17 Aralık Mevlana’nın, 27 Aralık da ‘un ölüm yıldönümü olduğu için bu ayda bu iki büyük değerimizi muhtelif etkinliklerle anıyoruz.
Alim Kahraman Tutuşmuş Bir Yürek Adanmış Bir Hayat: Mehmet Akif Ersoy kitabında Mehmet Akif’in hayatında Mevlana’nın yerini çok güzel derleyip açıklar. Ben de kitaptan Eşrep Edip ve Mithat Cemal’den de yararlanarak maddeler halinde özetleyeyim.
Mehmet Akif, henüz dört-beş yaşlarında ilk mektep öğrencisi iken bir taraftan Farsça ve Arapça dersleri alırken diğer taraftan evinin yakında bulunan Fatih Camii’nde Hafız Divanı, Gülistan ve Mesnevî gibi eserler okutan Esad Dede’nin derslerine devam eder. Çocukken dinlediği Esad Dede, Ahmet Avni Konuk ve Tahirü’l-Mevlevî gibi Mesnevî şarihlerinin şeyhidir ve devrinin en önemli mesnevihanı olduğunu ilave edeyim.
Çocukluk yıllarında tanıştığı Mesnevi‘yle ikinci kez buluşması için uzun süre bekleyecektir.
Mehmet Akif’in Mevlana’yı yeniden keşfetmesinde kendisi de bir Mevlâna muhibbi olan Muhammed İkbal’in büyük etkisi vardır. Müslüman Hintli öğrencilerle görüştüğü dönemde onlardan İkbal’in şiirlerini okur ve Mısır’da İkbal ile görüşür.
“Muhammed İkbal çağımızın Mevlâna Celaleddin Rumisidir.” diyen Mehmet Akif’in, İkbal’i yüceltmek ve daha iyi anlatmak için benzettiği şahsın Mevlanâ olması dikkat çekici. Ayrıca İkbal’in bir Mevlâna hayranı olduğunu da ilave edelim. Mehmet Akif’in bu sevgisi karşılıksız değil. İkbal’in kütüphanesinde Mehmet Akif’in Safahat’ının olduğu da rivayet edilir.
Böyle bir ortamda ve ruh hali içinde çocukluğunda dinlediği Mesnevî‘yi yeniden keşfetmek için ulaşabildiği tüm Mesnevî şerhlerini okur. Ancak Mısır’da Mesnevî şerhini nereden bulacaktır?
Alim Kahraman’ın Eşref Edip’in notlarından aktardığı bölümü iktibas edeyim: “Bir gece bir rüya görür, rüyasında kendisine bir takım Mesnevi hediye olunmaktadır. Ertesi günü Abbas Halim Paşa’nın eşi Prenses Hatice’den hediye olarak bir sandık kitap gelir. Akif, Hatice Hanım’a da kendi annesinden intikal eden bu sandığı açtığı zaman ne görsün; en üstte İsmail Rüsuhi’nin Mesnevi şerhi! Son derece sevinir yeni bir şevkle bir buçuk yılda Mesnevi’yi okuyup tamamlar.”
Akif, malum Mısır’da iken neredeyse tüm vaktini Kur’an tercümesine hasreder. Mithat Cemal onun yoruldukça dinlenmek için Mesnevî okuduğunu anlatır.
Mehmet Akif Mesnevî‘yi okuma metodunu ise şöyle açıklar:
“Yanımda Mesnevi’nin Türkçe, Farisi beş altı tane şerhi vardı. Bunlar içinde Mesnevi’yi en çok anlayanın Ankaravi’yi (İsmail Rusuhi) yakın buldum. Mesnevî’yi evvela kendim okurdum. Maksadını anlamaya çalışırdım. Sonra şarihleri tetkik ederdim. Anlayışı hususunda Ankaravî ile birleştiğimi görünce çocuk gibi sevinirdim. O günlerim çok feyizli oluyordu. Daha büyük şevkle çalışıyordum.”
Akif, Mesnevî‘yi iki defa baştan sonra okur. Yedinci cildin Mevlana’ya ait olmadığını anlayacak kadar Mesnevî‘nin üslubuna hâkim olmuştur.
İçlerinde en çok beğendiği ve kendi düşüncesine yakın bulduğu şerhin İsmail Ankaravî olduğunu söyleyen Akif, İstanbul’a döndüğünde İsmail Ankaravi’nin Galata Mevlevihanesi’ndeki türbesini de ziyaret eder.
Eşref Edip, Mehmet Akif’in Mevlana’nın Mesnevî’sinde mürşit, Divan-ı Kebîr‘inde ise kuvvetli bir şair olduğunu söylediğini aktarır.
Mevlana’yı severek okuduğu anlaşılan Mehmet Akif Mevlana’nın;
Sözün eğri olsa da eğer anlamı doğruysa
Sözün eğriliği makbuldür Allah katında
Beytinden mülhem şiirler de söylemiştir:
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek!
Safahat‘ında Mevlana’dan manzum tercümeler yapan ve Mısır Hilvan’da iken yazdığı ve Safahat‘ta bulunmayan bir şiirinde de Mesnevihan Hüsam Efendi’den bahseden Mehmet Akif’i ve Mevlana’yı minnet ve rahmetle yâd ediyorum. Gölgeleri üzerimizden, muhabbetleri gönlümüzden eksik olmasın.
İsmail Güleç