Masallar gerçekten masal mı?
Masallar gerçekten masal mı?
Anonim halk edebiyatı ürünlerinden en yaygın olanlarından biridir masal. Kelime, dilimize Arapça’dan geçmiş. Onlara da Habeş ve Arami dillerinden. Dilimizdeki anlamı “bilinmeyen bir yerde, bilinmeyen şahıslara ve varlıklara ait olayların macerası”. Zaten “bir varmış bir yokmuş” ve “evvel zaman içinde” diye başlamaları da tanımı doğruluyor. -mişli geçmiş zamanda anlatılması da belirsizliği belirten özelliği.
Eski zamanlarda, özellikle okuma yazmanın olmadığı ve kitapların az bulunduğu, bilgisayar ve televizyon gibi vakit geçirecek araçların olmadığı dönemlerde, insanlar, uzun kış gecelerinde odundan tasarruf etmek üzere toplandıkları büyükçe bir odada vakit geçirmek üzere anlatılanlardan biri de masallardı ve bizim yöremizde, orta yaş kuşağı ve üzerindekiler çok iyi hatırlarlar bunu.
Masallar sadece insanları eğlendirerek hoşça vakit geçirmek üzere anlatılan laf kalabalıkçığı değildi. Kimseyi hedef almamak ve üzmemek için tanınmayan kişiler, bilinmeyen yerler ve yaşanmayan zamanlarda olan olaylar anlatılmış. Böylece hiç kimseyi rencide etmeden insanları eğlendirmeyi ve düşündürmeyi başarmışlar.
Söylediklerimizin daha iyi anlaşılması için sizlere bir örnek vereyim.
Evvel zaman içinde, çok uzak bir memlekette, bir evde bir anne, öz kızı ve üvey kızı birlikte yaşarlarmış. Bütün masallarda olduğu gibi üvey anne üvey kızı hiç sevmez ve daima ona kötülük yaparmış. Yine bir gün art niyetiyle çok uzakta olan ve gittiğinde akşam eve dönmesi çok güç olan bir yere maslahat için göndermiş. Üvey kız çaresiz gitmiş, maslahatı almış ama hava kararmış. Karanlıkta da eve gelmesi çok zor olacağı için oralarda bir kulübenin kapısını çalmış. Karşısına yaşlı bir kadın çıkmış ve içeri buyur etmiş. İçeri girince üvey kızdan saçlarına bakmasını istemiş. Üvey kız da bütün yardımseverliğiyle “peki teyzeciğim” diyerek yaşlı kadının başındaki bitleri ayıklamış. Kadın kendisinden iğrenmeyen ve hiç ikilemeden dediğini yapan bu kızı çok beğenmiş. Üvey kıza şimdi uyuyacağını, kendisini evin yanındaki dereden önce kara su, sonra beyaz su ve daha sonra da sarı su akacağını sarı su akarken kendisini uyandırmasını söyleyerek yatmış. Yaşlı kadının dediği gibi önce, kara su, sonra beyaz su ve daha sonra da sarı akmaya başlamış. Sarı su akmaya başlayınca yaşlı kadını uyandırmış. Yaşlı kadın hemen kızı almış suyun yanına götürmüş kızı o sarı suda yıkamış. Yıkanan kızın her tarafı altın olmuş parıl parıl parlamaya başlamış. Üvey kız ertesi gün eve gidince üvey annesi çok şaşırmış. Sadece şaşırmamış, aynı zamanda kıskançlık damarları da çatlamış. Hemen üvey kızdan hikayeyi dinlemiş. Kendi kızının da böyle altın gibi olmasını istediği için aynı yere göndermiş. Kız gidip kapıyı çalmış, yaşlı kadın kapıyı açmış ve içeri buyur etmiş. İçeri girince kızdan üvey kızdan istediği gibi başına bakmasını istemiş. “Ben annemin başına bile bakmam, senin gibi yaşlı bir kadının başına niye bakacakmışım ki?” diye cevap verince kadın kızın nasıl birisi olduğunu anlamış. Ona da şimdi yatacağını, önce sarı su, sonra beyaz su ve daha sonra da siyah su akacağını, o zaman da kendisini uyarmasını tembih ederek yatmış. Kadının dediği gibi, önce sarı su, sonra beyaz su daha sonra da siyah su akmış. Kız da yaşlı kadını uyandırmış. Yaşlı kadın kızı siyah suyla bir güzel yıkamış. Bu sefer kızın her tarafından yılanlar ve akrepler çıkmaya başlamış ve simsiyah olmuş. Bu halde kızı annesine göndermiş ve kızını bu halde gören anne çıldırmış.
Masal burada biter. Burada sadece bir olay anlatılmadı. Masalı anlatan kişi, onlara bir öğüt vermek istedi. Sular insanların huylarına işaret ediyor. İnsanın huyu iyiyse, kalbi temiz ve yardımseverse, alçak gönüllü ise o sarı su ile yıkanır ve her tarafı altın gibi olur. Altın kalpli olanın her tarafı altın olur. Kalbi kapkara olanın suyu da kara olur ve bulunduğu vücudu simsiyah yapar. Her zaman insanları korkutan ve iğrendiren yılanlar ve akrepler kaplar her tarafını. Her tarafı yılanlarla kaplı olan birisine kimse yaklaşır mı? Hiç kimse sever mi? O zaman herkes kendine dikkat etmeli ve kalbini her türlü kötülükten temizlemeli. Çünkü kalp insanın aynasıdır. İyi kalp insanı iyi, kötü kalpse kötü gösterir. Masalı anlatan kişi hem insanlara hoşça vakit geçirtmiş hem de onlara güzel öğütte bulunmuştur. Belki insanlara direk mesajı vermek isteseydi bu kadar etkili olamazdı.
Görüldüğü gibi masallar o kadar boş değil ve masal dinlemek de vakit kaybı olarak değerlendirilmemeli. Belki günümüzde bazı insani değerlerin yok olmaya başlamasının altında masalların eskisi kadar hayatımızda yer almaması yatıyor. Sizce haksız mıyım?