MESNEVÎ -1- – Z. Özlem ABAY

A+
A-

MESNEVÎ -1-

Z. Özlem ABAY

«YÂR İLE ETTİĞİN AHDİ UNUTMA!»*

“Bu «ney»i dinle, nasıl şikâyet ediyor? Ayrılıklardan hikâyet ediyor.”

Mevlânâ Hazretleri ilk beyitte; «Bu neyi dinle!» tabiri ile kendi vücûd-i şeriflerine işaret buyurmaktadır. İnsân-ı kâmilin ney gibi boş olan vücudundan zâhir olan fiiller, Hakk’ın tasarrufuyladır. Onlar; «nefsi tezkiye kalbi tasfiye» ile kemal bulmuşlardır. Neydeki 7 delik de insanın 7 âzâsına işarettir. Beşerin fiilleri, bu uzuvlardan sâdır olmaktadır. «Dinle!» hitâbıyla başlaması da kemâlât-ı insâniyyeden olan ilim ve irfânın, insana kulak yolundan olacağına işarettir. Kur’ân-ı Kerim’de işitmek, görmekten evvel gelmiştir. Firavun’u îmâna davet eden Musa -aleyhisselâm-’a hitâben Allah Teâlâ;

“Korkmayınız; muhakkak Ben sizinle beraberim, işitirim ve görürüm.” (Tâ Hâ, 46) buyurmuştur. Allah -celle celâlühû-; Hazret-i Musa ve Hazret-i Harun’u, Firavun’a îmâna davet etmeleri için gönderir. Onlar da Firavun’un kendilerine zarar vermesinden korkarlar. Musa -aleyhisselâm- korkusuna gerekçe olarak;

•Firavun’un düşmanca muamele edeceğini, daveti tamamlayıp mûcize göstermesine izin vermeden sabırsız davranacağını ve kendilerini cezalandırmakta acele edeceğini, hayırlı netice alamayacağını,

•Bu sebeple azgınlığının daha artacağını, zulüm ve inkârında daha ileri gideceğini söylemiştir.

Firavun zulüm ve zorbalığı ile herkesin gözünü korkutmuştu ve korkulacak bir mevkîde bulunuyordu. Allah da yardım ve desteğinin onlarla beraber olduğunu, her şeyi işitip gördüğünü ve onları koruyup kollayacağını müjdeleyerek, onların kalplerini teskin etmiştir. Hazret-i Musa ve Hazret-i Harun’un tebliğinin esasları da şunlar olmuştur:

•Allâh’ın gösterdiği doğru yolda yürüyenler, dünya ve âhiret saâdetine kavuşacaklardır.

•Peygamberi yalanlayıp yüz çevirenler; dünyada helâk edici musîbetlere, âhirette ebedî azâba dûçâr olacaklardır.

Bu şuur ve idrak içinde Hazret-i Musa ve Hazret-i Harun, tam bir teslîmiyet ile teskin olup Allâh’a sığınmışlardır. Çünkü insan, Rabbi karşısında âciz, noksan ve hiç konumundadır.

İnsân-ı kâmil ayrılıklardan bahseder. Çünkü bu dünya; zor ve meşakkat yurdudur. Âlem-i ervahta Hak ile olan beraberliğini özler.

“Ben canın cânından şikâyet ediyorum. Hayır; ben şikâyetçi değilim, hikâyet ediyorum.” der. Hazret-i Pîr; eserin Arapça dîbâcesinde, Mesnevî’yi Kur’ân-ıKerîm’in anlaşılması için yazdığını söyler. Kur’ân-ı Kerîm’e uygun mesajlar verir. İlk âyetteki; “Oku!” emrini hatırlatırcasına; “Dinle!” diye başlar Mesnevî’ye.

İlâhî Kitâbımızın Hirâ’da nâzil olan ilk âyeti; “Oku!” diye çağlar. Sonra da bize okumanın nasıl yapılacağını tâlim eder:

“Yaradan Rabbinin adıyla oku. O; insanı, alaktan (rahim duvarına tutunan aşılanmış bir hücreden) yarattı.” (el-Alak, 1-2)

Okumaya Rabbinin adı ile başla! Kur’ân-ı Kerim’deki âyetleri oku! Kâinâtı oku! Kendini oku!..

Kendini okumak çok özel bir duygu. Kendini doğru tanımak… Nereden gelip nereye gittiğini fark etmek… Varlık âlemine, yoktan gelişini anlamak… Varlığının O’na bağlı olduğunu idrâk etmek… Rabbine mutlak anlamda muhtaç olduğunu hissetmek… Kulluğunu bilmek… Rabbinin sonsuz lütufları ile donatıldığını görmek ve; «Sübhâne Rabbiye’l-A‘lâ» diyerek Rabbini tesbih etmek…

Hazret-i Pîr de bu yüzden; «Dinle!» diyor. Bana kulak ver! Okumak gözle, dinlemek kulakla olur. İletişimimizin en önemli özelliği, dinlemektir. Ses, insana ferahlık verir. Yakınlık sağlar. İlâhî vahiyde de; bu yüzden, hep bir iletişim hâli ve duyuş vardır. Dinlemek en önemli öğrenme metodlarından biridir. Öğrenmek isteyen dinler, dinleyen anlar, anlayan kavrar ve hayatına uygular. Kur’ân-ı Kerîm’i de anlamak için dinlemek ve okumak gerekir. Âyet-i kerimede buyurulur ki:

“Vahyolunana kulak ver.” (Tâ Hâ, 13) Bizim vazifemiz de ilâhî vahyi dinlemek, anlamak ve hayatımıza uygulamaya çalışmaktır. Cennetten dünya hayatına inişle başlayan mâcerâmızın, tekrar cennette sonlanması için Efendimiz’in tebliğine kulak vermeliyiz. O zaman Allah bize, kendisine lâyık kul olabileceğimiz ömrü yaşatır. Dinle, oku ve kulak ver! İnsân-ı kâmilin bir şikâyeti, derdi var. Derdine ortak ol!

“Allah ile olan ahdini hatırla!”

İnsân-ı kâmil bize aslî vatandan uzak kalışın özlemini anlatır. Allah’tan, dünyada uzak kalışın sızısıyla feryat eder. Dünyaya dalmanın sonuçlarını ve dünya meşakkatleri arasında Allah ile buluşmanın önemini ifade eder. Ten kafesinde kalan insana Allah ile ünsiyet kurmayı öğretir. Mevlâmız’ın «elest bezmi»nde sorduğu;

“Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusu; işiten kulaklar, gören gözler için mütemâdiyen devam ediyor. Bu soruyu duyan kimse hemen Rabbine kulluğunu îfâ etmeye yöneliyor:

“Evet, Sen benim Rabbimsin. Ben de kulum.” diye ilâhî dergâha ilticâ ediyor. Öyleyse Allah ile olan ahdine vefâ göster. Âyet-i kerîmede şöyle buyurulur:

“Yaratıcıların en yücesi olan Allâh’ın şânı ne yücedir.” (el-Mü’minûn, 14)

İnsan bu zıtlıklar âleminde, kemâli bulmak için didinir durur. Bize düşen ilâhî vahye kulak vermek, acziyetimizi bilerek kul olmaktır. Yücelerin yücesine çıkmak da elimizde, esfel-i sâfilîne düşmek de. Derdimizi, çilemizi fark edip Kur’ân-ı Kerîm’in öğüt veren âyetlerine kulak vermeliyiz. O, baştan sona hidâyet rehberidir. Efendimiz, Kur’ân-ı Kerîm’i daha okurken yaşardı. Allâh’ın âyetleri üzerine tefekkür eder ve emirlerini derhâl tatbike yönelirdi.

“Allah’tan gafil olursan şeytanın arkadaşı olursun.” diyor Attâr Hazretleri. Kemal arayışında; nefsi tezkiye, kalbi tasfiye gerekmektedir. Hak ile olmak için yollar ara! Çareler bul! Vuslata dem be dem yaklaş! Âlem-i ervahtan geldin bu dünyaya. Vuslatın gerçekleşmesini arzu edip ağlıyor, inliyorsan; yanıp kavrulup ney gibi ses çıkarıyorsan; duyan Rabbin var. Gurbetten vatana güzel bir dönüş ve sevgiliye vuslat için, müttakîlerden ol. İçini fitne fesat ateşinden temizle ki Allâh’ın aşkı ile dolsun. İçi pislik dolu hâneye, sevgili gelmez. Temizlen ki ilâhî sırlar dolsun yüreğine. Sonsuzluk âlemine hazırlıklı gitmek için, Rabbinle bu dünyada iken buluş. Yüz akı ile gidenlerden olabilmek için berrak bir gönle ulaş.

“Aşk ile geldin kemal ile git.”**

__________________

* Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri.
** (Abdülkādir Geylânî Hazretleri’nin 91 yıllık ömrü için bir şairin mısraı)
“Aşk ile geldi kemal ile gitti.”

 

MESNEVÎ -1-

ETİKETLER: