni çukurlara sürükler.
İnsan dua ederken duasına edimlerini ve çabalarını eş kılmalı, iyi bir kul olmak için gerekli tedbirleri almalıdır:
بویِ شیرِ خشم دیدی باز گرد با مناجات و حَذَر انباز گرد[7]
Öfkeli aslanın kokusunu aldığında geri dön. Dua ile tedbiri birbirine eş eyle.
Dua Allah’ın ihsanıdır
Allah insana dua etme fırsatı verir ve insanlara kendini hatırlaması için yollar açar. İnsan bu fırsatları değerlendirmesini bildiği ölçüde Rabbine yaklaşma imkânı elde eder.
این دعا تو امر کردی ز ابتدا ورنه خاکی را چه زَهره این بُدی
چون دُعامان امر کردی ای عُجاب این دعایِ خویش را کن مُستجاب[8]
Başlangıçta bu duayı sen emrettin. Yoksa toprak ehlinin buna nasıl cüret ederdi?
Ey [bizi] hayrete düşüren [Rabbim], bize duayı emrettiğine göre, bu kendi duanı kabul eyle.
İnsanın kalbindeki dua etme duygu ve arzusu, Yaratıcının insana lütfundan başka bir şey değildir. Yoksa insandan kendi başına böyle bir edimde bulunması beklenemez:
این دعا هم بخشش و تعلیمِ تست گرنه درگلخن گلستان ازچه رُست[9]
Bu dua da seni bağışlaman ve senin öğretmendir. Yoksa külhanda gülistan nerden bitecek?
Herkes kendi gücünce dua eder
Her insan kendi bilgisi ve algılaması ölçüsünde Allah’ı zikredip ona kimi sıfatlarla seslenir. Kulun dile getirdiği sıfatlar aslında Allah’ı hakkıyla anlatabilecek sıfatlar değildir. Mevlânâ, bu konuyu Yaratıcı’nın dilinden anlatır:
گفت اگرچه پاکم از ذکرِ شما نیست لایق مر مرا تصویرها
لیک هرگز مستِ تصویر و خیال در نیابد ذاتِ ما را بی مثال[10]
DUANIN NİTELİKLERİ
Mesnevi’nin birçok bölümünde duanın özellikleri, nitelikleri ve etkileri üzerine tespitler yapılmaktadır. Bu tespitler duanın insan için bir ihtiyaç olduğunu ve insanın iç dünyasının duayla mamur olacağı iması yapılmaktadır. Ayrıca, Mevlâna’ya göre, bilinen ve doğal yollarla elde edilemeyen şeyler, dua sayesinde ulaşılabilir hale gelir. Mesnevi’de duanın özellik, nitelik ve etkilerine ilişkin hususları şu başlıklar altında irdeleyebiliriz:
Dua içten olmalıdır
Mesnevi’de doğrudan olmasa da dolaylı olarak duanın riyasız ve içten olması gerektiğine ilişkin vurgular az değildir. İçtenliğin ilk şartı, insanın kendi hiçliğinin bilincine varması ve Allah’a yönelişte kendinden sıyrılıp âdeta bir ölü olmasıdır. Burada Mesnevi’de anlatılan papağan ve tâcir hikâyesine değinmek yerinde olacaktır:
Bir tüccarın güzel bir papağını vardır. Tüccar Hindistan yolculuğuna çıkacaktır. Yolculuğa çıkmadan önce yakınlarına, “Benden ne istersiniz, size ne getireyim?” diye sorar. Aynı soruyu papağana da sorunca papağan, Hindistan’daki akrabalarına selam götürmesini, onları çok özlediğini söylemesi ve burada tutsak olduğunu onlara anlatmasını ister. Tüccar da Hindistan’a varınca onun bu dileğini yerine getirmek amacıyla bir grup papağana yaklaşıp papağanın mesajını onlara iletince bunu duyan papağanlardan biri olduğu yere düşüp ölür. Tüccar buna çok üzülür ve keşke bu papağanlara papağanımdan hiç bahsetmeseydim, diye düşünür. Tacir, yolculuk bitip de yurduna dönünce bu olayı papağana anlatmak istemez, ama papağanın ısrarı üzerine olan biteni anlatır. Bunun üzerine papağan kendinden geçer ve kaskatı kesilir. Tüccarın öldüğünü düşünen tacir onu kafesten çıkarıp atar. Tam bu sırada papağan canlanıp bir dala konar ve tacire öğüt verip veda eder.
Mevlâna, bu hikâyeyi daha geniş bir ders için anlatmış olsa da bu dersin içinde dua konusunun da önemli bir yeri vardır. Bu bağlamda, Hakk’a sığınmayı ve dua edip yakarmayı öğütleyen beyitler dikkat çekicidir:
در پناهِ لطفِ حق باید گریخت کو هزاران لطف بر ارواح ریخت
تا پناهی یابی آنگه چون پناه آب و آتش مر ترا گردد سپاه[11]
Ruhlara binlerce lütuf saçan Tanrı’nın lütuf sığınağına kaçmak lâzım.
Böylece bir sığınak bulursun? Hem de ne sığınak. Su ve ateş ordu kesilir sana.
تو که یوسف نیستی یعقوب باش همچو او با گریه و آشوب باش[12]
Mademki Yusuf değilsin [bari] Yakub ol. Onun gibi gözyaşı dök, feryat et.
معنیِ مردن ز طوطی بُد نیاز در نیاز و فقر خود را مرده ساز
تا دمِ عیسی ترا زنده کند همچو خویشت خوب و فرخنده کند[13]
Papağanın ölümünün anlamı, yalvarıştı. Sen de yalvarışta, yok yoksullukta kendini bir ölü kıl.
Böylece İsa’nın soluğu diriltsin seni. Kendisi gibi seni de güzel ve kutlu eylesin.
İnsan pek çok şeyden gâfil olsa da Allah’a yönelişindeki içtenlik, onun Allah’ın lütfuna ermesine yol açacaktır. Mesnevi’de bu içtenliği anlatan ilginç bir hikâye vardır. Hikâyeye göre, çölde yaşayan bir bedevi, ihsan görme ümidiyle Bağdat’taki halifeye hediye götürmek ister. Çöldeki insan için en değerli nimet sudur ve bu bedevinin varı yoğu bir testi dolusu yağmur suyudur. Ufku dar olan bedevi, karısının öğütlemesiyle halifeye bir testi su götürmenin en güzel hediye olacağını düşünür ve su dolu testiyi alarak Bağdat’ın yolunu tutar. Bu, sembolik bir hikâyedir. Hikâyedeki testi insan bedeninin sembolüdür:
چیست آن کوزه تنِ محصورِ ما اندر او آبِ حواسِ شورِ ما[14]
O testi nedir? Bizim kuşatılmış bedenimiz. İçinde duygularımızın acı suyu var.
Adam da, karısı da, halifeye sunmaya karar verdikleri hediyenin önemine inanmıştır. Bağdat’taki Dicle’den haberleri yoktur[15]. Adam, testiyi herhangi bir belaya uğratmadan Bağdat’a ulaştırır. Görür ki Bağdat, türlü türlü nimetlerle dolu bir yerdir. Adam saraya yaklaşınca halifenin adamları kendisini güzel bir şekilde karşılarlar. Adam, hediyesini halifeye sunulmak üzere onlara verir. Testi halifeye ulaştırılınca bu içten hediye karşılığında halife, testiyi altınla doldurtur ve yanı sıra başka hediyelerle de mukabelede bulunur. Halife, adamlarına bedevinin dönerken Dicle üzerinden geçirilmesini tembihler. Böylece bedevi Dicle’yi görüp halifenin lütfuna hayran kalır.
Bu hikâye bize, Allah’ı hakkıyla bilmeyen kulların bile samimi yönelişlerinin karşılıksız kalmayacağını anlatmaktadır.
Bu bağlamda son olarak söylemek gerekir ki Allah’a içtenlikle dua etmek, yine Allah’ın kuluna bir lütfudur. İnsan, bu lütfa erdikçe şükretmeli ve duasıyla gurura kapılmamalıdır:
رَو مکن زشتی که نیکیهایِ ما زشت آمد پیشِ آن زیبایِ ما
خدمتِ خود را سزا پنداشتی تو لوایِ جُرم از آن افراشتی
چون ترا ذکر و دعا دستور شد زآن دعا کردن دلت مغرور شد[16]
Git, çirkinlik etme. Çünkü bizim iyiliklerimiz, güzelimize çirkin gelir.
Yaptığın hizmeti uygun sandın. O yüzden günah bayrağını dalgalandırmaya başladın.
Sana zikir ve dua emredilince, kalbin dua etmekle gurura kapıldı.
Kendini Allah ile konuşur gördün. Bu zan yüzünden ayrı düşen o kadar çok ki.
Dua kalbi temizler
Dua, insanın yaratıcısına yaklaşmasını sağlayan yollardan biridir. Yaratıcıya yaklaşma çabasının başlı başına, insanın iç dünyasının güzelleşmesine yol açıcı etkisi vardır. İnsan, Rabbine yakardıkça iç huzuruna ulaşıp sıkıntılarından ve hayatın verdiği gereksiz ağırlıklardan kurtulur. Hak temizdir, dolayısıyla Hakk’ı anmak arınıp temizlenmeye yol açar:
ذکرِ حق پاک است چون پاکی رسید رخت بر بندد برون آید پلید
میگریزد ضدّها از ضدّها شب گریزد چون بر افروزد ضیا
چون در آید نامِ پاک اندر دهان نی پلیدی ماند و نی اندهان[17]
Hakk’ın zikri temizdir. Temizlik gelince, pislik pılını pırtısını toplayıp çıkar gider.
Kaçar zıtlardan zıtlar. Işık vurunca da karanlık kaçar.
Temiz ad ağza girince ne pislik kalır ne de üzüntü.
Dua insanı dış dünyaya ilişkin sıkıntılardan kurtarır
Mevlâna, bir vesileyle bu dünyayı denize, bedeni balığa benzetir. Ruh ise gün ışığından yoksun kalan Yunus peygamber gibidir. İnsan Allah’ı anar ve ona yakarırsa balıktan, yani bu dünyanın kayıtlarından ve kuşatmalarından kurtulabilir. İnsan Allah’ı anmaktan uzak durursa balık tarafından hazmedilecektir:
این جهان دریاست وتن ماهی وروح یونسِ محجوب از نورِ صَبوح
گر مسبِّح باشد از ماهی رهید ورنه در وی هضم گشت و ناپدید[18]
Bu dünya denizdir, bedense balık. Ruh ise sabah ışığından yoksun Yunus’tur.
Tesbih ederse balıktan kurtulur. Yoksa onda hazmedilip yok olur.
Duanın Şartları
Allah, insanlara duayı emreder, onlara duayı öğretir ve kendisini hangi sıfatlarla, hangi kelimelerle anacağını bildirir. İnsanın bu emri yerine getirmesinin yollarını da yine Allah gösterir. İnsanların dua etmeleri kadar, nasıl dua ettikleri de önemlidir. Başka bir deyişle insanın, duanın şartları diyebileceğimiz kimi hususları gözetmesi gerekir. Mesnevi’de bu şartların kimilerine işaretler vardır.
Günahsız bir ağızla dua etmek
Mesnevi’de İnsanın başkasından dua almasının önemine vurgu yapılırken “günahsız bir ağızla dua etmek” tabirinden yararlanılır. Mevlâna, bu konuyu bir Hz. Musa kıssasını vesile ederek dile getirir:
گفت ای موسی ز من میجو پناه با دهانی که نکردی تو گناه
گفت موسی من ندارم آن دهان گفت ما را از دهانِ غیر خوان
از دهانِ غیر کی کردی گناه از دهانِ غیر برخوان کای الٰه[19]
[Allah] dedi, ey Musa, günah işlemediğin bir ağızla [yakarıp] sığın bana.
Musa dedi, bende o ağız yok ki. [Hak] dedi, başkasının ağzıyla dua et bize.
Başkasının ağzıyla günah işlemen mümkün mü? Rabbim, diye başkasının ağzıyla yakar.
Başkasının duasını almak, insanın yapacağı işlere bağlıdır:
آنچنان کن که دهانها مر ترا در شب و در روزها آرد دعا
از دهانی که نکردستی گناه وآن دهانِ غیر باشد عذرخواه[20]
Öyle şeyler yap ki gece gündüz senin için dua etsin ağızlar.
Günah işlemediğin ağız, başkasının bağışlanma dileyen ağzıdır.
Bununla birlikte başkalarının duasını almak kadar, insanın kendini arındırması da önemlidir:
یا دهانِ خویشتن را پاک کن روحِ خود را چابک و چالاک کن
ذکرِ حق پاک است چون پاکی رسید رخت بر بندد برون آید پلید
میگریزد ضدّها از ضدّها شب گریزد چون بر افروزد ضیا
چون در آید نامِ پاک اندر دهان نی پلیدی ماند و نی اندهان[21]
Ya da kendi ağzını temizleyip ruhunu çevik ve atılgan kıl.
Hakk’ın zikri temizdir. Temizlik gelince, pislik pılını pırtısını toplayıp çıkar gider.
Kaçar zıtlardan zıtlar. Işık vurunca da karanlık kaçar.
Temiz ad ağza girince ne pislik kalır, ne de üzüntü.
ِDUAYA İLİŞKİN BAŞKA KONULAR
Dua etmenin şartları dışında başka konular da Mesnevi’de dile getirilmektedir. Bu konuların başında duanın kabul edilmesine ilişkin meseleler gelmektedir.
Duanın kabul edilip edilmemesi
Allah, samimi bir şekilde dua edenin duasına karşılık vereceğini vaat etmektedir:
گفت حق گر فاسقی و اهلِ صنم چون مرا خوانی اجابتها کنم
تو دعا را سخت گیر و میشُخول عاقبت برْهاندت از دستِ غول[22]
Hak der ki fâsık ve putperest bile olsan, bana seslendiğin zaman sana cevap veririm.
Duaya sıkı sarılıp inle. Sonunda [dua] seni ecinninin elinden kurtaracaktır.
Allah, duaya karşılık vereceğini Kur’an’da açıkça belirtmektedir. Bununla birlikte dua edebilmek için kalbin hastalıktan arınması gerekmektedir:
نیک بنْگر اندر این ای مُحتَجِب که دعا را بست حق در اَسْتَجِب
هر که را دل پاک شد از اِعتلال آن دعايش میرود تا ذوالجلال[23]
Ey perdelenen [insan], Allah’ın duayı “icabet[24]” [hükmüne] bağladığına iyi bak.
Kalbi hastalıktan arınanın duası celâl sahibi Allah’a dek ulaşır.
Öte yandan Mevlânâ, kulun görevinin dua etmek olduğunu, kabul edilip edilmeyeceği üzerinde düşünmemesi gerektiğini vurgular:
ای اَخی دست از دعا کردن مدار با اجابت یا ردِ اویت چه کار[25]
Kardeşim, dua etmekten geri durma. Kabul edilip edilmemesiyle ne işin var?
Mevlânâ, bu vurgulamayı yaparken Kur’an’dan ilham almış olmalıdır: “Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez[26].”
Duada süreklilik önemlidir. Kul dua etmeli, duasının kabul edilmeyeceği endişesine aslâ düşmemelidir. Buna ilişkin olarak Mesnevi’de dua eden bir kulla şeytan arasındaki konuşmadan söz edilir. Üçüncü defterde geçen bu hikâyenin başlığı kesin bir hüküm cümlesi olarak düzenlenmiştir: “Dua edenin Allah demesi, Hakk’ın icâbet etmesinin ta kendisidir.”
Bu başlık altında anlatılan hikâyede şeytan, hep dua eden birinin aklını çelmeye çalışır. Şeytana göre, o bunca dua etmesine rağmen şimdiye dek karşılığını görmemiştir. Bu vesveseye aldanan adam, dua etmeyi aksatır. Bunun üzerine adamın gördüğü rüyada dua etmenin başlı başına Allah’ın lütfu olduğu, dua edebilmenin karşılık bulmakla aynı anlama geldiği ve Allah’ın yardımını hak etmeyenin duaya güç yetiremeyeceği vurgulanır:
آن یکی اللّه میگفتی شبی تا که شیرین میشد از ذکرش لبی
گفت شیطان آخر ای بسیارگو این همه اللّه را لبّیک کو
مینیاید یک جواب از پیشِ تخت چند اللّه میزنی با رویِ سخت
او شکستهدل شد و بنْهاد سر دید در خواب او خِضِر را در خُضَر
گفت هین ازذکر چون واماندهای چون پشیمانی از آن کِش خواندهای
گفت لبّیکم نمیآید جواب زآن همیترسم که باشم ردِّ باب
گفت آن اللّهِ تو لبّیکِ ماست وآن نیاز ودرد و سوزت پیکِ ماست
حیلهها و چارهجوییهایِ تو جذبِ ما بود و گشاد این پایِ تو
ترس و عشقِ تو کمندِ لطفِ ماست زیرِ هر یا ربِّ تو لبّیکهاست
جانِ جاهل زین دعاجز دور نیست زآنکه یا رب گفتنش دستور نیست
بردهان و بردلش قفل است وبند تا ننالد با خدا وقتِ گزند[27]
Bir gece biri Allah diye zikrediyor, zikriyle dudağı tatlanıyordu.
Şeytan, behey çok söyleyen, dedi, bunca Allah deyişinin karşılığı hani?
Dergâhtan bir cevap bile gelmiyor. Daha ne kadar yüzsüzce Allah deyip duracaksın?
Adam, umutsuzluğa düşüp başını yastığa koydu. Düşünde yeşiller içinde Hızır’ı gördü.
Dedi, neden bıraktın zikri? Allah’ı anmaktan ne diye pişman oldun?
Dedi “lebbeyk” cevabı gelmiyor bana. Kapıdan kovulacağım diye korkuyorum.
Dedi, Allah demen, bizim “lebbeyk” dememizdir. Yakarışın, yanışın ve duan habercidir bize.
Tedbirlerin ve çözüm arayışların bizim çekişimizden ve ayağını çözüşümüzdendir.
Korkun ve aşkın, kemendimizdir bizim. Her “Rabbim” deyişinin altında “lebbeyk”ler vardır.
Cahilin canı bu duadan uzak mı uzaktır. Çünkü onun “Rabbim” demesine izin yoktur.
Zarara uğrayınca Allah’a yalvarmasın diye ağzında ve kalbinde kilit vardır onun.
Kalbi kırıkların duasının kabul edileceği vurgulanır. Hatta duanın kabulünün kalbin kırıklığına bağlı olduğu ifade edilir:
دستِ اشکسته برآور در دعا سویِ اشکسته پَرَد فضلِ خدا[28]
Kırık elini duaya kaldır. Allah’ın inayeti kalbi kırılmışa doğru kanatlanır.
Mesnevi’nin bir başka yerinde ağız kokusu benzetmesiyle işlenmektedir. Mesnevi’de açlığa dayanamayıp fil yavrusunu yiyen kişinin başına gelenlerin anlatıldığı bir hikâye vardır. Hikâyenin sonunda, yavrusunu bulmaya çalışan fil, insanların ağızlarını koklayarak yavrusunu kimin yediğini bulur ve onu ve arkadaşlarını parçalayarak öldürür. Mevlânâ, bu hikâyeyi yorumlarken, haram yiyenlerin de tıpkı fil yavrusu yiyen adam gibi ağız kokularının kendilerini ele vereceğini söyleyip mânâ âleminde ağızları kötü kokanların dualarının geri çevrileceğini belirtir:
ای خورنده خونِ خلق از راه بَرْد تا نه آرد خونِ ایشانت نَبَرْد
مالِ ایشان خونِ ایشان دان یقین زآنکه مال از زور آید در یمین
مادرِ آن پیلبچگان کین کَشَد پیل بچهخواره را کیفر کُشَد
پیلبچّه میخوری ای پارهخوار هم بر آرد خصمِ پیل از تو دَمار
بوی رسوا کرد مکر اندیش را پیل داند بویِ طفلِ خویش را
آنکه یابد بویِ حق را از یَمَن چون نیابد بویِ باطل را ز من
مصطفی چون بُرد بوی از راهِ دور چون نیابد از دهانِ ما بُخور
هم بیابد لیک پوشانَد ز ما بویِ نیک و بد بر آید بر سما
تو همیخسپی و بویِ آن حرام میزند بر آسمانِ سبزفام
همرهِ انفاسِ زشتت میشود تا به بوگیرانِ گردون میرود
بویِ کبر و بویِ حرص و بویِ آز در سخن گفتن بیاید چون پیاز
گر خوری سوگند من کی خوردهام از پیاز و سیر تقوی کردهام
آن دمِ سوگند غمّازی کند بر دماغِ همنشینان بر زند
پس دعاها رد شود از بویِ آن آن دلِ کژ مینماید در زبان
اِخْسَؤُا آید جوابِ آن دعا چوبِ رد باشد جزایِ هر دغا [29]
Ey halkın kanını emen, çekil yoldan. Çekil de kanları sana savaş açmasın.
Kesinlikle bil ki malları kanlarıdır[30]. Çünkü mal güç harcanarak elde edilir.
O fil yavrularının annesi kin güder. Fil, yavrusunu yiyenden öç alır.
A rüşvet yiyici, [sen de] fil yavrusu yiyorsun. Düşman fil, senin de canına okur.
Hile tasarlayanı rezil etti koku. Fil, kokusundan bilir kendi yavrusunu.
Hak kokusunu ta Yemen’den alanın[31], bendeki bâtıl kokusunu almaması mümkün mü?
Mustafa, uzak yoldan kokuyu aldığı halde, ağzımızdaki güzel kokuyu nasıl almaz?
Alır elbet, ama gizler bizden. Kokunun iyisi de kötüsü de yükselir göğe.
Sen uyuyup durursun, ama o haram kokusu yeşil renkli göğe yükselir.
[Haram kokusu] çirkin nefeslerine yoldaş olup gökteki koku alıcılara dek gider.
Kibir, ihtiras ve açgözlülük kokusu, konuşurken soğan kokusu gibi yayılır.
Ne zaman yemişim, ben soğandan sarımsaktan kaçındım, diye yemin etsen de…
Yemin ederken ağzından çıkan soluk, dostlarının burnuna ulaşıp seni ele verir.
Bu koku yüzünden dualar geri çevrilir. Eğri kalp dilden belli olur.
Öyle duaya karşılık olarak “defolun[32]” [emri] gelir. Sahtekârın cezası ret sopasıdır.
Dua, yukarıda örnekteki gibi bazen dua edicinin günahları yüzünden kabul edilmezken bazen de dua edicinin çıkarına olmadığı için kabul edilmez. Başka bir deyişle, kabul edilmesi halinde insanın zararına yol açacak dualar Allah tarafından kabul görmez ya da Allah o duaya, kulun aklına getirmediği hayırlı bir karşılık verir. Tıpkı yılanını kaybeden yılan avcısının duası gibi. İkinci defterde geçen hikâyede yılan avcısının yılanı çalınır. Adam, yılanını dualar ederek ararken sonunda yılanı çalan kişiyi yılan tarafından sokularak öldürülmüş bulur. Bunu üzerine duasının kabul görmemesine sevinir:
مارگیرش دید پس بشْناختش گفت از جان مارِ من پرداختش
در دعا میخواستی جانم از او کِش بیابم مار بسْتانم از او
شکر حق را کآن دعا مردود شد من زیان پنداشتم آن سود شد
بس دعاها کآن زيان است و هلاک وز کرم مینشْنود یزدانِ پاک[33]
Yılan avcısı onu görünce tanıdı. İçinden dedi, bu işi benim yılan yapmış.
Dua ederken onu bulup yılanı ondan almayı diliyordum.
Allah’a şükür o dua kabul görmedi. Benim zarar sandığım yarar oldu.
Zarar ve yok oluşa yol açacak onca duayı yüce Allah, keremi dolayısıyla duymazdan gelir.
Duada ağır yüke tâlip olmamak
Duada makul şeyler dilemek, haddi aşmamak ve ağır sonuçlar doğurabilecek dualardan kaçınmak gerekir. Mevlânâ, bu konuya, hastalanan bir sahabenin başından geçenleri ve Hz. Peygamber’in ona verdiği öğüdü anlatarak değinir. Hz. Peygamber, ağır hasta yatan sahabeyi ziyaret eder ve onun hastalığının yaptığı duadan kaynaklandığını anlar. Sahabe, cehennem azabından korkuya kapılarak “Rabbim, öte dünyanın azabını bana bu dünyada ver.” diye dua eder. Bu dua üzerine ağır bir hastalığa yakalanır. Bu durum, Mesnevi’de onun dilinden şöyle anlatılır:
من همیگفتم که یا رب آن عذاب هم در این عالم بران بر من شتاب
تا در آن عالم فراغت باشدم در چنين درخواست حلقه میزدم
این چنین رنجوریی پیدام شد جانِ من از رنج بی آرام شد
ماندهام از ذکرو ازاورادِ خود بیخبر گشتم ز خویش و نیک و بد[34]
Ben de diyordum ki Rabbim, öte dünyanın azabını bana bu dünyada ver.
Öte dünyada rahat bulmak için böyle bir dilekte bulunuyordum.
[Bunun ardından] böyle bir hastalık başıma geldi. Sıkıntıdan canımda huzur kalmadı.
Zikir ve dualarımdan geri kaldım. Kendimden ve iyiden kötüden habersiz oldum.
Hz. Peygamber, ona böyle dualar etmemesini söyleyerek şöyle dua etmesini öğütler:
گفت پیغمبر مر آن بیمار را این بگو کای سهلکن دشوار را
آتِنَا فِی دَارِ دُنْیَانَا حَسَن آتِنَا فِی دَارِ عُقْبَانَا حَسَن[35]
Peygamber, o hastaya dedi, şunu söyle de güç olanı kolaylaştır:
Bize dünya yurdunda da güzellik ver, âhiret yurdunda da güzellik ver.
Duanın kabulünün gecikmesi
Mesnevi’de kimi ihlas sahibi kulların dualarının kabul edilişindeki gecikmeyi, Allah’ın onların bu güzel hallerinin sürmesini istemesine bağlar:
حق بفرماید که نز خواریِ اوست عینِ تأخیرِ عطا یاریِ اوست
حاجت آوردش ز غفلت سویِ من آن کشیدش مو کشان در کویِ من
گر برآرم حاجتش او وارَوَد هم در آن بازیچه مُستغرَق شود
گرچه مینالدبه جان یا مُستجار دل شکسته سینهخسته گو بزار
خوش همی آید مرا آوازِ او وآن خدایا گفتن و آن رازِ او[36]
Hak buyurur ki [gecikme] onu aşağılamak için değildir. Aslında ihsanın gecikmesi, ona yardımdır.
İhtiyaç onu gafletten çıkarıp bana yöneltti. İhtiyaç onu saçından çekerek diyarıma sürükledi.
Hacetini karşılarsam o geri gider ve bu oyuncakla oynamaya dalar.
İçten bir şekilde, ey sığınılan, diye kalbi kırık, sinesi yaralı inliyorsa da bırak, inlesin.
Onun sesi ve Rabbim deyip içini döküşü bana güzel geliyor.
SONUÇ
Mesnevi, her kesimden insanın yararlanabileceği bir el kitabı niteliğindedir. Bu kitapta hayata ilişkin pek çok konuya rastlamak mümkündür. Elbette bu konuların Mesnevi’de yer alış nedeni, insanın asıl önemli olan ilahî ve semavî yanının insana hatırlatılması ve muhatabın, anlatılan hikâyelerden ve ortaya konan örneklerden dersler çıkararak kendi varlığının anlamını daha iyi kavramasıdır. Dua da bu konulardan biridir. Mesnevi’de dua konusu çok çeşitli vesilelerle yer alır. Mesnevi’de, yukarıda yaptığımız irdelemeye konu olmayan vesilelerle de dua konusunun doğrudan ya da dolaylı olarak gündeme geldiğini belirtmeliyiz. Bu cümleden olarak Mesnevi’de bir dua mecmuası oluşturacak kadar dua örneği bulunmaktadır.
* Doç. Dr., Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Öğretim Üyesi.
[1] Mesnevi, I, b. 1881. (Bu çalışmada Mesnevi metni için Adnan Karaismailoğlu-Derya Örs tarafından Tashih edilen (Konya 2005) metin esas alınmış olup beyitlerin Türkçe çevirileri makalenin yazarına aittir.)
[2] Mesnevi, II, 118, b. 1649-1653.
[3] Mesnevi, II, 137, b. 1940-1942.
[4] Mesnevi, II, 137, b. 1943-1947.
[5] Bkz. Kur’an, İsrâ (17), 110: “De ki ister Allâh diye çağırın, ister Rahmân diye çağırın. Hangisiyle çağırsanız en güzel isimler O’nundur. (…)”
[6] Kur’an, Zâriyat (51), 22: “Semada da size rızık ve size vâdedilen başka şeyler vardır.”
[7] Mesnevi, III, 48, b. 389.
[8] Mesnevi, VI, 188, b. 2319-2320.
[9] Mesnevi, II, 171, b. 2437.
[10] Mesnevi, II, 122, b. 1706-1707.
[11] Mesnevi, I, 154, b. 1840-1841.
[12] Mesnevi, I, 159, b. 11205.
[13] Mesnevi, I, 159, b. 1910-1911.
[14] Mesnevi, I, 218, b. 2707.
[15] Mesnevi, I, 219, b. 2716.
[16] Mesnevi, II, 35, b. 335-337.
[17] Mesnevi, III, 34, b. 186-188.
[18] Mesnevi, II, 218, b. 3126-3127.
[19] Mesnevi, III, 34, b. 180-182.
[20] Mesnevi, III, 34, b. 183-184.
[21] Mesnevi, III, 34, b. 185-188.
[22] Mesnevi, III, 72, b. 756-757.
[23] Mesnevi, III, b. 3. Defter, beyit: 2303-2304.
[24] Bkz. Kur’an, Mümin, 60: “Rabbiniz buyurdu: Bana dua edin ki size karşılık vereyim, çünkü benim ibadetimden kibirlenenler yarın hor hakîr olarak cehenneme girecekler.”
[25] Mesnevi, VI, 189, b. 2344
[26] Kur’an, A‛râf (7), 55.
[27] Mesnevi, III, 1120-191, b. beyit: 189-199.
[28] Mesnevi, V, 65, b. 493.
[29] Mesnevi, III, 32-33, b. 156-170.
[30] “Müslümanın malı da kanı gibi haramdır.” hadisine işarettir.
[31] Hz. Peygamber’in Üveys el-Karanî için söylediği söze işarettir: “Ben, Rahman’ın nefesini Yemen taraflarından duyuyorum.”
[32] Bkz. Kur’an, Mü’minûn (23), 108: “Buyurur, yıkılıp gidin oraya, konuşmayın benimle!”
[33] Mesnevi, II, 21, b. 136-139.
[34] Mesnevi, II, 172-173, b. 2462-2465.
[35] Mesnevi, II, 177, b. 2538. Ayrıca Bkz. Kur’an, Bakara (2), 201: “Onlardan bir kısmı da, ey Rabbimiz, derler, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru.”
[36] Mesnevi, VI, 324, b. 4220-4224.