Makale 91

A+
A-

Makale 91

Bu makale şunu açıklayacaktır:

Matlup taleple karışmıştır. Şu hâlde candan neyi talep edersen kendini aynen o bil. Nitekim demişlerdir:

RUBAİ

Ger der heves-i lokma-i nanî, nanî
Ver der taleb-i govher-i kânî, kânî
İn nukte-i remz eger bedânî, dânî
Her çiz ki der costen-i ânî, anî

Meali: Eğer bir lokma ekmek hevesinde isen, ekmeksin! Maden cevherine talipsen, madensin. Bu işaretin gizlediği sırrı biliyorsan, anlarsın ki her neye talip isen, osun!

İstekte istenileni görmek lazımdır ki “Ve men yehdillâhu fe huvel muhted”1 “Yolunu doğrultan, Hakk’ın hidayetine mazhar olandır.”

Bu makale, şunu da açıklayacaktır ki:

Yerle gök, yerle gökte bulunan bütün âlem parçaları, Hakk’ın aletleridir (emrine mahkûmdurlar). Hak Teâlâ (SAYFA 253) ne isterse o olurlar, ne emrederse onu yaparlar. Nasıl ki ellerin senin aletlerindir, senin istediklerini yaparlar. Mesela, düşmanlara karşı topuz (yumruk) oldukları gibi, dostlara karşı gülden yumuşak olurlar. Şu hâlde Hakk’ın aletleri olan kâinatın parçalarının da böyle olması lazımdır ve böyle olmuştur. Ateş, İbrahim aleyhisselam için gülşen olmuş2, ben-i İsrail için su olan Nil, Kıptiler (Mısırlılar) için kan olmuştur3. Bütün âlem parçalarını böyle bil! Muvahhit, manayı böyle gören ve böyle bilen kimsedir. Gerçi surette (zahir şeriatte) sadece dil ile tasdik edenler mümin muvahhit sayılır, fakat ehl-i manaya (bâtın ehline) göre müşriktir. Çünkü surete dayalı iman kolaydır. Fakat ehli mananın kastettiği muvahhitlik için mürşidin eğitimi ve temel kabiliyetin var olması gerektiği üzerinde içtihat vardır.


Her neye talip isen, bil ki sen osun, nihayet matlubuna vasıtasız kavuşursun. Çünkü istenen istekten ayrılmaz. Havadaki rüzgârla toprak gibi.

6600

Havada uçan toprakta rüzgârı gör, rüzgâr olmasaydı toprak havaya nereden çıkacaktı? Toprağın yeri daima enginlerdir. Rüzgâr olmaksızın (kendi kendine) havaya çıkamaz. Toprağı havada gördüğün vakit, göz sahibiysen, rüzgârı gör. İşte bunun gibi, insan da topraktan yaratıldı, bu kalıba girmeden evvel büsbütün topraktı. Bundan dolayı, insanın eğilimi de, hayvan gibi, daima aşağılaradır. Cezbe olmadan yücelere yükselemez.

6605

Hayvan tabiatı yiyip yatmaktan ibarettir. O bunlarla yaşar. Hakk’ın emir ve nehyi altına girmeksizin kendi tabiatını bırakmaz. Tabiatı yakmak olan nâra ilahi emir geldi ki: “Ey nâr, İbrahim’e gül, gülzar ol, tabiatını bırak, onu yakma, ey karanlık gece, ona gündüz gibi aydın ol. Dert isen derman, cisim isen ona karşı can ol!4

6610

Ey nâr, sen benim elimde aletsin ben yak dersem yak, yakma dersem yakma!” Ellerin ayakların senin aletlerin değil midir? Herkes için başka bir iş yapmıyor mu, düşmana karşı gürz gibi yumruk, dosta karşı gül gibi yumuşak olmuyor mu? Sebtilere su olan Nil nehri, Kibtilere kan olmamış mıydı? Cihanın bütün eczası aletlere benzer, durumun gereklerine göre her zaman başka türlü olurlar.

6615

Kahra görevlendirilirse seni ateş gibi yakarlar, vücuduna diken gibi saplanırlar. Lütuf ile emrolunurlarsa, etrafında huri gibi sabah yeli ile beraber dolanırlar. Aşağı ve yukarı, ön ve arka, sağ ve sol yerde gökte ne varsa, bu ikisinin üstünde gayb âleminde -ki orada gam ve neşe yoktur- neler varsa hepsi de Hakk’ın elinde aletlerdir. Hak Teâlâ her birine bir türlü emirler, vazifeler verir.

6620

O, ne isterse, o olurlar, kimine dost, kimine düşman gibi hareket ederler. Öyleyse aletten korkma, Allah’tan kork! Yüzünü alete değil, onu kullanana dönder.

(SAYFA 254) Hak senden razı olursa, yer, gök senin için adi birer bende olur. Yılanı senin eline asa yapar, düşman için de asayı ejderha eder. Öyleyse Hüda’ya sarıl, aletten korkma, aleti kullanan Allah’tan kork.

6625

Hak’tan başkasını görmek, Hak’tan başkasından korkmak, şirk olur. Şirkin bir de manevi kısmı vardır. Eğer iyi kulak verirsen onu da söyleyeyim. Dinin zahiri şekli dil ile ikrardır ki bu, halk arasında kolay bir şeydir. Sen kelime-i tevhidi söyledin mi, herkes sana mümin der ve öyle bilir. Fakat manevi (hakiki) muvahhit o kimsedir ki o, Hak’tan başka şeye iltifat etmez.

6630

Her şeyin Hakk’ın emriyle hareket ettiğini ve birer alet olduğunu bilir. Onun emri olmadan ne ağaç, ne yaprak, bir şey kımıldanamaz. Hayat da ölüm de onunla kaimdir. İyi kötü her şey, onun nuruyla aydınlanır, rızasıyla dikenler gülşen olur. Ev içindeki aydınlık güneşten geliyor, çünkü haddizatında evin kendinde aydınlatmak özelliği yoktur. Çünkü güneş bâtınca evin içi zindan gibi karanlık olur. Işıksız evde kim rahat edebilir?

6635

Bunun gibi, can nuru da tenden ayrılınca, ten hücresinde ışık kalmaz. O zaman vücut, sahte para gibi, rezil, kepaze olur. Ondan herkes iğrenmeye başlar. Şişip kokmadan evvel hemen mezara götürüp toprak altına defnederler. Cenabı Peygamber, “Ölülerinizi çabuk kaldırın.” buyurdu, çünkü diriler ölüden huzursuz olurlar. Ölü ile diri birbirinin zıttıdır, halk bundan dolayı defnetmekte acele ederler.

6640

İşte bunun gibi bütün cihan parçalarının hayatı Hak’tandır. Gördüğümüz ve göremediğimiz bütün kâinat, sana hoş görünen her ne varsa, onda hayat eseri olduğundandır, manevi güneşin o cisme akseden nurundandır. Bundan dolayı güzel görünür. Öyleyse o zevki o güzelliği eşyanın kendinden bilme, onu bahşeden Hüda’dan bil. Suda, havada, toprakta, ateşteki (bütün anasırda) sevimlilik, hep nur-ı Hüda’dandır.

6645

Cihanın parçaları üzerindeki ışıltılar emanettir: Kanalın içinde akan su gibi. Su, kanalın içine akıyor ama kanaldan var olmuyor. Bu sırra dikkat et, üzerinde yiğitçe durup düşün! İyi de kötü de her şeyde Hakk’ı gör, tâ ki madde cinsinden olan cisminden kurtulasın. Tâ ki gayb âleminin güneşini seyredesin, her ayıp ve kusurdan temizlenesin. Fakat ışık olmazsa karanlıkta temizlik yapamazsın.

6650

Karanlıkta bulaşmak ve kirlenmekten başka bir şey yoktur. Ey ham adam, nur tarafına kaç! Tâ ki öfkeden, kirden temizlenesin. Artık saf ol, ne vakte kadar tortulu kalacaksın? Kendini iyi ara ki kendini bulasın, bu benlikten geç ki o benliğe eresin. Soğan gibi katlandıkça katlanmışsın, kendinden geç, bir an kendinle meşgul olma!

(SAYFA 255) Bu sözün yüzlerce manası var, düşün ki sana da açıkça görünsün.

Notlar

  1. İsra suresi 17/97 Allah, kimi doğru yola iletirse işte o, doğru yolu bulmuştur. Kimi de saptırırsa, böyleleri için O’nun dışında dostlar bulamazsın. Onları kıyamet günü körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüzüstü haşredeceğiz. Varacakları yer cehennemdir. Cehennemin ateşi dindikçe, onlara çılgın ateşi artırırız.
  2. Enbiya suresi 21/69 “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve esenlik ol” dedik.
  3. Araf suresi 7/133 Biz de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına tufan, çekirge, ürün güvesi (haşarat), kurbağalar ve kan gönderdik. (Hiçbirinden ders almadılar.) Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular.
  4.  Enbiya suresi 21/69 “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve esenlik ol” dedik.

 


 

ETİKETLER: