Mesnevi Sohbeti – Vefa

A+
A-

Mesnevi Sohbeti – 2

733. Vuslat Yıldönümünde Mevlevi Mukabelesinden önce yapılan Mesnevi Sohbeti -2

Akşam şerifler hayrolsun Aziz ve vefalı dostlar.

Vefalı, çünkü biliyorum ki aranızda en az birkaçyüz kişi, ya üçüncü beşinci, ya onuncu yirminci gelişi buraya, Şeb-i Arus’a, Hz. Mevlâna’ya. Yani bu bir Vefa göstergesi. Malumaliniz vefa Istanbul’da bir semtin, o semtteki bozacının adı değildir. Allah, kitabında, mü’minleri tarif ederken “Onlar ahitlerine vefa gösterenlerdir.” buyuruyor. Hz. Peygamber sözünde durmamanın, ahde vefa göstermemenin, münafıklık alameti olduğunu buyuruyor. Ve Hz. Mevlana, eserlerinde çok sıkça “Vefa’ya yemin olsun ki!” tabirini kullanarak, vefa’nın üzerine yemin edilecek kadar yüksek bir haslet olduğunu vurguluyor. Biz bu silsile içinde bize ögretilen vefanın değerine uyalımda, isterseniz bize Hz. Mevlâna’nın Mesnevi-i Serifini kazandıran Çelebi Hüsameddin’den bahsederek, bir vefa örneği vermiş olalım inşaallah.

Hz. Mevlâna’da varolan ilahî aşk’ı ortaya çıkarıveren Hz. Şemseddin-i Tebrizi’yi bir parça’da olsa tanıyoruz. Gerçi bazılarımız lalettayin insanlardan bahseder gibi Şems deyip geçiveriyorlar; hatta Konyamızda ki bazı tabelalarda sadece “Şems Türbesi” yazarak yeterince bir saygı ifadesi gösterilmiyor olsa’da biraz tanıyoruz. Mesnevi-i Şeriften de biraz haberimiz var. Ama Çelebi Hüsameddin’i yeterince tanıdığımızı söylememiz mümkün degil. Bildiğiniz gibi Mesnevi-i Şerifin Hz. Mevlâna tarafından konulmuş ismi “Hüsaminâme”dir. Bizzat kendisi öyle buyuruyorlar. Altıncı cildin başında Hz. Mevlâna buyururlar ki: “Senin gibi bir yücenin çekiciliği ile, dünyada Hüsaminâme dolaşmaya başladı.” Bildiğiniz gibi astronomi ilminde, bir çekicilikten, cazibeden bahsedilir. Güneşin cazibesi ile dünyamız ve gezegenler onun etrafında, dünyanın cazibesi ile ay onun etrafında, ay’ın cazibesi ile de med-cezir hadisesi olmaktadır. Hüsameddin Çelebi’nin cazibesi ile de, Hz. Mevlâna Hüsaminâme ismi verdiği Mesnevi-i Şerifi ortada gezdirmeye başlamıştır. Hüsameddin Çelebi’ye ithafen şöyle buyuruyor Hz. Pir:

Kasdemez el fazı o razı tü est

Kasdemez inşâı avaz ı tü est

Pîşimen avaz et avaz-ı hodast

Aşıkez maşuk haşaki keycü dast

(Onun, yani Mesnevi’nin sözlerinden kastım ancak senin rızandır. Senin hatırın için ve hoşnutluğunu kazanmak için Mesnevi’yi yazdım, daha doğrusu söyledim. Bu sözleri Mesnevi’de inşa edişim senin sesini duyurmak içindir. Çünkü senin sesin Hüda’nın sesinden gayrı değildir, Çünkü sen Hüda’ya, Hüda sana aşıktır, aşıklar ve maşuklar birbirinden ayrılmazlar, dolayısı ile sadaları’da birbirinin aynıdır.)

Senin hatırın için söyledim demesi, malumaliniz Hz. Mevlâna’nın irşad halkasına dahil olanlar, Mesnevî-i Şerif yazılmadan önce tefsir, hadîs, fıkıh,siyer, kelâm, tasavvuf gibi ilimleri okurlar, özellikle Feridettin Attar Hazretlerinin İlâhinâme, Esrarnâme ve Mantık-ut Tayr isimli eserlerini, Hakîm Senâi’nin Hadikatül Hakîka ve Seyrul İvat isimli eserlerini okurlardı. Bunlar zaten klasik Mesnevi okumasınında ön bilgileri olarakta hala devam etmektedir. Hz. Mevlâna, Şeyh Attar’ı, Feridettin-i Attar’ı “Tasavvuf’un ruhu”, Hâkim Senâi’yi “ruhun gözü” diye tarif etmiştir. İşte Hüsameddin Çelebi, o eserler gibi bir eser yazması için, Hz. Mevlâna’dan ricacı olduğu zaman, “Ben de senin gibi düşünüyordum. Senin bu arzun senin temiz kalbinden bana aksetti de, ben de yazıverdim” diyerek sarığının arasından bir yazılı kağıt çıkardı. Onsekiz beyit yazılı idi orada. Efendim dikkat buyurulması gereken bir husus olarak arzedeyim; Hz. Mevlâna ilk onsekiz beyiti başındaki sarıktan çıkardı. Mesnevi’nin başucu kitabı değil, baştacı kitabı olması lazımdır. Anlayana….Ve Mesnevi-i Şerif’in ilk onsekiz beyiti Bişnev kelimesi ile başlar Vesselam kelimesi ile biter. Besmele’nin Be ile başlayıp, mim ile bitmesi gibidir. Söz elbette bitmeyecek, müsaadenizle Mesnevi’nin ön sözünde Hz. Pir Efendimizin Çelebi Hüsameddin hakkında söylediği sözlerle sözlerimizi taçlandırıp, Hüsameddin Çelebi’nin, Hz. Mevlana’nın ve yolundan gelenlerinin himmetlerini öyle niyâz edelim.

“Li istidai seyyidî ve senedi ve mutemedi ve mekâne ruhumin cesedi” diye başlayan bu sözler şunu demek istiyor;

“Mesnevî’yi bir istek bir arzu üzerine yazdım ki o talebin sahibi cesedimdeki ruhum gibi olan efendim, güvencim, bugünün de geleceğin de manevî gıdası, Âriflerin kendisine uyduğu, hidayet’e ve yakın’e ermişlerin rehberi, kalp ve akıl sahiplerinin güvenci, acizlerin imdadına koşucu, yaradılmışlar içinde Allah’ın emaneti, ve en saf temiz olanı…

Allah’ın Peygamberine tavsiye ettiği kıymeti gizli, yüksek kişilerden olan O “Hüsâmül Hakkı veddîn” yani hakkın ve dinin keskin kılıcı, arş hazinelerinin anahtarı, yer definelerinin sahibi ve koruyucusu, faziletler, erdemler sahibi Hasan oğlu, Muhammed oğlu Hasan’dır ki “Ahi Türk Oğlu” diye tanınır. O, bu vaktin Bayezîd-i Bestamî’si, asrın Cüneyd-i Bağdadî’sidir.”