MAKAM ÇELEBİLERİ – 29) Veled Çelebi İzbudak

A+
A-

Betül SAYLAN*

MEVLEVÎLİK’TE ÇELEBİLİK MAKĀMI VE MAKAM ÇELEBİLERİ

 

29) Veled Çelebi İzbudak (d. 1284 h./ 1867 m. ö. 1372 h./1953 m.)

a) Hayâtı

Tam adı Mehmed Bahâeddin Veled Çelebi olan Veled Çelebi İzbudak; Konya’da, “Çelebiyân Mahallesi” 647 olarak da bilinen Durakfakih Mahallesi’nde, Mevlânâ’nın 18. kuşaktan torunu 648 olarak 14 Rebîulevvel 1284 h./16 Temmuz 1867 m. târihinde doğmuştur.649 Babası Mustafa Necib Çelebi’dir. Veled Çelebi, çelebilik makāmına geldiğinde, kendisinin anne tarafından Mevlânâ soyuna mensup olması sebebiyle bu makāmda bulunamayacağı yönünde mevlevîler arasında îtirazlar yükselmiş ve selefi Abdülhalim Çelebi tarafından îtirâz dilekçeleri verilmiştir. Bu durum karşısında da Veled Çelebi, kendisinin hem anne hem baba tarafından Mevlânâ soyuna mensup olduğunu gösterir bir şecere çıkarmıştır.650 Bu arada Veled Çelebi’ye âid Defter-i Fevâid ve Çelebi Cönkü adlı iki defterde, Veled Çelebi’nin Mehmed Saîd Hemdem Çelebi’nin hemşîresi (Mollaoğlu’nun) Âişe Hanım’dan “babaanne” olarak bahsettiğini, dedesinin de Abdurrahman Çelebi olduğunu ifâde ettiğini görmekteyiz. Âişe Hanım ile Abdurrahman Çelebi’nin de Veled Çelebi’nin babası Necib Çelebi ve Atâullah Çelebi olmak üzere iki evlâdından bahsedilir.651 Yalnızca anne tarafından Mevlânâ soyuna mensup olduğu kabul edilse bile, Veled Çelebi, III. Muhammed Ârif Çelebi’den   sonra,   anne tarafından   Mevlânâ soyuna mensup olup   “Çelebilik   Makāmı”na oturan ikinci çelebidir. Veled Çelebi, hâtırâtında kendisinden büyük, Şemseddin ve Ahmed Nazif adında iki kardeşinden,652 hâtırâtında ve kendisine âid bâzı şahsî yazışmalarında da Yûsuf adlı bir erkek kardeşinden653 bahsetmektedir.

Annesinin evlâtlarının tahsîli konusundaki kararlı ve ısrarlı tavrı 654 netîcesinde ilköğrenimini tamamladıktan sonra Mekteb-i Rüşdiyye’ye kaydolmuşsa da 2 yıl sonra ayrılarak Dergâh-ı Mevlânâ’ya bitişik Sultan Veled Medresesi’ne devam etmiştir. 655 Medresede, ilk hocası olan Abdurrahman Sıdkı isimli zâttan hâtırâtında büyük bir hürmetle bahseden Veled Çelebi; güzel yazı ve edebiyat konularındaki istîdâdının bu “ahlâk-ı hâmîde sâhibi ve ârif” zât tarafından yönlendirildiğini belirtmiştir.656 Altı yıl devam eden medrese tahsîli müddetince, Buhârâlı Hacı Kāsım Efendi’den 657 bir diğer rivâyete göre de Hacı Abdülgaffar Efendi’den Farsça; Konya Müftüsü Hacı Hüseyin Efendi’den Arapça öğrenmiştir. 658 Bu arada, Mesnevîhan Hacı Eyüp Efendi’den, Eyüp Efendi’nin vefâtının ardından   7   Ocak   1881   târihinden659  îtibâren   de   Sıdkı   Dede’nin   Mesnevî   derslerini   tâkip etmiştir.660

Medrese tahsîlinin akabinde, 1301 h./1885 m.  senesi îtibâriyle, 16  yaşında661 Vilâyet Mektûbî Kalemi’nde çalışmaya başlayan Veled Çelebi, burada bir sene görev yaptıktan sonra, Ziyâ  Paşa’nın  yetiştirdiği,  Konya  Vâlisi Memduh Bey’in  mektupçularından Nâzım  Paşa  (ö.1926)662 tarafından, dildeki  mahâreti ve  titizliği  nedeniyle  Rebîülâhir  1302/Ocak-Şubat 1885 târihinde Vilâyet Gazetesi başmuharrirliğine tâyin edilmiştir.663 Ayrıca, Mekteb-i Rüşdiyye’de rik’a öğretmenliği ve Konya’da baş gösteren kıtlık netîcesinde oluşturulan Tahkîk-i İhtiyâc Komisyonu’nda başkâtip olarak görevlendirilmiştir. 664 Nâzım Paşa’yla Meram’da sayfiyelerinin de komşu olması; kendisinden Arapça ve Farsça dersleri alması sebebiyle, âmir-memur münâsebetinden ziyâde hoca-öğrenci münâsebeti yaşamışlar; 665 ve Veled Çelebi’nin düşünce yapısının temel taşlarından olan “Türkçülük”ün tohumları bu dönemde Nâzım Paşa sâyesinde atılmıştır.

Bir müddet sonra, 1888’de, Nâzım Paşa’nın azlolması akabinde, çelebizâdelerin birtakım tutumları666 ve devlet ricâli arasındaki bâzı meseleler667 sebebiyle ve Nâzım Paşa sâyesinde kazandığı bakış açısıışığında, görevlerinden istîfâ ederek; Ilgın-Akşehir-Afyon-Kütahya-Bursa güzergâhını tâkiben 9 Mart 1305 h./21 Mart 1889 m.’da İstanbul’a gelen Veled Çelebi, Bahâriye Mevlevîhânesi’ne yerleşmiştir.668 Buradaki ikāmeti esnâsında, gerek Mevlevî sîmâların önde gelenleriyle, gerekse İstanbul’un mutasavvıf (Bahâriye Mevlevîhânesi Şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede, Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Mehmed Celâleddin Dede, Galata Mevlevîhânesi Şeyhi Atâullâh Dede,Hasîrîzâde Sa’dî Dergâhı son şeyhi Mehmed Elif Efendi, Osman Şems Efendi, Şeyh Vasfî Efendi…)  ve  aydınlarıyla   (Manastırlı İsmâil Hakkı, Necib Âsım, Ahmed Midhat Efendi, Muallim Nâci…)669

bir arada bulunmuştur. Yukarıda zikredilen isimlerden Mehmed Elif Efendi’den Veled Çelebi, mesnevîhanlık icâzeti ve mevlevî hilâfetnâmesi almıştır.670

18120 senesinde, Bahâriye Mevlevîhânesi Şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede’nin Dâhiliye Nâzırı Münîf Paşa’ya ricâsıyla Matbûât-ı Dâhiliyye Kalemi’nde memûriyete başlamıştır. Bir yandan da Kaptanpaşa Mekteb-i Rüşdiyyesi’nde Farsça hocalığı yapmıştır. “Arabî ve Fârisî Muharrerât Memûru” unvânıyla Ahter Gazetesi’nde müfettişlik görevinde bulunmuştur.671

28 Zilkāde 1309 h./24 Haziran 1892 m. târihinde, Bahâriye Mevlevîhânesi’nin hanım cemâati vâsıtasıyla, Eyüp Koca Hüsrev Paşa Kethüdâsı Yahyâ Bey Konağı’ndan Makbûle Hanım ile evlenmiştir. Bu evlilikten Ramazan 1309 h./Mart-Nisan 1893 m. târihinde Celâleddin Feridun Ârif adında bir oğlu dünyâya gelmiştir.672 Veled Çelebi’nin oğlu dünyâya gelmeden kısa bir süre önce babası Necib Çelebi, oğlu Veled Çelebi’yi ziyârete geldiği sırada rahatsızlanarak vefat etmiş ve vasiyeti üzerine Yenikapı’da medfun büyük amcası Hacı Âbid Çelebi’nin yanına defnedilmiştir. 10 Kânûn-ı evvel 1311 r./22 Aralık 1895 m. târihinde de eşi Makbûle Hanım’ı kaybettiğini ve sıkıntılı dönemler geçirdiğini Veled Çelebi hâtırâtında nakletmektedir.673 11 Mayıs 1316 r./23 Mayıs 1899 m. târihinde Zehrâ Hanım’la674 evlenen Veled Çelebi’nin bu evlilikten 22 Teşrîn-i Evvel 1319 r./4 Kasım 11203 m. târihinde Emine Nevber (ö. 1948) adında bir kızı, Muzaffer Gültekin 675 (ö. 1926) ve İbrâhim Bostan (d.1914- ö.1915) adında iki oğlu dünyâya gelmiştir.676 Veled Çelebi’ye âid Çelebi Cönkü adını taşıyan defterde, kızı Emine Nevber Hanım’ın, Çelebi’ye âit Erenköy’deki köşkte 13 Cumâde’l-ûlâ 1338 h./3 Şubat 1336 r./3 Şubat 1920 m. târihinde Nebîle adında bir kız dünyâya getirdiği bilgisi bulunmaktadır. Bu notun devamında, Feridun Nâfiz Uzluk parafı taşıyan bir ifâdede de Emine Nevber Hânım’ın kızı   Nebîle’yi (Zehrâ Görkem)677 Feridun Nâfiz Uzluk’un mânevî oğullarından Kâzım Kuyucak’la evlendirdiği ve çocukları dünyâya geldiği bilgisi mevcûttur.678 Veled Çelebi’ye âid diğer iki defterdeki679 notlarda ise, oğlu İbrâhim Bostan’ın 1 yaşındayken, 1915 yılında ve Veled Çelebi Şam’dayken vefat ettiği; kısa bir süre sonra 23 Zi’l-kāde 1333 h./ 19 Eylül 1331 r./2 Ekim 1915 m. târihinde de eşi Zehrâ Hanım’ın Şam’da iken vefat ettiği bilgisi bulunmaktadır.680 Son olarak da, Enîse Hanım’la evlenen Veled Çelebi vefâtına kadar Enîse Hanım’la evli kalmıştır. Enîse Hanım’dan da Ferzan 681 ve Ayşe Devletşah (23 Ocak 1921-8 Eylül 2003) adında iki çocuğu olmuştur. Ferzan adındaki oğlu henüz 7 aylıkken, 18 Temmuz 1336 r./2 Zi’l-kāde 1338 h./19 Temmuz 1920 m. târihinde vefat etmiştir.682 Ayşe Devletşah Hanım, Etibank Genel Müdürleri’nden Cevdet Aydınelli683 (ö. 1957) ile evlenmiş, Semâ ve Melike isminde iki kızı olmuştur.684

Sonuç olarak, Veled Çelebi hayâtı boyunca 3 evlilik yapmış; bu evliliklerden Celâleddin Feridun Ârif, Muzaffer Gültekin, Emine Nevber, Ferzan ve Ayşe Devletşah adında 5 çocuğu; Emine Nevber Hanım’ın kızı Nebile Zehrâ Görkem Kuyucak’dan 6 torun çocuğuve 1 torun torunu; Enise Hanım’ın kızı Ayşe Devletşah Hanım’dan 2 çocuğuyla toplam 3 torunu, 6 torun çocuğu ve 1 torun torunu olmuştur.685

Hayâtının çeşitli dönemlerinde, çeşitli gazetelerde (İkdâm, Tercümân-ı Hakîkat) ve mecmualarda (Mekteb, Hazîne-i Fünûn, Resimli Gazete) “Bahâyî” mahlasıyla şiirler yayınlamıştır. 11202 kışında, Servet-i Fünûn’da yayımlanan ve II. Abdülhamid’e jurnal edilen bir yazısından ötürü tâkîbâta uğramışsa da, görevine devam etmiş ancak aldığı bir karar netîcesinde mecmualara yazı yazmaktan vazgeçmiştir.686 İlerleyen târihlerde, 12 Kânûn-ı Evvel 1314/23 Aralık 1898’de “Dördüncü Dereceden Osmanlı”; 11202’de “Matbûât-ı Dâhiliyye Mümeyyiz-i Sâlis Nişanı” ve “Matbûât Müfettişliği” unvanları; 11203’de de, “Matbûât-ı Dâhiliyye Mümeyyiz-i Evvel” ünvânı kendisine tevcîh edilmiştir.687 (Şubat 1898) Bir müddet de “Risâle-i Mevkūt Sansür Memuru” olarak görev yapan Veled Çelebi, bu görevde bulunduğu zaman zarfında, birçok muharririn sansür kurbânı olmaktan kurtulduğunu ve “Edebiyât-ı Cedîde” ve “Fecr-i Âtî” gibi edebiyat akımlarının gelişmesine yardımcı olduğunu belirtmektedir.688

Siyâsî hayâtın içinde de yoğun olarak bulunan Veled Çelebi; II. Abdülhamid döneminde, II. Meşrûtiyet’in îlânından önce İttihat ve Terakkî Cemiyeti’ne girmiştir. Meşrûtiyet’ten sonra (24 Temmuz 11208), resmî görevlerinden istîfâ etmiş, “kalemiyle geçinme” karârı almıştır. II. Meşrûtiyet’in akabinde, sâdece kültür faâliyetlerinde bulunmak amacında olan; kurucuları arasında, Ahmed Midhat Efendi, Emrullâh Efendi, Bursalı Mehmed Tâhir, Necib Âsım, Yusuf Akçura gibi isimlerin bulunduğu “Türk Derneği” isimli bir cemiyetin kuruluşunda bulunmuştur. Bu dernek bünyesinde, Türk Derneği isimli, yayın hayâtına 7 sayı devam edebilen bir de dergi çıkarmışlardır. Daha sonra kurulan “Türk Ocağı”nın da kurucuları arasında yer almıştır. 1910 yılında, Sultan Reşâd tarafından, çelebilik makāmına getirilene kadar, Dârülfünûn ve Galatasaray Sultanîsi’nde Farsça hocalığı yapmıştır.689

Veled Çelebi; II. Meşrûtiyet’in îlânı ve Veled Çelebi’nin resmî görevlerinden istîfâsının ardından, bir müddet sonra dönemin makam çelebisi Abdülhalim Çelebi İstanbul’a geldiğini; makam çelebisinin İstanbul’da bulunduğu süre içerisinde her hizmetinde bulunduğunu nakletmektedir. Bu ziyâret esnâsında yapılan araştırma netîcesi, dönemin Galata Mevlevîhânesi Şeyhi Atâullâh Dede’nin ilerleyen yaşı nedeniyle dergâha hizmet edemediği tesbit edilmiş; bu durum karşısında Atâullâh Efendi’ye vekâleten Galata Mevlevîhânesi şeyhliğini önce vekâleten sonra asâleten Veled Çelebi yürütmüştür.6120

Veled Çelebi’ye göre, Abdülhalim Çelebi, “şer’-i şerîfe mugāyir” bâzı hareketleri sebebiyle, Konya Çelebileri’nin şikâyetleri üzerine çelebilik makāmından azledilmesinin ardından, yine Konya Çelebileri’nin istekleri doğrultusunda Veled Çelebi, Sultan Reşâd tarafından, Meclis-i Meşâyıh Başkanı Mehmed Elif Efendi’nin691 “hüsn-i şehâdeti”yle 28 Cemâziyelevvel 1328 h./7 Haziran 1910 r./5 Temmuz 1910 m. târihinde makam çelebisi tâyin edilmiştir.692

Çelebilik makāmına getirildikten sonra, I. Dünyâ Savaşı esnâsında, 1915 yılında, Sultan Reşad’ın isteği doğrultusunda, mevlevî dervişlerden oluşan, siperlerdeki askerlerin mâneviyâtını desteklemek amaçlı “Mücâhidîn-i Mevleviyye Alayı”nı oluşturarak, “miralay” rütbesiyle Kanal Harekâtı çerçevesinde, Cemal Paşa ordusuna dâhil olarak Şam’a gitmiştir.693

Şeyhülislâm Sabri Efendi’nin isteği, Sultan Vahdeddin’in onaylamasıyla, Sultan Reşad’ın vefâtının ardından ve İttihat ve Terakkî Hükümeti’nin iktidardan ayrılmasından sonra, 1919’de Konya Mevlânâ Dergâhı postnişînliğinden azledilmiştir. Bu olaydan 3 ay sonra, Sultan Vahdeddin tarafından694 “Şûrâ-yı Devlet” üyeliğine tâyin olunmuştur. Millî Mücâdele döneminde, 1921 yılında, Antalya üzerinden Ankara’ya giden695 Veled Çelebi; Ankara Lisesi’nde bir müddet Farsça hocalığı yapmıştır. 1923-1939 yılları arasında Kastamonu, 1939-1943 yılları arasında Yozgat milletvekili olarak Meclis’te görev yapan Veled Çelebi, diğer yandan Türk Dil Kurumu’nun çalışmalarında bulunmuştur. 20 Şaban 1372/4 Mayıs 1953 târihinde, 85 yaşında, Ankara Yenişehir’deki evinde vefat etmiş; İsmet İnönü ve dönemin devlet erkânının katıldığı cenâze merâsimiyle Asrî Mezarlığa defnedilmiştir.696

  1. b) Tasavvufî Şahsiyeti ve Mevlevîliğe Hizmetleri:

Veled Çelebi, Sultan Veled Medresesi’nde öğrenci iken, medresenin Dergâh-ı Mevlânâ’ya bitişik konumundan istifâde ederek, müsâit zamanlarını Dergâh-ı Mevlânâ’da değerlendiğini;   buradaki   semâ   merâsimlerini,   Mesnevî   takrîrlerini   tâkip   ettiğini;   dergâhda misâfir bulunan âlim ve şeyhlerin sohbetlerinden istifâde ettiğini; yaz aylarında dergâhda bulunan dedelerin Meram’a göç etmelerini tâkiben kendisinin de onlarla birlikte Meram’da bulunduğunu, dolayısıyla onların mânevî ikliminden istifâde ettiğini ve çoğu Mevlevîlik ve edebiyat üzerine olan kütüphânesinde bulunan eserleri incelediğini; bütün bunların yetişmesinin temel taşlarını teşkil ettiğini hâtırâtından aktarmaktadır.697

Veled Çelebi, Mevlevîlik hakkında son derece hissî davrandığını belirtmektedir. Bâzı kaynaklarda, “semâ’” aleyhine yazılan ifâdeler698 karşısında “ciğergâhıma işlerdi” ifâdeleri kullanmak sûretiyle üzüntüsünü belirtmiştir. Bu gibi hükümlerin doğruluğunu araştırmak maksadıyla yetkili kişilere mürâcaatlarının da engellendiğini ve bu araştırmalarının bir sonuca ulaşmadığını; dergâhın çeşitli kademelerinde hakkında çıkan dedikodular karşısında hem kendi adına hem de Mevlevîlik adına çok üzüldüğünü ifâde etmektedir.699

Veled Çelebi, Bahâriye Mevlevîhânesi’nde bulunduğu süre içerisinde, dönemin önemli isimleriyle tanışmış, kendilerinden istifâde etmiştir. İstifâde ettiği bu isimlerden biri de Hasîrîzâde Dergâhı son şeyhi, Yenikapı Mevlevîhânesi postnişîni Osman Selâhaddin Dede’den (ö. 1304 h./1886 m.) mesnevîhanlık icâzeti ve Mevlevî hilâfetnâmesi sâhibi Mehmed Elif Efendi’dir. Veled Çelebi, büyük bir saygıyla bahsettiği Mehmed Elif Efendi’den mesnevîhanlık icâzeti ve hilâfetnâme almıştır. 700 Veled Çelebi’ye âit Çelebi Cönkü adlı defterde Elif Efendi ve kendisinden icâzet almış olmasıyla ilgili olarak şu kıt’a bulunmaktadır:

Beni şeyhim Elîf-i pür-meâlî
Be-kâm etdi füyûz-ı ma’nevîden
Cenâb-ı Pîr’e vâsıl silsileyle
İcâzet-bahş kıldı Mesnevî’den701

Veled Çelebi’nin husûsî hayâtında son derece yenilikçi olduğunu görmekteyiz ki, yine hâtırâtında   naklettiği   üzere,   1896   yılı   Ağustos’unda   Konya’ya gerçekleştirdiği seyâhatinin dönüşünü trenle yapmıştır. Hâtırâtında bu tren seferinin “Konya’ya   şimendifer resm-i küşâdının üçüncü gününe tesâdüf etmekte ” olduğunu ifâde etmiştir.702

Veled Çelebi, karşılaştığı bütün muhâlif tavırlar karşısında dahi, 9 yıl boyunca makam çelebisi olarak Dergâh’a hizmetten kendini çekmemiş, gece-gündüz, bulunduğu evden Dergâh’a bir kapı açtırmak sûretiyle, bütün vaktini Dergâh’a hizmet için harcamıştır. Dergâh Kütüphânesi’nde ve Konya’da çeşitli kütüphânelerde bulunan eski eserleri gözden geçirmek ve ceddi bulunan Sultanü’l-Ulemâ Bahâeddîn Veled, Mevlânâ Celâleddîn Rûmî ve Sultan Veled ve hulefâsının sandukaları ve mezar taşlarını okuyup, çeşitli defter ve mecmualarda not almak sûretiyle mânevî mîrâsa sâhip çıkmıştır.703 Veled Çelebi’nin makam çelebisi bulunduğu sürede, gerçekleştirdiği bir diğer yeniliğin de Dergâh’ın mutribân heyetini genç ve istîdadlı yeteneklerle beslemek olduğunu dost ve akrabâları hâtıralarında nakletmişlerdir.704

Siyâsî hayâtı kadar, anne tarafından Mevlânâ âilesine mensup olması noktasında da eleştirilere mâruz kalan Veled Çelebi; çelebilik makāmındaki görevi esnâsında, kendi siyâsî şahsiyeti çerçevesinde oluşturduğu “Mücâhidîn-i Mevleviyye Alayı” ve bu teşekkülün Mevlevî tarîkatının “rûhuna” uymaması sebebiyle de tenkid edilmiştir.705

2 Eylül 1925’te alınan tekkelerin kapatılması karârını olgunlukla karşılayarak;

Hak ehli olunca içimizden mefkūd
Câhiller edince arş-ı irşâda suûd
Beyhûde figān etmeyelim, lâyıktır
Tekkelerimiz boş idi, oldu mesdûd706

kıt’asını inşâd etmiştir.

  1. c) Eserleri:

Veled Çelebi, çelebiler arasında en fazla esere sâhip çelebidir. Gerek ecdâdının mîrâsına sâhip çıkarak ortaya koyduğu eserler, gerekse siyâsî kimliği sebebiyle ortaya koydukları uzun bir liste meydana getirmektedir.

Nitekim, Veled Çelebi, Sultan Veled nüshasından yola çıkarak Mesnevî’nin ilk mensur Türkçe tercümesini ortaya koymuş (Mesnevî Tercümesi); Hz. Mevlânâ’nın vasiyetini şerhetmiş (Hayrü’l-Kelâm); Sultan Veled’in şiirlerini derlemiş (Dîvân-ı Türkî-i Sultan Veled) ve Hz. Mevlânâ’nın babası Sultânu’l-Ulemâ Bahâeddin Veled’den başlamak sûretiyle Sultan Veled’e kadarki mevlevî büyüklerinin hal tercümelerini kaleme almıştır (Konya Ahvâl-i Umûmiyye-i Târîhiyyesinden Mevlânâ ve Ricâli).

Veled Çelebi, Türkçülük dâvâsını ilk başlatanlardan biri olmakla iftihar ettiğini de belirtmektedir. Türk Dili üzerine ciddî çalışmalar yapmış, Türk Dili’nin farklı lehçelerini öğrenerek, bu konular üzerinde de çalışmalar yapmıştır. Henüz medresede talebe iken, Arapça’ya olan ilgisiziliği ve Türkçe’ye gereken önemin gösterilmemesi hakkında hâtırâtında;
“ Mensup olmadığım bir dilin kāidelerini, yine o dil üzerinden yazılmış kitaptan öğretmek isterlerdi”707 ve “Türk muharrirleri arasında bu işle uğraşanları az gördüm. Hepsi Türk Dili’ne karşı lâkayd idiler ve ehemmiyet vermiyorlardı”  708 ifâdelerini   kullanarak,   hem   dil   eğitimi   konusundaki   usûlsüzlükten   şikâyet etmekte, hem de Türk Dili’ne olan muhabbetini izhar etmektedir.

Gerek mevlevî kültürü, gerekse Türk Dili üzerinde yaptığı çalışmalardan inceleyebildiklerimiz şunlardır:

Mesnevî Tercümesi: Mesnevî’nin ilk mensur Türkçe tercümesidir. Sultan Veled nüshası esas alınarak gerçekleştirilen bu tercüme, Abdülbâki Gölpınarlı tarafından gözden geçirilip, ilâveler yapılarak MEB Yayınları tarafından defâlarca yayınlanmıştır.709

Hayrü’l-Kelâm: Hazret-i   Mevlânâ’nın   vasiyetinin   şerhidir.   Kitabın   baş   tarafında

“Konya’da  Âsitâne-i  Hazret-i   Mevlânâ  postnişîni  Mehmed   Veled  Çelebi; Cerîde-i  Sûfiyye’ye  tefrika  sûretiyle derc edildikten sonra tab’ edilmiştir” kaydı bulunmaktadır. 75 sahifeden ibâret olan eser Dersaâdet, Necmî İstikbâl Matbaası tarafından 1330 târihinde neşredilmiştir. Eserin önsözünde Veled Çelebi; “Bu benim ilk eserimdir. İlk evlâdım gibidir. Pek severim. Besbelli, müessirin eserin güzelliklerinden olmalıdır. Yoksa şerhimin acemice olduğuna mu’terifim. Bunu İstanbul’a yeni geldiğim sene, bundan tahmînen 25 sene akdem yazmıştım. O vakit yirmi yaşında kadar idim. Tahsîlim tevessü’ etmemiştir. Osmanlı Edebiyâtı ile Fârisî’yi biliyordum. Arapça’da istihrâcım varsa da, rüsûhum yoktur. Edebiyat ve muhâzarâtına yeni heves ediyordum. Bahâriye Mevlevîhanesi’nde münzevî olduğum cihetle, boş zamânımı nâfi’ bir şeyle işgāl etmek ve bu sâyede kitablara mürâcaat edip, tevsî’-i ma’lûmat eylemek fikriyle telif hevesine düştüm. Hüsn-i ibtidâ olsun diye teberrüken, Hazret-i Pîr-i Dest-gîr-i Cenâb-ı Mevlânâ Efendimiz Hazretleri’nin sâlikânına en mûciz ve mu’ciz bir vasiyet-nâmesi olan işbu eser-i dil-pezîri şerh ettim. O zaman da ba’zı fuzalâ-yı Mevleviyye berâ-yı teşvîk tahsîn eylediler. Hattâ, kendi eliyle istinsâh edenler de oldu. Bu eser-i mebrûr ki, ilk hizmetim sâyesinde dört-beş tâne kütüb-i nâfia te’lîfine muvaffak oldum. Sâye-i erenlerde, fakîr de cerîde-i erbâb-ı kaleme nâmımı kayd ettirdim. Hayât-ı ebedîde budur ) فلله الحمد و المنة )خير الكلام ماقل و دل hadîs-i şerîfiyle710 hitâm-pezîr olan işbu vasiyet-nâme-i şerîfenin şerhi Hayru ’l-Kelâm ismiyle tevsîm eyledim. Cenâb-ı Rabbü’l-âlemîn bütün hademe-i ilmiyye-i dîn ve devletin nef’ine hâdim eyleye. Ve fakîr-i hakîri de onların peyrevliğinden ayırmaya. Âmin! (Şa’bân, sene 1330) Bende-i Derviş; ibn Hazret-i Mevlânâ eş-Şeyh Mesnevîhan Hüccetullâh Muhammed Bahâeddîn Veled el-Mevlevî ” 711 ifâdelerini kullanarak eserin târihçesi ve mâcerâsı hakkında bilgi vermiştir.

* Türkçe İ’tikād: 21 sayfadan oluşan bu manzum eserin başında Veled Çelebi yazdığı ithafla eseri, eşi Fâtıma Zehrâ Hanım’a rahmete vesîle olması için kaleme aldığını belirterek: “Dergâh-ı Hazret-i Mevlânâ post-nişîni ve Mücâhidîn-i Mevleviyye kumandanı İbn-i Hazret-i Mevlânâ, eş-Şeyh Mesnevîhân Hüccetullâh Muhammed Bahâeddîn Veled Efendi Hazretleri’nin merhûme refîkası, ümmü’l-fukarâ Fâtımatü’z-Zehrâ Hânım’ı hayır-duâ ile yâd eylemeriyçün mücâhidîne tevzî’ edilmiştir. Merhûme-i mûmâ-ileyhâ mücâhidîn-i evlâdına yakındanhizmet etmek üzere Konya’dan hareket edip, yolda hastalanarak Şam’a vusûlünün haftasında vâsıl-ı mertebe-i şühedâ olmuştur. Aleyha’r-rahmetu ve’r-rıdvân. Târîh-i vefâtı 19 Eylül 1331” cümleleriyle eserin kaleme alınış hikâyesini özetliyor.712

Eserin sonundaki notlardan Şam’da, 7 Teşrîn-i sânî 1331 r./12 Muharrem 1334 h./20 Kasım 1915 m.’de bitirildiğini öğreniyoruz.713

* Dîvân-ı Türkî-i Sultan Veled: Veled Çelebi’nin, Sultan Veled’in İbtidâ-nâmeve Rebâb-nâme’deki Türkçe şiirleri ile Dîvân’ındaki 15 Türkçe gazeli derleyerek oluşturduğu bu eser714, dönemin Maârif vekâleti tarafından hazırlanan raporla birinci derece eserler sınıfından kabul olunmuş ve Dâru’l-Fünûn Edebiyat Fakültesi öğrencileri için tavsiye edilmiş ve 1341 târihiyle İstanbul’da neşredilmiştir. Eserle ilgili raporu, “Te’lîf ve Terceme a’zâ-yı kirâmından Zâkir Kādirî Bey” hazırlamış ve raporda; eserin tedkîk edildiği, eserdeki Sultan Veled’e âid olan şiirlerin Veled Çelebi tarafından şerhedilip, harekelendiği ifâde edilmektedir. Oysa, Veled Çelebi, eserde, Sultan Veled’in şiirleri olduğu kadar Hazret-i Mevlânâ’nın da Türkçe şiirlerine yer verdiğini önsözde belirtmektedir.715 Raporda, eserdeki şiirlerin, Selçuklular Dönemi’nden günümüze pek az Türkçe şiir intikāl etmesi sebebiyle önemli olduğu; eserin diğer bir ehemmiyetli tarafının da, şiirlerin yazıldığı dönemde kullanılan dilin tahlîline imkân sağlaması olduğu belirtiliyor. Zîrâ, Selçuklular’ın Kıpçak Lehçesiyle konuştuklarını ve o dönemde Konya’da konuşulan Türkçe’nin aslının Kıpçak Lehçesi’ne dayandığını Müsteşrik Radhloff tarafından büyük ölçüde isbat edildiğini ifâde ediliyor.716

Bu eser için Veled Çelebi’nin yazdığı önsöz şu şekildedir:

“Hazret-i Mevlânâ’nın, Sultan Veled Hazretleri’nin Türkçe şiirlerine pek küçükken, Konya’da, Dergâh-ı Şerîf’e mülâsık, Sultan Veled Medresesi’nde henüz tahsîlde iken muttali’ olmuştum. İstanbul’a geldiğimde, Ahmed Midhad Efendi, Muallim Nâci, Necib Âsım Bey gibi esâtize ile mülâkātımda, onlar da bu şiirlere büyük bir alâka gösterdiklerini, târîh-i edebiyât, ilm-i lisân noktasından, bunların cem’ ve neşrini arzû ettiklerini anlamış bulunuyordum. ‘Hâfız-ı Mesnevî’ derecesinde Mesnevî-i Şerîf’le mütevaggıl bulunan Nâci Merhûm; ‘aynı zamanda Fârisî bilmeyen muhibbân-ı âşıkān, Cenâb-ı Mevlânâ ve ibn-i Mevlânâ’nın meslek-i tasavvufîlerinden ve maârif-i lâhûtîlerinden bir numûne görmüş olurlar’ fikrini ilâve eylemişti.

İstanbul Kütüphâneleri’nde, ba’zıları da kendi kitaplarım meyânında bulunan, kadîm hatla yazılmış, Hazret-i Mevlânâ’nın Dîvân-ı Kebîr’i ile,Sultan VeledHazretleri’nin Dîvân ve Mesneviyyât’ından şu mecmûayı daha o vakit iltikāt edip, bir aralık Konya seyâhatimde, Huzûr-ı Pîr Kütüphânesi’ndeki pek eski nüshalarla mukābele eylemiştim. Artık mevzûmuza müteallık bütün eş’ârı hâvî ve son derece musahhah bir nüshaya mâlik bulunuyordum. Aradan bunca zamanlar geçtiği hâlde, vakt-i merhûnu daha yeni hulûl etmiş olacak ki, neşrine ancak   şimdi   muvaffak   olabiliyorum.   Şu   teşebbüsümde,   Germiyanoğulları’ndan   ve   Sultan  VeledHazretleri’nin kerîmeleri Mutahhare Sultan sülâlesinden Matbaa-i Âmire Müdürü, Zarîf Beyefendi Hazretleri’nin meyl ve şevki ile, Dâru’l-Fünûn Arabî Muallimi üstâd-ı kemâlât-şiâr, Kilisli Muallim Rif’at Efendi Hazretleri’nin abd-i âcize her vecihle muâvenetini bâdî olmuştur.

Kitâbın nihâyetine tâ o vakit yazdığım lâhikayı aynen eski inşâsıyla ibkā eyledim. Şu Küçük Asya yâhûd Anadolu Türkleri’nin Selçukiyye devrinden bize pek az Türkçe şiir intikāl eylediğinden, ale’l-husûs, işbu şiirler o devrenin en eski manzûmelerinden bulunduğu cihetle, edvâr-ı edebiyyemiz için gāyet kıymetdâr numûnelerdir. İmlâ, lisân noktasından ehemmiyeti der-kârdır. Binâenaleyh, üdebâmıza, urefâmıza nefîs bir hediye arz etmiş bulunuyoruz.

Şu vesîle-i cemîle ile de, ulûm ve maârif erbâbı nezdinde, zikr-i hayra mazhar olmak, abd-i âciz için pek büyük,  pek  kıymetli  bir   mükâfâttır. İbn  Hazret-i Mevlânâ Muhammed Bahâeddîn Veled Çelebi. Fî 27 Receb 1343”717

Eser, Süleymaniye Kütüphânesi, Sâmi Benli Bölümü, 257 numarada; İ. İsmâil Hakkı Bölümü 3501 ve 3502 numaralarda kayıtlıdır.

* Konya Ahvâl-i Umûmiyye-i Târihiyyesinden Mevlânâ ile Ricâli – Menâkıb:718 Veled Çelebi’nin kaleme aldığı bu eser, esâsen bir târih kitabının bir faslı görünümünü arzetmektedir. Hacı Selim Ağa Kütüphânesi, Hüdâyi Efendi Bölümü 1159 numarada kayıtlı olan eser, Feridun Nâfiz Uzluk’un notlarından edindiğimiz bilgilere göre, Konya Vâlisi Hüsnü Bey zamânında, Veled Çelebi’nin başkanlığında hazırlanması planlanan, Birinci Dünyâ Savaşı’nın çıkmasıyla basımının yarım kaldığı belirtilen Sâlnâme için Veled Çelebi’nin kaleme aldığı muhtasar Menâkıb’dır. 719 Eserin tam başlığı, Konya Vilâyeti’nin Ahvâl-i Umûmiyye-i Târihiyyesi şeklindedir. Başlığın altında, “Post-nişîn-i Dergâh-ı Hazret-i Mevlânâ -Reşâdetlü Veled Çelebi Efendi Hazretleri tarafından irsâl olunmuştur” ibâresi bulunmakta, onun da altında “Bâis-i Füyûzât-ı Cihân olan Cenâb-ı Mevlânâ (k.s.a) ile Ricâl-i Tarîkat-ı Mevleviyye’nin Târîhçesidir” başlığı yer almaktadır. Eserde, “Sultanu’l-Ulemâ Hazretleri” başlığı altında, Mevlânâ’nın babası Bahâeddin Veled’in; “Hazret-i Mevlânâ” başlığı altında, Hazret-i Mevlânâ’nın; “Hazret-i Şems-i Tebrîzî” başlığı altında, Şems-i Tebrîzî’nin; “Şeyh Selâhaddîn Zerkûb Konevî” başlığı altında, Selâhaddîn   Zerkûbî’nin;   “Çelebî  Hüsâmeddîn  Hazretleri”   başlığı   altında   Çelebi   Hüsâmeddîn’in, “Hazret-i Sultan Veled” başlığı altında Sultan Veled’in hayatları ve menkabeleri hakkında bilgi verilmektedir. 720 Eserde, menkabe bölümlerinin hitâmında bir tablo ile, Konya Dergâhı
postnişîn listesi verilmiştir.721 Konya Dergâhı tablosundan sonra, o dönemdeki âsitâneler, şeyhleri, âsitânelerin bânîlerinin yer aldığı başka bir tablo yer almaktadır.722 Eserdeki bir diğer tabloda da, mevlevî zâviyeleri, şeyhleri ve yine zâviyelerin bânîleri hakkında bilgi verilmektedir.723 Eserin son bölümü, “Konya Vilâyeti’nin Ahvâl-i Umûmiyye-i Târihiyyesi” başlığını taşımaktadır. 724 Bu başlık altında Veled Çelebi, Konya’nın târih öncesi devirlerinden başlayarak Osmanlı Devleti idâresine girinceye kadarki târihini gözler önüne serer.725 Feridun Nâfiz Uzluk, Menâkıb’ın Sâlnâme’nin 748-825. sayfaları arasında yer  aldığını bildirmektedir.726

*   Hâtıralarım: Veled Çelebi’nin bir asra yakın bir zaman diliminde müşâhede ettiklerini, hayâtını, tecrübelerini, dönemin önemli olaylarını, sîmâlarını içine alan; Veled Çelebi’nin ağzından yazılmış olan bu eser, 1946 yılında Türkiye Yayınevi tarafından neşredilmiştir. Eserin sonunda, “Bu hâtıralar, Veled Çelebi İzbudak tarafından anlatılmıştır. Enver Behnan Şapolyo bunları zaptettikten sonra, hâtıra sâhibi tekrar okumuştur” ifâdesi bulunmaktadır. Son olarak, Yakup Şafak ve Yusuf Öz’ün çabalarıyla, hâtıralardaki bilgilerin gerek Çelebi hakkında yazılmış eserlerle ve gerekse Çelebi’ye âit ve Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Merkezi ve Mevlânâ Araştırma ve Uygulama Merkezi’ndeki defter, mecmua ve bilgilerle karşılaştırılmasıyla, 2009 yılında Timaş Yayınları tarafından, Tekke’den Meclis’e-Sıradışı Bir Çelebi’nin Anıları adıyla tekrar okuyucuyla buluşturulmuştur.727

Türk  Diline  Medhal:  ““Dünyânın en büyük milletlerinden olan Türkler’in dilleri dahi lisânların en büyüğüdür. Diğer lisânlarda bulunmayan birçok havâssı şâmildir” 728 diye başlayan eser, Türk Dili’ni övmektedir. Veled Çelebi, Türk Dili’ne hizmetin, Türk Milleti’ne hizmet olduğunu eserinde  işlemiştir. 729 Veled Çelebi’nin bu eseri ile ilgili Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Süleyman Efendioğlu tarafından “Veled Çelebi, Türk Diline Medhal (inceleme-metin-dizin)” başlıklı bir yüksek lisans tezi yapılmıştır.

* Türk Dili: Farklı dillerden yazma ve basma sözlükleri, farklı eserleri inceleyerek, 40 yıl içerisinde meydana getirdiği eser; 12 cilt, 2356 sayfadan730 oluşmaktadır. Eser, Türk Dil Kurumu Kütüphânesi Yazmalar Bölümü’nde B/27-1 numarada kayıtlıdır.731

Uzun bir çalışmanın meyvesi olan eserle ilgili Abdülhak Şinasi Hisar şu anekdotu iletir:

“Bahâriye Mevlevîhânesi’ne yerleşmiş. Orada ilk karalamalarıyla Türk Lügati yazmaya koyulmuş. İlk refîkasının evi de Eyüp Sultan’da, cennet misâli bir bahçe içinde, rahat, halâvetli, şâirâne bir yalı imiş. Bu yalı bir akşam alev alev yanmaya başlamış. Meğer kendilerine 800 altın gönderildiğini bilen hizmetçi kadın bu parayı çalmış ve bu anlaşılmasın diye yalıyı, içindeki eşyâları, kitapları ve yazılmakta olan lügati ateşe vermiş. Veled Çelebi ve hareminin âilesi Beykoz’daki köşklerine taşınmışlar. Beykoz’da oturan Ahmed Midhad Efendi, Veled Çelebi’ye kütüphânesini açarak, bütün kitaplarından istifâdesini temin etmiş ve o zamana kadar yazmış olduklarını bir tek telakkî ile kitabını yeniden yazmasını tavsiye etmiş. O da eserini yeniden yazmaya koyulmuş”732

Eserin bitiminden sonra Veled Çelebi, eseriyle ilgili şu dörtlüğü kaleme almıştır:

Binlerce mücelledâtı bir bir dittim
Tâ gāye-i vüs’-i beşere yettim
Türk’ün bu muazzam diline leylü’n-nehâr
Tam kırk yılını hayâtımın sarf ettim733

* Atalar Sözü: Süleymaniye Kütüphânesi, Fâtih Bölümü 3443 numarada kayıtlı bulunan, Teshîlü’l-Mîkāt fî İlmi’l-Evkāt isimli Türkçe tıp kitabının sonundaki 696 atasözünü ve bunlarla ilgili bir sözlüğü hâvîdir.734 Ancak Veled Çelebi kaleme aldığı hâtırâtında, esere kaynaklık  eden  tıp  kitabından bahsetmemiş,  eserde  yalnızca  eski  atasözlerini  derlediğinden bahsetmiştir.735

el-İdrâk Hâşiyesi: Kilisili Muallim Rıfat, Ebû Hayyân’a âit, el-İdrâk li-Lisâni’l- Etrâk adlı eserin Beyazıt Devlet Kütüphânesi’nde bulunan bir nüshasına ilâve edilmiş 1359 Türkçe kelimeyi istinsah ederek Veled Çelebi’ye vermiş, Çelebi de bunların karşılıklarını bularak bir sözlük meydana getirmiştir.736 Veled Çelebi, eserin önsözünde eserle ilgili şöyle demiştir:

“Her Türkçe lügatin tercümesi olan Arapçaları’nın hal ve îzâhı için, Kāmûs, Bâbûs, Kestelli, Ahterî, Çullukkapan gibi eski lügat kitaplarına bakarak, bütün bu eski lügatlerin mânâsını ortaya koydum. Bu kitap ehemmiyetçe Dîvân-ı Lügatü’t-Türk’ün aynıdır. Onu itmâm ve ikmâl eden mühim bir eserdir.737

* Letâif-i Hoca Nasreddîn: Eski yazma nüshalardan bulunarak ve halktan derlenerek oluşturulmuş, 388 fıkrayı hâvî bir eserdir. Eser daha sonra Rusça, Ermenice, İngilizce ve Yunanca’ya tercüme edilmiştir.738 Ayrıca eserde bulunan, çocukların ve kadınların okuması sakıncalı bölümler çıkarılmak sûretiyle Çocuklara Mahsûs Letâif-i Hoca Nasreddîn adıyla bir neşri daha yapılmıştır.739

* Lisân-ı Fârisî: Eserin kapak kısmında, “En zarûrî ve kesîrü’l-isti’mâl kavâid ve zavâbıtın hıfzı ve ‘Emsile’ye hüsn-i tatbîki sâyesinde az zamanda Lisân-ı Fârisî’ye intisâb müyesser olur” ifâdeleri bulunmaktadır ve Veled Çelebi tarafından “Çâker-i Âl-i Muhammed ibn Mevlânâ Veled el- Mesnevîhan” imzâsıyla imzâlanmıştır. Eser, 264 sayfadan oluşmaktadır. 1326’da neşredilmiştir. Eserin önsözünde Veled Çelebi; “Dinleri, ilimleri, hünerleri, ma’rifetleri, san’atları, eserleri yek-dîğerine karışmış, münâsebât-ı İslâmiyye kendilerini birbirlerine şiddetle kaynaştırmış olan Arabî, Türkî, Fârisî olmak üzere üç büyük lisân ile tekellüm eyleyen akvâm-ı İslâmiyye’nin ulûm ve âsârına intisâb ve bugün okuyup yazmakta   olduğumuz   lisânımızın   dekāyıkına   vukūf   ve   hadsiz,   pâyânsız   âsâr-ı   güzîn-i   eslâfa   ıttılâ’   hâsıl   için behemahâl    Fârisî    lisânını    öğrenmemiz    lâzımdır” 740 diyerek eseri kaleme alma gerekçesini beyan etmiştir. Eser, Süleymaniye Kütüphanesi, Zühdü Bey Bölümü, 588 numarada kayıtlıdır.

Bunlardan başka, çeşitli kütüphânelerde Veled Çelebi tarafından tercüme edilmiş eserlere rastladık. Sâdece isimlerini vermekle yetiniyoruz:

*  Ali Şir Nevâî, Muhâkemetü’l-Lugateyn, (çev: Veled Çelebi [İzbudak], [Çâker-i âl-i Mehmed bin Mevlânâ Veled], Millet Kütüphânesi, Ali Emîrî Efendi, A. E. Müteferrik, AEMtf07191/06 numarada kayıtlıdır.

*   Allâme-i Edeb Ebû’l-Kāsım el-Âmidî, Muvâzene, (mütr: Mehmed Veled), Dersaâdet, 1311, Millet Kütüphânesi, Ali Emîrî Efendi, AE Edebiyat, AEEdb584 numarada kayıtlıdır.

 


647 Okuyucu, Cihan, “Veled Çelebi’nin Yeni Bulunan İki Defteri”, Mevlânâ Celâleddîn Rûmî – 800. Yıl, Türkiye Yazarlar Birliği, Ankara, 2007, s. 83

648 İnal, İbnülemin Mahmut Kemal, “Veled Çelebi”, Son Asır Türk Şâirleri, c. 9-12, s. 1934

649 İzbudak, Tekke’den Meclis’e-Sıradışı Bir Çelebi’nin Anıları, 13; Haksever, , “XX. Yüzyılda Üç Mevlevî Şeyhi: Veled Çelebi, Abdülbâki Baykara, Ahmet Remzi Akyürek”, s. 384

650 Sözkonusu şecerede Veled Çelebi’nin silsilesi: “Mehmed Veled Çelebi Efendi-i Sânî ibn-i Necîb Çelebi ibn-i Abdurrahmân-ı Râbi’ Çelebi ibn-i Veled Çelebi ibn-i Ahmed Çelebi ibn-i Abdurrahmân-ı Sâlis ibn-i Bayram Çelebi-i Evvel ibn-i Abdülhalîm-i Evvel ibn-i Abdurrahmân-ı Evvel ibn-i Ebûbekir Çelebi ibn-i Ferruh Çelebi kezâ ve kezâ” şeklindedir. bkz: İzbudak, Tekke’den Meclis’e-Sıradışı Bir Çelebi’nin Anıları, s. 13, dpnt: 3; Korucuoğlu, Nevin, Veled Çelebi İzbudak, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1994, s. 38

651 Veled Çelebi, Defter-i Fevâid, SÜMAM no: 86, s. 208; Veled Çelebi, Çelebi Cönkü, SÜMAM no: 97

652 İzbudak, Tekke’den Meclis’e-Sıradışı Bir Çelebi’nin Anıları, s. 17

653 Feridun Nâfiz Uzluk’a Gönderilen Mevlevî Mektupları, s. 63; İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 65

654 Veled Çelebi, hâtırâtında annesinin evlâtlarının tahsilleri konusunda, özellikle en istîdâdlı kendisi olması sebebiyle, kendi tahsîli konusundaki ısrarlı ve kararlı tavrından uzun uzun bahseder. Elverişsiz hava koşullarında bile okuldan geri kalmamak adına meşakkatli yolculuklar yaptıklarını; Veled Çelebi’nin başarılı öğrencilik hayâtını akabinde devlet memûru olabilmesi için annesinin ısrarlarını; bürokraside yükselmesinin akran ve akrabâları arasında nasıl huzursuzluğa yol açtığını çeşitli vesîlelerle aktarmaktadır.
(İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 16, 22, 38-39)

655 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 18; Kara, Mustafa, “İzbudak, Veled Çelebi”, DİA, c. XXIII, s. 503; Ergun, Saadeddin Nüzhet, “Bahâyî”, Türk Şâirleri, c. II, s. 671

656 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 18-19

657 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 20; Kara, a.g.m., c. 23, s. 504

658 Kara, a.g.m., c. 23, s. 504; İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 20

659 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 21

660 Kara, a.g.m., c. 23, s. 504

661 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 27

662 Veled Çelebi’nin dönemin entelektüellerinden olarak zikrettiği Nâzım Paşa; Şubat 11203-Ağustos 11205 yılları arasında Diyarbakır; Ağustos 11205-Eylül 11208 yılları arasında Halep; Eylül 11208-Şubat 11209 yılları arasında Konya; Şubat-Nisan 1910 döneminde Sivas; Eylül 1912’de de en son Selânik Vâliliği’nde bulunmuş; Veled Çelebi tarafından “zeki, şâir, âlim, halûk, kerîm…Hânedân-ı Mevleviyye’ye saygılı bir zât” olarak tanıtılmıştır.
(Bkz: İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 28-29; s. 29, dpnt: 11)

663 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 28-29; Haksever, a.g.m., s. 385

664 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 31; Kara, a.g.m., c. 23, s. 504

665 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 28; Haksever, a.g.m., s. 385

666 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 32, 40-46

667 Veled Çelebi, Tahkîk-i İhtiyâc Komisyonu’nda, âfet bölgesine yardım olarak gönderilen zahîre ve diğer ihtiyaç malzemelerinin parayla satılması ya da birçok prosedüre tâbi tutularak halka verilmesine çok üzüldüğünü ve bu duruma tepki olarak vâliye şikâyette bulunduğunu ve bâzı yetkilerle yardımların yerine ulaşmasına öncülük ettiğini hâtırâtında belirtmiştir.
(İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 32-34)

668 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 49-50

669 Veled Çelebi, Defter-i Fevâid, s. 208-209

670 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 111, dpnt: 60

671 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 59; Kara, a.g.m., c. 23, s. 504

672 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 64-66; Veled Çelebi’nin oğlu, Celâleddin Feridun Ârif annesinin ölümünden sonra annesinin akrabâlarıyla berâber kalmış, zamanla âilesinden kopmuş, yurtdışında yaşamaya başlamış; Mısır ve Beyrut civârında hayâtını geçirmiştir.
(İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 93, 160, dpnt: 106) Celâleddin Feridun Ârif’in, Mısır’a, babasıyla birlikte, “Mücâhidîn-i Mevleviyye Alayı”na dâhil olarak gittiği ve orada kaldığı, geri dönmediği; bununla birlikte vefâtına kadar Veled Çelebi ile irtibâtının kopmadığı da torunundan edinilen bilgiler arasındadır.
(Okuyucu, a.g.m., s. 91)

673 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 65, 70

674 Başvurduğumuz bâzı kaynaklar, Veled Çelebi’nin ikinci eşinin Çelebi’nin büyük baldızı olduğunu kaydetmektedirler.
(Uzluk, Feridun Nâfiz, “Veled Çelebi”, Selâmet Dergisi, s. 1, Nisan, 1962, s. 12)

Ancak, hâtırâtında Çelebi, büyük baldızının isminin Hatice olduğunu belirterek eşi Râif Bey ile uzun müddet berâber yaşadıklarından; hattâ “makam çelebiliği” zamânında, Konya’da ikāmetlerinin üçüncü senesinde önce eniştesi Râif Bey’in, bir yıl ardından baldızı Hatice Hanım’ın vefat ettiklerinden ve Mevlânâ Dergâhı’nın niyaz penceresine gömüldüklerinden bahsetmektedir.
(İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 94, 122)

Veled Çelebi, hâtırâtında, ilk eşi Makbûle Hanım’ın ölümünden sonra, eşinin âilesinin büyük baldızıyla evlenmesi husûsunda ısrâr ettiğinden ve bu ısrârlı durumun kendisini üzdüğünden de bahsetmektedir. (İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 70)
Çeşitli vesîlelerle, büyük baldızının adından Hatice Hanım olarak bahsetmesi ve hâtırâtında Zehrâ Hanım’ın baldızı olduğuna dâir bir kayıt bulunmaması da göz önüne alındığında Çelebi’nin ikinci eşinin baldızlarından biri olma ihtimâli zayıftır.

675 Veled Çelebi’nin oğlu Muzaffer Gültekin, 17 veyâ 19 yaşlarındayken tifodan ölmüştür.
(İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 94, dpnt: 55; s. 160, dpnt: 106)

676 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 94, dpnt: 54, 55

677 Okuyucu, a.g.m., s. 91

678 Veled Çelebi, Çelebi Cönkü, SÜMAM no: 96, s. 227

Nebîle Hanım ile Kâzım Bey’in Ali Gültekin Kuyucak, Emine Gevher Kuyucak, Ayşe Nilüfer Kuyucak, Fatma Gülçin Kuyucak, Hatice Gülay Kuyucak, Muzaffer Aytekin Kuyucak adlarında 6 çocukları olduğu; kızları Fatma Gülçin Hanım’ın da Uğur adında bir oğlu olduğu, torunlarından Ayşe Nilüfer Kuyucak’tan edinilen bilgilerdendir. (Okuyucu, a.g.m., s. 120)

679 Veled Çelebi, Muhtârât, SÜMAM, no: 95; Veled Çelebi, Birinci Cep Mecmuası, SÜMAM no: 105

680 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 95, dpnt: 55

681 Şafak, Yakup, “Ölümünün 50. Yıldönümünde Veled Çelebi İzbudak”, Türk Dili, sy. 624, s. 812

682 Veled Çelebi, Çelebi Cönkü, SÜMAM no: 96, s. 227

683 Veled Çelebi’ye âid SÜMAM Arşivi 96 numarada kayıtlı Çelebi Cönkü adlı defterdeki notta, Cevdet Aydınelli’nin villasında 1957 yılında intihâr ederek öldüğü kaydı bulunmaktadır.
(Veled Çelebi, Çelebi Cönkü, s. 395; İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 160, dpnt: 106)

684 Okuyucu, a.g.m., s. 91

685 Okuyucu, a.g.m., s. 120-91; Çelebi’ye âid Çelebi Cönkü adlı defterin 173. Sayfasında, Çelebi’nin kendi el yazısıyla 21 Rebîu’levvel 1336 târihinde, Fatma Gülnur adında bir kızının dünyâya geldiği notu bulunmaktadır.
(Veled Çelebi, Çelebi Cönkü, SÜMAM no: 96, s. 173)

686 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 94; Haksever, a.g.m., s 387

687 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 93-94; Kara, a.g.m., c. 23, s. 504

688 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 101; Haksever, a.g.m., s 386-387

689 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 154-155; Kara, a.g.m., c. 23, s. 504

6120 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 111

691 Mehmed Elif Efendi: (1850-1927) Hasîrîzâde Sa’dî Dergâhı’nın son şeyhi olan Mehmed Elif Efendi, İstanbul Sütlüce’de Hasîrizâde Dergâhı’nda dünyâya gelmiştir. Babası dergâhın şeyhi Ahmed Muhtar Efendi, annesi Tiryâkîzâde Hasan Paşa’nın kızı Fatma Bâise Hanım’dır. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Mısır’ın Demenhûr şehrinden İstanbul’a gelip Kasımpaşa’ya yerleşen büyük dedesi Şeyh Halil Efendi, genellikle saray hasırcıbaşısı olan oğlu Emin Ağa’nın dükkânında vakit geçirdiğinden “Hasırcı Şeyh” diye tanınmış, soyundan gelenlere de “Hasîrîzâdeler” denilmiştir. Halil Efendi’nin diğer oğlu Şeyh Mustafa Îzzî Efendi (ö. 1238 h./1823 m.), Sütlüce’deki Hasîrîzâde Dergâhı diye anılan Sa’dî Tekkesi’ni yaptırmış, ölümünden sonra Nakşibendiyye ve Mevleviyye tarîkatlerinden de icâzet alan oğlu Süleyman Sıdkı Efendi (ö. 1289 h./1873 m.) şeyhlik makāmına geçmiştir. Mehmed Elif Efendi’nin babası Şeyh Ahmed Muhtar Efendi (ö. 1318 h./11201 m.) Süleyman Sıdkı Efendi’nin oğludur.
Mehmed Elif Efendi, babasının arzusuyla dönemin meşhur Nakşibendî şeyhlerinden mesnevîhan Hoca Hüsâmeddin Efendi’’nin öğrencisi olmuş ve daha sonra Eyüp Defterdar’daki Şah Sultan Mektebi’ni bitirmiştir. Vilâyet kapı kethüdâlarından Hoca Fâik Efendi’den Arapça öğrenmiştir. 1870’te Şam’dan İstanbul’a gelerek Hasîrîzâde Dergâhı’nda misafir olan Sa’diyye tarîkatının kurucusu Sa’deddin el-Cibâvî neslinden Şeyh Yûnus eş-Şeybânî. kendisine hizmet eden Mehmed Elif Efendi’ye Sa’diyye’nin kendi nisbesine izâfetle kurmuş olduğu Şeybâniyye şubesinden icâzet vermiştir. Daha sonra dergâhı ziyaret eden Şâzeliyye’nin Medeniyye kolunun kurucusu Şeyh Zâfir’in halîfesi İbrâhim el-Berrâde’den de Şâzelî-Medenî hilâfeti almıştır. 1875’te babasının emriyle dergâhta Mesnevî okutmaya başlamıştır. 1880’de babasından Sa’diyye tarîkatı hilâfeti almıştır. Aynı yıl babasının hacca gitmesi üzerine dergâhta vekâleten postnişîn olmuştur. 1880 yılına kadar tarîkat eğitiminin yanı sıra Bâyezid dersiâmlarından Hâdimîzâde Ahmed Hulûsî Efendi’nin Eyüp Zal Mahmud Paşa Câmii’ndeki derslerine devam etmiştir. Onun ölümünden sonra 1885’te Ahmed Nüzhet Efendi’den icâzet almıştır. Bursalı Zeki Dede’den ta’lik hattı meşketmiştir. zamânın meşhur âlimlerinden Haâfız Şâkir ve Meclis-i Kebîr-i Maârif reisi Büyük Ali Haydar Efendilerden de faydalanmıştır. Öte yandan aynı yıllarda Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Osman Selâhaddin Dede’nin Mesnevî derslerine devam ederek mesnevîhan icâzeti ve Mevleviyye hilâfeti
almıştır.

Mehmed Elif Efendi Hasîrîzâde Dergâhı’nda babasının hacca giderken kendisini vekil bıraktığı 1880 yılından onun ölümüne kadar vekâleten, bu tarihten îtibaren de tekkelerin kapatılışına kadar da (1925) asâleten şeyhlik vazîfesinde bulunmuştur. Mesnevî, şemâil, hadis ve dinî ilimleri okutmuştur. II. Abdülhamid’in irâdesiyle 1887’de yeniden inşâ edilen ve inşâat giderleri tekke mensuplarından Tophâne müşîri Mehmed Seyyid Paşa tarafından karşılanan tekkenin mîmarlığını yaptı. 1898’de, Konya Mevlânâ Dergâhı’nda çelebilik makāmında bulunan Abdülvâhid Çelebi (ö. 1325 h./11207 m.) kendisine meşihatnâme göndererek Mevlevî şeyhliğini tasdik etmiştir. Tâyin edildiği Meclis-i Meşâyih başkanlığı görevinden bir süre sonra ayrılan Mehmed Elif Efendi, 28 Cemâziyelâhir 1345 h./3 Ocak 1927 Pazartesi günü vefat etmiş ve tekkesiyle Mahmud Ağa Câmii arasındaki hazîreye defnedilmiştir. (“Elif Efendi”, DİA, c. XI)

692 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 115-120; Haksever, a.g.m., s. 388

693 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 123-124; Kara, a.g.m., c. 23, s. 504; Ergun, a.g.m., c. II, s. 671

694 Uzluk, “Veled Çelebi”, s. 13

695 Millî Mücâdele Dönemi’nde, İstanbul’dan gelenlerin, haklarında uzun soruşturmalar yapılmak sûretiyle Anadolu’ya girişlerine müsâade edilirmiş. Veled Çelebi Antalya’ya geldikten sonra müsâade için telgraf çekmiş; ancak tahkîkāt sonucu çabuk ulaşmaması üzerine Sâmih Rıfat Bey’in şu kıt’ayı inşâd ettiğini ve Atatürk’ün çok beğenerek izin verdiğini Çelebi, hâtırâtında nakleder:

Duydum Antalya’ya gelmiş Çelebi
Onu gurbette süründürmeyiz
Anayurdundan edip âvâre
Mevlevîdir diye döndürmeyiz
(İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 158-158, dpnt: 101)

696 Kara, a.g.m., c. 23, s. 504; Ergun, a.g.m., c. II, s. 671

697 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 21

698 Veled Çelebi, hâtırâtında, Hâdimî’nin Tarîkat-ı Muhammediyye eserinde geçen “semâ’ edilen yer, şu kadar arşın kazılmadıkça tâhir olmaz” ifâdesi karşısındaki üzüntüsünü “… softaların kullandıkları düşmanca sözler, ciğergâhıma işlerdi” sözleriyle belirtmiştir.
(İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 40)

699 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 40-41

700 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 111

701 Veled Çelebi, Çelebi Cönkü, SÜMAM no: 96, s. 8

702 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 84

703 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 122

704 Ulunay, Refi Cevad, “Veled Çelebi”, Refi Cevad Ulunay’ın Mevlânâ, İhtifâller ve Konya Yazıları, (haz: Mustafa Özcan), Konya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Konya, 2003, s. 199

705 Kara, a.g.m., c. XXIII, s. 504

706 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 147

707 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 20-21

708 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 54

709 Ceyhan, Semih, “Mesnevî”, DİA, c. XXIX, s. 332

710 Hadîs-i şerif: “Kelâmın hayırlısı, az olan ve delâlet edendir.”

711 Mehmed Veled Çelebi, Hayru’l-Kelâm, Dersaâdet, 1330, Süleymâniye Kütüphânesi, Rauf Yektâ böl. no: 35

712 Muhammed Bahâeddin Veled, Türkçe İ’tikād, Süleymaniye Kütüphânesi, Tahir Ağa Tekke böl. no: 553

713 Muhammed Bahâeddin Veled, Türkçe İ’tikād, s. 21

714 Mansuroğlu, Sultan Veled’in Türkçe Manzûmeleri, s. 2, dpnt: 3

715 Kastamonu Mebûsu Veled Çelebi, Dîvân-ı Türkî-i Sultan Veled, İstanbul, Matbaa-i Âmire, 1341, s. 4, Süleymaniye Kütüphânesi, Sâmi Benli böl. no: 257

716 Kastamonu Mebûsu Veled Çelebi, Dîvân-ı Türkî-i Sultan Veled, s. 2-3

717 Kastamonu Mebûsu Veled Çelebi,Dîvân-ı Türkî-i Sultan Veled, s. 4-5

718 Mehmed Veled Çelebi, Konya Ahvâl-i Umûmiyye-i Târihiyesinden Mevlânâ ile Ricâli, Hacı Selim Ağa Kütüphanesi, Hüdayi Efendi böl. no: 1159

719 Şafak, Yakup, “Veled Çelebi’nin Menâkıb’ına Göre 1912’de Faal Olan Mevlevîhâneler ve Şeyhleri”, Sanat Târihi Araştırmaları (Prof. Dr. Haşim Karpuz’a Armağan), Konya, 2007, s. 341

720 Mehmed Veled Çelebi, Konya Ahvâl-i Umûmiyye-i Târihiyesinden Mevlânâ ile Ricâli,s. 748-814

721 Mehmed Veled Çelebi, Mevlânâ ile Ricâli,s. 821

722 Mehmed Veled Çelebi, Mevlânâ ile Ricâli,s. 822

723 Mehmed Veled Çelebi, Mevlânâ ile Ricâli,s. 822

724 Mehmed Veled Çelebi, Mevlânâ ile Ricâli,s. 825

725 Mehmed Veled Çelebi, Mevlânâ ile Ricâli,s. 825-834

726 Şafak, “Veled Çelebi’nin Menâkıb’ına Göre 1912’de Faal Olan Mevlevîhâneler ve Şeyhleri”, s. 341

727 Şafak, Yakup-Öz, Yusuf, “Önsöz”, Tekke’den Meclis’e-Sıradışı Bir Çelebi’nin Anıları, (haz: Yakup Şafak, Yusuf Öz), Timaş Yayınları, İstanbul, 2009, s. 9

728 Veled Çelebi, Türk Dili’ne Medhal, Süleymaniye Kütüphânesi, Sâmi Benli böl. no: 284, İstanbul, 1339, s. 1

729 Koçakoğlu, Bedia, “Veled Çelebi İzbudak ve O’nun Türkçülüğü”, SÜMAM Mevlânâ Araştırmaları Dergisi, sy. 2, Konya, 2007, s. 93

730 Koçakoğlu, a.g.m., s. 92

731 Kara, a.g.m., s. 504

732 Hisar, Abdülhak Şinâsi, “Veled Çelebi ve Necib Âsım”, Türk Yurdu, Mayıs, 1955, sy. 244, s. 842; İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s.152

733 Koçakoğlu, a.g.m., s. 93

734 Kara, a.g.m., s. 504

735 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 155

736 Kara, a.g.m., s. 505

737 İzbudak, Veled, el-İdrâk Hâşiyesi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1989, s. 3

738 Kara, a.g.m., s. 504

739 İzbudak, Tekke’den Meclis’e, s. 155

740 Mehmed Veled Çelebi, Lisân-ı Fârisî, İstanbul, 1327, Süleymaniye Kütüphânesi, Zühdü Bey

 

ETİKETLER: