Medeniyetimizin Ulu Çınarları Minareler
Medeniyetimizin Ulu Çınarları Minareler
Biz, çınar medeniyetinin çocuklarıyız. Sadece Bursa’yı değil, gittiğimiz hemen her yeri çınarla süslemişiz. Lakin çınarlı şehir tabiri, daha çok Bursa’ya yakışıyor.
Bursa, çınarlı şehir… Hoş, kesile kesile geride fazlaca çınar da kalmadı. Tıpkı konakların, ahşap bahçeli evlerin kalmaması, bahçelerin talan edilmesi gibi… Tıpkı sıra meşeleri keserek ucube bir mahalle ürettiğimiz gibi, şehri güya yenilerken, şu bu bahanelerle birer birer çınarları söktük. Söktük; geniş caddeler, daracık sokaklar ve birbirine giren yüksek yüksek binalar inşa ettik. Böylece o çınarlı şehri öz vatanında sürgün ettik, yerine kimliksiz bir şehir siluetini Bursa diye orta yere sürdük.
Sonra… Sonra baktık ki, tarih, o beğenmediğimiz ve değiştirmek istediğimiz köhne tarih, şehre değer kazandırıyor ve para getiriyor, biz de geride kalan bir iki çınarı gözümüz gibi korumaya başladık. Ulu çınarı ve geride kalan birkaç konağı, tarihi eser niteliğinde turistik bir meta gibi, pazarlar hale geldik.
Demem o ki, şehirde çınar kalmadı. Kalmadı, ama yine de Bursa, çınarlı şehir sıfatını yitirmedi. Tophanede birkaç çınar, şehrin o sıfatını korudu… Biz de çınarlı şehrin şiirlerini yazdık, şarkılarını söyledik. Her ne ise, biz o servileri ve ulu çınarlarla süslü şehri tahayyül edip şunu söyleyelim: Çınarın yetişmesi, büyüyüp dal budak salması zaman alır. Çünkü o önce aşağıya doğru büyür… Aşağıya doğru büyümesini tamamlayan çınar toprağa tutunmanın verdiği güçle dal budak salar; büyüdükçe büyür.
Sanki o ilkin, baharda giydiği yeşil donla, sonbaharda gerdanına taktığı altın sarısı yapraklarıyla neşeli, edalı ve nazlı bir gelindir. Sonra büyüdükçe, anaçlaşır; kucağını açar… Büyük bir sofra kurmuş gibi, gölgesine oturanları bağrına basar. Bu bağır, nice garip aşığın sığınağıdır. Sonra hele o dalları… Dallarında kuşlar, yuvalar. Ve yine o dallara salıncaklar kuran canlar, çocuklar ve çocuk kalanlar. Tut ki bir sığınak yahut bir eğlence merkezi.
Çınar, sonsuzluğun, huzurun, paylaşmanın, derlenip toparlanmanın, bir olmanın, çoğalmanın sembolüdür. Toprağın öz evladı, rüzgârın kardeşi, yağmurun ve karın dostu, güneşin yoldaşıdır.
Gidilen her yere çınarı da götürmek, toprağı vatan kılmanın, dost kılmanın tezahürüdür. Vatan kılmak ve dost kılmak… İşte bizim medeniyetimizin temel kavramları bunlardır: Vatan ve dost.
Vatan, dostun olduğu, sevgilinin yaşadığı yerdir. O halde, önce dost olmak, önce sevmek. Toprağı sevmek, taşı sevmek, ağacı sevmek, hayvanı sevmek, insanı sevmek… Sevgiyle toprak vatan olur. Toprağı sevmek, toprağı işlemek, onu önce tohumla ve fidanla, sonra da su ile buluşturmaktır. Toprağı vatan kılmak ve orada temekkün etmek fikri, çınar dikmekle dile getiriliyor. Çünkü çınar, sevginin, hem de öyle böyle bir sevginin değil, kalıcı olan sevginin, yarınlara kalma niyetinde olan sevginin sembolüdür.
Gidilen yerde eğer çınar dikilememişse, oracıkta mutlaka, ama mutlaka bir minare inşa edilmiştir. Minare, yerle gök arasında ilahi sedanın yankısı… Minare, ister ahşap olsun, ister taş; hangi malzemeyle inşa edilirse edilsin, şerefelerinde yankılanan ilahi sedayla toprağı vatan kılmış, özgürleştirmiş, arındırmış, temizlemiş, derleyip toparlamıştır.
Sanki minareler, medeniyetimizin ulu çınarları gibidir. Çınar gölgesinde, minare camisinde cem eder. Çınar, açılan dallarıyla ve yaprağıyla kucaklar; minare, camisi, minberi, mihrabı ve şadırvanıyla… Çınar da minare de huzurun ve sevginin kaynağıdır. Çınar, hal diliyle ilahi kelamı okur, insanı yaratanla ve varlıkla buluşturur. Minare, şerefesinde yankılanan ilahi sedasıyla, minberi ve mihrabında okunan ilahî kelâmıyla inanmış gönülleri şenlendirir. Bu şenlikle kendimizi buluruz, kendimiz oluruz. Bu şenlikle, eşyayı ve varlığı anlamlandırırız. Bu şenlikle ilahi hitabı idrak ederiz. Velhasıl, medeniyetimizin ulu çınarları minarelerdir.
Hâmiş
Bu hafta, 26-27 Mart 2010 tarihlerinde Ördekli Kültür Merkezi’nde güzel bir sempozymu olacak. Bursa’nın yetiştirdiği değerlerden birini, Ahmet Paşa’yı orada anacağız. Şehri, şiiri ve tarihi sevenlere duyurulur…
Prof. Dr. Bilal Kemikli