Bu makale şunu açıklayacaktır:
Nefis, düşmandır. Çünkü “Eşeddu aduvvek nefsuke ‘lli beyne canbeyk” buyrulmuştur. Onu öldürmek, kahretmek talibin yapabileceği bir iş değildir. Onu öldürmek, ancak Hüda’nın yardımıyla mümkün olur ki “la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim” in manası budur. Nasıl ki küçük bir çocuk yırtıcı bir canavara güç yetiremeyerek gücü yetenleri yardıma çağırır, onlar yetişerek canavarın elinden çocuğu kurtarırlar. Şimdi senin itaatin, gayretin, cihadın da manevi feryattır ki Cenabı Hak seni bu yırtıcı nefsin elinden kurtarsın. Eğer gayret etmez, itaati terk edersen, feryat ve imdat istemeyi terk etmiş, yardım talebinden uzak durmuş olursun. Çünkü itaatsiz, çaba ve gayretsiz yalnız dil ile olan imdat isteme, gerçekten imdat ve sığınma sayılmaz, çünkü ibadet ve itaati ne kadar artırsan dua ve imdat istemeyi de o nispette artırmış olursun. Şu hâlde manevi dua, gayrettir. Maksudun oluşması da duana olan icabettir.
Bir ilim talebesi, tahsile gayret etmez, gece gündüz “Ya Rabbi bana ilim ver!” diye dua edermiş. Bir gece üstadı bacadan içeriye doğru “Ey kulum! Çalış” diye seslenir. Talebe bu cevap Hak’tandır zannederek bu cevaptan sonra çalışmaya başlar.
Az zaman zarfında akranlarına üstün ve ilimde önder biri olur. Şu hâlde duanın dayanağı talep ve gayrettir. Bundan başkası dalalettir (beyhude emeldir). Cenabı Hak bu manaya işaret olarak “İhdinas sırâtel mustakîm” buyurmuştur.
Sen eğri yolu doğru zannetmişsin! Elbette menziline varamazsın! Eğer doğru yolu biliyorsan, sırat-ı müstakimi tutmuş olursun.
Tâ ki Hakk’ın yardımıyla nefsini öldüre ve dokuzuncu felek üstüne ayak basasın. Hakk’ın yardımı olmazsa nefsini kim öldürebilir? Sinek, kartalın hakkından gelebilir mi? Fakat Allah’ın yardımı yaver olursa, iş kolaylaşır, dertlere ilaçsız da derman gelir. Hak yolunda gayret göstermek lazımdır ki rahmet deryası coşagelsin.
6535
Senin çaban ve gayretin dua ve yardım isteme mahiyetindedir. Hâl diliyle demiş oluyorsun ki: “Ya Rabbi, şu nefis köpeğinin elinden beni kurtar.” Senin bu manevi feryadınla rahmet deryası coşar. Hüda, kereminden canına nur doğdurur. Nihayet o nur ile zulmetinden kurtulur, himmet ayağını ayla güneşin üzerine basarsın! Öyleyse bil ki gayret, manevi dua ve yardım çağrısıdır. Dua ve yakarış çok olursa her duana karşı icabet sesini, “Lebbeyk!”i işitirsin, gamın neşeye karşılık olur.
6540
Çabayı terk etmek, duayı terk etmektir. Dua olmazsa icabet de olmaz (çağırmana cevap verilmez). Cenabı Hak, “Dua eden kuluma benden sürekli icabet erişir.” buyuruyor. Ey yalancı tembel, sen kibirle duayı terk ettin, ne icabeti ararsın? Amele yakın olmayan yüz dua, rahmet deryasında küçük bir dalga bile meydana getiremez. Malumun olsun ki hakiki dua, senin gayretindir. Onu artır ki sana “kün” emrinden icabet erişsin.
6545
Ceht ve gayreti artır ki dua odur. Cenabı Hak bu yüzden derdine derman göndersin.
(SAYFA 251) Hiçbir kimse çalışmadan sanatkâr olmuş veya sanatta şöhret kazanmış mıdır? Öyleyse canıgönülden gece gündüz gayret et ki Allah indinde isteğine erişenler gibi makbul olasın! Burada bir hikâye dinle ki abıhayattır, candan iç! Bir medresede ham hayal peşinde koşan saf bir adam (talebe) vardı.
6550
Hücresinde gece gündüz “Ya Rabbi, bana lütfundan bir kapı aç da beni âlim et!” diye dua ederdi. Diğer hücrelerde bulunan talebeler ise tam bir gayret ve çabayla derslerini tekrarlar dururlardı. Müzakere ve sohbet gürültüleri medresenin içini, dışını doldurur, hararetli tartışmalarda bulunurlardı. Öğretmenleri dolaşır, kapıdan pencereden onların konuşma ve tartışmalarını dinler, gece gündüz nasıl şevkle çalıştıklarını memnuniyetle seyrederdi.
6555
Tahsile olan hırslarını, birbirleriyle zeka yarıştırdıklarını görürdü.
Öteki de “Ya Rabbi beni büyük bir âlim kıl, herkesten üstün olayım.” diye dua eder dururdu. Bir gece hocası ona bacadan nida etti ki: “Ey kulum gece gündüz gayret et, derslerini tekrar tekrar oku!” O, bu sözleri söyleyen Hak Teâlâ’dır zannetti. Tahsil konusundaki isteği uyandı. Bu andan itibaren o da arkadaşları gibi çalışmaya başladı.
6560
Okumayı, tekrarlamayı artırdı, özetle aldığı emre uygun hareket etti. Az zaman zarfında din ilimlerinde akranlarına üstün bir âlim oldu. O, çabayla bu mertebeye erişti, çünkü yolunu doğrulttu, amacına ulaştı. Evvelki tuttuğu yol eğriydi, onun için mahrum kalıyordu. Doğru yolu kötü sayıyordu. Allah’tan daima doğru yol iste! Yoksa işin daima eğri olur.
6565
“Rızkı sebeplerinde arayın, evlere kapılarından girin!”1 Her sanatın ayrı bir yolu vardır. Terzinin layığı (aleti) iğnedir, kazma, külünk değil. Külünk, kuyu kazanlara lazımdır. Çünkü o, işini bu aletle yürütebilir. Her sanatı böyle birer birer değerlendir, her birinin başka türlü aletleri vardır. Deha ile hiçbir sanat öğrenilmemiştir, gayretsiz, hiçbir kimse muradına ermemiştir.
6570
Nadiren olmuş olan varsa onu hesaba katma! Çalış ki gayretinden sonuç elde edesin! Eğer talip isen gayret yolunu bırakmazsın, yoksa hayvan gibi vücut ve kalıptan ibaretsin demektir. Talepten ziyade gayret lazımdır, gayretini artır ki seçkin olasın! Gayretsiz talep, yalancılıktır, yalanın da sonu gelmez, iyi neticesi olmaz. Yalancının hâli o kölenin hâline benzer ki kendisini satın almak isteyen efendisine der:
6575
“Hiç tereddüt etmeden al, benim birçok marifetlerim var, bana hiçbir şey gizli değildir. Hünerlerimden biri şu ki efendiye bir şey lazım olsa ben onu söylemeden bilirim. Mesela, susuz olsa ben onu bir usul ile derhâl anlar, suyunu veririm.
(SAYFA 252) Ben, bu bilgimde hiç şüpheye düşmedim, efendim söylemeden suyu yetiştiririm.” Bu söze inanan efendi onu bu hünerinden dolayı yüz altına satın alır.
6580
Birkaç gün sonra efendi yanındaki tarlayı dolaşırken hararetlenir, son derece susar. Bitap bir hâlde bir yere oturarak, köle su getirecek de içeceğim, diye bekler. Efendinin ızdırabı arttıkça artar, söylemeden su gelecek, diye bakınır. Kölede böyle bir hareket yok, bu sefer hiddetle bağırmaya başlar: “Ey uğursuz eşek! Susuzluktan yandım, bardağı çabuk yetiştir, bu kadar bekletmek olur mu?
6585
Susuzluktan öleceğim, su getir!” diye tekrar bağırır. Bu feryatlar kölenin kulağına girmez. Hiçbir sözüne cevap vermez. Efendi susuzluğa dayanamayarak bardağı alır dereye koşar, akan sudan doldurur. Hemen içer, bunu gören köle der ki: “Anladım, sen, gerçekten susuzmuşun da suyu onun için istermişin! Susayana böyle bir alamet lazımdır ki
65120
ben onun susuzluğunu o alametten anlayayım ve bilgi edineyim. Şimdi susuzluğuna kanaat getirdim ve iyice anladım ki hakikâten susamışsın.” Efendiye su lazım olduğunu şundan anlarım ki kovsam da sudan ayrılmaz, daima su tarafına gelir. Onun sudan başka beklentisi olmaz, ona ırmaktan sevgili birşey bulunmaz. Su için varını yoğunu, suyu bulamazsa canını feda eder.
6595
İşte bundan dolayı şu söz halk arasında mesel hükmüne girmiştir: “Efendiye su lazım olduğunu bilirim.” Köle, efendisine su lazım olduğunu bildiği hâlde efendi niçin gaflette kalmıştır? Eğer sen de âşıkların yoluna gitmek istiyorsan bil ki sen de o zümredensin!
Notlar
- Bakara suresi 2/189 Sana, hilâlleri soruyorlar. De ki: “Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir. İyilik, evlere arkalarından girmeniz değildir. Ama iyi davranış, takva sahibi (Allah’a karşı gelmekten sakınan) insanın davranışıdır. Evlere kapılarından girin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.