Mehmed Es‘ad Dede, – Mesnevîhân Şair

A+
A-

Mehmed Es‘ad Dede, Mesnevîhân (ö. 1329/1911)

(Şair)

TEKKE KAPISI – BAYRAM ALİ KAYA

Hüseyin Vassâf’ın, “Hâce-i irfânım” şeklinde tanıttığı Mehmed Es‘ad Dede, 1259/1843-1844 yılında Selânik’te, Kadı Abdullah Efendi Mahallesi’nde dünyaya gelmiştir. Yine Hüseyin Vassâf’ın bildirdiğine göre Es‘ad Dede’nin babası Selânik tüccârından ve Yahudilik’ten dönme bir zât olan Receb Efen­di, annesi ise Hânuş Hanım’dır. Es‘ad Dede ilk tahsilinin yanı sıra Farsça’yı da doğduğu şehirde özel hocalardan ders almak sûretiyle öğrenmiş, henüz on altı yaşında iken bir rivâyete göre Selânik Vilâyeti Tahrîrât, bir diğer rivâyete göre ise Selânik Mâliye Kalemi’ne devam etmeye başlamış ve burada beş yıl kadar çalışmıştır. Bu esnada tasavvufa yönelmek sûretiyle Bedeviye tarîkatı şeyhlerinden Şeyh Osman Efendi’ye bağlanmış, 1280/1863-1864 yılında, yir­mi üç yaşında iken, dinî ilimleri öğrenmek maksadıyla ve bir manevî işaret üzerine İstanbul’a giderek Fatih civarındaki Yeni Hamam yakınında bulu­nan, uzun yıllar ikamet edeceği Çayırlı Medresesi’ne yerleşmiştir.928

Es‘ad Dede, İstanbul’da bir yandan dönemin ünlü isimlerinden Hoca Şev­ket Efendi’nin halka-i tedrîsine dâhil olmuş, Hüseyin Vassâf’ın belirttiğine göre bir süre sonra ve yine bir manevî işaretle Gelibolu ulemâsından, aynı zamanda ulûm-ı Arabiyye müderrislerinden olan meşhur Gelibolulu Âdil Efendi’nin derslerine devam ederek icâzet almış ve Şeyh Temîmî’den de Mu-tavvel okumuştur. Çayırlı Medresesi’nin yanması üzerine bir yıl kadar Tâhir Ağa Tekkesi’nde bir hücrede kalan Es‘ad Dede, medresenin tamir edilmesi üzerine geri dönmüş ve ayrıca Fatih Câmii’nde muhaddis olan Şeyh Şetvân Efendi’den Buhârî-i şerîf, Meclis-i Maârif âzâsı Hoca Abdülkerim Efendi’den Şerh-i İşârât’ın yanı sıra hikemî kitaplardan bazı dersler okumuş, böylece nazarî ve şer‘î ilimlerde ihtisas sahibi olmuştur. Aynı zamanda sahip ol­duğu yetenek sayesinde özellikle Arapça ve Farsça konusunda kısa sürede üstün bir seviyeye ulaşmış ve İstanbul’un ilim muhitlerinde bu dillere olan hâkimiyeti ile de tanınmış olan Es‘ad Dede, diğer yandan gönlündeki tarikat zevkinin günden güne artması üzerine Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Osman Selâhaddin Dede’ye intisap edip ömrünün sonuna değin hizmetinde buluna­cağı Mevlevîlik yoluna girmiştir. Selâhaddin Dede’nin ilim halkasına dâhil olarak ondan Fusûsu’l-Hikem, Mesnevî, Havrâ ve Zevrâ adlı eserleri okuyan Es‘ad Dede, aynı zamanda Tunuslu Mustafa Efendi’nin, Hicaz’a gidene dek birkaç ay süreyle de olsa, Fütûhât-ı Mekkiyye derslerine devam etmiştir.929

Şeyhi Osman Selâhaddin Dede’nin vefatı ile Mesnevî dersi yarım kalan Es‘ad Dede, daha sonra Eskişehir Mevlevîhânesi Şeyhi Hasan Hüsnü Dede’den te-berrüken hilâfet ve Mesnevî icâzeti almıştır. 1893 yılında hacca giden Es‘ad Dede, hac görevini yerine getirdikten sonra Harem-i Şerîfte bir müddet ders okutmuş ve 1894’de İstanbul’a dönmüştür. Aynı yıl çok sevdiği öğrencile­rinden biri olan Tâhirü’l-Mevlevî’nin talebi üzerine tekrar hacca gitmiş ve tahminen 11200 senesi civarında İstanbul’a dönmüştür.930

Daha çok mesnevîhânlığı ile tanınan, bunun yanı sıra ilm-i hey’et ve eski tıbba da vâkıf olan, aynı zamanda tam bir kitap meraklısı olarak bilinen, tarîkattaki istidâdı da hayli yüksek bir şahsiyet olan Es‘ad Dede’nin bir diğer özelliği de, “câmiu’t-turûk”, yani birçok tarîkatın erkân ve usulünü biliyor olmasıdır. Dolayısıyla Mevlevî olmakla birlikte devrinin diğer tarîkat şeyh­lerinden Kâdiriyye, Şabaniyye, Nakşibendiyye ve Ekberiyye tarîkatlerine âit icâzetler almıştır. Bu meyanda ayrıca Hindistan’ın ârif şeyhlerinden olan ve Mekke’de yaşayan İsmail Nüvvâb-ı Hindî İstanbul’a geldiğinde on­dan İdrîsiyye, İmdâdullah Tehânevî’den Çiştiyye ve Tunuslu Şeyh Mustafa Efendi’den Şâzeliyye icâzetleri almıştır. Hüseyin Vassâf’ın bilhassa belirtti­ğine göre Es‘ad Dede’nin kemâli esâsen İmdâdullah Efendi’den olup diğerle­ri teberrüken kalmıştır.931

Mehmed Es‘ad Dede, ilim tahsil ettiği Çayırlı Medresesi’nde uzun yıllar ikâmet etmiş, bir yandan da Cerrahpaşa civarında bulunan Davudpaşa ve Aksaray’da bulunan Mahmudiye Rüşdiyeleri ile son zamanlarında olmak üzere Nümûne-i Terakkî Mektebi’nde Farsça hocalığı yapmış; ancak rahat­sızlığı sebebiyle bu okullardaki hocalığından emekliye ayrılmak zorunda kalmıştır. Mehmed Es‘ad Dede, aralarında Fatih Câmii’nin de bulunduğu bazı câmi ve mescitlerde, ayrıca Kasımpaşa Mevlevîhânesi’nde çoğunluk­la Mesnevî, Hâfız Dîvânı, Pend-i Attar, Kavâid-i Fârisî, Gülistân, Levâyih, Molla Câmi, Gülşen-i Râz, Sipehsâlar, Bostân, Arûz, Kasîde-i Sülûkiyye-i Hâkânî, Rubâiyyât, Kasîde-i Tâiyye, Kasîde-i Hamriyye, Zevrâ, Havrâ ve Fusûsu’l-hikem gibi klâsik eserleri okutmuş; hatta hasta olmasına rağmen bazı öğrencilerine Çayırlı Medresesi’ndeki hücresinde ders vermeye devam etmiştir.932

Kaynaklarda, “son derece kuvvetli bir hâfızaya sahip olduğu” ve okuttu­ğu kitapların bir çoğunun ezberinde bulunduğu belirtilen Mehmed Es‘ad Dede, son zamanlarında ve hac görevini yerini getirdikten sonra, bir süre Yenikapı Mevlevîhânesi’nde hücrenişîn olmuştur. Dergâhın 1324/11206’da yanması üzerine tekrar Çayırlı Medresesi’nde yaşamaya başlayan Es‘ad Dede, vefâtından önce çelebilik makamınca Kasımpaşa Mevlevîhânesi mesnevîhânlığına tâyin edilince bu dergâha yerleşmiş ve iki yıl kadar da burada görev yapmıştır. Yine kaynaklarda Selânik’te iken evlendiği, kısa bir süre sonra İstanbul’a geleceği zaman hanımından ayrıldığı, bu evliliğinden bir kızı ve torunlarının olduğu; hatta bir daha evlenmediği belirtilen Es‘ad Dede, 1329 yılının Berat gecesine yakın bir zamanda ve yine bir mânevî işa­ret üzerine, öleceğini hissederek bazı hazırlıklara başlamış, örneğin Hindis­tan’daki bir kitapçıya olan hesabını kapatmış ve buna benzer birçok icraatta bulunmuştur. Daha sonra ayakta duramayacak kadar rahatsızlanan Mehmed Es‘ad Dede, 13 Şaban 1329 (8 Ağustos 1911) tarihinde, sabahleyin saat bir-buçuk sıralarında vefat etmiş ve ertesi gün Kasımpaşa Câmi-i Kebîr’inde öğlen namazını müteâkip kılınan cenaze namazının ardından Kasımpaşa Mevlevîhânesi’nin hazîresine defn olunmuştur. Mevlevîhânenin bilâhare yıkılıp okul yapılması üzerine Es‘ad Dede’nin kabri Fatih-Balat’ta bulunan Tâhir Ağa Tekkesi’nin hazîresine nakledilmiştir.933

Es‘ad Dede’nin vefatı üzerine, aynı zamanda mezar taşında da yazılı olduğu kaydedilen, aşağıdaki tarih kıt‘ası söylenmiştir.

Kıt‘a

Mesnevîhân kenz-i esrâr-ı hikem Es‘ad Dede
Âlem-i devrânda derviş-i Hümâ-pervâz idi
Feyz-i nutkun ahz edenler söyledi târîhini
Gitdi sûy-ı lâ-mekâna nâsih-i934 mümtâz idi935

Es‘ad Dede yetiştiricilik vasfıyla dönemindeki birçok ünlü isme hocalık yap­mıştır. Onun önde gelen öğrencileri arasında Yenikapı Mevlevîhânesi’nin son şeyhi Abdülbâki Baykara Dede, Tâhir Ağa Tekkesi Uşşâkî Şeyhi Ali Behçet Efendi, ünlü Sefîne-i Evliyâ yazarı Hüseyin Vassâf, aynı zamanda birer ünlü Mesnevî şârihi olan Ahmed Avni Konuk ile Tâhirü’l-Mevlevî, Beşiktaş Yahyâ Efendi Dergâhı son şeyhi Abdülhay Öztoprak Efendi, Şeyh Abdullah Efendi, Şehâbettin Avni Bey ve Mehmed Âkif Ersoy’un isimleri anılabilir. Bazı Mevlevîlerin kutup olarak tanıdıkları Mehmed Es‘ad Dede, Tâhirü’l-Mevlevî’nin bildirdiğine göre, öğrencilerine bildiklerini esirgeme­den öğretmeye çalışan, kendisine sokak ortasında sorulan bir soruya bile uzun uzun cevaplar veren bir şahsiyettir. Mehmed Ziyâ ve İbnülemin ise onun, yıllardan beri devam eden rahatsızlıklarına, bir yandan da yaşlılığın getirdiği bazı sıkıntılarına rağmen Fatih Câmii’ndeki derslerine devam etti­ğini bildirmektedirler.936

Kaynaklarda kendisinden, “Sünnet-i seniyyeye bağlı olmakla birlikte taas­suptan sakınan, bir merd-i İlâhî, güleryüzlü, sokaklarda rastladığı insanlara selam veren, hâlini dost ve düşmandan gizlemeye çalışan, ârif-i kâmil, fâzıl, merhamet ve şefkati fazla; orta boylu, nahîf bedenli, kumral sakallı, temizlik konusunda titiz, dâimâ sikke ve abâ ile dolaşan; tarîkât âdâb ve erkânına son derece riâyetkâr, latîfeci, nüktedân, hazırcevap, ahde vefâlı, mütevâzı, çocukla çocuk, büyükle büyük olmasını bilen, büyük bir öğrenme ve öğretme aşkına sahip, özü sözü bir; seyahat etmeyi seven ve kitaba karşı da aşırı mera­kı olan bir şahsiyet” olarak bahsedilmektedir. Es‘ad Dede, yine kaynaklarda belirtildiğine göre büyük çoğunluğu tasavvufa dâir olmak üzere binlerce cilt­ten oluşan ve aralarında nâdir yazmalar ile yazarları tarafından yazılıp henüz istinsah edilememiş on-on beş cilt kadar da eserin bulunduğu büyük bir kü­tüphane oluşturmuş; ancak bunların bir kısmı Çayırlı Medresesi’nin ilk yan­gınında, iki bin civarında kitabı ise Yenikapı Mevlevîhânesi’nde 1224/1809-1810 tarihinde çıkan yangında yok olmuştur. Bununla birlikte Es‘ad Dede, o zamanki adı Kütübhâne-i Umûmî olan Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ne belli aralıklarla, bazı kaynaklarda yedi yüz ile bin arasında olduğu belirtilen yüz­lerce cilt kitap bağışlamış; hatta bu vesile ile kendisine devlet tarafından nişan verilmiştir. Kitaplarının bir kısmını Hicaz’a gitmek için duyduğu para ihtiyacı vb. sebeplerle bizzat satmış, kalan bazı kitapları ise vefatından sonra Sahaflar Çarşısı’nda satılmıştır.937

Kaynaklarda ayrıca kendisiyle ilgili birçok anekdota yer verildiği görülen Es‘ad Dede, Hz. Peygamber’e ve de sünnet-i seniyyesine olan muhabbeti­ni gösteren bir örnekte dile getirildiğine göre, Tâhirü’l-Mevlevî ile yaptığı hac ziyareti esnasında Medîne dışındaki bir kubbenin önünde Peygamber efendimizin ok atışı ve koşu yaptığı yerde, efendimizin sünnetine uymak niyetiyle Tâhirü’l-Mevlevî ve yol rehberiyle birlikte at yarışı yapmış, ayrıca silahla atışlarda bulunmuştur. Bir diğer örnekte ise Ebû Hureyre gibi hücre­sinde iki kedi beslediği belirtilen Es‘ad Dede’nin, bu kedilerden birinin Hz. Peygamber’in cinlerden olan sahâbelerinden olduğunu öğrendiğinde kendi­sini nükte yollu tâbiînden, öğrencilerini de etbau’t-tâbiînden saydığı kayde­dilmiştir. Hüseyin Vassâf, Es‘adnâme adlı eserinde de Es‘ad Dede’yle ilgili bilgilere ve ulaşabildiği şiirlerine yer vermiştir. Bu eserde ayrıca Hulûsîzâde Osman Nûri, Şeyh Seyfeddin Efendi, Ahmed Remzi Akyürek Dede, Meh-med Ziyâ, Âdil Abdurrahman Efendi, Abdülbâki Baykara Dede, Seyyid Hâfız Tahsin Efendi, Ahmed Avni Konuk ve Mehmed Cemâl Bey’in Es‘ad Dede’ye dâir Hüseyin Vassâf’a gönderdikleri mektuplar da bulunmaktadır.938

Daha ziyâde mesnevîhânlık yönüyle tanınmış, şiire fazla rağbet etmemiş olmasına rağmen mecmualarda birçok şiiri kayıtlı olan, dolayısıyla şairlik yönü de bulunan Mehmed Es‘ad Dede’nin, Hüseyin Vassâf’ın “Âsâr-ı Aliyye-leri” başlığı altında kaydettiği; Mehmed Ziyâ’nın ise eserlerinin tamamının Yenikapı Mevlevîhânesi’nde çıkan yangında kül olduğunu; ancak istinsah edilen ve bir kısmı öğrencilerinin ve sevenlerinin elinde kalan parçalardan ibaret olduğunu belirttiği, tercüme ve telif birçok eseri bulunmaktadır.

Eserleri

  1. Nümûne-i Kavâid-i Fârisî. Farsça dilbigisine dâir bir eserdir (İstanbul 1308, 1309).
  2. Ziyâu’l-Kulûb Tercümesi. Hindistanlı mutasavvıf Şeyh İmdâdullah Meh-med Tehânevî’nin zikir çeşitlerinin yanı sıra Çiştiyye, Kâdiriyye ve Nak-şibendiyyenin sülûk âdâbına dâir olan eserinin tercümesidir.939 Eser ay­rıca Adnan Kaya tarafından Kalplerin Işığı adıyla neşredilmiştir (İstanbul 2007).
  3. Mesnevî-i Şerîf Şerhi. Mesnevî’nin nin birinci defterinin ilk 360 beytinin tercüme ve şerhinden ibaret olup Mehmed Es‘ad Dede’nin vefatı sebe­biyle tamamlanamamıştır. Eserin ilki müellif hattı olan iki adet yazma nüshası için bk. Mevlânâ Müzesi Ktp. nr. 5792, 5793.
  4. Tevhîd-Nâme. “Görünen cümle eşyâdan Hüdâ’dır/Sakın sanma anı sen­den cüdâdır” matlaıyla başlayan ve Hüseyin Vassâf’ın bildirdiğine göre 294 beyitten oluşan bir mesnevîdir.
  5. Rubâiyye-i Hûraiyye Şerhinin Tercümesi. Ebû Said Ebü’l-Hayr’ın bazı rubâilerinin şerh ve tercümesidir.
  6. Meâda Müteallik Bir Risâle. Tercüme bir eserdir.
  7. Risâle-i Tarîk-i Teveccüh-i Hâcegân. Molla Câmi’nin tasavvufa dâir olan Teveccüh-i Hâcegân Risâlesi’nin Türkçe’ye tercümesidir.
  8. Usûl-i Tarîkat’a Dâir Bir Risâle.
  9. Cevâhir-i Aynî adlı eserden bazı cevherlerin tercümesi.
  10. Ömer’in oğlu Ebû Şahme hakkında ikâme buyurduğu “hadd-i şer‘î olayı”nı anlatan Farsça risâlenin tercümesi.
  11. İbn-i Fâriz’in Kasîde-i Tâiyye’sinin ilk birkaç beyitine yapılan ayrıntılı şerh ile yine bu kasîdenin elli üç beyitine yapılan tercüme ve kısa şerh­ler.
  12. Diğer bir kısa şerh.
  13. Mesnevî-i şerîf’in ilk beytine ayrıca yapılan bir şerh.
  14. Istılâhât-ı Sûfiyye.
  15. Dîvânçe-i Eş‘âr. Hüseyin Vassâf tarafından derlenen şiirleri içermektedir.
  16. Hüseyin Vassâf tarafından toplanan ve ayrıca Es‘adnâme adlı eserinde neşredilen mektuplardan oluşmaktadır. Bu mektupların bir kısmı Es‘ad Dede tarafından yazılmış, bir kısmı ise kendisine cevap mâhiyetinde yazılmış metinlerden oluşmaktadır. Es‘ad-nâme’de birkaçı sayfa arasına eklenmiş, büyük çoğunluğu ise kayıtlı bulunan mektup örnekleri için bk. Hüseyin Vassâf, Es‘ad-nâme, s. 12-30, 46-51 vd.940

Şiirlerinden Örnekler

Gazel

Tutdu iklîm-i derûnu ser-be-ser dârâ-yı aşk
Etdi vîrân milket-i ma‘mûru istîlâ-yı aşk
Âlem-i lâhûtdan tâ âlem-i nâsûta dek
Mest ü bî-hûş eylemiş her zerreyi sahbâ-yı aşk
Etdi hayrân bir niçe allâmeyi dîbâcesi
Halli nâ-kâbil muammâdır hemân ma‘nâ-yı aşk
Bulmamışdır intihâsın rûz-ı hilkatden berî
Gerçi âşıklar seyâhat-gâhıdır sahrâ-yı aşk
Sâhil-i imkâna atdı lâ-yu‘add dür-dâneler
Es‘adâ çok cûşa geldi şevk ile deryâ-yı aşk941

Gazel-Nutuk

Tekye-i942 zühhâdı etdim cüst ü cû
Bulmadım esrâr-ı aşkdan zerre bû
Rindlerin meyhâne-i vîrânede
Tutdu feryâdı cihânı sû-be-sû
Çıkmadı âvâzı hiç pervânenin
Nâr-ı aşka yandı cismi mû-be-mû
Bir takım âyîne farz et âlemi
Lem‘a salmış anlara envâr-ı hû
Cân fedâ et ger dilersen Es‘adâ
Cân ile cânân olsun rû-be-rû943

Gazel

Çekmem elim talebden maksûda ermeyince
Ya cân çıkar bedenden ya vasl olur müyesser944
Bu râhın evvelinde pek çok elem keder var
Lâkin nihâyetinde ölmek anın mukadder
Cânın fedâ edersen gel gir tarîk-ı aşka
Bârı dıraht-ı aşkın kan ile oldu müsmer
Berhûr olur o kimse bûstân-ı câvidândan
İstek ile edersen katl-i hayâta mü’ser
İster isen taayyüş sen hâne-i cihânda
Terk eyle râh-ı aşkı bul bir tarîk-ı dîger
Sürmez isen sivâyı sen hâne-i dilinden
Görmez safâyı rûhda mir’ât-ı dil mükedder
Âlemleri adem bil meyl etme mâsivâya
Terk eyle cüst ü cûyı herşeyi bil mukadder 945

 


928  Hüseyin Vassâf, a.g.e., I, 321; a.mlf., Es‘ad-nâme, Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 2324/II, s. 3; Mehmed Ziyâ, “Mesnevîhân Mehmed Es‘ad Dede”, 1328 Sene-i Mâliyesine Mahsûs Musav­ver Nevsâl-i Osmânî, s. 264; İbnülemin, doğum tarihini 1257/1841-1842 olarak vermektedir (bk. İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 326); “Esad Dede”, TDEA, İstanbul 1979, III, 84; Mustafa Tatcı-Cemal Kurnaz, “Mehmed Esad Dede”, DİA, Ankara 2003, XXVIII, 469; Semih Ceyhan, “Tâhirü’l-Mevlevî’nin Hâtırâtı Işığında Mesnevîhân Selânikli Mehmed Es‘ad Dede ve Mesnevî-i Şerîf Şerhi”, Aşkın Sultanları, Son Dönem İstanbul Mevlevîleri Ulusal Sempozyu­mu, 14-15 Mayıs 2010 Bağlarbaşı-İstanbul, Sem­pozyum Kitabı, İstanbul 2010, s. 168. Mehmed Es‘ad Dede hakkında ayrıntılı bilgi için ayrıca bk. Hüseyin Vassâf, Es‘adnâme, Süleymaniye Ktp. Yazma Bağışlar, nr. 2324/II, s. 1-114.

929  Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, I, 321-322; a.mlf., Es‘ad-nâme, s. 3-4; Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 264-265; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., II, 87; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 326; “Esad Dede”, TDEA, s. 84; Mustafa Tatcı-Cemal Kurnaz, a.g.m., s. 469; Semih Ceyhan, a.g.m., s. 168-169.

930   Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, I, 322; a.mlf., Es‘ad-nâme, s. 3-4; Hüseyin Vassâf’ın kaydet­tiğine göre Es‘ad Dede, bir ara Şam’a giderek Muhyiddin İbn-i Arabî’nin kabrini ziyaret et­miş, ayrıca Küdüs ve Halilürrahmân’daki diğer önemli yerleri de ziyaret etmiştir. Yine Hüseyin Vassâf’ın bildirdiğine göre Es‘ad Dede altı defa Hicaz’a gitmiş, üç veya dört defa Ravza-i Se-niyye/Medîne’ye ziyaret gerçekleştirmiştir. İlki 1312/1893-1894 olmak üzere Konya’ya da iki defa seyahat etmiş olan Es‘ad Dede’nin ilk ziya­reti haccı edâdan sonra, ikincisi ise muhiplerin-den Hulûsîzâde Osman Nûri Efendi ile birlikte gerçekleşmiş ve Mehmed Es‘ad Dede bilâhare Bursaya da gitmiştir (bk. Hüseyin Vassaf., Es‘ad-nâme, s. 3-4); M. Ziyâ ise Es‘ad Dede’nin dokuz defa Hicaz’a gittiğini ve mukaddes beldelerde çok uzun bir süre kaldığını bildirmektedir (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 265-266); Bursalı Meh-med Tâhir, a.g.e., II, 87; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 326; “Esad Dede”, TDEA, s. 84; Mustafa Tatcı-Cemal Kurnaz, a.g.m., s. 469.

931   Hüseyin Vassâf, a.g.e., I, 322-323; a.mlf., Es‘ad-nâme, s. 5; Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 265-266; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., II, 87; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 326; “Esad Dede”, TDEA, s. 84; Mustafa Tatcı-Cemal Kurnaz, a.g.m., s. 469; Semih Ceyhan, a.g.m., s. 169.

932  Hüseyin Vassâf, a.g.e., I, 322; Hüseyin Vassâf ayrıca, Mehmed Es‘ad Dede’nin, Ramazan-ı şerîflerde de takrîr şartıyla, kırk yılda Mesnevî’yi hatmettiğini, vefatıyla Fatih Câmii’ndeki mesnevîhânlık görevinin Ahmed Efendi ismin­de bir zâta tevcih olunduğunu; onun da vefat etmesi üzerine bu görevin Tâhirü’l-Mevlevî’ye verildiğini bildirmektedir (bk. Es‘ad-nâme, s. 4); Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 265-266; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 327; Aynı zaman­da öğrencisi de olan Hüseyin Vassâf, kalbine daha küçük yaşlarda tasavvuf aşkını ve tohumu­nu eken zât olarak takdim ettiği Es‘ad Dede’nin, Cuma günleri Fatih Câmii’nde hünkâr mahfili altında, Ramazanlarda müezzin mahfili yanın­da Mesnevî okutduğunu, henüz küçük yaşlarda olmasına rağmen babasının yanında derse deva­ma başladığını, ilerleyen zamanlarda Salı gün­leri Bostân, Hâfız, Arûz-ı Endülisî okuduğunu, Gülşen-i Râz’dan da hissemend olduğunu; hatta şeyh efendinin Çayırlı Medresesi’ndeki odasına da gittiğini ve kendisinden Kasîde-i Hamriyye’yi de okuduğunu bildirmektedir (bk. Mustafa Tat-cı, “Kendi Kaleminden Hüseyin Vassâf Bey ve Kayıp Bir Eseri: İncilâ-yı Mir’ât-ı Hakîkat”, Yedi İklim, sy. 71, İstanbul 1996, s. 60; “Esad Dede”, TDEA, s. 84; Mustafa Tatcı-Cemal Kur­naz, a.g.m., s. 469; Semih Ceyhan, a.g.m., s. 170.

933  Hüseyin Vassâf, a.g.e., I, 323-334; a.mlf., Es‘ad-nâme, s. 7, 51-55; Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 267-268; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., II, 87; İbnü-lemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 327; “Esad Dede”, TDEA, s. 84; Mustafa Tatcı-Cemal Kur­naz, a.g.m., s. 469; S. Ceyhan, vefat tarihinin mîlâdisini (9 Ağustos 1911) şeklinde vermiştir (bk. Semih Ceyhan, a.g.m., s. 170-171).

934  Bu kelime, Es‘ad-nâme’de “nâtık-ı” şeklinde ka­yıtlıdır (bk. HüseyinVassâf, Es‘ad-nâme, s. 7).

935  Hüseyin Vassâf, a.g.e., I, 324; a.mlf., Es‘ad-nâme, s. 7; Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 268; Bursalı Meh-med Tâhir, a.g.e., II, 87; Semih Ceyhan, a.g.m., s. 171.

936  Hüseyin Vassâf, a.g.e., I, 321; a.mlf., Es‘ad-nâme, s. 7; Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 267; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 327; Tâhir Olgun, Çilehâne Mektupları, haz. Cemal Kurnaz-Gül-gün Erişen, Ankara 1995, s. 8-9; “Esad Dede”, TDEA, s. 84; Mustafa Tatcı-Cemal Kurnaz, a.g.m., s. 469; Semih Ceyhan, a.g.m., s. 170.

937  Hüseyin Vassâf, a.g.e., I, 322, 324-325; Hüseyin Vasâf ayrıca, Es‘ad Dede’nin okullarda verdiği dersler karşılığında kazandığı maaşının nere­deyse tamamını sarf etmek sûretiyle aldığı ki­taplarının bir kısmını, Mekke’de bulunan hocası İmdâdullah Efendi’nin daha çok yakınında olmak arzusuyla sattığını; hatta bu iş için Sahaflar Çarşısı’nda bir dükkân kiraladığını; kitapların büyük bir çoğunluğunun Mahmud Efendi adlı bir zât tarafından satın alınıp Beşiktaş’ta Yahyâ Efendi Dergâhı bitişiğinde kurduğu bir kütüpha­neye vakfettiğini kaydetmektedir (bk. Hüseyin Vassâf, Es‘ad-nâme, s. 4, 6-7); Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 266-267, 269; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., II, 87; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 328; “Esad Dede”, TDEA, s. 84; Mustafa Tatcı-Cemal Kurnaz, a.g.m., s. 469-470; Semih Ceyhan, a.g.m., s. 171-173.

938  Hüseyin Vassâf, a.g.e., I, 324-325; a.mlf., Es‘ad-nâme, s. 6-7; Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 266-267, 269; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., II, 87; İbnü-lemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 328; “Esad Dede”, TDEA, s. 84; Mustafa Tatcı-Cemal Kur­naz, a.g.m., s. 469-470; Semih Ceyhan, a.g.m., s. 171-173.

939  Hüseyin Vassâf, Mehmed Es‘ad Dede’nin ken­disine, bu eseri Mekke-i Mükerreme’de iken üç gün içinde hazırladığını söylediğini kaydetmiş­tir (bk. Hüseyin Vassâf, Es‘ad-nâme, s. 58).

940  Hüseyin Vassâf, a.g.e., I, 324-325; a.mlf., Es‘ad-nâme, s. 58-60; Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 268-269; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., II, 87; İbnü-lemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 327-328; “Esad Dede”, TDEA, s. 84; Mustafa Tatcı-Cemal Kurnaz, a.g.m., s. 469-470; Semih Ceyhan, a.g.e., s. 173, 179-180. Tâhirü’l-Mevlevî’nin büyük ço­ğunluğunu Mahfil’de neşrettiği Mehmed Es‘ad Dede hakkındaki hâtırât vb. kayıtların metinleri için bk. Semih Ceyhan, a.g.m., s. 182-205.

941 Hüseyin Vassâf, a.g.e., I, 324; a.mlf., Es‘ad-nâme, s. 37.

942 Bu kelime, Es‘ad-nâme’de “Nükte-i” şeklinde kayıtlıdır (bk. Hüseyin Vassâf, Es‘ad-nâme, s. 37).

943 Hüseyin Vassâf, a.g.e., s. 39; Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 269; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 328; Semih Ceyhan, a.g.m., s. 172.

944  İbnülemin, bu beyitin Hâfız-ı Şîrâzî’nin bir be-yitinden tercüme olduğunu belirtmektedir (bk. İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 328).

945  Hüseyin Vassâf, a.g.e., s. 35; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 328.

 

ETİKETLER: