MAKAM ÇELEBİLERİ – 17) Abdülhalim Çelebi

A+
A-

Betül SAYLAN*

MEVLEVÎLİK’TE ÇELEBİLİK MAKĀMI VE MAKAM ÇELEBİLERİ

17) Abdülhalim Çelebi (d. 1035 h./1626 m. – ö. 10120/1680 m.)*

1035 h./1626 m. târihinde doğan Abdülhalim Çelebi,488 Ebûbekir Çelebi’nin oğlu Abdurrahman Çelebi’den olan torunudur. Küçük yaşlarda (15 yaşında) III. Muhammed Ârif Çelebi’nin kızı Âişe Hanım’la evlenmiş ve III. Muhammed Ârif Çelebi’ye dâmat olmuştur.489 Pîr Hüseyin Efendi’nin vefâtından sonra çelebilik makāmına oturmuştur.4120

Evlâd-ı Mevlânâ ve dervişânın Pîr Hüseyin Çelebi’nin ardından Abdülhalim Çelebi’nin makam çelebisi olmasını talep etmeleri ve bu taleplerini devlet kademelerine iletmeleri netîcesinde, taleplerinin müsbet netîcesini bildiren ferman Dergâh’da dergâh zâbitânı ve çelebiler huzûrunda okunduğunda Tarîkatçı491 Emîr Dede, Pîr Hüseyin Çelebi’nin “Cezbe sâhibine itâat edin!”   emrini   hatırlatmış   ve   Pîr   Hüseyin   Çelebi’nin   ölüm   döşeğindeyken Abdülhalim Çelebi’yi postnişîn tâyin ettiğine işâret etmiştir. Mustafa Sâkıb Dede, meselenin hakîkatini idrâk edemeyenlerin Abdülhalim Çelebi’nin mütevâzi ve sâkin492 görünüşünü bu vazîfe için yeterli bulmadıklarını, ancak Abdülhalim Çelebi’nin evlâd-ı Mevlânâ arasında Hz. Mevlânâ’nın âsârına ve esrârına vâkıf, postnişînlik vazîfesi için münâsip bir kimse olduğunu, dervişânın ve çelebilerin de Çelebi’ye ihtilâfsız bîat ettiklerini beyân etmiştir.493

Abdülhalim Çelebi’nin merhamet ve tevâzuuna misâl olarak Sefîne’de şöyle bir vak’a nakledilir: Abdülhalim Çelebi, zamân-ı meşîhatinde, dervişândan birini cezâlandırmak mecbûriyetinde kalmış. Derviş; “Her ne kadar başımdan ve boynumdan külâhın ve istivânın izini yok edip, evliyânın ayağına toprak olan bu kulu, dostların meskeninden uzaklaştırmaya/sürmeye emretseler de, yüz bin teşekkür ve minnet, hâlâ muhabbet hazînesi vîrâne gönlümde yer alan Hazret-i Mevlânâ’yadır. Bu köpeği sürdüğü nurlu âşıkların mezarının makāmı yeterli bir meskendir” deyip, ağlamaklı ve pişman olarak hamûşânın kapısına yüz sürüp, hamûşânda bulunan kabirler arasında âh u enîn ederek Türbe-i Mevlânâ’ya yönelmiş. Dervişin bu perîşân ve pişman hâline şâhit olan Abdülhalim Çelebi ise صد بار اگر توبه شكستى بازآ [Yüz kere tevbeni bozsan da gel] muktezâsınca amel edip, dervişi affetmiş, hırka giydirip sikke tekbirlemiş. O dervişin birçok esrâra vâkıf olabilmesine fırsat vermiş ve المرء مع من احب [Kişi sevdiği ile beraberdir 494] hadîsi gereğince, Dergâh’da bütün dervişân bir arada olmuş.495

Semâ’ın Yasaklanması:

Abdülhalim Çelebi’nin meşîhati esnâsında, dönemin pâdişahı IV. Mehmed (ö. 1104 h./1693 m.) ve idârecileri tarafından sevilen bir isim olan, dönemin şeyhülislâmı Vânî Mehmed Efendi’nin (ö. 1096 h./1685 m.) 496 teklîf, teşvîk ve fetvâsıyla, pâdişah IV. Mehmed  (ö. 1104 h./1693 m.)  ve Sadrâzam Fâzıl Ahmed Paşa (ö. 1087    h./1676    m.) tarafından semâ’ ve devran yasaklanmıştır.497 Semâ’ın yasaklanmasının yürürlüğe girmesinden sonra, bir hafta içinde mevlevî dervişlerinden birçoğunun vefat ettiği; bâzılarının başka memleketlere göç ettiği; bâzılarının da karşılaştıkları zor şartlara tahammül göstermeye çabaladıkları rivâyet edilir.498

Sefîne’de,  semâ’ın yasaklandığını  bildiren ferman Konya Mevlânâ Dergâhı’na ulaşmazdan bir gün evvel, Abdülhalim Çelebi ve dervişânın büyük bir vecd ile, bî-tab düşene değin   semâ   ettikleri,   Abdülhalim   Çelebi’nin   semâ   sonunda   hırka   ve   şalını   kavvâlân   ve mutribâna hediye edip, dervişâna birçok tasaddukta bulunduğu ve “Bu vakitten sonra sessizlik ve sükûnet kâfîdir 499” buyurarak fermanla gelecek habere işâret ettiği rivâyet edilmektedir.

Abdülhalim Çelebi, semânın yasaklandığı zamanda, dervişâna; “Sûret-i semâ’, mevrid-i men’ oldu ise, semâ’-ı ma’nevîye dest-res-i men’-i mülûk muhâldir. Semâ’hâne-i sîne-i sâfiyede semâ’-ı kalbî ile safâ-yâb olmak gerektir” diye nasîhat etmiş ve وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ (Neml, 27/88) [Sen dağları donmuş gibi görürsün, oysa onlar bulutla gibi geçip yürürler] âyeti gereğince amel etmelerini tavsiye etmiştir. Ayrıca, zikr-i “Hayy”a devam edenlere “‘Hayy’ aralığı tamamlanmıştır” buyurarak, mânevî ilerlemelerini müjdelemiş ve Mustafa Sâkıb Dede’ye göre bu ifâdeyle yasağın 18 sene süreceğini ifâde etmiştir. Nitekim, Mustafa Sâkıb Dede’nin işâret ettiği gibi 18 sene hitâmında, semâ ve devran tekrar serbest bırakılmıştır.500

Abdülhalim Çelebi, 13 sene postnişîn olarak vazîfe yapıp, 63 yaşında, “gusl” ifâdesinin karşılığı olan 10120 h./1680 m.501 târihinde vefat etmeden önce kendisinden kervanı kime teslim ettikleri suâl edildiğinde; “Bu fakirlerin hizmetlisi ve o safâ dostlarının maksadı, Bostân-ı Sânî’den   ulaşacaktır.   Öyle   ki   Bostân-ı   Evvel’den   dikenlerin   def’i   müyesser   oldu   ve   bundan   böyle   dikenler mutluluğa dönüşecektir” buyurarak, büyük oğlu II. Bostan Mustafa Çelebi’yi makāma geçirdiklerini işâret etmişlerdir.502 Ayrıca Abdülhalim Çelebi, II. Bostan Çelebi’ye makāma geçmesinden beş sene sonra mânevî bir fetih müjdelemiş, II. Bostan Çelebi’nin makāma geçmesinden beş sene sonra da semâ’ yasağı kalkmıştır.503 Sefîne’de Tarîkatçı Emîr Dede’nin Abdülhalim Çelebi’nin vefâtı akabinde kaleme aldığı ve Abdülhalim Çelebi’nin II. Bostan Çelebi’ye verdiği müjdeden bahseden mersiye bulunmaktadır:

Abdülhalîm Efendi edip müjde-i semâ’
Gitti semâ’hâne-i Adn’a safâyile
Sâl-i “nağme”de hâlet-i pür-zûr-ı cezbeden
Bî-hûd çekildi meşhed şevk-i likāyile504

Abdülhalim Çelebi’nin, III. Muhammed Ârif Çelebi’nin kızı Âişe Hanım’dan Hacı Bostan   Mustafa   Çelebi   (d. 1055 h./1645 m. – ö. 1117 h./1705 m)   ve   Çelebi   Abdurrahman   (d. 1060 h./1650 m. – ö. 1111 h./1699)505 isimlerinde iki oğlu olmuştur.506


 

488 Târîhçe-i Aktâb’da Abdülhalim Çelebi’nin doğumu için şu mısrâlar bulunmaktadır:

Olunca sâl-i hicrî bin otuz beş
Halîm-i evvelin mehdi bezenmiş
(Târîhçe-i Aktâb, s. 9)

489 Sefîne’de, Abdülhalim Çelebi’nin babasının kendisi çocuk vefat ettiği için annesinin taht-ı terbiyesinde yetiştiği bilgisi bulunmaktadır. Ancak Abdülhalim Çelebi’nin babası Abdurrahman Çelebi, Abdülhalim Çelebi 35 yaşında iken, yâni 1071 h./1660 m. târihinde vefat etmiştir. Ayrıca bâzı kaynaklar, III. Muhammed Ârif Çelebi’nin kızı Âişe Hanım’ı Abdülhalim Çelebi’nin annesi olarak kaydetmişlerdir. Âişe Hanım, Abdülhalim Çelebi’nin annesi değil, eşidir.
(Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 178-179; Sahîh Ahmed Dede,a.g.e., s. 296, 306, 311; Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, s. 259)

4120 Esrâr Dede, a.g.e., s. 335; Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 314

491 Konya Mevlânâ Dergâhı şeyhi olan, çilesini tamamlamış dedelerin terbiyesine nezâret eden, Hz. Mevlânâ zamânında Çelebi Hüsâmeddin’in vazîfesi olan ve Çelebi Hüsâmeddin Makāmı olarak da anılan “tarîkatçı – sertarîk” hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: Arpaguş, Mevlevîlik’te Mânevî Eğitim, s. 110

492 Sefîne’de Abdülhalim Çelebi’nin, kendisine haşin davranan ve karşı çıkanlara dahi tebessüm ve sükûtla cevap verdiği, bu tavrının da Abdülhalim Çelebi’nin acemi ve haysiyetsiz olarak değerlendirilmesine sebebiyet verdiği anlatılmaktadır. Bütün bu söylentilere ise Abdülhalim Çelebi; “Biz halim-selim bir kuluz. Mevlevî tarîkinin aksine hareket etmeyiz” cevâbını vermiştir. Bu ifâdeleri doğrultusunda Abdülhalim Çelebi’nin, “Halîm” mahlasını kullanarak kaleme aldığı şiirlerinde de ifâdelerinin yumuşak ve mütevâzî olduğu, kibir ve sertlik ifâdelerinin eserlerinde yer almadığı belirtilmektedir. Ancak bu şiirler bir araya getirilip bir dîvân oluşturulamamış, parça parça dervişlerin tuttuğu notlar arasında muhafaza edilmiştir.
(Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 181-182)

493 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 179

494 Buhârî, Alâmetü Hubbu li’llâh, 96; Müslim, el-Mer’ü mea-men-Ehabbe, 6888

495 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 182

496 Şeyhülislâm Vânî Mehmed Efendi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: Pazarbaşı, Erdoğan,Vânî Mehmed Efendi ve Arâisü’l-Kur’ân, Ankara, 1997; Pazarbaşı, Erdoğan, “Mehmed Efendi, Vânî”, DİA, c. XXVIII, s. 458-459

497 Yasak için “yasağ-ı bed” terkîbi (1077 h./1667 m.) târih düşülmüştür. Rızâ Bey isminde bir zât da; “Dedi hâtif ‘hayy’, hâmûş oldu ney” târihini söylemiştir. Bu yasak “Hayy” kelimesinin hesâbıyla onsekiz sene devam etmiştir. Bu onsekiz sene nihâyetinde, yasağın kaldırılması çeşitli târihlerle ölümsüzleştirilmiştir. Târîhçe-i Aktâb’da ise semâ yasağı ve Vânî Mehmed Efendi hakkında şu mısrâlar bulunmaktadır:

Ebû Bekr’in hafîdi zî-meânî
Bunun asrındadır Vânî-i cânî
Semâ’ı etdi men’ ol merd-i hâsir
“Yasağ-ı bed” ki bin yetmiş yedidir

(Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 313; Ali Enver, a.g.e. s. 151-152; Esrâr Dede, a.g.e., s. 336-337; Târîhçe-i Aktâb, s. 9)

498 Sefîne’de, Vânî Mehmed Efendi’nin semânın yasaklanmasının akabinde, “Ey ehl-i bâtın! Ehl-i zâhir sizlere seyf-i sûrî ile galebe eyledi. Sizler dahi seyf-i ma’nevî ile dest-i iktdârınızda olan kuvveti mahalline sarfla isbât-ı müddeâ edin” diyerek meydan okuduğu, tasavvuf erbâbının ise ربنا یمهل ولَ یهمل الحق یعلو ولَ یعلى عليه الَمور مرهونة بأوقاتها cevâbı verdiği ve لَعَلَّ اللَََّّ یُحْدِثُ بَعْدَ ذَلِكَ أَمْرًا (Talak, 65/1) [Bilmezsiniz, olur ki Allâhu Teâlâ, bundan sonra bir durum ortaya çıkarır] âyeti muktezâsınca amel ettiği rivâyet edilmektedir. (Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s.179-180; Esrâr Dede, a.g.e., s. 336)

499 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 180

500 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 181

501 Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 316; Târîhçe-i Aktâb’da Abdülhalim Çelebi’nin vefâtı için, semâ yasağının kaldırılmasını göremeden vefat etmesinin üzüntüsünü anlatan ifâdeler kullanılmıştır:

Gitdi hasretiyle bin doksanda nâ-gâh
Halef oldu âna Bûstân-ı âgâh
(Târîhçe-i Aktâb, s. 9)

502 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 182-183

503 1095 h./1683 m. târihinde kaldırılan yasak için dervişlere nisbetle “(muhibbe) nağme”, devlet erkânına nisbetle ise “(münkire) gussa” târihleri düşülmüştür. “Âşıklara müjde, döndü mevlevîler aşk-ı Mevlânâ ile”; “Nâylar verdi sadâyı, cûşa geldi Mevlevî” ve “Salâ ey sâlik-i dânâ açıldı mevlevî-hâne” mısra’larıda yasağın kaldırılması için düşülen târihlerdendir.

(Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 180; Ali Enver, a.g.e., s. 152; Esrâr Dede, a.g.e., s. 337; Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 317)

504 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 183

505 Kaynakların “Abdurrahman-ı Sânî” olarak kaydettikleri Abdurrahman Çelebi, Muhammed Sadreddin Çelebi’den sonra postnişîn olan IV. Muhammed Ârif Çelebi’nin babasıdır.

506 Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 308-309

ETİKETLER: