MAKAM ÇELEBİLERİ – 28) Abdülhalim Çelebi
Betül SAYLAN*
MEVLEVÎLİK’TE ÇELEBİLİK MAKĀMI VE MAKAM ÇELEBİLERİ
28) Abdülhalim Çelebi (d. 12120 h./1874 m. – ö. 1343 h./1925 m.)
Babası Abdülvâhid Çelebi’nin 1325 h./11207 m.’de vefâtı üzerine postnişîn olan Abdülhalim Çelebi,12120 h./1874 m. yılında doğmuştur.627
Konya’da ilk mekteb ve rüştiye (ortaokul) tahsilini 10 yaşında tamamladıktan sonra Sultan Veled Medresesi’ne 3 yıl devam etmiş, bu arada husûsî hocalardan Fransızca dersi almış, Mesnevîhan Hacı Kalender Efendi’den Mesnevî okumuş628 ve sonra 1001 günlük çilesini tamamlamıştır.629 Bu sürecin sonunda, 13 yaşındayken babası tarafından Manisa Mevlevîhânesi’ne şeyh tâyin edilmiştir.630
1325 h./11207 m. senesinde babası Abdülvâhid Çelebi’nin vefâtının ardından Konya Mevlânâ Dergâhı’na makam çelebisi olmuştur.631
Postnişînliğinin ilk dönemlerinde, II. Abdülhamid (ö. 1336 h./1918 m.) tahtta bulunmaktadır. Ve babası Abdülvâhid Çelebi döneminde, Mevlânâ Dergâhı’nın mâruz kaldığı bütün jurnalleme faâliyetleriyle Abdülhalim Çelebi döneminde de karşılaşılmıştır. Abdülhalim Çelebi, posta oturduktan bir sene sonra II. Meşrûtiyet (11208) ilân edilerek II. Abdülhamid azledilmiş ve Sultan Reşâd pâdişah îlân edilmiştir. II. Abdülhamid’in yerine tahta çıkan ve II. Abdülhamid’in aksine Mevlevî kimliğiyle tanınan, Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Osman Selâhaddîn Dede’ye (ö. 1304 h./1886 m.) müntesib Sultan Reşad’ın kılıç kuşanma merâsiminde bulunmuş ve pâdişahın kılıcını bizzat kuşatmıştır.632 Bu dönemden sonra, devlet erkânıyla sıcak ilişkiler yürüten Çelebi’nin bu hareketi karşılıksız kalmamış ve yangınlar sonucu tamâmen yanmış bulunan Yenikapı ve Bahâriye Mevlevîhâneleri yeniden inşâ edilmiş ve diğer bâzı mevlevîhâneler de devlet eliyle tâmirden geçirilmiştir. Ayrıca, Abdülhalim Çelebi yazdığı bir mektupla Konya Ovası Sulama Projesi’ni gündeme getirip bu konuda yetkililerin yardımını talep etmiştir.633
Posta oturduktan üç yıl sonra azledilerek yerine Necip Çelebi oğlu Veled Çelebi İzbudak(ö. 1953)634 tâyin edilmiştir.
Veled Çelebi’nin 9 sene süren makam çelebiliği esnâsında Abdülhalim Çelebi, makāma iâdesi husûsundaki mücâdelesini sürdürmüş635 ve Sultan Reşad’ın vefâtından sonra Hürriyet ve Îtilâf Partisi hükûmeti zamânında 1919’da ikinci defa aynı makāma getirilmiştir. 636 Makāmda bulunduğu süre içerisinde memleketin sağlam bir zemine oturamadığını gören Abdülhalim Çelebi, mevlevîhânelerin bu durumdan zarar görmemesi için elinden geleni yapmış; mevlevîhânelerin ülke içerisindeki mümtaz yeri ve önemini içeren mektuplarla Konya’daki İngiliz Konsolosluğu’na mürâcaat etmiştir.637 Memleket genelindeki işgal faâliyetleri, mevlevîhâneler arasındaki irtibâtın kopmasına; seyâhatlerin zorlaşmasına ve tehlikeli bir hâl arzetmesine sebep olduğu için Abdülhalim Çelebi, o dönemde Halep Mevlevihânesi’ne tâyin ettiği Sâdi Çelebi’nin güvenli bir şekilde seyâhat edebilmesi için yine İngiliz Konsolosluğu’na mürâcaat etmiştir.638
Abdülhalim Çelebi, 1 yıl sonra yine azledilmiş yerine Yâkub Çelebi oğlu Âmil Çelebi (ö. 1920) getirilmiştir. Âmil Çelebi posta geçtiğinde son derece yaşlı ve hasta olduğu için 1920’de vefat etmiştir. Bu târihten sonra da üçüncü ve son defa postnişînlik Abdülhalim Çelebi’ye iâde edilmiştir.639
Cumhûriyet’in îlânından sonra Mustafa Kemal Paşa’nın isteği ve tasvîbi ile oğlu Mehmed Bâkır Çelebi’yi(ö. 1943)640 o devirde en büyük Mevlevî âsitânesinin bulunduğu Suriye’nin Halep şehrine tâyin etmiştir. Ekim 1925’te Türkiye’de tekkelerin kapatılmasından ve Abdülhalim Çelebi’nin de vefâtından sonra Mevlevî tekkelerinin merkezi olan Konya’nın bu vasfı Halep şehrine geçmiştir. Oğlu Mehmed Bâkır Çelebi, Hatay’ın anavatana barış yoluyla ilhak edilmesi başta olmak üzere, Halep’te Mustafa Kemal Atatürk tarafından kendisine şahsen verilmiş olan millî görevlerin gerçekleşmesini sağlamak maksadıyla birçok faâliyette bulunmuştur.641 1943’te İstanbul’da ölümünden sonra oğlu Celâleddin Bâkır Çelebi (ö. 1996 )642 Türkiye’ye dönmüştür.643
Abdülhalim Çelebi’nin siyâsî çekişme ve mücâdelelerinin hâricinde, zamân-ı meşîhatinde, mevlevîhânelerde Mesnevî takrîrleri konusunda çok hassas davrandığı rivâyet olunur. İyi bir müzisyen olduğu, ney üflediği, keman çaldığı ve kudüm vurduğu da belirtilen Çelebi’nin Arapça, Farsça, Fransızca ve Rumca’ya Türkçe kadar hâkim olduğu belirtilir.644
Abdülhalim Çelebi, Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Osman Selâhaddin Dede’nin kızı Kevser Hanım’la evlenmiştir. Bu evlilikten iki erkek (Mehmed Bâkır Çelebi, Şemsülvâhid Çelebi) ve iki kız (Nevber ve Rukiye Hanımlar) 645 evlâdı dünyâya gelmiştir.
Abdülhalim Çelebi, İstanbul’da kaldığı otelin balkonundan 10 Teşrinîsâni 1341/1925 düşerek komaya girmiş ve götürüldüğü Yenikapı Mevlevîhanesi’nde vefat etmiştir. Abdülhalim Çelebi Yenikapı Mevlevîhânesi’ne defnedilmek arzu ettiği için, bu vasiyeti yerine getirmek adına bâzı bürokratik işlemlerin gerçekleşmesi için iki gün beklenmesinin ardından 12 Teşrînisânî 1341/1925 târihinde Yenikapı Mevlevîhânesi’ne defnedilmiştir. Şeker hastası olması dolayısıyla baş dönmesinden düşerek öldüğü veyâ siyâsî sebeplerle sûikaste uğradığı söylenirse de âilesi onun hırsızlık için işlenmiş bir cinâyete kurban gittiği kanâatindedir.646
627 Çelebi, Celâleddin, “Abdülhalim Çelebi”, DİA, c. I, s. 212
628 Top, Mevlevî Usûl ve Âdâbı, s. 259
629 Atalay, Ahmet, “Abdülhalim Çelebi Efendi”, Millî Mücâdele’de Konya Kuvvâ-yı Milliyecileri, Konya, 1997, c. I, s. 138
630 Şehâbeddin Uzluk, eserinde 1887 senesine âit bir resimde, bir semâ merâsiminde “ortadaki başı destarlı çocuk”un Abdülhalim Çelebi olduğunu aktarmaktadır. Ayrıca, Abdülhalim Çelebi’nin çocukluk arkadaşı olan Veled Çelebi de hâtıralarında 1897 senesine âid bir olayda şöyle ifâde etmektedir: “… Üç gün sonra Şeyh Efendi ile berâber Manisa’ya gittik. O gece her türlü güzelliklerle dolu olan Mevlânâ Dergâhı’nın köşkünde on kadar hânende, ve sâzende ile mükemmel eğlendik. Abdülhalim Çelebi, çiftliğinde olduğundan bu geceden mahrum kaldı…”
(Şehâbeddin Uzluk, Mevlevîlik’te Resim Resimde Mevlevîler, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara, 1957, s. 14; İzbudak, Tekke’den Meclis’e-Sıradışı Bir Çelebi’nin Anıları, s. 87)
631 Çelebi, Celâleddin, “Abdülhalim Çelebi”, DİA, c. I, s. 212; Küçük, Sezâi, a.g.e., s. 72
632 İhtifâlci Mehmed Ziyâ, Merâkiz-i Mühimme-i Mevleviyye’den Yenikapı Mevlevîhânesi, s. 192; İzbudak, Tekke’den Meclis’e-Sıradışı Bir Çelebi’nin Anıları, s. 115, dpnt: 64; Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, s. 273; Haksever, Ahmet Câhit, “XX. Yüzyılda Üç Mevlevî Şeyhi: Veled Çelebi, Abdülbâki Baykara, Ahmet Remzi Akyürek”, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, sy: 14, Ankara, 2005, s. 387
633 Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, s. 273; Atalay, a.g.m., s. 150
634 Çelebi, Celâleddin, a.g.m., c. I, s. 212; Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, s. 177; İzbudak, Tekke’den Meclis’e-Sıradışı Bir Çelebi’nin Anıları, s. 115-120; Atalay, a.g.m., s. 155
635 Bu süreçte Abdülhalim Çelebi’nin verdiği mücâdele için bkz: Atalay, a.g.m., s. 155-162; Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, s. 178-181 Ayrıca bu dönemde, Abdülhalim Çelebi’nin şeyhülislâma mürâcaatıyla Çelebiler arasında bir seçim gerçekleşmiş ve bu seçimi 12 oya karşılık 57 oyla Abdülhalim Çelebi kazanmıştır ancak İttihâd ve Terakkî Hükümeti’nce makāma iâdesi mümkün olmamıştır.
(Top, Mevlevî Usûl ve Âdâbı, s. 260)
636 Bu süreci Veled Çelebi hâtıralarında bu meseleden; “Umûmî Harb sona erdi. Bu zaman İttihat ve Terakkî Partisi dağılmış bir vaziyette olup, Hürriyet-Îtilâf Partisi hâkim bulunuyordu. Beni de 1919 senesinde çelebilikten ayırdılar…” ifâdeleriyle bahseder.
(İzbudak, Tekke’den Meclis’e-Sıradışı Bir Çelebi’nin Anıları, s. 158)
637 Mektubun metni için bkz: Atalay, a.g.m., s. 165
638 Atalay, a.g.m., s. 165-166
639 Çelebi, a.g.m.,c. I, s. 212
640 Mehmed Bâkır Çelebi: 11201 yılında Manisa’da dünyâya gelmiştir. 6 yaşında babası Abdülvâhid Çelebi’nin makam çelebisi olması sebebiyle Konya’ya göç etmişler ve burada ilk tahsiline başlamıştır. İlk tahsîlini tamamladıktan sonra İstanbul Galatasaray Sultanîsi’ne devam etmiştir. Bir müddet sonra da babası tarafından Halep Mevlevîhânesi’ne tâyin edilmiş ve 1925’te babasının yerine makam çelebisi olmuştur. Türkiye sınırları dışında kalan mevlevîhâneleri, Mevlevîliğin o târihten sonra merkezi olan Halep Mevlevîhânesi’ne bağlamıştır. O târihte Suriye’de bulunan Fransız Hükûmeti de bu makāmın varlığını onaylamıştır. Makam çelebiliği döneminde, Şam Mevlevîhânesi’ne şeyh Saîd Dede’nin yerine oğlu Şemseddin Dede’yi, Trablusşam Mevlevîhânesi’ne Mehmed Enver Dede’yi, Kıbrıs Mevlevîhânesi’ne de Şam’lı Selim Dede’yi tâyin etmiştir. Mehmed Bâkır Çelebi, Halep’te bulunduğu süre içerisinde millî bâzı vazîfeleri de yerine getirerek Hatay’ın anavatana katılması konusunda büyük çaba sarfetmiştir. 1939 senesinde, bir ziyâret için İstanbul’a gitmesini fırsat bilen Fransız Hükûmeti, Çelebi’nin Suriye’ye dönmesine mâni olmuştur. Bunun üzerine Halep’te bulunan kardeşi Şemsülvâhid Çelebi (d. 11208 – ö. 1971) kendisine vekâlet etmiştir. Mehmed Bâkır Çelebi, 23 Nisan 1944 târihinde, genç yaşta geçirdiği kalp krizi netîcesinde vefat etmiş, Yenikapı Mevlevîhânesi’nde babası Abdülhalim Çelebi’nin yanına defnedilmiştir. Mehmed Bâkır Çelebi, Halep Askerî Vâlisi Çerkez Mehmed Bey’in kızı İzzet Hanım’la evlenmiş ve bu evlilikten Celâleddin ve Fatma isminde iki çocuğu dünyâya gelmiştir. 1939’da Mehmed Bâkır Çelebi’ye Suriye’ye dönüş yasağı getirildiğinde, İzzet Hanım iki çocuğuyla mevlevîhânede kalmış, çocuklarını tekke terbiyesi ile terbiye etmiştir. Onların mânevî eğitimlerine ehemmiyet vermenin yanı sıra, o coğrafyanın en kaliteli okullarından olan Fransız okullarına göndererek, dünyevî eğitimlerini de mükemmelen tamamlamalarını sağlamıştır.
(Bayru, Esin Çelebi, “Babam Celâleddin Bâkır Çelebi”, X. Millî Mevlânâ Kongresi- Bildiriler, Konya, 2002, c. I, s. 23-24)
641 Hattâ bu önemli görevler için Mehmed Bâkır Çelebi’ye Tahsîsât-ı Mahsûsa’dan (örtülü ödenek) milletvekili maaşının iki katı kadar bir maaş tahsîs edilmiştir.
(Bayru, a.g.m., c. I, s. 24)
642 Celâleddin Bâkır Çelebi: 25 Aralık 1926’da Halep’te dünyâya gelmiştir. Çocukluğu mevlevîhânede geçen ve mevlevî terbiyesiyle büyüyen Celâleddin Bâkır Çelebi, önce mahalle mektebine devam etmiş, sonra da yörenin en kaliteli eğitimini veren Fransız Papaz Okulu’na devam etmiştir. 1943 senesinde babası Mehmed Bâkır Çelebi’nin yanına İstanbul’a gelen Çelebi, Galatasaray Lisesi’ne başlamış ancak babasının o sene vefat etmesi üzerine Halep’e geri dönmüştür. Burada liseyi tamamladıktan sonra Beyrut Amerikan Üniversitesi’ne devam ederek hukuk tahsil etmiştir. Babasının vefâtı üzerine Şam, Lazkiye, Trablus, Kāhire, Kıbrıs mevlevîhâneleri şeyhleri aralarında yaptıkları bir toplantıda Celâleddin Bâkır Çelebi’yi makam çelebisi seçmişlerdir. Ancak yaşı küçük olması sebebiyle amcası Şemsülvâhid Çelebi kendine vekâlet etmiştir. Şemsülvâhid Çelebi, o dönemde Suriye’deki Türk Konsolosluğu’nda görevli bulunmaktadır. Daha sonra Rabat Büyükelçiliği’nde görevlendirilmiş ve Fas’a gitmek durumunda kalmıştır. Orada 1971 senesinde vefat eden Şemsülvâhid Çelebi’nin cenâzesi Türkiye’ye getirilerek Konya Üçler Kabristanı’nda defnedilmiştir. Ancak, 1944’te Suriye’deki Fransız Hükümeti Suriye’nin bağımsızlığını vermiştir. Bu hükûmet, çelebilik makāmını resmen tanımamakla berâber, mevlevîhânelerin vakıflarına el koymuş, bütün mevlevîhâneleri evkāf müdürlüğüne bağlamıştır. Mevcut şeyhlere “ölünceye dek” kaydıyla maaş tahsis edilmiş, ancak vefatlarının akabinde yerlerine şeyh tâyin edilmeyerek mevlevîhâneler birer birer evkāfa mâledilmiştir. Ayrıca Celâleddin Çelebi’ye Suriye vatandaşlığını kabul etmesi teklif edilmiş, böylece mallarının iâde edilebileceği tebliğ edilmiştir. Celâleddin Bâkır Çelebi’nin bu teklifi reddetmesi üzerine bütün malvarlığına Suriye Hükûmeti el koymuştur. Bu haksız tutum karşısında verilen bütün hukuk mücâdeleleri sonuçsuz kalmıştır. Annesinden kalan birtakım arâziler üzerinde tarımla uğraşmaya başlayan Çelebi, Türkler’e karşı büyük bir ayaklanmanın çıkacağını haber alması üzerine birkaç saat içerisinde Halep’i terk ederek İstanbul’a gelmiştir. Suriye’deki topraklarına karşılık Hatay’da bir mikdar toprak sâhibi olan Celâleddin Bâkır Çelebi, âilesini İstanbul’da yerleştirerek Hatay’da zirâat ve ticâretle uğraşmaya başlamıştır. Dünyâ işlerinin dışında taşıdığı mânevî sorumluluğun da farkında olan Çelebi, evini bir dersâne gibi Mevlânâ âşıklarının hizmetine sunmuştur. Oğlu Faruk Hemdem Çelebi’nin tahsîlini tamamlayıp iş hayâtına atılmasından sonra, kendini Mevlânâ ve Mevlevîlik kültürünü dünyâya tanıtmaya adamıştır. 13 Nisan 1996 târihinde geçirdiği kalp krizi neticesinde vefat etmiştir. 16 Nisan’da Teşvîkiye Câmii’nde, 17 Nisan’da Konya Sultan Selim Câmii’nde gerçekleştirilen cenâze merâsimlerinin ardından Konya Üçler Kabristanı’nda defnedilmiştir.
1948 senesinde, henüz Halep’te ikāmet ederken bir İstanbul seyâhati sırasında teyzesinin kızı Güzîde Hanım’la evlenmiş ve bu evlilikten de beş evlât [Esin Çelebi (Bayru) , Fâruk Hemdem Çelebi, Emel Çelebi (Gürsoy), Neslipir Çelebi (Sayar), Gevher (Çelebi) Paçalıoğlu] sâhibi olmuştur. Esin Çelebi’nin Osman Bayru ile evliliğinden Esrâ ve Azrâ; Fâruk Hemdem Çelebi’nin Sanem Çelebi ile evliliğinden Celâleddin, Neşet ve Selin; Emel Çelebi’nin Celâl Gürsoy ile evliliğinden Gül ve Pirden; Neslipir Çelebi’nin iktisat profesörü Ahmet Güner Sayar ile evliliğinden Cânan; Gevher Çelebi’nin Rızânur Paçalıoğlu ile evliliğinden Yâsemin isimlerinde toplam 9 torunu hâlen Celâeddin Çelebi âilesinin temsilcisidirler.
(Bayru, a.g.m., c. I, s. 25-28; Top, H. Hüseyin, “Son Dönem Çelebileri ve Evlâdları”, s. 153; Top, Mevlevî Usûl
ve Âdâbı, s. 262-264)
643 Çelebi, a.g.m., c. I, s. 212
644 Top, Mevlevî Usûl ve Âdâbı, s. 261 Abdülhalim Çelebi’nin Mesnevî’ye önem vermesinin yanında Mevlevîlik târihinin önemli kaynaklarına da sâhip çıktığı, üzerlerinde çalışılmasını arzu ettiği anlaşılmaktadır. Ankara’da bulundukları bir dönemde berâber bulunduğu Kasımpaşa Mevlevîhânesi Mesnevîhanı Midhat Bahârî Beytur’dan (d. 1879 – ö. 1971) Sefîne-i Nefîse-i Mevlevîyân’ı Türkçe’ye tercümesini ricâ ettiğini ve “Bu, Risâle-i Sipehsâlâr tercümenize Mevlevî târihi bakımından bir tetimme teşkil edecek” ifâdesiyle teşvik ettiğini Midhat Bahârî Beytur mektuplarında kaydetmektedir.
(Beytur, a.g.e., s. 234)
645 Sayar, a.g.m., s. 39
646 Feridun Nâfiz Uzluk’a Gönderilen Mevlevî Mektupları, s. 81; Çelebi, a.g.m.,c. I, s. 212 Konuyla ilgili, Celâleddin Bâkır Çelebi’nin Hüseyin Top’a özel bir sohbet esnâsında “Hüseyin Efendi! Dedem otelin balkonundan düştü mü, yoksa düşürüldü mü belli değil. Fakat yanından hiç ayırmadığı, ata yâdigârı mücevherlerini muhâfaza ettiği, o çok değerli altın ve mücevherât torbasının izi bulunamadı” beyânında bulunmuş ve bir hırsızlık sonucu cinâyete kurban gittiği kanâatini taşıdıklarını paylaşmıştır.
(Top, a.g.e., s. 261)