Bu makale şunu açıklayacaktır:
Nasıl ki Âdem aleyhisselam yerde gökte Allah’ın halifesi ise, dünya halkı olan insanları Hakk’a irşat eder, semalardaki meleklere imamlık ve rehberlik eder ve onları ilimlerinin üstünde birçok Rabbanî ilimler ile aydınlatır ve süslerse, vuslata ermiş velilerin cümlesi de aynı hükümdedir.
Bu makale şunu da ifade edecektir ki dünya şehvetleri ve tabiatları, ateştir. Ateşin aslı cehennemdir. O cihanın ibadetten kaynaklanan zevkleriyle keşifleri tamamıyla nurdur. Ne vakit ki nefis nâri yüzünü Hak dostluğu tarafına çevirirse, o zaman nur olur. Evliyanın nurunun iksirinden bakırı altın olur; nârı, nura dönüşür.
Onun mülkünün hududu yoktur. Mülk nedir ki onda ehadden başka şey yoktur. Melekler bundan dolayı ona secde ederler. Çünkü onda hadsiz hesapsız nur görürler. Hak Teâlâ onu, menzile rehberlik etsin diye, yerde gökte halife kıldı.
5950
Tâ ki meleklerle insanlara kılavuz olsun, canlarını o sırdan haberdar etsin. Huri, insan, cin ona kul olsunlar, onun nurundan hayat alsınlar. Hüda’nın mutlak vekili Âdem’dir. Onun canının yakınlığı, nurların nurudur. Makamı, yüksek semalardan da yüksektir. O, safların safıdır. Onun yanında saf, tortu gibi kalır. Çünkü her sufi sefayı ondan iktibas eder.
5955
Sen, Âdem’in ruhunu ruhların ruhu bil ki ondan ruh alasın. Onun iksiri senin ruhuna bağlandı mı, ruhun nârî de olsa, nur olur. Bil ki nârî olan ruh, ruh-ı hayvanîdir. Ruh-ı nurî, vasılların ruhudur. Nârî ruhlar, sonunda nurî olmak kastıyla onların (vasılların) nurundan ders alır. Mademki dünya hayatı için yokluk kaçınılmazdır ebediyet tarafına yönel ki ebedi yurt orasıdır.
5960
Böyle bir mülke insanı onlar nail kılar. Ferdiyet nuru o fertlerden dağılır. Merd-i Hüda da âlemin yardımcısıdır ve cihanda Hazreti Âdem gibi Allah’ın halifesidir. Cenabı Hak onu âleme rahmet olarak resul kılmıştır. Tâ ki fakire, zengine ihsanda bulunsun. Onun canını anasır içine koydu ki anasır ehline de can ve gönül bahşetsin, körlerin gözü açılsın, cahiller âlim, ahmaklar zeki olsun.
5965
İyilik ve kötülük kaydından azade olsunlar, benlik hapsinden kurtulsunlar.
Yokluk dünyasında var olanlar, yüce ve düşük, ne varsa hepsinin üstündedir.(SAYFA 230) Onun yüksekliği beladan uzaktır, boşluktan da doluluktan da (her şeyden) üstündür. Oranın sıhhatinde hastalık korkusu yoktur. Padişahlığı, askere, hazineye muhtaç değildir. O padişahın hazinesi harcamakla tükenir veya eksilir takımdan değildir.
5970
Bütün âlem ondan aldıkları hâlde o, gene eski hâlindedir. Vermekle eksilmez. Cihanın bütün parçaları onunla aydınlanır. O, güneş gibi ebedi, felekten ışık yayar. Yüce ve alçak her şey, o ışıktan nur devşirir, ona bu hediyelerden kesinlikle usanç gelmez. İyi kötü (liyakatı olan da olmayan da) ondan gıda alır, kamerin nuru da kendisi de ondandır. O beka deryasının sahili yoktur. Anla ki ilm-i ledüne noksan erişemez.
5975
Onun ilminden ne kadar ilim, hoşgörüsünden ne kadar hoşgörü alırsa alsınlar ne ilmi eksilmeye uğrar, ne de hilmi. Belki bu arama tarama onları daha fazla artırır. Gene o fakirin öyküsüne geri dönüyorum. O, âlemde benzeri olmayan fakirin. Başı gözü onun hayalinden bir an gitmiş değil, nazarında ondan başka kimse yoktur. Onun sevgisi canım ve gönlüm içinde yerleşmiştir, Hüda’dan daima istediğim odur.
5980
Gönlüm şeker kamışına benzer, mayası onun muhabbetidir. Yahut gönlüm, nuru o sevgiden ibaret olan bir gözdür. Gönlüm ondan bir nefes yoksun değildir. O inci, gönül sedef, can da onun katresidir. Böyle nadir ve makbul kitap (Mesnevi) o fakirin iltimasıyla yazıldı. Onun aruzusuyla şiir ipine dizildi. Tâ ki cihanı onun tarafına kılavuzlasın. Bu, ona maldan, mülkten daha kıymetlidir, hakikâtte ebedi mülk bundan meydana gelir.
5985
Dünya mülkü ihtilam uykusu gibidir, ebedi mülk ise sahibi gibi daim ve bakidir. Dünya mülkü kalmaz, âhiret mülkü kalır. Bunu bırak gitsin, onu al! Çünkü senin yerin pak yüreklerdedir. Toprak altına münkirler gibi gitmemelisin. Can oldukça, ten giderse gam değil. Can, aşağılardan yücelere yükselir. Kabuğun kıymeti, cevizin içini muhafaza edip beslediği içindir.
59120
Öz, perdesiz görünürse daha kıymetli olur ve şüpheye yer kalmaksınız görülür. İç, kabuk perdesinden çıkar da sırf iç kalırsa elbet daha kıymetli olur. O cevize kimse çürük diyemez yahut kabuğu yoktur, diye reddetmez. Belki onun kemali bu hâlinde daha iyi anlaşılır. Çünkü kabuğunda iken bu kadar açık değildi. Artık kabuktan kurtulduktan sonra sızdırılmış bal gibi halis olur ve her tatlıya girebilir.
5995
Saf sufilerin gıdasını teşkil eder. O sufiler ki derunlarına Kaf Dağı’nı sığdırmışlardır. Kaf nedir ki onların canlarında âlem mevcuttur, âlemin de kıymeti yok, kalplerinde Hüda oturuyor. Cevizin kırılıp kabuğundan soyulması böyle yüzlerce hakikâti temsil eder. Müminin ölümü de böyledir. Onlar ölümde ebedi hayat bulurlar.
(SAYFA 231) Kabuk gibi olan tenden ayrılır, besleyici konumundaki canı, Hüda ile baki kalır.
6000
Ten kabuğu toprakta çürür gider, can incisi taptaze olarak Hazrete kavuşur. Cahillik edip de böyle kimseye öldü deme! “Hayat buldu, onu bir dostu aldı götürdü” de! Cisimde iken katre idi, şimdi derya oldu; zerre idi, güneş oldu. Cahil halk yanında ölüm, donmak, çürüyüp mahvolmaktan ibaret sayılırsa da hakikâtte temizlik ve diriliktir. Zevk ve sefadır, sonsuz devlettir.
6005
Bir veli ile bir nefes sohbet eden kimsenin, ölümden hiçbir gamı, korkusu olmaz. Ona atfedeceği kudret nazarı öyle bir nur bahşeder ki o nur cehennem ateşini söndürür. Çünkü hadisi şerifte buyrulmuştur: Cehennem müminlere rica eder, der ki: “Ey mümin, çabuk geç ki nurun benim nârımı söndürdü.” O veli sana böyle bir nur bahşedince, köle isen de şah olursun!
6010
Çünkü ziyaret eden, ziyaret edilenden öyle bir nur toplar ki güneş bile ondan istifade eder. Şüphesiz, o nur öyle yüz ateş olsa söndürür, belki dikenleri gülşen eder. Daha isterse o cehennemi cennet eder, semadaki güneş o nurun değersiz bir zerresidir. Onun hükmüyle nâr, nur olursa, o faziletli nurun ne olması lazım geleceğini sen söyle. O kimse ki nazarıyla bakırı altın eder. Şüphe etme ki altını da elmas eyler.
6015
Eğer inci tanesi ise daha kıymetli bir hâle getirir, belki Hazreti İsa gibi feleklerin büyüklerinden eder. Bizim fakirimiz (bahsetmekte bulunduğu mürşit) din ulusu olunca, canımızın ayin ve ibadeti de onun aşkı olur. İster melek olsun ister beşer, onun hüsnünden başkası gözümüze görünmez. Allah’tan ömrünün uzun olmasını ister, dünyada ona devlet, makam ve yücelikler dileriz. O önder zahiren her ne kadar bizden uzakta ise de bâtınen bizimle beraberdir.
6020
Ey manaya aşina olan kimse, uzaklık şekilseldir. O, manen yakındır. Dinle! (İtimat eyle.) O yakınlığın şerhini, benden, bensiz ve sensiz, dudaksız ve kulaksız, ten vasıtası olmadan o esrara mahrem olduğun, o güneşin nurundan ay gibi faydalandığın zaman gönlümde perdesiz görürsün ve benim ona farklılık kabul etmeyen visalimi bilir ve anlarsın! Öyleyse o fakiri bizden uzak sanma! Keman (yay) bizimle beraber oldukça okun kaybolmasının ehemmiyeti yok.
6025
Keman mevcut olursa, ok nereden olsa bulunabilir. Asıl bizimle oldukça parçaların yokluğunun önemi yoktur. Ey dost! Asıl, onun ruhudur, cismi değil. İsimlendirilen hazır olursa ismin ehemmiyeti kalmaz. Şükrün varsa ona ne isim verirsen ver, adının değişmesiyle zatı değişmez. Eğer sen benimle perdesiz hemdem olaydın, sana bunun sırrını mahrem olarak söylerdim. Fakat sana gizlice kalp yoluyla söyleyeyim, böyle bir sırdan hariç kalmayasın diye.
6030
Can ve gönlün derunu suretsizdir. Gerçi maddi unsuru itibariyle görünmemektedir.
(SAYFA 232) Evet, vücudu bizden uzaktır, fakat ruhu bizimle beraberdir ve gönülden bir an örtülü değildir. Bil ki gayb ve hazır böyledir. Sureti (cismi) gözümde, ruhu canımdadır.