Bu makale şunu izah edecektir:
Fikir amelden üstündür çünkü amel, vücut parçalarının işidir. Fikir ise kalp amelidir. Amel insanın elindedir fakat fikir, insanın gücü dışındadır. Meğerki Hak Teâlâ bahşede… Vücut parçalarının ameli, fikri harekete getirmek içindir. Peygamber efendimiz buyurmuştur ki: “Tefekkuru sâatin hayrun min ibadeti seb’îne seneten” (Bir saat Allah’ın kudretini düşünmek yetmiş yıllık ibadetten hayırlıdır.)
Amel, ağaçtır; düşünce ise ağacın suyudur. Cenabı Peygamber buyurmuşlardır ki: “Men ehlasallahe erbeine sabahen zahara yenabi’ul hikmeti min kalbihi ala lisanihi” (Bir kimse kırk gün ihlâs ile ibadet ederse kalbinden hikmet pınarları zuhur ederek lisanından akar.)
Bundan anlaşılıyor ki hikmet, amelin meyvesidir. Eğer amel var da meyvesi görülmüyorsa biliniz ki o amel, amel suretinde görünürse de hakikâtte amel değildir. Nasıl ki sahte para görünüşte gerçek paradan farksızdır ama hakikâtte para değildir.
(SAYFA 21) Peygamber buyurmadı mı ki: “Bir saatlik tefekkür, yetmiş seneyi ibadetle harcamaktan iyidir?” O hâlde tefekküre nispetle ameller hiç değil midir? Boş yere zahmetten dağılıp bükülmeden başka bir şey midir? Amel, vücudun çalışmasıdır. Fikirse Cenabı Kibriya’nın ihsanıdır ve kalbin nasibidir. O geçicidir, bu ebedi. Ten kalmaz fakat can, canan tarafına gider.
425
Vücudun sonu olduğu gibi vücutla yapılan ibadetin de sonu vardır. Gönül ibadeti ise gönül gibi (can, ruh) ebedidir. Vücut ölür, toprağa karışır; fakat can, canlar cihanına yol bulur. Hakikâtte amel, fikir içindir. Amel ağaç, fikir de onun meyvesidir.
Meyve vermezse ağaç ne işe yarar? Anlamak kabiliyeti olmazsa haber neye yarar? Ey akil, malumun olsun ki fikir meyvedir, ameller de o meyveyi verecek ağaçtır.
430
Ağaç, istediği meyveyi vermezse neye yarar? Gülü olmayan diken ağacının ne kıymeti kalır? Amelden maksut ilimdir, hikmettir. Göz, görmek için lazımdır. Cenabı Peygamber efendimiz ne buyurmuşlardır? Dinle de canıgönülden kabul et. “Kim ki kırk sabah ihlâs üzere amel ederse Cenabı Hak onun ruhunu nur ile besler. Öyle ki hikmet, evinden çeşme gibi akarak gelir onun gönlünden diline doğru akar.”
435
Bu sonucu doğurmayan ameli amel sayma! O amelde muhakkak gaflet ve riya gibi bir fesat karışıktır. O amel sahte para gibidir, artık onun dikeninde gül bitmez. Bu açıklamada şu anlaşıldı ki ruhu hastalıktan kurtulmayan, böyle mertlerle yoldaş olamaz. Bu, güneş gibi meydanda bir hakikâttir, fakat gözleri perdeli körler için değil. Bu sırrı bana yâr olandan başkası nerede anlayacak! O yâr ki bir nefes içinde iki âlemi diriltir.
440
O dost ki güzellikte eşi, ilim ve irfanda benzeri yok. O dost ki bir ölüye baksa ölü dirilir, belki dirilerden daha diri olur. Ben bu sırrı ona söyledim ki o benim canımdır; daima dertlerimde, dermanlarımda benim ortağımdır. O, benim ezeli sevdiceğimdir; tenimde, canımda ondan başka bir şey yoktur. Ben toprağım, onun güzelliği güldür, semendir, ben çirkindim ondan güzellik kazandım.
445
Benim cismim kadehtir, onun canı şaraptır. Onu istiyorsan bana bak, onu bulursun. Ey can, gönlün seninle ne maceraları vardır.
Fakat senin onlara kulak vereceğin yok. Şimdi ben o sırları sana söyleyeyim, o çenkten hoş nameler dinleteyim, o tek sırdan nice sırlar haber vereyim, sana birçok dikensiz gülzarlar göstereyim ki böylece muradını sebepsiz, aracısız bulasın ve malsız mülksüz mutluluğa kavuşasın.
450
Tâ ki ağızsız ve damaksız (yani bunlara muhtaç olmadan) nimet yiyesin, çevgensiz olduğun hâlde şahlardan top kapasın.
Ey fakir, can kulağını aç da cana yakın olan emsalsiz nükteleri dinle!
(SAYFA 22) Benden kitap istedin. Cenabı Hak da bana o manaya dair kapı açtı. Gönlümden ansızın hikmetler coştu, dilimden hikmet ırmakları aktı.
455
Buyurmuş olduğun vezin ki çok methetmiştin, artık onu tamamlamam gerekir. Fikir atının dizginini kuşandım. Tâ ki nazım sırasında ok süratiyle yol alsın, ben de nazım deryasının altını üstüne çevireyim. Ey din ulusu, seni övebilmek için Hak’tan ders alıyorum. Ruh hakkında dilsiz olarak açıklamada bulunayım çünkü senin niteliklerin açıklamaya sığmaz.
460
Kimin canı varsa ve zinde ise senin niteliklerini o candan dinler. Sen o güneşin nadir nurusun, başlar üzerinde latif bir sipersin. Deniz cevherisin, belki yakin deryasısın, yerle gök senin güzelliğine perde olur. Eğer güzelliğin perdesiz ortaya çıkarsa bu varlık o varlığa divane olur. Bu benlik o benliğin kılavuzu olur. O benliğe nispetle bu benlik isyan sayılır.
465
İçerisinde kendi nakşını gören, bu dışarıdaki nakşa nasıl sevgili olur? Suret su kanalıdır, ruh sudur. Vücut kabuktur, can öz, içtir.
İçindeki öz yalnız aşktan ibaret olsun, elleri bırak, Rab’den başkasına yönelme! Bilesin ki o güneşin nuru seni aydınlatırsa kendinden faydalanırsın. Sen can olduğun hâlde niçin “tenim” dersin? Sen “O” olduktan sonra artık “Benim.” deme.
470
Sen bir şahıs olduğun hâlde “Gölgeyim.” deme! Her şey sen olunca “Kavuştum.” deme! (Bunlar içinde ayrılık gizler.) Bu sözler boş sözlerdir. Hakikâtinde ise sen, ben yoktur. Öyleyse ayrılmak gayrılmak olmayan semte yönel. Hakikâtte bu aslın aslı sensin, geriye kalanı dinin nakşıdır (zahiridir), özü-gıdası (bâtını) sensin. Ey manevi varlık! Şimdi de bu vadide ne söylemişsem cümlesi senin ruhunun güzelliğinin şerhidir. Bu kitapta aşka, nasihate, esrar ve niyaza dair ne söyledimse
475
hepsinin kaynağı sendedir. Senin, bunların hepsinin ötesinde olduğun teslim edilmiştir. Bil ki mümin aynadır. Gösterdiği şeylerin tamamı senin nakşındır. Biz burada bu satırları yazmakta iken bizi ziyaret etmek üzere ariflerden bir zat, bir emir geldi.
İyi niyetle, alçak gönüllülük etti, biraz da hediye getirdi. O zaman onu halk arasında hadsiz, hesapsız özelliklerle övdüm.