MAKAM ÇELEBİLERİ – 12) Ferruh Çelebi

A+
A-

Betül SAYLAN*

MEVLEVÎLİK’TE ÇELEBİLİK MAKĀMI VE MAKAM ÇELEBİLERİ

12) Ferruh Çelebi (d. 922 h./1516 m. – ö. 1010 h./1601 m.)*

Hüsrev Çelebi’nin (ö. 968 h./1561 m.) oğlu olan Ferruh Çelebi, 922 h./1516 m. târihinde dünyâya gelmiştir. 969 h./1561 m. târihinde, babası Hüsrev Çelebi’nin vefâtının ardından, 46 yaşında Konya Mevlânâ Dergâhı postnişîni olmuştur.3120

Ferruh Çelebi’nin zamân-ı meşîhati, II. Selim (Sarı Selim), III. Murâd (ö. 1003/1595) ve III. Mehmed’in (ö. 1012/1603) zamân-ı saltanatlarına denk gelmiştir. Bu zaman zarfında, yine iltifat gören Mevlevîlik ve mevlevî büyükleri için Osmanlı pâdişahları tarafından birçok ihsanlarda bulunulmuştur. II. Selim (Sarı Selim), şehzâde iken, Konya Vâliliği zamânında ve Hüsrev Çelebi’nin zamân-ı meşîhatinde, Mevlânâ ve Mevlevîliğe olan muhabbetinin bir nişânesi olarak Konya Mevlânâ Dergâhı yakınında büyük bir câmi, medrese ve imâret inşâ ettirmeye başlamış ve bu binâların inşâsı pâdişahlığı zamânında tamamlanmıştır.391

III. Murâd, pâdişahlığı zamânında, mevlevîhâneyi genişleterek, derviş hücreleri yaptırmıştır. 392  Ayrıca,  Pâdişah III. Mehmed  tarafından da avludaki  şadırvan tâmir ettirilmiştir.393

Pâdişahlar nezdindeki hüsn-i teveccühlerin yanısıra, Ferruh Çelebi, Konya’da vâlîden sonra gelen, hükmü geçen, sözü dinlenen bir zât olmuştur. Babası Hüsrev Çelebi gibi Ferruh Çelebi zamânında da debdebeli bir hayattan bahsetmek mümkündür.394 Hattâ, Abdülbâki Gölpınarlı, bu debdebenin, Çelebi’nin eşrâf evlerinde misâfir olmasının, herkesi huzûruna kabul etmemesinin395 bir netîcesi olarak çelebiler arasında ilk ihtilâfın başgösterdiğinden bahsetmekte vebu kavganın özellikle “Evkāf-ı Celâliyye”nin sarf ve tasarrufundan neş’et ettiğinin altını çizmektedir. Bu ihtilâf, Ferruh Çelebi’nin 995 h./1586 m. târihinde, 25 sene postnişîn olarak vazîfe yaptıktan sonra pâdişah irâdesiyle vazîfesinden azledilerek, İstanbul’a sürgüne gönderilmesiyle netîcelenmiştir.396 Böylece, o vakte kadar mevlevîler ve çelebiler ile samîmî münâsebetler içerisinde bulunan iktidâr, ilk defa çelebilik makāmına müdâhale ederek, Hz. Mevlânâ evlâdından birini vazîfesinden azlederek İstanbul’a sürgüne göndermiştir.

Bütün bunların hâricinde, şahısların isimleri tam tesbit edilemese de, gerek Ferruh Çelebi zamân-ı meşîhatinde, gerekse daha sonraki zamânlarda genel olarak tasavvuf ve tarîkatlar; özelde ise Mevlevîlik, Halvetîlik, zikir, semâ’, devrân, konularında ulemâ-meşâyıh beyninde devlet erkânına yansıyacak seviyelerde tartışmalar süregelmiş; ancak, bu kampanya ve tartışmalar zaman zaman, yine pâdişahın çevresinde bulunan Mevlânâ ve Mevlevîlik muhibbi, tasavvuf ehli bâzı kimseler vâsıtasıyla bertaraf edilebilmiştir.397

Mevlevîliğe karşı cereyan eden bu olumsuz hareketler ve çelebiler arasındaki tartışmaları bir kenara bırakırsak Ferruh Çelebi zamân-ı meşîhatindeki ilklerden birinden de bahsetmek yerinde olacaktır ki; Hz. Mevlânâ’nın Konya’ya ulaştığı ilk zamanlarda konaklayarak müderrislik ettiği ve daha sonra “Medrese-i Mübârek”, “Medrese-i Mevlânâ”, “Medrese-i Hüdâvendigâr” olarak anılan 398 Altunapa/Karatay Medresesi’nin Mevlânâ evlâdına tevdî edilmesidir. Sefine, bu meseleyi o sıkıntılı zamânda zuhur etmiş bir ikram olarak değerlendirmekte ve o zamandan beri Mevlânâ evlâdının bu medresede müderrislik etmekte olduklarını, diğer ulemâ ve müderrislerin de buradan ferâgat ettiklerini kaydetmektedir.399

Sefîne’de Ferruh Çelebi bahsinde, Çelebi’nin en çok üzerinde durulan özelliği olarak, boş konuşmalardan hoşlanmaması ve insanlara anlayabilecekleri seviyede hitâb etmesidir. Ferruh Çelebi zamân-ı meşîhatinde de daha önceki postnişînler zamânında olduğu gibi ve diğer mevlevîhânelerdeki gibi Konya Mevlânâ Dergâhı ve Çelebi’nin huzûru halkın meselelerinin halli için mürâcaat ettikleri bir makāmdı. Ancak, Ferruh Çelebi’nin halli müşkil olmayan meseleler hakkında bir sükûnete büründüğü, duymazlıktan geldiği ya da bâzı meselelerin hallini İlâhî İrâde’ye havâle ettiğini Sefîne rivâyet etmektedir. Çelebi’nin bu tutumu karşısında sû-i zanda bulunanlara ise; “Boş konuşmaları ihmâl etmek lâzımdır” nüktesiyle cevap verdiği rivâyet edilir.400

Sefîne’de, Ferruh Çelebi’den bahsolunurken vurgulanan bir diğer özellik de Ferruh Çelebi’nin  كلم الناس على قدر عقولهم والحكمة ضالة المؤمن  [İnsanlara akıllarının dereceleri kadar konuşunuz. Hikmet, mü’minin yitiğidir401 hadîsi gereğince hareket ederek; dervişâna has olan sohbetlere avâmdan kimseleri dâhil etmediği ve insanlara karşı olan sohbet, nasîhat ve muâmelelerinde o kimsenin makam ve kābiliyetlerini gözönünde bulundurduğudur. Bunun hikmeti kendisinden sual edildiğinde ise Ferruh Çelebi; “Biz meşâyıh zümresi, enbiyânın izine tâbi olmakla ve kavimlerin bulundukları menzillere tenezzül etmekle ve insanlara akılları ölçüsünde hitâb etmekle emrolunduk ” 402 buyurmuş ve enbiyânın izinden gittiklerini beyan etmiştir. 403

Ferruh Çelebi, 995 h./1586 m. târihinde vazîfesinden azledildikten sonra, oğlu Ebûbekir Çelebi (ö. 1050 h./1640 m.) ile birlikte İstanbul’a gitmiştir. Burada Ebûbekir Çelebi, bir devlet vazîfesi almıştır.404 Bu târihten, Ferruh Çelebi’nin vefâtı olan 1010 h./1601 m. târihine kadar, Ferruh Çelebi’nin ma’zûliyeti müddetince çelebilik makāmı boş kalmıştır. Sahîh Ahmed Dede, büyük oğlu I. Bostan Çelebi’nin (ö. 1040 h./1630 m.), vefâtından bir müddet önce Ferruh Çelebi’yi alarak Dergâh’a götürdüğünü; bu zaman zarfında Ferruh Çelebi’nin I. Bostan Çelebi’yi postnişîn tâyin ettiğini ve bu hâdiseyi müteâkib 7. günde Ferruh Çelebi’nin vefat ettiğini bildirmektedir.405

Ferruh Çelebi’nin, I. Bostan Çelebi ve Ebûbekir Çelebi’den başka Celâleddin Hasan (d. 950 h./1543 m), Celâleddin Hüseyin (d. 953 h./1546 m.), Muhammed (d. 957 h./1550 m.) adında üç oğlu daha bulunmaktadır. Ancak, Celâleddin Hasan Çelebi 1003 h./1594 m. târihinde;406 Celâleddin Hüseyin Çelebi 1006 h./1597 m. târihinde407 ve Muhammed Çelebi de 1010 h./1601 m. târihinde,408 Ferruh Çelebi’nin sağlığında vefat etmiştir.


 

3120 Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 259, 270; Târîhçe-i Aktâb’da ise Ferruh Çelebi’nin doğum târihiyle ilgili şu kıt’a yer almaktadır:

Cihâna geldi Hüsrev-zâde Ferruh
Tokuz yüz yigirmi üçde sâl-i ferah
(Târîhçe-i Aktâb, s. 8)

391 Önder, Mevlânâ ve Mevlevîlik, s. 187

392 992 h./1584 m. târihinde yaptırılan bu ilâve ve inşâatlar için kaleme alınan târih Konya Mevlânâ Müzesi’nde bir müddet teşhir edilmiştir:

Şehî Sultan Murâd Hân bin Selîm Hân
Yabup bu hankāhı urdı bünyâd
Olalar Mevlevîler bunda sâkin
Okuna her seher vird ola irşâd
Görüb dil bu binâyı dedi târîh
Büyût-ı cennet-âsâ oldu âbâd (992h./1584 m.)

Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 276; Özönder, “Mevlânâ Türbe ve Külliyesinin Tâmir ve İlâveler Kronolojisi”, s. 19, resim: 12-13

393 Özönder, “Mevlânâ Türbe ve Külliyesinin Tâmir ve İlâveler Kronolojisi”, s. 19

394 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 151

395 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 150-151

396 Mevlevî kaynaklarının hakkında çok fazla bilgi vermedikleri Mevlevîlik târihindeki bu ilk azl ve sürgün hâdisesi için bâzı kaynaklar, bu kavganın çelebilerin arasında gerçekleştiğini ve sebebinin sâdece “Evkāf-ı Celâliyye”nin tasarrufu olduğu ve çelebilerin bu sebepten pâdişaha şikâyetnâmeler göndererek Ferruh Çelebi’yi şikâyet ederek azlettirdiklerini rivâyet etmektedirler. Esâsen çelebiler arasında, ister vakıf gelirleri sebebiyle ister başka bir sebepten bir huzursuzluk mevcût olsa da, bu durumun saray ulemâsı ve tasavvufa, hâssaten Mevlevîliğe muârız kimseler tarafından biliniyor olması Ferruh Çelebi’ye karşı olan menfi tutumu güçlendirmiştir. Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 226; Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, s. 156; Esrâr Dede, a.g.e., s. 410- 412; Önder, a.g.e., s. 187-188; Top, a.g.e., s. 242-243

Bu elîm hadîse hakkında Ferruh Çelebi bir gazel kaleme almış ve Gazel-i Azl olarak tesmiye edilmiştir:

Yâ Rab bize bir tesliyet-i hâtır olur mu?
Yoksa bu fütûr ile dem-i âhir olur mu?
Hoş tut görelim dâmen-i sabrı hele elde
Tağyîr-i Hüdâ-dâda adüvv-i kādir olur mu?
Nâ-geh edecekdir kerem-i Hak sana çâre
Nâ-çâre onun gibi meğer nâsır olur mu?
Fahr eylemesin câme-i fakr ile mukallid
Zişt olsa kişi hil’at ile fâhir olur mu?
Sâhib-i nazar ister ricl-i mesned-kârın
Bostân’a ser-i lâşe-i har nâtır olur mu?
Feryâd-res-i gāib olur hâzır ve zinhâr
Şekkiyle deme gayret-i Hak zâhir olur mu?
Ednâ sitem-i şâhla hîç bende-i Ferrruh
Rû-mâlî-i hidmetde dilâ kāsır olur mu?

Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 153

397 Önder, a.g.e., s. 187

398 Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 146-147

399 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 149-150

400 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 150 “İlâhî irâde” meselesine, Mesnevî şerhlerinde de yer verilmekte ve insana verilmiş olan cüz’î irâdenin zaman zaman insanı bir av mesâbesine tenzîl ettiğinden bahsedilmektedir. Zîrâ, insanoğlu kendi kudretinin sırrına vâkıf değildir. Ve bu vukūfiyete ancak Allâhu Teâlâ ve onun bildirdiği has kulları mâliktir. Bu vukūfiyetsizliğin netîcesinde, insanoğlu dünyâ hayâtında kendi isti’dâdı hilâfına çaba sarfetmeye başlar. Allâhu Teâlâ’nın, kulunu mâlik olduğu isti’dâd cenâbına çeker. Bu durum, یُدَبِّرُالَْْمْرَیُفَصِّلُ الْْیَاتِ لَعَلَّكُمْ بِلِقَاءِ رَبِّكُمْ تُوقِنُون (Ra’d, 13/2) [O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için, her işi düzenleyip, âyetleri açıklamaktadır] âyetinde de yer bulmuş ve Allâhu Teâlâ’nın kuluna cebretmediği, sâdece kulunun zâhirinin bâtınıyla münâsebetini inşâ etmesine yardımcı olduğu beyân edilmektedir. Netîce olarak da, Allâhu Teâlâ’nın esrâra mâlik has kulları arasında bulunanlar için, insanoğlunun bâzı basit meselelerde ısrâr etmeleri, irâde-i ilâhiyyeye mugāyir değerlendirilmekte ve bu meseleler üzerinde kelâm etmek de boş konuşmak olarak vasıflandırılmaktadır. Ferruh Çelebi’nin bâzı kimselerle münâsebetini böyle değerlendirmek mümkündür. Mesnevî-i Şerîf Şerhi, c. X, s. 305-306

401 el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, c. III, s. 378; c. IV, s. 299; el-İsfehânî, Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c. II, s. 300; el-Askalânî, İbn Hacer Ebû’l-Fazl, Lisânu’l-Mizân, c. VI, s. 274

402 نحن معاشر الْنبياء أمرنا أن ننزل الناس منازلهم و نكلم الناس علي قدر عقولهم [Biz enbiyâ zümresi, insanların seviyesine inmekle ve onların akılları mikdârınca konuşmakla emrolunduk] hadîsine vurgu yapılmaktadır. (Kaynağı bulunamadı)

403 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 152-153

404 Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 276

405 Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 282; Ancak, Ferruh Çelebi’nin azl müddeti sona ererek mi Konya’ya avdet ettiği, yoksa herhangi başka bir sebeple mi avdet ettiği husûsunda bir açıklama bulunmamaktadır. Avdetinin akabinde vefat etmesi, bir hastalık sebebiyle Konya’ya dönmüş olabileceğini düşündürmektedir. Târîhçe-i Aktâb’da ise Ferruh Çelebi’nin vefat târihi;

Muâdil farkı cum’a cem’i fırka
Çekildi gitdi binde sûy-ı Hakk’a
Târîhçe-i Aktâb, s. 8

406 Celâleddin Hasan Çelebi’nin Karaman Mevlevîhânesi şeyhi iken vefat eden Hasan Çelebi (d. 985 h./1577 m. – 1048 h./1638 m.) ve daha sonra makam çelebisi olan Pîr Hüseyin Çelebi (d. 988 h./1570 m. – ö. 1077 h./1666 m.) adında iki evlâdı bulunmaktadır. (Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 274, 275, 279, 303, 314)

407 Celâleddin Hüseyin Çelebi’nin oğlu, Manisa Mevlevîhânesi postnişînlerinden Nakşî Ali Çelebi’dir. (d. 985 h./1577 m. – ö. 1114 h./1702 m. ?) (Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 274, 281)

408 Muhammed Çelebi’nin oğlu, 992 h./1584 m. târihinde dünyâya gelen, Antalya Mevlevîhânesi şeyhi Zincirşiken Muhammed Çelebi’nin (1077 h./1666 m.) babası Şah Çelebi’dir. Şah Çelebi, 1045 h./1635 m. târihinde vefat etmiştir. (Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 275, 282, 301)

ETİKETLER: