Bu makale şunu beyan edecektir:
Âşığın aşkı kemalini bulduğu vakit arada ikilik kalmaz (Âşıkla maşuk bir vücut olur). Nitekim bir şair demiştir: “Ene min ehva ve min ehva ene” “Ben aşığım, maşukum da kendimdir.” Mecnun’a aşkın ateşi üstün gelmişti. Doktoru dedi ki: “Kan aldırmak lazımdır. Mecnun fassadın (kan alan cerrah) yanına gitti. Cerrah, neşterini vuracağı sırada bağırdı ki: “Sakın, Leyla’nın kanını dökme ki ben aşkta bütün Leyla kesildim (aynı Leyla oldum).” Mansur da aynı sebeple “Ene’l Hak” demiştir, Bayezit de buna binaen “Leyse fi cübbeti sivallah – Benim cübbemde yalnız Allah vardır.” demiştir. Hazreti Peygamber de “İza temmel fakru fehüvallahu”1 buyurmuştur.
Mecnun, Leyla’ya şunları söyleyen bir mektup yazmak istedi. “Ne kadar gamsızsın, ne çok nazlısın, ateşinle sineleri yakarsın, serkeş olduğun kadar da kindarsın.
6035
Âşıkların kanına susamışsın, tanıdıklarından yabancı gibi ürker, kaçarsın!” Gözler onun yüzünün hayaliyle dolu, âşıklar ona can feda edercesine talip oldukları hâlde o, hepsini de terk edip ancak kendine âşıktır. Herkes, huzurunda can verse, alaycı bir gülüşle karşılar. Yüreklerde merhametsizce derin yaralar açar, nazı da cevri de inatçılığı da sınırsızdır. Garibi şu ki:
Âşıklara yine onun ayrılığı, kavuşması gibi makbuldür oluyor. Fasıklara şarabın makbuliyeti gibi.
6040
Tatlı zevkler onlara ayrılıktan yüz gösterir. Acılık ve hoşnutsuzluk da karşılaşma zamanlarında ortaya çıkıyor. Onun aşkı âşıklarına yakınlık ve kavuşma olmuştur, hayali, hakikâtlere tercih ediyorlar. Âşıkların malı, mülkü aşktır, cümlesi de noksan oldukları hâlde kemal sahibi olmuşlardır. Artmayı, eriyip akmakta bulurlar, can kumaşını noksanlık tezgâhında dokurlar. Âşıkların hayatı fani olmaktadır, şahlıkları, bendelikleridir.
6045
Dünyada aşk, aklın aksinedir. Onun temayülleri bununkinden başkadır. Akıl, övünmeye neden olan şeylerle iftihar eder, aşk bunları ar sayar. Perişanlık onların baş tacıdır.
Akıl, tam bir medeniyete kavuşmak ister, bilakis aşkın aradığı, harap olmaktır. Akıl, vücudun ve sıhhatin üstüne titrer, aşk rahatı mihnette bulur.
6050
Bir kelime ile akıl ne isterse, aşk onların hepsinin aleyhindedir. Akıllıya göre makbul olan her şey, âşığa göre reddolunacaklardandır.
(SAYFA 233) İyi bil ki akıl aşkın zıddıdır. Bundan dolayı aralarında dostluk bulunamaz. Belki birbirlerini eleştirirler. Değil mi ki zıtlardır, tabiatıyla düşmandırlar. Bu mütalaaların sonu gelmez. Onu bırak da Mecnun’un mektubunu anlat!
6055
Evet! Mecnun mektubunu yazmaya ve derinindeki hâli kalemiyle ifadeye başlamıştı. Fakat aşkın coşkusuyla birdenbire fikir değiştirerek yazdığına, yazacağına pişman oldu. Kalemi kaldırıp attı. Dedi ki: “Onun hayaliyle gözlerim dolu, ismi dilimde daima ve elimde olmadan söylenip duruyor. Zikri, fikri dilimden ve gönlümden bir an kaybolmuyorken, ben bu mektubu kime yazıyorum? Bir an onsuz olmadığım hâlde ben kime söz söylüyor ve kimden visal istiyorum?
6060
Canla ten gibi daima beraber bulunuruz, ayrı değiliz. Bundan dolayı, kendime sahip olup şaşkınlıktan kurtulayım.”
Gene bir gün aşkın hararetiyle zavallının sağlığı kaybolmuştu. Tabibe giderek hâlini anlattı: “Dedi ki: Yanıyorum, hastalığım neyse bana bir çare bul! Doktor, kan galabesidir, cerraha git de biraz kan aldır! dedi. Mecnun hemen fassada (cerrah) müracaat etti. Tâ ki kan aldırsın da hastalığı geçsin.
6065
Vücudunu istila eden ateşin bu suretle geçeceğini ümit ediyordu. Fassat, Mecnun’un kolunu tuttu, neşterini vuracağı zaman, kolunu çekerek feryat etti ki: “Ey maharetli üstat! Bırak! Cahillik edip de bu kanı akıtma! Akıllı isen benden elini çek! Zira haksız yere Leyla’nın kanını dökeceksin, zavallının ne kabahati var?”
6070
Cerrah dedi ki: “Nerede Leyla? Uyuyor musun? Yoksa cin çarptı da sara mı tuttu?” Mecnun dedi ki: “Ey usta! Burada hayal nerede? Sen âşıkların hâlini hayal tasavvur etme! Benim vücudumda Leyla’dan başka kimse yoktur. Vücudumu dikkatle yarıp açsan Leyla’dan başka bir şey bulamazsın! Ben, bu surete girmiş, Leyla’nın tâ kendisiyim. Benden akacak kan, Leyla’nın kanıdır.” Cerrah, Mecnun’dan bunları dinledi, Mecnun’un aşkının tabiatından ona da bir ateş erişti.
6075
Neşteri bıraktı, o anda o da Mecnun gibi bir Mecnun oldu, o da sevgilisini aramaya başladı, içine düşen ateş onu yaktı, o da Mecnun gibi dağlara, sahralara düştü. Aşığın sözü, insanı âşık eder. İnsan dağ kadar metin olsa bir saman çöpü gibi kaldırır atar. Akıllının sözü, akıllı; cahilin sözü (sohbeti) cahil eder. Zahidin sohbeti de elbette ki şahsı onun gibi zahit eyler.
6080
Öyleyse, cihanda güzide insanlardan dost edin ki halkın yüksek tabakasından olasın. Tâ ki onun himmetiyle herkesten yüce, Mesih gibi semalarda serdar olasın. Dünyada âşıktan başkasını arama (başkasıyla dost olma). Tâ ki onun feyziyle semalarda uçasın! Mahlûkların en güzidesi âşıktır. Zahit o yakınlığı, o mertebeyi nerede bulacak? Zahitler yollarını yürüyerek katederler, âşıklar uçarak. (SAYFA 234)
6085
Zahidin asırlarda kazandığının birçok mislini, âşıklar bir anda kazanır. Mecnun’un aşkı aradan ikiliği kaldırınca o şaraptan güç alarak vahdet sarhoşu oldu. Gayrı iken aynı Leyla oldu. Leyla’ya söyleyeceklerini kendine söyledi ve onun tarafından da kendini dinledi. Leyla, canı gibi onun vücudunun parçalarına sirayet etmiş, aşk şarabıyla ebedi sarhoş idi. Mecnun’a aşktan dolayı o hâl gelince, evvelce ayrı olan iki vücut bir oldu.
60120
Muhabbet iksiriyle iki vücut bir olunca, Leyla’yı kendinden ayrı görmemeye başladı. Şimdi söyle bakayım: “Mecnun’un aşkı böyle olursa, Hakk’ı açıkça gören veliyyullahın aşkı sence nasıl olur? Bunları birbirine kıyas et, akıllıysan bu iki aşk arasındaki farkı gör! Aşk gelince birden başka şey kalmaz, yakin gelince gönlümden şüphenin yok olduğu gibi. Vahid-i hakikinin aşkı seni adet külfetinden kurtarır, baştanbaşa aşk olursun.
6095
Saf ayna gibi olan kalbinde cemal-i Muhammedi’den (s.a.v.) başka şey göremezsin. Muhammet Mustafa’yı (s.a.v.), “Sakın, Hak’tan başka bilme! O, zahiren, bâtınen nur-ı Hak’tır. Dikkat et! İşte “Ene’l Hak” budur. Çünkü onun inananları kendinde Hak’tan başkasını görmedi. Kendi nakşını vücut sahifesinden sildi. Nihayet kendini görmedi, Hakk’ı gördü. O canların canı aynada bensiz ve sensiz cilve ederek yüzünü gösterir.
6100
O bensiz benlik sebebiyle içinde her şey bir olur. Hatta iç ile dış da. Artık zıt ile benzer de bir olur, vahdetin olduğu yerde şaka ile ciddi hükümsüz, farksız kalır. Zahirde, bâtında Hak’tan başka kimse kalmaz, Hüda kendini kendi sena eder. Gözünü açar da mana kulağıyla dinlersen, “leyse fiddari sivallah”ı2işitirsin! Aşk, seni adetten vahdete götürür, çokluk perdesini yırtar.
6105
Aşk, ister hakiki ister mecazi olsun, aşığı vahdet canibine kılavuzlar. Sende gerçekten aşk varsa, aşkın ister Hüda’ya olsun, ister bir insana olsun, sefa ve menzil itibariyle farksızdır. Her ikisi de aynı neticeyi verir. Çünkü aşkta, aşktan başka şey yoktur. Niyet ve isim onun çeri çöpüdür. Niyet ve ismin sonu varlığa son olur. Mest olup orda batıp kalan âşıkta nişan olmaz.
6110
Rehber, yalnız aşktır, mutluluk aşktan ibarettir, cennet ve kevser de bizzat aşktır. Aşk gelince irade gider. Aşk deryasının dalgaları, seni istediği yere yuvarlar durur. O deryada niyetin eseri yoktur. Onun dalgaları arasında yüzlerle cihan yuvarlanır. Sel ve ırmak suyu üzerindeki çöpün hâli neyse, kendini aşkın elinde öyle (meslubu’l-irade-iradeden soyutlanmış) bil! Aşkın elinde alet olanın, aşk sarhoşluğu ile başından ayağından haberi olmaz.
6115
O, muhakkak mazhar-ı yezdandır. Dıştan ten görünürse de hakikâtte candır. Sureti (cismi) Hakk’ın elinde alettir. Ondan ne vücuda gelirse o hâletten (alet olmasından) bil!
(SAYFA 235) Cihanda gerçek kutup odur, yer gök onun hükmündedir. Halka kendilerini şeyh ve mürşit göstermek için aşkı alet edinenler de vardır. Halet olan aşk yanında (aşk-ı ilahi yanında) alet olan aşkın ne değeri vardır?
6120
Aşk-ı Hak, şahsı Hakk’ın elinde alet kılar. Irmak suyu üzerindeki çöp gibi. O su, o çöpü yuvarlaya yuvarlaya her tarafa götürür, durmaksızın sürükler. O kimse ki hakikâten âşıktır, perde arkasında gizlidir, üzerine kilit vurulmuştur.
Ahmaklık edip de o cahil (sahte âşık) yanına gitme! Boş dağarcıktan ne alabileceksin? Müflis dilenci sana lokma verebilir mi? Kendi aç olan, seni yemeğe davet edebilir mi?
6125
O, ırmak gibi görünse de seraptır, lafazanlığına aldanarak semtine uğrama! Onun yanına gitmekle kıymetli vaktin zayi olmasın, taşa sırları söylemek gibi… Özetle, lafa aldanıp da herkese teslim olma! Çünkü davalar ekseriyen laftan ibaret olur. Her kaynayan kazanın yemeğini yeme! Çünkü hepsinde pişen yemek bir olmaz. Kimi pilav, kimi paça, kimi işkembe, kimi mumbar…
6130
Bunun gibi, her dükkânda şeker arama! Her sudan tulumunu, kırbanı doldurma! Suların hepsi de görünüşte saf sema gibi berraktır. Fakat her birinin tadı başkadır. Kimi tatlı, kimi tuzlu, kimi acıdır. Öyleyse çeşitlerine bak, acıyı tatlıdan ayırt et, renge aldanma! Suları, her birinin tadını tatmak suretiyle ayırabilirsin!
6135
Bunun gibi, dini de zevk yolundan ara! Namazda, niyazda şevkte ara! Her kim imanından zevk duymazsa, günah içinde boğulur kalır.
Notlar
- Fakirlik tamam olduğu zaman o Allah’tır.
- Evde Allah’tan başkası yoktur.