Mesnevi-i Şerif
“Ben yaşadıkça Kur’ân’ın kulu, kölesiyim
Ben, o temiz, pâk Muhammed’in yolunun toprağıyım
Bir kimse, benim bu sözümden başka bir şey naklederse
Onu söyleyenden de, o sözden de bîzârım..”
– Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî
Mevlâna, yaşadığı dönemde “Bizden sonra Mesnevî şeyhlik edecek ve arayanlara doğru yolu gösterecek; onları yönetecek ve onlara önderlik edecektir” demişti. Bu sözden alınan ilham ile, Mesnevî tarih boyunca birçok tercüme ve şerhe konu olmuştur. Süleyman Mehmed Nahîfî (ö.1738) Mevlevîlerin elkitabı olan bu eseri, aynı aruz vezninde manzum olarak tamamını tercüme eden ilk kişidir. 2007, doğumunun 800. yılı olarak Mevlana yılı olarak kutlanırken Timaş Yayınları Mesnevi’nin bilinen en iyi tercümesini, Mevlana’nın soyundan gelen ve dedesi Karaman Mevlevihanesi’nin son şeyhi olan Âmil Çelebioğlu tarafından sadeleştirilmiş metnini ihtiva eden tek ciltlik eseri Türkçeye hediye etmektedir.
Takdim yazısının sahibi Prof Dr Nihat Öztoprak, H. Nur Artıran, Sadıkyalsuzuçanlar’ın tercüme hakkındaki yorumlarını ve metnin içerisinden bazı bölümleri, ayrıca mütercim Süleyman Nahifi ve sadeleştiren Amil Çelebioğlu’nun biyografilerini aşağıda bulabilirsiniz.
Tercüme metinden bazı alıntılar;
“Hakk’ın rahmetine mazhar olmuşlar, kurtulmuşlardır. Fakat lanetine uğramışlar, tedaviye muhtaç hastalardır. İşte biz, bu lanetlikleri rahmetlik yapmak için dünyaya geldik”
“Güneş gibi herkese can vermeye, böylesine bir işte bulunmaya gelmişiz.
Gamlılara eş-dost olalım, toprağa döşenenleri, gül gülistan hâline getirelim. Bunun için gelmişiz biz.
Dünyanın bedenine, can nedir, gösterelim; gözleri aydın edelim diye gelmişiz.
Altın gibi, bir taç kişinin öz malı değiliz biz. Deniz gibiyiz, maden gibiyiz; herkesin malıyız, herkesin mülkü.
Yeryüzü gibi yağma yurdu değiliz. Gökyüzü gibi eminiz, hoşuz biz.
Hristiyan gibi korkup duranlara, iman gibi aman vermeye gelmişiz biz.
Kendine gel, sus; bunlardan da üstünüz; söze dile sığmayız biz”
“Biz ayırmak için değil birleştirmek için geldik”
“Beri gel beri, daha da beri. Niceye bir şu yol vuruculuk? Madem ki sen bensin, ben de senim, niceye bir şu senlik, benlik?
Tanrı ışığıyız, Tanrı sırçası. Kendi kendimizle bunca savaşımız, bunca inatlaşmamız da ne? Aydınlık, aydınlıktan ne diye kaçar böyle?
Hepimiz de tek bir olgun kişiyiz; fakat neden böylesine şaşıyız ki? Neden zengin yoksulları böyle hor görür ki?”
“Aynı dili konuşmak dostluğa vesiledir. Aynı dili bilmeyince nasıl arkadaş olunur?
“Bin yıllık Türk kültür tarihinin en büyük simalarından biri olan Mevlânâ (öl. 672/1273) büyük bir âlim, derin bir sûfî ve iyi bir şairdir. Anadolu’da halkın en sıkıntılı dönemlerinde Allah’ın lütfu olarak ortaya çıkıp halkın birlik ve beraberliğini sağlamış, kaynaşma ve birleşmesini temin etmiş sorumlu ve duyarlı bir insandır. O, aynanın güneşi aksettirmesi gibi pınarından içtiği sevgiyi bizlere aksettirmiş; muhabbeti, insan sevgisini, afvı, merhameti, inanmayı, bağlanmayı, gönlü bu haz ile temizlemeyi kucak kucak sunmuştur. Onun bu olumlu katkıları tüm zamanlara hitap eden Mesnevîsiyle hâlâ devam etmektedir.
“Hayatın sırlarını barındıran bu büyük Farsça manzum eserin birçok Türkçe tercüme ve şerhi vardır. Tercümelerden biri olan 18. yüzyıl şairlerinden Süleyman Nahîfî (1151/1738-39)’nin manzum tercümesini Prof. Dr. Âmil Çelebioğlu bugünkü alfabeye aktararak istifadeye sunmuştur.”
– Prof. Dr. Nihat Öztoprak
Hz.Mevlânâ kendi eseri için: Dünya durdukça, insanlar var oldukça Mesnevî okunacak zevk alınacaktır. Mesnevî’den haberi olan da olmayan da o nurdan faydalanacaktır diye buyurmuştur.
Gerçektende Nobel Enstitüsü tarafından tüm zamanların en önemli eserlerinden biri kabul edilen Mesnevî, 800 yıldır hemen hemen tüm dünya dillerine tercüme edilmiş, üzerine çeşitli şerhler yazılmış ölmez klasik eserlerden biridir. Fakat şu bir gerçek ki; Nahîfî tercümesinin bu tercümeler arasında çok özel bir yeri vardır. Böylesine değerli bir çalışmanın Âmil Çelebioğlu tarafından sadeleştirilmiş metnini tekrar yayına hazırlayan Timaş Yayınlarına ve emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum, inanıyorum ki bu eserden çok faydalanacağız.
H. Nur Artıran
Mesnevî-i Şerif, ilk onsekiz beyitte, ilk onsekiz beyit ilk beyitte, ilk beyit ilk kelimede, ilk kelime ilk harfte, ilk harf ise ayırt edici bir nokta’dadır.
Bu muazzam eser, denilebilir ki, nokta’nın açılımından ibarettir.
Süleyman Nahîfî’nin tercümesi ise, çeviriler arasında en yetkin olanıdır.
Bursevî şerhiyle aynı dünyadan gelen bu çeviriyi günümüz okuruna ulaştıran Divan Edebiyatı’nın Ali Nihat Tarlan’dan sonraki büyük hocası merhum ve mağfur Âmil Çelebioğlu’na iki yıl talebelik yapmış biri olarak bu neşrin onun ruhunu da şad edeceğini düşünüyorum. Çelebioğlu hocamız, sadece Divan değil, aynı zamanda Tekke, Halk ve Yeni Türk edebiyatı alanında da yetkin bir alim, titiz bir araştırmacı, Mevlevî geleneğinin müeddep bir bağlısı ve Mesnevî-i Şerif’in ‘uzman’ı idi.
Eserin Türk okuruyla buluşması, gittikçe çoraklaşan kültür yaşamımız ve onun en değerli desteği olan manevi hayatımız için zengin bir katkı olacaktır.
Sadık Yalsızuçanlar
(Tanıtım Bülteninden)