MESNEVİ VE DİVAN-I KEBİR”DE HZ. MUHAMMED (S.A.V.)

A+
A-

MESNEVİ VE DİVAN-I KEBİR”DE HZ. MUHAMMED (S.A.V.)

Yakup Şafak

Büyük mütefekkir ve mutasavvıfımız, Allah aşkının, Peygamber sevgisinin, insana saygı ve hoşgörünün timsâli, Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî”nin eserlerinin fihristlerine şöyle bir göz atıldığında dahi görülür ki en fazla zikredilen, kendilerine atıflar yapılarak örnek gösterilen kişiler, öncelikle peygamberler, sonra da velîlerdir. Hz. Mevlâna, onları Hakk”a ve hakikate doğru büyük yürüyüşte, kitleleri aynı hedefe doğru taşıyan önderler olarak vasfeder. O”nun ifadesince “Her peygamberin, her velinin bir mesleği, bir usûlü vardır; fakat hepsi seni Hakk”a ulaştırdığına göre birdirler.” (Mes.1/3086) “Peygamberler, bilinmeyen (hakikati) bilip seni de ondan haberdar eden kimselerdir. Onlar, cihan halkının görmediği şeyleri görmüşlerdir. (Mes.3/2960) Peygamberlerin bizim üzerimizde hakları çoktur; çünkü bizim sonumuzdan haber vermişlerdir.” (Mes.6/3770)

Mevlâna”ya göre mutluluk, benlikten geçip Hakk”a yönelmekte, nefsî arzuların ve cüz”î aklın dar kalıplarından sıyrılıp gerçek manada özgür olmakta ve hakikati aramaktadır. Asıl özgürlük yolunu gösterenler ise peygamberlerdir. İnananlar, peygamberler sayesinde hürriyete kavuşmuşlardır. (M.6/4541) En büyük kılavuz ise Hakk”ın sevdiği “Seçilmiş Muhammed”dir. O, sâdık bir bendesi olan Mevlâna”nın deyişiyle “Eşsiz müjdeci, resûllerin efendisi, yerin ve göğün ışığı, peygamberlerin en güzel, en açık ve yerinde söz söyleyeni, iki âlemin elçisi, insanların ve cinlerin rehberi, Allah”ın kendisi üzerine yemin ettiği ve “Sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım” diyerek yücelttiği kişi”dir. (Mecâlis-i Seb”a, I.Bl.)

Bu çerçevede O, Peygamberimiz”in müstesna yerini her vesileyle dile getirir; onun rehberlikteki eşsiz misyonunu daima vurgular; kendisini en güzel benzetişlerle, en samimi ifadelerle anar. Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle kaleme aldığımız bu yazıda Hz. Mevlâna”nın ölümsüz şâheseri Mesnevî”sinde ve aşık bir rûhun en samîmî, en güzel ifâdelerinin yer aldığı Dîvân-ı Kebîr”inde Peygamber Efendimiz hakkındaki görüşlerinden bir demet sunuyoruz.

Şu hususu da belirtmeliyiz ki Mevlâna”nın binlerce manzûmeden oluşan Dîvân-ı Kebîr”i genel olarak ezelî ve ebedî sevgiliye övgü ve yakarışlarla doludur. Buradaki manzûmeler, daha çok klâsik şiirin retoriğine uygun olarak aşkın zorluklarını ve özlem derdini anlatma; sevgiliyi kâh övme, kâh sitem etme ve yakarma şeklinde tezâhür etmekte, diğer mevzular ise bu ana konu etrafında ekseriya dolaylı olarak zikredilmektedir. Dîvân-ı Kebîr”de Peygamber Efendimizle ilgili bahisler ve değiniler de genellikle bu çerçevede yer almaktadır. Buna karşılık halktan kimselerin dahi anlayışı göz ardı edilmemiş olan Mesnevi”de doğrudan anlatım daha bir öne çıkar. Onun için Hz. Peygamber”le ilgili en güzel övgüler ve konuları da orada bulmak mümkündür. Kanaatimce klâsik şiirden, edebi gelenekten, tasavvuftan, onun terimlerinden ve husûsî ifede tarzından haberdar olmayan kimselerin, bu konuda Dîvân-ı Kebîr”den istifade imkânı, sınırlıdır.

(Yazımızdaki beyit ve ibare sonundaki rakamlar, Veled İzbudak”ın Mesnevi Tercümesi, Bedîuzzaman Furûzanfer”in Külliyyât-ı Şems neşri ve Abdülbaki Gölpınarlı”nın Divan-ı Kebir Tercümesi”ne göre verilmiştir.)

MESNEVݔDEN

*Ey kardeş, Bir olan Allah”a ve Muhammed (a.s.)”a yapış da ten Ebu Cehil”inden kurtul! (Mes.1/782)

*(Ey Muhammed!) Bu devir, senin devrindir. Çünkü Kelîm olan Musa bile daima senin zamanını arzuladı. Musa, senin devrinin parlaklığını, o devirdeki tecelli sabahının zuhûrunu gördü de: “Yarabbi, o ne rahmet devri; o devir, rahmetten de ileri; o devirde güzellik var. Musa”nı denizlere daldır da Ahmed”in devrinde çıkar!” dedi. Ahmed, ümmetler “Yarabbi” desinler diye dünyada nice putlar kırdı. Ahmed”in çalışması olmasaydı sen de ataların gibi puta tapardın. O”nun ümmetler üzerindeki hakkını bil! Başın, puta secde etmekten, bunu bilesin diye kurtuldu. ( Mes.2/355 vd.)

*Allah”ın lütufları, Mustafa (a.s.)”a vaatlerde bulundu da dedi ki “Sen ölsen bile bu din, bu iman ölmez. Senin kitabını, mucizeni ben yüceltirim; Kur”ân”dan bir şey eksiltmeye, O”na bir şey katmaya yeltenen kişiye ben engel olurum. Ben seni iki cihanda da korurum. Sözünü kınayanları terk eder; onları hor, hakir bir hale koyarım. Hiç kimse Kur”ân”ı değiştirmeye kudret bulamaz; O”na ne bir şey ilâve edebilirler; ne O”ndan bir şey eksiltebilirler. Sen, benden daha iyi bir koruyucu arama!” (Mes.3/1197 vd)

*Aklı, zekâyı sat da hayranlığı satın al. Akıl ve zekâ zandır; hayranlıksa bakış, görüş. Aklı Mustafâ (a.s.)”ın önünde kurban et. Hasbiyallah de, yani “Allah bana yeter” (Mes.4/1406-7)

*(Ey Muhammed!) Senin nûrun olmadıkça aydın gün bile gecedir. Sana sığınmadıkça, arslan bile tavşan kesilir! Ey Mustafa! Bu safâ denizinde kaptanlık et! Çünkü sen, ikinci Nuh”sun. Akıllara bir yol gösterici lâzım. Hele yol, deniz yolu olursa! Sen, vaktin Hızır”ısın; her geminin imdâdına yetişen sensin. Bu topluluğun önünde gökyüzündeki ışık gibisin, güneşe benziyorsun; kendini gizleme. (Mes.4/1442vd.)

*Ey peygamber, hidayet, Kaf Dağına benzer, sen ise Ankâsın. Ey şifa! Hastayı terketme, sağıra kızıp körün sopasını alma! Bu fâni cihandaki körleri katar katar al götür! Doğru yolu gösterenin işi budur; sen de doğru yolu gösterensin… Âhir zamânın yasına neşesin sen!” (Mes.4/1463 vd.)

*(Ey Muhammed!) kim senin sofrandan başka bir sofraya giderse bil ki şeytan, onunla aynı kâseden yemek yer. Kim senin komşuluğundan kaçarsa şüphe yok ki, ona şeytan komşu olur. (Mes.5/267-268)

*Bir adam, yokluğa erişir, kendisine yokluğu ziynet edinirse o adamın, Muhammed (a.s.) gibi gölgesi olmaz. (Mes.5/672)

*Muhammed (a.s.), bu dünyada da şefaatçıdır, o dünya da… Bu dünyada insanı dine götürür, o dünyada cennetlere… O”nun nefesiyle iki kapı da açılmıştır. Duası, iki âlemde de kabul olunur. O”na benzer ne gelmiştir, ne de gelecek… (Mes.6/167 vd.)

*Ey (Muhammed!) Mühürleri kaldırıp kapalı kapıları açmakta sonuncusun; (bu iş, seninle bitmiştir). Can bağışlayanlar âleminde bir hâtemsin sen. Muhammed (a.s.)”ın işaretleri, tamamıyla açıklık içinde açıklıktır, açıklık içinde açıklık… Onun canına, evlâdının gelişine ve zamanına yüz binlerce aferin! (Mes.6/173-175)

*Muhammed (a.s.) da elde bulunan, görünüp duran yüzlerce kıyametti. Çünkü o, her hakikati, her sırrı çözüp bağlama yokluğunda hallolmuş, hakiki varlığa ulaşmıştı. (Mes.6/750)

*Ey müminler, sevinin; selvi gibi, süsen gibi özgür olun. Özgürlük yolunu gösterenler ise peygamberlerdir. İnananlar, peygamberler sayesinde hürriyete kavuşmuşlardır. (Mes.6/4541)

DİVAN-I KEBİR”DEN

*Tann güzelliğinin görünüşü çoğaldıkça iki âlem de zerre-zerre, Musa gibi sarhoş olmada. Sarhoşların dileklerinden, kesin olarak beni göremezsin cevabından, Ahmed-i Muhtâr’ın her kılı, şefaat için sarhoş mu sarhoş. O baştır âdeta, bizse sarık gibi sarılmışız ona, fakat o şaraptan baş da sarhoş, sarık da. (DK398;3/405)

*Taze baht dostumuz, can vermek işimiz gücümüz; kervanbaşımız da dünyanın övündüğü Mustafa (a.s.) bizim. Ay bile ay yüzünü gördü de dayanamadı, yarıldı; O”na itaat ettiği için bu (güzel) talihe erişti. (DK.463;4/316)

*Hz. Muhammed”in getirdiği dine bak! Hicretten 650 yıl geçmiş, o hâlâ durmada… Ne sağlam yapı! Ebû Leheb ve ona benzeyenlerin hiçbir şeyini göremezsin. Ancak ibret almak için hikâyeleri anlatılır. (DK.491;3/97)

*Ahmed (a.s.)”ın nûru, dünyada ne ateşperest bırakır, ne yahudi. Onun tâlih güneşi herkesi ışıtsın. Yolunu kaybedenleri, çölden (alıp doğru) yola getirir O. Hak yolunda Muhammed Mustafa, ebediyyen rehberlik etsin. O”nun güzel hayâli, gönüllerin meşalesi olsun. (DK,792;7/307)

*Küfür, karalar giyindi; çünkü Muhammed (a.s.)”ın nuru geldi. Ölümsüzlük davulunu çaldılar, ebedî saltanat devri geldi. Yeryüzü yeşerdi, gökyüzü yenini-yakasını yırttı; bir kere daha ay ikiye yarıldı, salt ruh geldi. Dünya şekerle doldu, kutluluk kemer kuşandı; kalk, bir-kere daha o ay yüzlü gel­di. Usturlaba benziyen gönül, yedi göğün delili oldu; Ahmed (a.s.)”ın gönlünü şerh eden yedi cilt, geldi-çattı (DK882;4/337)

*Muhammed (a.s.)”ın nuru, milyonlarca parçaya ayrıldı da baştan başa iki dünyayı kapladı. O nurun parlayışındaki bir perdeyi yırtıverse binlerce keşiş, binlerce râhip, zünnarlarını koparıverirdi. (DK943;3/189)

*(Ey gönül) yürü, Mustafa (a.s.)”ın ruhundan meded iste; (O) ancak âlemlere rahmet olarak gelmiştir. (DK1974;4/52)

*Gökten ses geldi, âşıklann hekimi geldi diyor; senin yanına da gelmesini istiyorsan hasta ol, hasta. Bu gönlü bir mağara say, o sevgilinin halvet yurdu bil; mağara dostuysan haydi gel, mağaraya gir, mağaraya gir. (DK, 2133;1/160) (Hz. Peygamber, Mekke’den Medine’ye ederken Hz.Ebûbekir”le beraber bir mağaraya sığınmıştı. Kuran”da Tevbe Sûresi”nin 40. âyetinde zikredilen bu olaya işaret edilmektedir.)

*İki dünyâ da bir gönülceğiz için var olmuştur; okuyanın dudağından çıkan “Sen olmasaydın” hadisini duy. Yoksa varlığın, mekânın, güneşin, ayın, yerin, şu gökkubbenin vücûdu nerden olacaktı? Sus, her kılında iki yüz dil olsa da söylesen gönül, gene de anlatışa sığmaz. (DK3104;7/608) (“Sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım” hadîs-i kudsîsine işaret edilmektedir.)

RUBAİLER

*Bizim Peygamberimizin yolu aşk yoludur. Biz aşkın çocuğuyuz; aşk bizim anamızdır. Ey bizim çadırımızın altında gizlenmiş olan annemiz! Sen bizim nankör tabiatımız yüzünden saklandın.”(Rub.57)

*İlâhi sıfatların nakşedildiği o ruh, Muhammed Mustafâ”nın nûrundan insana (geçip) can oldu. Can olduğunda sevincinden diyordu ki “Mustafâ”nın aziz ruhuna salavât!” (Rub.134)

*Alnımızdaki o parlak nur, uyanık gönlümüzdeki yakîn nûru… bütün bu nurlar, hatta bütün nurların nûru, Allah”ın elçisi Muhammed (a.s.)”ın nûrundandır. (Rub.149)

*Bir fidan bitiverdi birden. Birden böyle bir âb-ı hayat kaynadı, coştu. Padişahtan sadakalar, ihsanlar gelmeye başladı, birden. Muhammed Mustafâ”nın aziz rûhuna salavât! (Rub.427)

*Canım tenimde oldukça Kuran”ın kölesiyim. Ben Hakk”ın seçkin peygamberi Muhammed(a.s.)”in yolunun toprağıyım. Her kim bundan başka benden bir söz naklederse ona çok üzülür ve o sözden de çok üzüntü duyarım.” (Rub.1331)

Görülüyor ki Allah aşkının müstesna temsilcilerinden biri olan, insanoğluna karşı duyduğu ümit, sevgi ve hoşgörüyle bütün dünyada ilgiye ve saygıya erişen Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî, aynı zamanda tam bir Peygamber âşığıdır. Hayatında en güzel örnek olarak onu bilmiş, kendisine sonsuz bağlılığını her vesileyle ifade etmiş, ona ümmet olmakla şeref duymuş; müminlere de daima iki cihan serverinin gölgesine sığınmayı, onun manevi eteğine tutunmayı, dertler için devâ, kalpler için şifâ olan sünnetine sarılmayı öğütlemiştir.

Kanaatimiz odur ki çağlar boyu acımasızca mücadelelerin ve kavgaların sürdüğü ve nice toplulukların tarihten silinip gittiği bir dünyada, her şeye rağmen ayakta kalabilmemizin sırrını, bizi var eden ve saygın kılan değerlerde aramak gerekir. Bu başarı -Hz.Mevlâna”nın da veciz bir şekilde işaret ettiği üzere- öncelikle âlemlerin efendisi, iki cihan güneşi, Allah”ın sevgilisi Muhammed Mustafa (s.a.v.)”e duyduğumuz sevgi ve saygının neticesi, ona karşı içten bağlılığımızın bereketi ve semeresidir.

Dileriz ki her yıl daha bir ilgiyle ve coşkuyla kutlandığını memnuniyetle müşahede ettiğimiz Kutlu Doğum Haftası, bu yıl da İslâm âlemi ve ülkemiz için hayırlar, güzellikler getirir; bütün insanlık için adalet, barış ve huzura vesile olur.